28 Nisan 2017 Cuma

EĞİTİM


  1. En büyük tasarruf, eğitim, öğretime ayrılan tasarruftur. Dört misli geri döner.

  2. Eğitim öğretim, insana huzur verir, yaşamdan mutluluk ve haz dymanızı sağlar. En huzurlu alan eğitim öğretim alanıdır. İnsan düşüncesini sonsuza kadar uzandığını hisseder.

  3. Bir teybe müzik koymayı, öğretim, müziğin ritmine göre dans etmeyi de eğitim olarak vasıflandırabiliriz.

  4. Türk eğitim sistemini amacı, Atatürk ulusçuluğuna ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, aklın ve bilimin önderliğinde, pozitif düşünen, algılama ve sorun çözme yeteneği gelişmiş, öğrenmeyi öğretebilen, laik ve demokratik değerleri benimsemiş, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen bilgi çağı insanını yetiştirecek, Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine taşımayı amaçlayan insanlar yetiştirmektir. Bilimsel düşünme yöntemini ve davranışı kazanan insanlardan beklenir.

  5. İnsanlarla iletişim kuramayanlar, kedi köpek besler. Çünkü onların dili yoktur.

  6. Kendisini yönetme yeteneği olan kişi, çevresiyle iletişimde etkin bir kişidir.

  7. Bir kabın içine su koy, su kabı olur. Turşu koy, turşu kabı olur. Bal koy, bal kabı olur. Kafanızın içine ne koyarsanız o şekli alır.

  8. Sinirlendiğiniz zaman, aklınızın yarısı gider, yarım akıllı adam düşünemez. Onun için kararları sakin kafa ile vermeli.

  9. İnsan hem mesleki bilgi, hemde sosyal bilgi sahibi olmalı. Nasıl ki kuşun iki kanadı varsa, mesleki bilgi bir kanadı, sosyal bilgide öbür kanadı taşır.

  10. Vazifenin öğretilmesinden ziyade, sevdirilmesi lazım.

  11. Lafları söylüyor söylüyor, gerisini bağlamıyor. Gerisi Allaha emanet.

  12. Öğrenci, öğretmenine yaşlı ise tarihi eser gibi bakar. Tarihi eserde çok şey öğrenir.

  13. Okulların, insanakazandırdığı en iyi alışkanlık, okuma alışkanlığıdır.

  14. Bildiklerim okuyup öğrendiklerim, başkalarından gözlemlediklerimdir. Konuştukça bildiklerini söylersin, dinledikçe bilmediklerini öğrenirsin.

  15. Sinanları mimar, Mehmetleri fatih, Mustafa Kemalleri, Atatürk yapan elleri öpülesi öğretmenler.

  16. Kültürlü ve eğitimli bir insansın, saçmalamak niye? Saçmalamaktan zevk alıyorum.

  17. Okul bastırılmış gençliğin, eğitim yerleri, haralaı ve hapishaneleridir.

  18. Kültür pahalıdır. Emek ve zaman ister. Ama dönüşü muhteşem olur. En az dört misli geri döner.

  19. Cep telefonunu kullanmasını bilen, bilgisayar kullanmasını bilir.

  20. Hipokrat okuyan doktor olur. İmam hatipte okuyan, imam olur. Harp okulunda okuyan, Atatürk olur.

  21. Gençlik genellikle yeniyi, ileriyi, çağdaş olanı, aydınlık olanı araştırır, inceler, sorgular, öğrenir, uygular.

  22. Medeniyet, insanların sessizce anlaşmasıdır.

BİLİNÇ

Bilinç farkında olmaktır. Bilinçli olmak kişisel sorumluluk gerektirir.

DÜŞÜNCE, AKIL, ZEKA


  1. Zeka, gidilen yer ve zamanda uyum gösterme kabiliyetidir.

  2. Bir kişi bin kişiyi öldüremez ama, olumsuz düşünce, zihniyet, Hitler gibi milyonlarca insanı öldürebilir.

  3. Dahiler insanların güzel düşüncelerini toplayıp, uygulamaya sokan insanlardır.

  4. Düşünüyorum, o halde gülüyorum.

  5. Düşünceyi bir kere uyardın mı, bir daha uyumaz. İyiye güzele doğru yol alır.

  6. İnsanlar düşüncelerini yansıtırken, bir gökkuşağı gibi etki yaratır. Renkli, canlı, güzel. Bazılarında ise treni seyreden inek atmosferi oluşur.

  7. Rakının en çok sevdiği meze, beyin hücreleridir. Beyne oksijen az gittikçe, beyin küçülür. Küçük beyinle ne düşünürsün ki? Sarhoş sarhoş konuşur saçmalarsın.

  8. Amerika’da yapılan bir incelemede, olumlu düşünen insanların, beyinleride olumlu çalışıyor. Olumsuz düşünen insanların beynide olumsuz yönde çalışıyor. Zihninizde olmayı gaye ettiğiniz, dürüst, kaliteli ve faydalı insanın bir tablosunu çizin. Ne isterseniz o olursunuz.

  9. İnsan arzuladığı takdirde, pozitif düşünme gücü ile başarıya ulaşabilir.

  10. Güzel düşün, iyi hisset, yanılma aldanma. Ne varsa doğrudandır, doğruluk hiç şaşmaz.

  11. Olumlu düşünenlerin, mutlu oldukları, hayatı yaşamı sevdikleri, olumsuz düşünen insanlarında, başlarının beladan kurtulmadığı gözlenmiştir. Mutluluğu düşün mutlu ol.

  12. Espri, zekanın pırıltısıdır.

  13. Zeki adamlar sarhoş olmazlar. Aptallar hemen olur. İnsanında aptallık saatleri var.

  14. İnsan akıl verirken, rahatlarmış. Huzur duyar psikolojik tatmin sağlarmış. Nede olsa akıllı adam.

  15. Cahil deliden beter. Ne yapacağı belli olmaz.

  16. Olaylara saf bir gözle, birde şeytan gözle bak. Ne kadar zevkli, dalganı geç.

  17. Adamda duaya bak. Maşallah diyor, çocuk altı ay yaşıyor. Şom ağızlı.

  18. Düşünüyorum o halde tehlikeliyim. Bomba, dinamit, atom bombası patlatabilirim. E=m.c², kuantum kanunu bulabilir, Merih’e gidebilirim.

  19. İçtiklerim beni sarhoş etmiyor. Düşündüklerim beni sarhoş ediyor.

  20. İki duble içenlerin söylediklşerini ciddiye almayacaksın. Bırak salak salak konuşsun saçmalasın.

  21. Herkesin saçmalama hakkı var. Benimde salak salak konuşma günlerim var içince. Yoksa kafayı yiyeceğim.

  22. İyi bir siyasetçi, filozof, düşünür çift ata oynar. Jokeyim benim.

  23. Eğer bir akılsız tartışıyorsa, iki akılsız tartışıyor demektir.

  24. Bende deli mutluluğu var. Deli deli olma, akıllı oldukta ne oldu?

  25. Deli gibi yaşayan, dahi gibi konuşan bilge serseri.

  26. Düşünüyorum o halde gülüyorum diyen, mutlu domuzlardanım.

  27. Güle güle yaptır işi. Hem yapan hemde yaptıran zevk alır.

  28. Aklını emarete bırakmamış, bilgilerinden kuşkulanabilen, duygusal ve diyalektik düşünebilen insan düşünürdür.

  29. Bedenen çalıştıkça eşitlikçi ruh artar, düşündükçe birleştirici ruh gelişir. Humanist olur.

  30. Doğa en büyük annedir. İnsanların, hayvanların, düşüncelerin annesi.

BRİÇ


  1. Gençlerde önce iyi ayaklı piliçle, sonrada dört ayaklı briçle.

  2. Briççinin kalbi ve beyni iyi çalışır. Takım edevat Allaha emanet.

  3. Ben bir içtiğim zaman, beynim alternatif akımla çalışıyor. Doğru akım akım üretmez, alternatif akımla çalıştığı zaman üretir. Bende bir içtiği zaman beynim alternatif akımla çalışıyor. Briçte hep yeniyorum.

  4. Rakı içmeyene, ciğerden gülmeyene, gezmesini tozmasını bilmeyene, briç bilmeyene kız vermem.

  5. Briç oynayanlar, hiç yaşlanmazlar, paslanmazlar, arsızlaşırlar.

  6. Briçte bir dildir. Fransızca, İngilizce, Almanca gibi değerli.

  7. Ben briç bilmem. Kolbastı bilirim. Dön babam dön, twistle gel.

  8. Briçte ya yatıştıracaksın, ya uyuşturacaksın. Yoksa kazanamazsın.

  9. Briç gençken piliçtir. Sonrasında briç peşinde koşarsın.

  10. Briç oynayanlar her zaman kırk yaşındadır. Oyun oynarken kırk doğurursunda ondan.

BİLİM


  1. Ay yeşil peynirden yapılmıştır. O halde iki kere iki beş eder.

  2. Bir olaya bilimsel metodlarla yaklaşırsın veya alışkanlıklarla. Daima bilimsel metodlarla yaklaşanlar olumlu sonuç alır.

  3. Kainatta herşey var. Elektrik, yerçekimi, suyun kaldırma kuvveti. Tek farkı, olayın matematiksel olarak izah edilmesi.

  4. Yorulan kafa, yoran, emek veren, araştıran, bilime inanan, eleştirel akıla önem veren insanlar ancak yorum yapabilir. Yorulan kafa ancak yorum yapabilir. Yorgunlaşmak, üretimi arttırır.

  5. Dumanı içip havaya savurmanın ne mantığı var? Bilim sigaranın zararlı olduğunu söylüyor. Bilimle inatlaşmanın ne mantığı var?

  6. Ak doğruya, bak doğruya. Akıl, mantık, bilim emri.

  7. Elektriği edison buldu ise, düşüncenin ışığı, voltu, Volterdir.

BAŞARI


  1. Başarı, istenilen şeylerin, bedelinin ödeme sürecidir.

  2. Başarı güzeldir. İnsanı motive eder, dinç tutar, güç ve güven verir.

  3. Başarılı insan daima çözümün bir parçasıdır. İpin ucunu tutar. İpin ucu puştun elinde.

  4. Öğretmenler, subay ve astsubaylar, idareciler, antrenörler, başarılı bir ekip kurup çalıştırdıkları, başarılı oldukları zaman, öğrenciler, erler, memurlar, işçiler, futbolcular, babalarına duydukları vefa duygularıyla, öğretmenlerini, subaylarını, idarecilerini ve antrenörlerini, severler. Başarılı böyle olunur.

  5. Bir aferine, bir ahır beygir düzerim diyordu, arkadaşım.

  6. İnsanlarla sağlıklı ilişkiler kumak ve başarılı olmak istiyorsak, beden dilini öğrenmek zorundayız.

  7. Hiçbir iyilik, başarı, cezasız kalmaz.

AYDINLIK CAHİLLİK BİLGİNİN GÜCÜ


  1. Aydından ve cahilden zarar gelmez. Yarı aydından zarar gelir. Çünkü yarı aydın kafası, bulanık su gibidir. Ne yapacağına karar veremez. Kararsız, istikrarsız ve hedefsizdir. En kötü karar kararsızlıktan iyidir.

  2. Aydın, bir çok demet çiçeği, ışığı toplayıp, topluma sunandır.

  3. Aydın olmanın sorumluluklarından biride, kralın çıplak olduğunu söylemektir.

  4. Aydın, aynı zamanda, sosyal açıdan kendini yetiştirmiş insandır.

  5. Aydın olmak bir çeşit meslek gibidir. Gerçekçi olmalıi bilgiçlik taslamadan, bildiği kadar konuşmalı ve gerektiğinde susmasını bilmelidir.

  6. İnsanların, bilgiye ihtiyaçları yaygınlaştırılmalı. Çünkü bilgi sahibini korur.

  7. Bilgisayar elektrikli daktilodur. Yeni nesile can kurban. Eski nesil kendini tarihi eser olarak görüyor, bilgisayardan korkuyorlar.

  8. Türkiye’de aydın oylar %30. cahil oylar %70. cahil oylar, aydın oyları yönetiyor. Bu da demokresinin zayıf tarafı.

  9. Anne baba, akraba evliliği var, geri zekalılık var ama, gericilik yok bende.

  10. Okuduğunuz kitabı, duvara teslim etmeyim. Duvarın okumazı yazması yok. Birine verin kültürümüz artsın.

  11. Okul merdivenlerini birer birer çıkar, üçer üçer inersek, kaçarak uzaklaşırız. Medeniyetten mi korkuyoruz ne?

O gün derse geç kalmıştı



O gün derse geç kalmıştı. İlk ders Matematikti. Hocayı ve arkadaşlarını rahatsız etmemek için kantinde oturmuş, dersin bitmesini beklemişti. Bir sonraki ders için sınıfa girdiğinde, tahtada, sonunda soru işareti bulunan iki işlem gördü. Kalemini defterini çıkarıp hemen not etti kimsecikler tahtayı silmeden.

Diğer dersler bitmiş, eve dönmüştü. Defterinde çözülecek iki tane soru vardı. Defterini açtı, ama sorular bayağı zor görünüyordu. Sınıfta durumu da fena sayılmazdı hani. Uğraştı durdu soruları çözmek için. Hoca bazen böyle ev ödevi verir ve yapılıp yapılmadığını da kontrol etmezdi. Ancak yapanlar mutlaka bunun karşılığını en azından bir iltifatla alırlardı. Bazen nota da etki ederdi tabii bu durum

Ertesi gün uzun uğraşlardan sonra çözdüğü soruları koydu hocanın masasının üzerine. Biraz da zor olmuştu hani. Hocanın yüzünde değişiklikler oluyordu işlemi kontrol ederken.

‘Nasıl buldun bu sonucu?’ dedi hoca heyecanla. Bu soru 150 yıldır çözülemiyordu. Ben dün tahtaya matematiğin problemlerini anlatırken yazmıştım bu soruları. Kendim çözmeyi denemediğim gibi, bizim gibi normal(!) İnsanların da denemeyeceğini düşünüyordum. Enteresan dedi.

Şaşırarak cevap verdi hocaya: ‘dün derse geç kalmıştım. Tahtada soruyu görünce diğer ödevler gibi zannettim. Ve biraz da zorlanarak akşam evde yaptım’
Hoca sınıfa döndü:
İşte arkadaşlar, 150 yıllık soru dediğimiz, aslında 150 yıllık önyargımızmış. Eğer biz de önyargılarımızdan kurtulabilsek, 2000 yıllık soru ve sorunları da çözeriz herhalde.

ISRARLA OKUMANIZI ÖNERİYORUM !!!!!!



Yaşlı kadın yatağından kalktı.
Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.
...
Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.

Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.

Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.

Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşırmısın?’ diye sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.

Kadın gülümsedi

‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’

‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’

‘Anıtkabir’e’

‘Anıtkabir’e mi?

‘Evet’

‘Tamam teyzeciğim’

‘Yaş kaç teyzeciğim?’

‘Seksen sekiz’

‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’

‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’

‘Haklısın teyzecim’

Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi ‘Hayır’

‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’

‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’

‘Ee o zaman’

‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.

‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’

‘Her ay geliyormusun?’

‘Evet’

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı. Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.

‘Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?’

‘Sor bakalım evladım’

‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’

‘Uzun hikaye evladım’

‘Olsun be teyze anlat ne olur’

‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’

‘Sen ne dedin peki?’

‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’

‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’

‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’

‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’

‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’ ‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?

‘Evet’!

‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’

‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım?’

‘Osman teyzeciğim’

‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’

‘Tamam teyzeciğim’!

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini
fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

‘Hoş geldin Hakim Teyze’

‘Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’

‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’

‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Seyranbağlarına’

‘Tabii’

‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’

‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’

‘Ne iş yapardı amca?’

‘Subaydı.’

‘Ne zaman vefat etti?’

‘1952′de’

‘Çok olmuş.Gençmiş’

‘Kore savaşında şehit oldu.’

‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’

‘ Sağol’

‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’

‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’

‘Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben’ ‘Yok bekle burada’

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.

Araba hareket etti.

‘Nereye Hakim Teyze?’

‘Hemen iki sokak öteye’

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hakim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

‘İyi misin Hakim Teyze’

‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Cebeci Asri Mezarlığına’

‘Tamam’

‘Teyze nerelisin sen?’

‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’

‘Sonra ne oldu?’

‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’

‘Çocuğunuz var mı?’

‘Bir kızım bir oğlum vardı.’

‘Neredeler şimdi?’

‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’

‘Ne güzel’

‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’

‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’

‘Amin. Ya kızın?’

‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.’

‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’

‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol’

‘Geldik Teyze’

‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’

‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’

‘Yok beni alacaklar buradan’

‘Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’

‘Çocukların var mı?’

‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.

‘Adları nedir?’

‘Kemal ve Ayşe’

‘Oğlumun adı da Kemaldi.’

Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..

‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında
’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..
.
.
İşte bu günlerde de adalet ağlıyor.

21 Nisan 2017 Cuma

ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ

Derler ki, Bolu Beyi'ne başkaldıran ünlü Köroğlu bir gün atını çaldırmış. Akıllı uslu, hızlı, soylu atını bulabilmek için diyar diyar dolaşırken, sonunda İstanbul'da at pazarında bulmuş. At satıcısına değerini sormuş, istenen parayı uygun bulduğunu belirmiş. Ancak önce şöyle bir binip atı denemek istediğini söylemiş. Ata binmiş; sahibini tanıyan akıllı hayvan onun hafifçe topuk vurmasıyla o anda fırlayıp gitmiş, gözden kaybolmuşlar. Kıyıya varınca, Köroğlu salcıya bol para verip bir an önce atıyla kendini karşıya, Üsküdar'a geçirtmiş...
At cambazı öfke ve çaresizlik içinde peşinden gitmeye kalkmış Köroğlu'nun.
At pazarındaki kalabalıktan biri öfkeli cambazın arkasından seslenmiş:
"Beyhude yere gidiyorsun. Atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlu'nun ta kendisiydi!

VATAN

Vatanın değerini, en iyi Namık Kemal anlatır. Çünkü O, vatan şairimizdir . Vatan makalesini okumanızı öneririm.
VATAN
"... Süt çocukları beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler geçimlerinin sağlandığı yeri, ihtiyarlar dünyadan ellerini-eteklerini çektikleri yalnızlık köşelerini, evlat anasını, baba ailesini ne türlü duygularla severse insan da vatanını öyle duygularla sever.
Bu duygu, yani vatana gönülden bağlanma ve onu sevme; sebepsiz yere, sırf insanın tabiatından gelme bir istek değildir. İnsan vatanını sever. Çünkü, Allah'ın insanlara bahşettiği şeylerin en azizi olan hayat, vatan havasını teneffüsle başlar. İnsan vatanını sever. Çünkü; tabiatın, yani Allah'ın bağışladığı şeylerin en parlağı olan göz, dünyaya ilk baktığı zaman vatan toprağını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü, vücudunun maddesi, vatanın bir parçasıdır. İnsan vatanını hüzünlü bir hatırasını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, meffaati vatan sayesinde ayakta kalabilir. İnsan vatanını sever. Çünkü, varlık sebebi olan atalarının sakin mezarlığı ve çocuklarının meydana gelecği yer, vatandır. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan çocukları arasında dil birliği, menfaat birliği ve birbirine fazla alışıklık olduğundan, gönül yakınlığı ve düşünce kardeşliği doğmuştur. O sayede bir adama göre vatan, dünya ile mukayese edildiğinde, oturduğu şehre göre kendi evi gibi görünür. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan mevcut olan hakimiyetin bir kısmını gerçek anlamda kullanma hakkına sahiptir. İnsan vatanına sever. Çünkü vatan, öyle bir galibin kılıcı veya bir katibin kalemiyle belirsiz hatlardan, sınırlardan ibaret değil; millet, hürriyet, menfaat, kardeşlik, hakları kullanma, hakimiyet, atalara hürmet, aileye sevgi, çocukluk hatıraları gibi bir çok yüce duyguların toplanmasından oluşmuş, mukaddes bir düşüncedir.
Bundan dolayıdır ki, insanlık tarihin hangi sayfasına bakılsa; her zaman ve her millette ortaya çıkan yüksek fikirli ve faziletli ahlak sahiplerinin tamamı, vatan sevgisini dünya işlerinin hepsinden üstün tutmuş ve pek çoğu vatan yolunda canlarını seve seve vermiş görülür. Bundan dolayıdır ki, her dinde, her millette, her terbiyede, her medeniyette vatan sevgisi en büyük faziletlerden, en mukaddes vazifelerdendir. Peki, ya ne zamana kadar kadar insanların anlaşması, uyuşması böyle vatan adıyla bir takım parçalara bölünüp duracak? Acaba, bütün insanlık bir aile ve bütün dünya bir vatan olsa, insanlık için şu anki durumdan daha faydalı değil midir? Faydalı mıdır, değil midir? Orasını oluşundan önce bilmek, keramete ihtiyaç gösterir. Zira, öyle bir durum ortaya çıktığı taktirde; savaş defedilmiş, kaldırılmış olur, birileri böyle diyor. Fakat biz şimdi, mevcut olan vatanlar içinde bir takım iç ihtilaller, ayaklanmalar görüyoruz ki, sebep oldukları tahribat, savaşlara göre kat kat üstündür. Hele, vatan sınırlarının ortadan kalkması ve insanların hepsinin tek cins, tek terbiye içinde bulunması ve dünyada yalnız bir dil kalması durumunda, kısacası şairin:
Milletim insanlıktır; vatanım yeryüzü!
Mısrasındaki gibi, bir düşüncenin oluşması halinde; dünya başka bir dünya olacağından veya hiç olmazsa böyle bir durumun ortaya çıkması bu dünyayı başka bir dünya şekline sokacağından; insanlık için saadet ümidini, genel birleşme zamanına bırakmakla, öteki dünyaya bırakmak arasında pek fark görülmez. Dolayısıyla, bir millet için o kadar uzak bir geleceğe göz dikerek, insanlığın birleşmesi adına vatan fikrini kaldırmaya yönelmek, ahrette rahat etmek ümidiyle, kendini öldürmeye benzer.
Çünkü kanaatimizde, vatan severliğin en büyük hareket unsurlarından, güç kaynaklarından olan vatan fikrini gönüllerden uzaklaştırmak, hakları korumanın en etkili araçlarından olan ateşli silahları, ellerden almaya benzer. Bir Millet, vatan sevgisinden nefesini ayırırsa, vatanını sevmezse, çok zaman geçmez, vatanını, vatan sevgiyle dolu olan başka milletlerin istilası altında görür. Nitekim, bir kavim ateşli silahtan elini çekerse, pek az zaman içinde o silahı, düşman eliyle kendi göğsüne çevrilmiş bulur.
Dünyadan, vatan fikrini kaldırmanın, insanlığa bir hizmet olacağını düşünenler varmış. Biz öyle garip bir maksadı gerçekleştirmek isteyenlere, öncülüğü seve seve bırakırız. Biz oturduğumuz yerlerin her taşı için, cebher kıymetinde bir can verdik. Her avuç toprağı, o yola kendini feda etmiş bir kahramanın hatırasıdır. Bu bakımdan, bize göre; vatanı Çin ve Sibirya ile aynı değerde tutmak ihtimalin dışında görülür.
Vatan bize kılıcımızın ekmeğidir. Daima kendimize ait, yalnız bize ayrılmış biliriz. Daima kendimizden çok sever, canımızı uğruna feda ederiz...
NAMIK KEMAL

17 Nisan 2017 Pazartesi

ATATÜRK


  1. Atatürk iyi bir lider, politikacı, filazof ve dünyayı iyi yorumladığı için, dünya dilini iyi bildiği için, insanlık hayran kalmıştır.

  2. Atatürk öyle anlatılıyor ki; sanki bir efsane kahramanı. Halbuki insani boyutu öne çıkartılarak, iyi bir lider,i politikacı, dahi, bilge ve becerisini ekip ruhu kurarak, devlet kurmuş bir devlet adamı olarak anlatılmalıdır.

  3. Kurtuluş harbi, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bir avuç yürekli ve kaliteli insanın başarısıdır.

  4. Atatürk’çü düşünce sistemi, değişen çağa ve koşullara göre sürekli olarak kendini yenileyen evrensel değerler taşır.

  5. İnanmış insanların başaramayacağı hiçbir güç yoktur.kurtuluş harbimizi, inanmış, halkına güvenmiş, bilgi ile donatılmış, akıllı ve mantıklı güzel insanlarla kazandık. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde.

  6. Bir insanın bilgisi, neşesi, mutluluğu ile o toplumun atmosferini değiştirebilir. Onun için diyoruz ki; bir insan bir dünyadır. Liderlerin memleketin kaderini değiştirdiği gibi Mustafa Kemal Atatürk gibi, yiğit, mert, dürüst, memleket sever, bilgili, filazof, bilge…

AŞK, İLİŞKİLER


  1. Evlilikte iki akıl ne yapar? İnsanı aptal. Ortak akıl ne yapar? İnsanı mutlu.

  2. Seni sevdikten sonra, içimdeki güzellikleri gördüm. Aynam sensin, dev, şaşkın, büyülü aynalar.

  3. İnce ve kırılgan yalnızlığımda, süzülen maviliğimde, gördüğüm en güzel düş sensin. Çölde serap.

  4. Kadın isterse, erkek istediğini yapmazsa, günahın en büyüğünü işliyor demektir. Bu işin sevabı var günahı yok. Birbirini sevmenin ne günahı olabilir ki?

  5. Aşkın gelişi hoş canım, aklın gidişi leylim ley.

  6. Bu aşk beni adam eder, hadım olanların aşk şiiri yazdığı görülmemiştir. Topçu atışlarını severim.

  7. Dişin varken yiyeceksin, iştahın varken içeceksin, yakışırken giyeceksin, aşkın varken seveceksin.

  8. Evlilikte dört dönem var. Naz, yaz, caz, en sonunda enkaz dönemi.

  9. Sevişmeyi bilenler, kaza yapmaz. Çapkınım benim.

  10. Bir evi altın kaplama olsa ne yazar. Önemli olan içindeki mutluluktur. Dama bakma deme bak.

  11. Bizim öpülmüş, elin sevilme profesyonelinden iyidir. Öpülmüşü kaymak dondurma.

  12. Lafa kurşun gibi giriyor. Lafları kurşun gibi. Ağzına kurşunu dolduracaksın. Belki dileğim tutar. Kaynana.

  13. Yeni aşk, İstanbul’un yedi tepesinde de ayrı yaşanıyor. İstanbul’da ki Filiz’in de, Harran ovasında ki Hazalın da bacak arası farklı değil. Lezzet ikrama bağlı.

  14. Empati olmadan sempatik olunmaz.

  15. Aşkın boş çerçevesini, en çok gençlikte acıtır.

  16. Hanımın var, aklın var, hanımın yok, aklın yok.

  17. Bir evde, dirlik, birlik varsa, Allah oradadır. Dirlik, Birlik yoksa, şeytan oradadır.

  18. Aşk tek kişiliktir. İki kişilik olursa evlilik olur. Evlere şenlik.

  19. Evlilik, kişinin düşmanıyla yattığı tek savaştır.

  20. Bırak dayı ellisinden sonra aşık mı olunurmuş? Cereyan çarpmışa dönersin. Neye uğradığını şaşırırsın. Platin saçlı dayı.

  21. Aşkın sermayasi yalan, o da bende yok. Sermayeyi biriktirelim.

  22. Aşık olunca kalp yenileniyor. Yağ, kolestrol, aşkın peşinde koşmaktan kilolar gidiyor.

  23. Ayrılırken, kan kana , can cana, gülerek ayrıl. Birleşmeniz, kavuşmanız, buluşmanız kolay olsun.

  24. Seviştikçe içindeki zenginlikler çoğalıyor. Hamilemiyim ne? Doğuracağım herhalde.

  25. Sevgi dünyanın ikinci güneşidir. Parlak çocuk, şam tatlı kaç para? Sevene bedava.

  26. Platin saçlılar, genelde platonik aşık oluyorlar. Madeni buldum, bırakmam.

  27. Orman içinde yeşil gezer, denizde mavi yüzer, sende ruhumda gezer, yüzersin.

  28. Erkeklerin zekaları, eşlerini seçerken belli olurmuş. Sonrada zeka meka kalmazmış, arada bul.

  29. Ne bende aşk, ne sende cemal kalmış.

  30. Bu beyaz saçlarımdan sonra yalancı aşklar peşindeyim. Yalanlı, yılanlı, dolanlı daha güzel.

  31. Bir busenin sıcaklığı yıllarca sürer mi? Seversen evet.

  32. Bazı aşklar bazı yaşları bekler. Her yaşın aşkı başkadır derler.

  33. Gizlediğin kişiliğine aşık oldum. Nankör kedi.

  34. Söze dökemediğin aşk, bakışlarda taşar, elleri titretir, hayatı değiştirir.

  35. Aşk, yirmide şiir, otuzda hikaye, kırkta roman, ellisinde efsane olur.

  36. Bizim nesil fotoğraflarla aşık olurdu. Nerede şimdi öyle saf, temiz insan. Böyle kerizi bulmaz bu zamanda, bu mekanda çok zor.

  37. Güzel değildir yaşamak, inançsız, sevgisiz ve aşksız…

  38. Bir genç kızın en güzel çeyizi, öpülmemiş dudaklarıdır.

  39. Seni tanıdıktan sonra gökkuşağının altından geçmiş gibi hissediyorum. Rengarenk bir hayatım oldu.

  40. Zamane kızları, kalbini, beynini, ciğerini alırlar haberin olmaz. Ellerini okşayıp, yanağını öpüyorlar, koklayıp tılsımlıyorlar, içine çekerek öpüyorlar, uçuştayım abi, dokunma bana.

  41. Sevgilimin yüzünde gülücük olmak isterim. Kucağında okşanan, şımartılan, sonradan işin bitti serseri, posasını sokağa atan.

  42. Sen sevgi yüklüsün. İçindeki bu sevgi, ağaçları yeşertir, taşları çatlatır, gökleri ağlatır, denizleri taşırır, seveni güldürür.

  43. Birliktelik felsefe ile başlar, felsefe ile devam eder. Daha sonra yürü, yola koyul.

  44. Her erkek sevildiği zaman çocuklaşır, kadınları büyüler.

  45. Nur gönüllü, nur yüzlü, umudum sende. Rengin her türlüsü var mı gönlünde? Aşkı aradığını

  46. Aşk paslı gönülleri açar, yaşama sevincini çoğaltır, yeniden doğmuş gibi olursun.

  47. Gözlerinle ışınladın, ışınladın, büyülendim.

  48. Büyük aşkların, vefası da, cefası da olmaz, katlanacaksın.

  49. Aşk içindeki güzellikleri keşfetmek, karşısındakinin ruhundaki fırtınayı hissetmek demektir.

  50. Gülen erkek-kadın pandalar, aşağıya bakarken, alet görünecek. Yoksa bu göbekle alet çalışmaz.

  51. Kadın sokakta rüzgarda saçları savrulduğu zaman güzeldir. Erkek sözde ve özde dik durdukça yakışıklıdır.

  52. Hayal edip aşk şiiri yazıyorsun. Sen gerçek şiir gibi kadınsın.

  53. Aşk duygusal mı, hormonal bir durum mu?

  54. Nesini sevdin bu adamın? Akşamı yok sabahı yok. Yoksa sende serseri ruhlu musun?

  55. Evlilik, iki kişinin ruh güzelliğidir, uyumudur, mutluluğudur.

  56. Kışın Rus votkası içeceksin, Rus romanı okuyacaksın, Rus güzeli seveceksin.

  57. Öyle bir gülüşü varki, sanki bütün dünya onun için kurulmuş.

  58. Sarhoş günlerimin sevgilisi, bedenin fahişe olabilir. Önemli olan ruhun bakire kalsın.

  59. Seni düşünen bir kalbim var sevgilim, sensiz olamıyorum.

  60. Seni düşünmekten balık kadar aklım kalmadı. Gözlerim sudan çıkmış balık gibi bakıyor, donuk donuk.

  61. Hanımı olmayanın, aklıda olmaz. Yarım akıllı. Aslında akıllı akıllı dolaşıyorum. Aklım bir karış havada., sevgilimle.

  62. İstanbul’da aşka düşmek, Bizans oyunları gibi, labirentlerin içinden çıkamıyorum, miki farem dolaş dur.

  63. Her yaşın aşkı başkadır derler. Platin saçlı, platonik aşk.

  64. İki insan arasında en kısa mesafe gülümsemedir.

  65. Gözlerinin gülücükleri, yüzüne yansımış, deniz gözlüm.

  66. Beden dilini bilen erkekse kadının, kadınsa erkeğin tadına varır. Tadını döndere döndere çıkarır.

  67. Aşkın sermayesi yalan. Yalan dünya.

  68. Şairlerle, yazarlarla aşk yaşamak kolay değil. Bunların kafası kırık, patlak, çatlak. Serseri ruhlular. Yaşayan yarı melek, yarı keleklerdir.

  69. Karşılıksız sevmek suç mu?  Ben bu suçu çok işledim. Günahım çok, canım çok acıdı.

  70. Aşık olduğunda, nereye baksan, sevdiğini görürsün. Hayal, serap, avcunu yalarsın.

  71. Aşık oldukça kalp yenileniyor. Onun için, durup durup aşık oluyorum. Her yıl yeni kalple dolaşıyorum.

  72. Kaynana, el kızı it kızı der. Damat, el kızı can kızı der. Cana can katar.

  73. Dişi kuş yuvayı yavaş yavaş yapar. Erkek sever, kadın sevilir. Civcivler yolda.

  74. Evlilikte birliktelik zevk. Onsekiz yıl çocuk yetiştirerek ödersin.

  75. Fallarımda küçük kalp çıkıyor. Kalplerimizi büyütelim.



  1. Aşk tek kişiliktir. İki kişilik olursa evlilik olur.

  2. Evlilik, insanın düşmanı ile yattığı tek savaştır.

  3. Çapkınlığın kuralı, yedir, içir, bastır, geçir. Herkes yoluna.

  4. Bu kız kendine aşık eder, aşk gelir, akıl gider.

  5. Evli adamın çoluğu çocuğu olduğu için zengindir. Bekar adamın malı mülkü olsada, yinede fakirdir.

  6. Çapkınlık, karın ile sevgilin arasında tahterevalli gibidir. Dengeyi tutturamazsan düşersin.

  7. Dulu sevindireceksin. Sevindirmek sevaptır, cennete gidersin.

  8. Bekarlık sultanlıktır. Ah birde kendi kendimi öpebilsem. Onun için “evlen evladım evlen” dedi, melekler.

  9. Azgın boğa sendromuna yakalandım. Acaba, aşk beni iyileştirir mi?

  10. Boşanma, pimi çekilmiş bomba gibidir. Kimin elinde patlayacağı belli olmaz. Anne, baba, evlatlar.

  11. Göz görmeyince gönül katlanır. Üç kağıtçı gönül.

  12. Dil yerinde öğrenilir. Dil dile değmeyince öğrenilmez.

  13. Bir tek dil biliyorum. Aşkın dilini. Ortadirek bel veriyor.

  14. Aşkın dili tektir. Dilsizlerin aşk muhabbetini seyrettiniz mi? Dilsizler en iyi aşkta anlaşılır.

  15. Bir kadının kocası annesi olursa, vay o evliliğin haline.

  16. Serseri ruhlu sevgilim, nesini sevdin bu adamın? Akşamı yok, durağı yok, ayarı yok. Yoksa sende mi serseri ruhlusun?

  17. İnsanlar evlenirken kördür. Kör tuttuğunu…

  18. Hep cesurların işidir, aşk.

  19. Edebiyatçılar kötü koca, iyi sevgilidirler.

  20. Evlilikte, huzursuz olup mutsuz olacağıma, bekar yaşar mutlu olurum.

  21. Sevişmesini bilmeyen, çok araba kazası yapar.

  22. Aşik insan, kanatla uçan kuşa benzer.

  23. Kız evlenmiş, “kocan içkiye başlamış” demişler, babası “geçer kızım” demiş. “Kocan hovardalığa başlamış” demişler, babası “geçer kızım” demiş. Adam balıkçılığa başlamış, “geçmez kızım” demiş.

  24. Karın senin yaşama sevincini görse tekrar aşık olur.

  25. Sevgilimin yanağında gülücük olmak isterdim.

  26. Büyük aikların vefasıda cefasıda olmaz. Katlanacaksın.

  27. Bir sıçan, iki sıçan, evlilik bir kapan.

  28. Menapozda, antropozda, aşk oknanusta yüzüyor. Köperbalıkları yiyebilir.

  29. Ele karışan derde karışır.

  30. Belli olmaz, aşk belki beni adam eder.

  31. Beyaz yalanlardan zarar gelmez.

  32. Aşk, gözlerle konuşma sanatıdır.

  33. Güzel bir kadınla beraber olmak, bin kadına bedeldir.

  34. Sürüye dalan kurt, kuzuyu yaralayınca, kuzu kurdun peşine düşer. Çapkınlıkta böyle. Kalp yaralayacaksın.

  35. Aşk, aşk, şarap, kadın.

  36. Her yetişkin erkeğin geçmişinde bir Leylası vardır.

  37. Aşk bir trafik kazasıdır. Fena çarpar.

  38. Beden dilini bilin. Erkek kadının, kadın erkeğin tadını çıkarır.

  39. Mutlu beraberlik, sevgi saygı üzerine kurulur. Hayata doyum olmaz.

  40. Dişi kuş yuvayı yavaş yavaş yapar. Erkek sever, kadın sevilir.

  41. Kadın erkek farketmez, partnerini malın gibi görmeye başladın mı, herkes genç malı tescil etmeye çalışır.

  42. Değme kayfime, karın varsa, havan suyun varsa, ekmeğin varsa, sağlıklıysan, mutlusun be kardeş. Ferkında değil misin? Yaşa geç.

  43. Evliliğin odan dokuzu dondur.

  44. Ellerinle yaktığın ateşi, büyüyünce söndüremezsin.

  45. Birliktelikte felsefe başlar.

  46. Aşk kıskanç katır gibidir, teper. Böyle aşka can kurban. Katırım.

  47. Sevgi bakışların, dinamit gibi patlıyor beynimde.

  48. Aşkın dili evrenseldir. Belkide dünyada konuşulan tel dil.

  49. Aşık olan bilginle aptalın farkı yok. İki aptal olur.

  50. Allah, dağına göre kar, denizine göre dalga, gönlüne göre sevda verir.

  51. Zayıflamak istiyorsanız, aşık olun, inim inim inletir. Dertten, zevkten zayıflarsınız. Karakter bakımından değil.

  52. Zaman, sağlık, aşk gitti mi, geriye gelmez. Zamanı yaşa, sağlığını koru, aşkı yaşat.

  53. İyi bir seks hayatı, mutlu yaşamın formülüdür.

  54. Herşeye rağman sevgi ,karşılıksız sevgidir. Aşk.

ASKERLİK, MEMLEKET


  1. Askerlik, annenin, babanın yirmi senede veremediğini, yirmi ayda verir. Askerliğe demir olarak gelir, su verildikten sonra çelik olarak terhis olurlar.

  2. Her subay, astsubay, mehmetçik, Türkiye Cumhuriyetinin bayrağıdır.

  3. Her subay, astsubay, bin sorunu bir arada çözen, olumsuz düşünceyi olumluya çeviren, Atatürk’ün manevi evlatlarıdır.

  4. Subay, astsubaylar, Türkiye’nin her yerinde görev yapıyor. Türkiye’nin güzel insanlarını tanıyor ve meslekte 3-4 kez ölüm tehlikesi atlatıyor. Hayatında, yaşamında değerinibiliyor, olayları inceliyor. Değerlendiriyor, düşünüyor, doğayı biliyor ve seviyor. Onun için diyoruz ki, bu ince yolda giden subay, astsubaylarımız, mesleklerinde filozoflaşıyor, ister istemez.

  5. İyi bir asker olabilmek için, piyade eğitimi, komando ruhu gerekir.

  6. Her piyade muharebe sahasındaymış gibi eğitim yapar. O zaman ben 30 senedir muhaberebe ediyorum. Kıbrıs Barış Harekatı, Atışlı tatbikat, hudutlar, güneydoğu gibi.

  7. Anadolu’dabeş bin yıllık medeniyet var. Filozoflar, eski kütüphaneler, eski eserler, Mezapotamya, Hititler, Etiler, Asurlar, Sümerler, Selçuklular, güzel Türkiye’miz burada.

  8. Askerliğin en sevdiğim yönü, memleket sevgisinde ortak payda oluşması.

  9. Binbaşı olduğumda sevinmiştim. Ama subaylık öyle bir meslekki, bin prıblemi bir anda düşünüp çözüm üreten gerekir.

  10. Evli olmayıp askerliğini yapmayanlar, kadınlara hiçbir zaman doymazlar.

  11. Asker oldum piyade. Bugünde hayatım, ziyade.

  12. Askerlikte, paraşüt, su altı, hayat ucuz. Sivilde pahalı spor.

  13. Askerin mermiside kurşun gibi işler, sözleride.

MEMLEKET, ANADOLU


  1. Ben Anadolu’yum. Yılandan korkmam. Yalandan korkarım.

  2. Anadolu medeniyetlerin beşiği, beşik sallandıkça insanlık medeniyete ilerliyor.

  3. Avrupa Birliği süreci demek, sevr demektir. Bunu anlamamak için ya çocuk,, ya yaşlı bunak, yada deli olmak gerekir.

  4. Memlekete gidiyorum, dinleniyorum, kafayı tamir edip geliyorum. Çimentosu orda.

  5. İnsanın memleketi kırk memeli anne gibi.

  6. Avrupa birliğine giremedik ama, Türk erkeklerini cazibesi ile gireceğiz.

  7. Doğuyu kalkındırın, terör biter. Doğuyu kalkındırmamak terörüstliktir.

  8. Ben Anadoluyum, barışın, dostluğun, hoşgörünün, uygarlığın beşiği. İnsanlardan yana sevgi dolu. Bilge ve güzel insanlar yurdu. Bağnazlığa, acımasızlığa karşı dimdik ayakta, çınar gibi duran erenler yurdu. Hoşgörü, hünkar Hacı Bektaş Veli’den, Yunustan, Pir Sultan Abdal’dan, Mevlana’dan, Mahsuniye.

  9. Anne tarafından Çerkez, baba tarafından Kürt, dede Nakşi, babaanne ise Alevi, eşi ise, Oğuzların Kayı boyundan bir türkmen. İşk eşi ise, laz, kardeşim kocası ise, suyun öbür yanından. Önce insanım, sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, sonrada müslümanım.

  10. Türkülerimiz, annelerimizin sütünde. Bizimde damarlarımızda.

  11. Ankara’nın batısı Avrupa, batışı Afrika.

Japonya’da



”Japonya’da 4. yüzyılın sonlarına doğru tahta oturan İmparator Nintoku, yüksek bir kuleye çıkar ve ülkesine bakar. Gökyüzüne doğru yükselen tek duman dahi göremeyince, halkının yoksul düştüğüne ve bu yüzden hiç kimsenin evinde pirinç dahi pişiremediğini anlar.

Hemen bir ferman çıkaran Nintoku, halkının üç yıl boyunca sadece kendileri için çalışmasını emreder. Sarayda çalışanları bile evlerine gönderir…
Sadece kendileri için çalışan halk, üç yılın sonunda bolluğa kavuşur…

Nintoku kuleye çıkar, ülkenin her yerinde ocakların tütmekte olduğunu yükselen dumanlardan anlar. Yanındaki eşine sevinç içinde “artık zenginiz” der…
İmparatoriçe ise üç yıl boyunca bakımsızlıktan dolayı her yeri eskiyen, çatısı akan, çiçekleri solmuş sarayı göstererek “sen bu halimize zenginlik mi diyorsun” der…
Nintoku’nun yanıtı, yüzyıllardır Japonlar’ın aklından çıkmaz; “Halkın fakirliği, bizim fakirliğimizdir, zenginliği de bizim zenginliğimizdir.

7 Nisan 2017 Cuma

ELEŞTİRİYEL AKIL

İnsanları öbür canlılardan ayıran üstünlüğü düşünen,konuşan ve üreten olmasıdır.Bu kadar değerli olan insanın topluma ve ülkesine olan sorumluluğu da büyüktür.Kişilere insanca yaklaşması,insan haklarına saygılı davranması ve barışçı olması gerekir.

Aydın kişi olmak daha geniş kapsamlı kavram.Sorumluluğu daha ağır olan ve erişilmesi güç bir yüceliktir.Kişide insanlık bilinci gelişmemişse,aydın olma yüceliğine ulaşılması olanaklı değildir.

Aydın olmanın sınırı yoktur.Kişi evrensel düşünebildiği ölçüde,toplumları aydınlığa çekebildiği oranda,karşılıksız verdiği hizmetten mutluluk duyabildiği ölçüde aydın sayılır.

Aydın olmanın ön koşulu,önyargılardan arınmış olması,evrensel düşünmek,insanları aydınlatıcı çalışma yapmak,olaylara ve tepkilere insanca ve saygı ile yaklaşmak,üretmek ve paylaşımcı olmak.

Bilgi ve akılla yönetilen toplumlarda eleştiri yel akıl ön plandadır.Devamlı beyin fırtınası yönetimiyle,akıl,mantık,bilime en uygun,en güzel çözümler üretilir.Decartes,eğer bir ülkeyi kalkındırmak istiyorsanız,felsefe öğreteceksiniz diyor.Felsefe bilgiyi sevme,bilgiye ulaşmak demektir.Eğer insanlarda felsefi boyut gelişmemişse,doğmalara,geçmişe,çağ ötesi fikirler devreye girer.Çözüm üretemezler.Doğmalarla çözüm aramaya çalışırlar.İnsanların davranışlarına baktıklarımızda,ya alışkanlıklarla hareket ederler,veya bilimsel metotları uygularlar.Alışkanlıkla hareket edenler,doğmalara,kolayına gelen,çıkar hesaplarına dayanan davranışlar sergilerler.Ama bilimsel metotlarla hareket edenler,akıl,mantık,bilimin gereğini yaparlar.Neden batı toplumları ileri bir toplum hüviyetini kazanıyor,bilimden azami derecede yararlandıkları için.Doğmalarla yönetilen toplumlara bakın,bir buluş,bir mucitlik,bir keşif faaliyeti,fikir üretme,eleştiri yel akıldan yararlanma yok.Eleştiri yel akıl daima,ileriye yöneliktir yüzü,doğmaların daima geriye yöneliktir.Çağımızda,iletişim ve bilgilerden kısa sürede yararlanma teknik olanaklardan daha iyi yararlanma koşulları oluştu.Evrenselleşti.Entelektüel boyut kazanan insan,bence bilimsel metot kullandıkları zaman,işimiz daha iyi kolay olur.Buda seviyeli,dengeli eleştiri yel akıldan geçer.Mantık eleştiri aracı,matematik ise buluş aracıdır.Veriye dökemediğiniz hiçbir bilginin değeri yok.der Galile.Metotlu düşünmeyi alışkanlık haline gelmedikçe,eğitimin hiç değeri yoktur.Benimle aynı fikri paylaşırsanız eleştiri yel akıl gelişmez.Sizinde farklı düşünceleriniz olmalı.Başka türlü eleştiri yel akıl gelişmez.Kendinizi daima mantıklı düşünmeye ve öyle hareket etmeye alıştırın.Düşüncenin kuvveti,zekanın sırrıdır.Doğmalar,alışkanlıklar,ön yargılar,reklamlar,sempatiler,propagandalar,doğmaları güçlendirir.Eleştiri yel akılı engeller.

Akıl ile yönetilen toplumlar,bilim ile yönetilen toplumlardır.Bilim ve akıl ile yönetilen toplumlar,daima iyiyi,güzeli yakalar.Briçi de ,matematiksel ve felsefi yönü olduğu için insanları matematiksel yöne ,eğer ben nasıl oynarsam,benim yaptığım hesaba göre oyunumu bir en yaparım.Onun hesabı kitabı içinde bulunduğu için matematiği kendine pusula olarak seçer.Felsefi yönü var diyoruz.Felsefe,bilgi sevgisi demektir.Felsefe insan zekasının bulduğu uğraşın amacı,doğa,toplum ve insan,giderek evren üstüne sistemli ve bütünlüğüne,bir görüşe varmak demektir.Özgür aklın sorgulanmasına dayanır.Matematikten fiziğe,teknikten sanata,tarihten politikaya ve hukuka değin bütün bir bilgi birikimini yeniden ele alıp,eleştirici aklın süzgecinden geçirerek,bir bütün içinde iyiye,güzele,doğruya yol almak demektir.Dolayısıyla briçte yaşadığımız hayatta karşılaşacağımız her olayın,bir izdüşümü vardır.Sistemli düşünmeyi,bize sağladığı için,briç,satranç,bulmaca çözmek,matematik,fizik problemi çözmek, diyoruz,bize felsefi boyut kazandırıyor.Bize matematiksel düşünmeyi,felsefi boyutta enine boyuna değerlendirme sağlıyor.Briç,satranç,bulmaca çözenler,beyinsel faaliyette bulunanlar, oynayanlara bakın bir oyunu değerlendirirken,bin olayı bir arda düşünerek değerlendirme yapar.Eğer değerlendirme eksik,yanlış ve briç,satranç,matematik,fizik, literatürüne göre değilse,eleştiri yel akıl devreye giriyor ve neden böyle oynadın diye ortağı sorduğunda tekrar bir muhakeme ve savunma taktikleri devreye giriyor.Bilgisiz,etkileşim olmaz,ancak bilgi ile sağlıklı etkileşim sağlayabilirsiniz.Velhasıl canım,briç,satranç,matematik,fizik,bilim çok zevkli bir oyun.

20 Kısa Fıkra

KARŞILIK

Babasına karşılık veren genç kıza babası "terbiyesiz" diye bağırınca, kızı ona cevap verdi:
- Babacım, siz de geçen gün dedemle miras kavgası yaparken cevap vermiştiniz. Ama o size terbiyesiz demedi. Sanırım dedem çok terbiyeli bir insan olmalı.

YOKLUK

Yolda iki arkadaş karşılaşmış dedikodu yapmaya başlamışlardı. Sıra yemeklere gelince, biri:
- Bırak şu yemek lafını, giyimden ve gezmeden konuşalım, diyince, diğeri:
- Yahu, karnı aç olan bir adam, giyimi ve gezmeyi düşünebilir mi? İşten kovulalı tam üç ay oldu. İki aydır da aç yaşıyor gibiyim. deyince:
- Be yahu, senin hiç candan bir arkadaşın yok muydu ki seni bu durumdan kurtarsın?
- Benim candan arkadaşım sendin, ama ne yazık ki senin de bundan haberin bile olmamış.

OKULDA

Hoca talebeye derste sordu:
- Oğlum, Nemrut dağı nerededir?
Çocuk hemen cevabı yapıştırmış:
- Bizim evdedir öğretmenim. Annem babamı hep öyle çağırır.

CAN SIKINTISI

Orhan'ın canı fazla sıkılınca Turhan'ı uyandırdı:
- Yahu sen hiç sıkılmıyor musun yatakta? dedi.
O, mırıldanarak:
- Off, uyuyordum, dedi. Neden sıkılayım ki, hiç uykuda sıkılınılır mı?
Orhan:
- Amma tuhafsın. Ben de uyuyordum ama sıkılıp uyandım. İnsan uykuda bir rüya bile görmezse neye yarar ki öyle uyku? Haydi kalk, sinemaya gidip bir film seyredelim. Vakit geçmiş olur. Hem istersen orada uyuyabiliriz. Belki koltuklar daha rhattır, dedi.

SİYAHIN DERDİ

Siyah yüzlü bir vatandaş bir oturma yerinde rastladığı şahsa dertleşti:
- Siyahım diye hiçbir yerde bana iş vermiyorlar.Canımdan bıktım. Parasız ve işsiz kaldım. Ölmek istiyorum artık.
Beyaz olan vatandaş da:
- Ne üzülüyorsun, dedi, ben bir filmciyim. Benimle beraber gel, seninle siyahbeyaz bir film yaparız.

NEREDEYDİN?

Oy vermeye geciken bir vatandaşa biri:
- Herkes oy atarken sen neredeydin? deyince adam:
- Boş kalan evleri gözden ve elden geçiriyordum, demiş.

KESKİN

Sevdiği bir senfoniyi dinlerken radyoyu kapatan kadına kızan adam:
- Sen benim en sevdiğim şeyleri beğenmeyip kapatıyorsun. deyince, kadın hiddetle:
babamı bu yüzden annemle birlikte darülacezeye attık. Sen de ayağını denk al, bizim dinlediğimiz şeyleri sevmeye alış, dedi.

VAPURDA

Vapur Haydarpaşa'yı geçince biletç,i köşede duran bozuk kıyafetli adama yaklaşarak "bildiniz" dedi.
Adam cebini karıştırararak bulduğu tramvay ikincisi biletini ona uzatarak "afedersiniz" dedi, "bundan başkasını bulamadım" dedi.
Biletçi aksileşerek "vapurda tramvay bileti geçer mi hiç? Şİmdi ceza keseceğim. " dedi.
Adam ona yavaşça sokularak "makbuzu ziyan etmiş olursunzu, çünkü param yok. Ama isterseniz burada hemen vapurdan inerim. Zaten moda plajına gidiyordum. Fazla mesafe yok sayılır." dedikten sonra ceketini çıkarıp biletçiye laf bırakmadan denize atladı. Ceketi de vapurda kalmıştı. Kendi kendine mırıldanarak şöyle dedi: "Plaj kabinlerinde ceketten bol ne var ki? Zaten bunu da geeçen hafta Suadiye plajında giymiştim. imdi beliki içinde para olanına rastlarız."

HAZIR CEVAP

Gazete idarehanesine girerken üstübaşı mürekkep lekeleri içindeydi.
Daha yazı işleri müdürlüğünde müdür onun bu haline bakınca, otomatikman müdüre vevap verdi:
- Sormayın dostum, dedi, son yazdığım romandaki aşkınlekelri benim üzerime yapışıp kaldı.

KALP BOŞALTMASI

Kalbim hasta diye doktora gitmişti. Doktor sordu:
- Kalbinizde ne var?
Hasta:
- Aman, dedi. Zekiye, Fikriye, Nehriye, Nispiye, hepsi de var. Öyle çok kavga ediyorlarki birbirleriyle. Bazen beni öldürecek hale geliyorlar.
Doktor:
Size vereceğim ilk reçete, önce bir boşaltma yapmanızdır, dedi.

KAÇIRMA

Mahallede zenginlerden birinin karısı ölmüş. Tam gömecekleri sırada tabutun hafifliğini farketmişler. Şüphelenerek açmışlar. Bakmışlar ki ölü kayıp, tabut boş. Kopmuş bir kıtamet, "ölüyü kim çaldı?" diye. Ölenin kocası telaşa düşmüş.
Hoca:
- Yahu diri kadın tamam da, ölü de kaçırılır mı hiç, insaf, demiş.
Koca:
- Tabi kaçırılır hocam. O değerde pırlanta taşlı yüzüğü yuttuktan sonra ölmüştü.

YUTTURMA

Herifin biri lokantaya girmiş. Garson önünde reverans verince, "getir bakalım bir kılıç balığı" demiş.
Az sonra garson tabak içinde balığı getirmiş. Herif bakmış defne yaprakları arasında yatan balık palamuda benziyor. Çatalıyla da tadına bakmış ki her gün yediği adi palamut balığı. Hemen garsona seslenmiş. Garson gelerek başını eğerek "buyurun" demiş.
- Sen galiba ölen bütün balıkları aynı isimle törene yabi tutup gömüyorsun. Ama ben palamudun ölüsünü kılıç diye yutmam. demiş.

KAYIP

İki arkadaş hep birlikte gezerler, aynı kahvede aynı oyunları oynarlardı. Bunlardan biri uzun zamandır kahveye yalnız geliyordu. Merak eden kahve sahibi dayanamayarak "arkadaşınız nerde?" diye sordu. Arkadaşı teessüfle "maalesef onu kaybettim" dedi.
Kayveci öldüğünü zannederek üzülüp "başınız sağ olsun" dedi. Fakat adam "hayır, öyle diğil" dedi.
- Geçen ay borç para vermiştim, bir daha da uğramadı.

ATEŞLİ

Karısının ateşli olduğunu farkeden kocası yaklaşarak:
Karıcığım senin ateşin var galiba. Dudağına bir bakayım, anlarım, deyince kadın:
- Amanın, demiş, dün gelen yaşlı hekim de bugün gelen genç hekim de hep öyle baktılar. Sen en iyisi bie derece koyuver de hakikati anlayalım, demiş.

HEMŞİRE

Hastayı soyunurken gören hemşire öğürerek "seni görünce iştahım kesildi. Sen pissin, hem de çok pissin" dedi.
Ertesi günhemşireyi soyunuk gören hasta, hemşireye:
- Vücudunuz o kadar güzel ki, sizi seyredince iştahım açılıyor, dedi. Söyleyin de iştah iğnelerini kessinler, sizi çıplak seyretmek bana kafii.

MİSKİNLER

Duvarlara yapıştılan ilanlarla miskinler tekkesinde çalışacak adam aranıyordu. Bunu gören iki kişi ilanı okumaya başladılar.
Biri diğerine:
- O okuduğun nedir ki, boyuna esneyip duruyorsun, dedi. Diğeri:
- Miskinler tekkesinden iş verme teklifi. Daha ilanı bile adama uyku veriyor, bir de işe girsek acaba nasıl çalışırız.

İKİ TEMBEL

İki tembel yolda aheste yürüyorlardı.Biri para çantasını yere düşürdü. Yanındaki diğeri de eğilip yerden alır diye hiç seslenmeden yürümüş. Yanındaki de görmüş ama eğilip almaya üşenmiş. Derken çantayı orada bırakıp yürümüşler. Bacakları yorulunca bir vasıtaya binmeye karar vermişler. Lakin paraları yok. Bir araba çevirmişler, şöföre:
- A, sen bizi evimize kadar götür. Sonra dönerken önüne çıkak, düşürdüğümüz çantayı alırsın. İçindekinin yarısı senin olur yarısı da bizim, demişler.
Şoför hayretle müşterilere bakıp:
- O çantayı yarım saat önce ben bulmuştum. Parayı harcadım bile. Ama size acıdığım için, evinize bırakayım bari.

MUHABBET

Kadın kocasına kızınca intihar etmeye karar verdi. Elindeki bıçağın sivrisi ile canına kıymak üzereyken, kocası hemen atıldı:
- Ne yapıyorsun? dedi, kasanın anahtarını nereye sakladığını söylemeden ölünür mü? Sonra bulana kadar canım çıkacak.
Kadın bu sözleri duyunca intihardan vazgeçip bıçağı yere attı.

NEDEN

Oturmuş konuşuyorlardı. Birisi ortaya bir laf attı:
- Kedi ile köpek aynı bahçede yaşasalar neden geçinemezler?
İçlerinden biri:
- Tabi, dedi. Çünkü ikisi de aynı bahçede aynı yiyecekleri arıyorlar. Geçim davası.

GELİN

Kaynanası kapıdan girince sordu:
- Kızım akşama ne yemek yaptın?
Gelin düşünmeden cevaplamış:
- Lokantanın bu günki listesinde ne var, daha bilmiyorum.

Gazi Çiftliğinde



Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
– Merhaba nine

Kadın Ata’nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

– Merhaba dedi.

– Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duraklayıp,

– Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

Paşa gülümsedi.

– Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.

– Tabii söyleyeceğim, ben Sincan`ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindenim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angaraya geldim.
– Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni?

– Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da… Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı. Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

– Senin Gazi Paşa’dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.

– Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki… O bizim vatanımızı kurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa’yı
bulacağım yeri deyiver.

Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:

– Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır… Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.

Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum “anacığım” dedim, “sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.”

Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk’ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk’e uzattı;

– Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;

“Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine benim bütçemden üç inek verin armağanım olsun.”

Kaynak:Araştırmacı Yazar Prof.İlknur Güntürkün Kalıpçı’nın Derlemelerinde

Ceviz kurdu…

Ceviz kurdu…
Bir tür tırtıl…
Gireceği kadar bir delik açıp cevizin içine girer…
Cevizin içi insan beynine benzer, başlar yemeye…
Buraya kadarı normal…
Yedikçe şişmanlar…
Karnı büyür…
Yeterince yükünü tutup doyunca gitmek ister, ama girdiği delikten çıkamaz…
Daha da kötü olanı; içi yenilince ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, deliği genişletmek artık olanaksızdır…
Kurtçuk oturur, delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır:
Zayıflamayı beklemek…
Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner…
Ve bir gün çıkar…
Ama çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile…
Bir içsiz ceviz kalmıştır…
Aynen böyledir…
Yalanla, dolanla insanların beynine girdiler…
Onlar semizleşip zenginleşirken, ülkenin içi boşaldı…
Tam 35 bin mal varlığı yok edildi, içinde fabrikalar, limanlar, tersaneler, santraller de vardı, çocukların oynadığı parklar da…
Tarihinde ilk kez; dünyanın üç büyük kredi derecelendirme kurumu (Moody's, S&P, Fitch) aynı zamanda kredi notunu düşürüp, Türkiye'yi “riskli ülke” ilan ettiler…
30 uluslararası dev yatırımcı ülkeyi terk etti…
Sokaklarında eşkıyanın dolaştığı, yargısız infazların yapıldığı, hukukun olmadığı, bebeklerin hapishanelere kapatıldığı, insani duyguların yitirildiği, toplumun birbirine düşman kamplara bölündüğü, kan-revan, ilkel bir ülkeye döndü burası…
İnsanlar devletten korkmaya başladılar…
Ve dünya böyle bir ülkeyi dışladı…
AB hayali bitti, ABD dahi Arap ülkeleri arasına sokup terörist muamelesi çekti…
En dost ülkeler devlet adamlarını sınır dışı etti…
Sonuçta; içi boşaltılmış, dünyada dostu kalmamış, istenmeyen, kovulan, itibarsız bir memleket kaldı size…
İşte…
Demokrasi ile girip, devleti yiyip, beyinleri kemirdikçe zenginleşip güçlenenler, geldikleri delikten çıkamıyorlar…
Dünyanın gözünde küçülüp beş paralık diktatörlükle işin içinden çıkmayı deniyorlar…
Bu referandum bunun için…
Ceviz kurdunun hikayesidir…............

Ağıt

Yüreğime Gül Düştü
Aktın yüreğime bakışınla,
Sekiz Mart,
Kadınlar günüydü.
Gülünce,
Ne güzel oluyor,kadın.
İçimde,melek var,
Kadınım dedi.
Yüreğime gül düştü.
Dikeni kanattı.
Cemal Borandağ
Tuzla-İstanbul