3 Kasım 2017 Cuma

DELİ GÖNÜL

Yaz tatilin de idim. Meydan da amele başları, pamuk ağalarının tarladaki ürününü toplamak için, eleman arıyorlardı. En azından okul harçlığımı çıkarırım diye bende işçilerin toplandığı yere gidip adımı yazdırmıştım. Akşam eve geldiğimde heyecan içinde idim. Yemek sonrasında anama yarın için azık hazırla pamuk toplamaya gideceğim, beni çok erken kaldır. Uyanmazsam cimcikle, iğne batır ama beni uyandır dedim. O gece hiç uyuyamamıştım. Sağa dön sola dön bir türlü uyuyamıyordum. Çok çalışırsam çok param olur, biraz okul harçlığım, diğerini sarı kıza ayırırım diyordum, sarı kız, pavyona giden büyüklerin dilinden hiç düşmezdi. Onların konuşmalarından duymuştum, öyle ballandıra, ballandıra anlatıyorlardı ki, bende o çocuk halimle nefeslenmiş çok param kazanmalıyım diyerek bu düşünceler ile uyumuştum. Sabah anam gün ışımadan uyandırmıştı. Yataktan kalktığımda baktım ki altımı ıslatmışım. Anamın yüzü buruşmuştu. Kendi kendine - Altını ıslatan nasıl olurda pamuk toplamaya gider diyordu. Ben de duymamazlığa vurmuştum. Büyük bir adammışım gibi bir eda ile hazırlandım. Azığımı alıp, amele başı ile kamyonun arkasına binip, pamuk tarlasına doğru yol aldım. Mutlu idim. Çok para kazanacağım, çok… Sabah serinliğinde çalışmaya başlamıştık. Ben ve benden yaşça biraz büyük arkadaşlarım ve daha büyük ağabeyler ve ablalar, pamukları topluyor bir taraftan da neşeli neşeli sarı kız türküsünü söylüyorduk çok hoşuma gitmişti. Epey çalışmıştım, herkesin gözüne girmiştim. Hızlı atın boku seyrek düşer makamında, yavaş yavaş yorulmaya başlamıştım. Çok ta pamuk toplamıştım. Akşam olmuştu hepimiz bir yerde toplandık amele başını biraz bekledikten sonra gündeliklerimizi almaya başladık. Amele başı en son benim gündeliğimi verdi, ama yüzü biraz limoni gibi idi. Emeğimle kazandığım ilk para idi, dört tane bir lira şıkır, şıkır parlıyordu. Şalvarımın geniş cebine attım ama elimi cebimden hiç çıkarmıyor, mütemadiyen paralarımla oynuyordum. Emeğin değerini o çocuk yaşımda öğrenmiştim. Kamyonlara doluştuk eve doğru yol aldık. Anama olan biteni bir solukta anlattım. Yemeği mi yedikten sonra, ana beni erken kaldır dedim yarın iş var. Gözlerim cam gibi parlıyordu ama yorgunluktan bitkin halde idim. Yorgun olmasına yorgundum ama heyecandan uymakta zorluk çekiyordum. Benden yaşça büyük olan arkadaşlarımın anlattığı, sarı kız hikâyesi hiç aklımdan çıkmıyordu. Pavyona gitmek kızları görmek, sanki bir ütopya idi benim için, tamam diyordum yaşım küçük ama param var olur mu olur diye hayaller kurarak uyumuştum. Gözlerimi açtığımda güneş tepemde parlıyordu, - ana ana diye seslendim, -beni niye kaldırmadın, niye uyandırmadın. Diye kızdım. Annem -oğul daha çok küçüksün, kıyamadım. Çelimsizsin, bu sıskacık kollarınla nasıl çalışırsın, biraz dinlen dedi. Yine gidersin Anamın yüzü, gün ışığında parlıyordu, gür örgülü saçları yemenisinin oyalarının içinde yıldız gibi ışıldıyordu. Gülümsedi öptü kokladı beni, bütün kızgınlığım geçmişti. - o zaman beni yarın sabah erken uyandır dedim. Tamam dedi. Oysaki amele başı anneme çok küçük olduğumu verim alamadığını ama şevkini kırma, biraz daha büyüsün (okumazsa )alırım, daha fazla ücret öderim demiş. İlkokulu bitirmeme bir yıl kalmıştı ama ben hep okumak istiyordum. Bu işte, benim ilk ve son çalışmam olmuştu. Sabah kahvaltımı yaptım. Şalvarımın içindeki paralarımla şangır şungur oynayarak dereye arkadaşlarımın yanına gittim. Ömer, Hasan, Ali beni görünce sevinmişlerdi. -Kemal nerelerdesin, dediler Bende -çalıştım bakın bir sürü para kazandım diyerek, onlara hava attım. Hasan - O ooh! Sen bu para ile pavyona bile gidersin. Ağabeyim dün arkadaşlarına bugün için pavyona yeni kızlar gelecekmiş diyordu. Dedi İçim bir tuhaf olmuştu. Paralarımı şalvarımın cebine koyup, çıkardım. Taşın yanına koydum. Dereye daldım. Ben derede yüzerken arkadaşlarımdan biri paralarımın içinden bir liramı almış( vicdan arama) dereden çıktıktan sonra paramı bulamamıştım oysaki nasılda dikkat etmiştim. Şalvarımın cepleri de çok derindi. Nasıl düşerdi ki diye ağlaya ağlaya, taşları kaldırdım, her tarafı didik didik aradım, ama bulamadım. Güneş iyice kavurmaya başlamıştı. Hasan - Meydana gidelim mi? belki gelen sarı kızları görürüz dedi. Çocuk aklı hepimiz toplandık yol boyunca konuşa konuşa meydana vardık. Elim hep cebimde idi. Kalan üç liramı sıkıca tutuyordum. Heyecanlı içinde idim, ilk defa sarı kızı görecektim. Halk pavyon kadınlarını görmek için caddesinin iki yanına dizilmişti. Kadınlar aracın içinden birkaç adamla, başları önde caddeden geçerek pavyondan içeriye girdiler. Yüreğim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Genç deli kanlılar aralarında konuşuyorlardı. - Bu kadınlar pamuk ağalarını soyup soğana çeviriyorlar. Adamlarda saf paralarını yedirip sonrada ne ettin paraları sarı diye dövünüyorlar. Bir süre sonra züğürt ağa oluyorlar. - Bir diğeri - -param olsun da, hepsini yesinler Bir diğeri - Hepsinin ayrı acıklı hikâyesi var. Sarı kızın hikâyesi hep anlatılıyor. Bir oğlanla birbirlerini ölesiye sevmişler. Aralarında olan olmuş ertesi gün oğlan başını alıp gitmiş. Sarı kız bir daha evine dönememiş kurdun kuşun elinde kalmış. Kurdun eline düşenin, kuzu hali kalır mı? Seni artist yapacağız diye, kandırılmış. Ona güven buna güven sonunda kendini burada pavyonda bulmuş. Sonrada içlerini çekerek, göz süzerek -of sarı kız of dediler. Konuşmalardan biraz ürküyordum ama merakım her dakika daha da artıyordu. İçlerinden biri bizi fark etti. -Oğlum sizin burada ne işiniz var burada kadın yüzünden her zaman kavga olur. Silahlar patlar. Büyüyünce gelin dedi. Bizi oradan uzaklaştırdılar. Eve döndüğümde allak bullak olmuştum. Uzun bir süre sarı kız sevdasından kurtulamadım bir an önce büyümek ve sarı kıza dokunmak istiyordum. Çocukluğum bu duygular içinde geçti. Pavyona gitmek paraları ne ettin sarı kız dedirten kızları görmek hayalleri ile geçti. Aklı başında bir yaşta idim. Kafam dumanlı dumanlı, oy bizim eller türküsünü söylüyordu. Okumak için büyük şehirde idim. Pavyonlara hanzoların gittiğini, saf oldukları içinde pavyon kızlarının onları söğüşlediğini biliyordum. Sarı kız rüyası içimde olsa bile hiç pavyona gitmedim. Küçümsemiştim çünkü bendeki sihri yok olmuştu. Fazla da küçümsememek lazım. İnsanın abaza zamanları oluyor. Kadınların güzel olduklarını anlıyor ve kraliçesi yapıyorlar. Arkadaşlarımızla, fırıncının kızını okuyorduk, porno filmler alıyor, seyrediyorduk ama yeterli olmuyordu. Bir kadına dokunmak bir güle dokunmak kadar güzeldir. Doğanın bir dengesi var. Bu güzellikleri görmek ve yaşamak var. Bir kadına dokunmak sevmek bir başka, gerçek hayat dedikleri başka bir şey. Arkadaşım Yüksel dedi ki - yakına pavyon açılmış, oraya çıkalım gidelim. Bu mahrumiyetten sonra, pavyonu küçümsesem bile ne yapalım denize düşen yılana sarılır diye pavyona gittik. Ayağımızı vurup pavyondan içeri daldık. Etrafımızı garsonlar sardı. Loş ışıklar altında ne içersiniz diye sordular. Bizde - Buraya içmeye değil sevmeye sevişmeye geldik, dedik Garson - müzik eşliğinde, içerek kadınlarla birlik te olursunuz dedi. Neyse bizde az içki içeriz mantığı ile denileni yaptık. Güzeller bize doğru yaklaşıyorlardı. Bizde kendimizi Hasan sabahın Alamut kalesinde Haşaşiler’ in mekânında hurilerle beraberiz sandık. Cennet böyledir herhalde diyorduk. Ne kadar içki varsa hepsini karıştırdık. Güzeller de içiyordu yâda biz öyle sanıyorduk. Onlar oldukça dayanıklı idi. Biz ise sallanıyorduk. Meğer se kızlar nane limon içiyorlarmış biz kör kütük sarhoştuk. Sonra kızlarla baş başa kaldık. Bir süre sonra arkadaşım Yüksel baktım ağlıyordu. - Yahu Yüksel, biz buraya gülmeye eğlenmeye sevmeye sevişmeye neşelenmeye geldik neden ağlıyorsun dedim. Deli gönül işte hayat kadınına âşık olmuştu. Onun için ağlıyordu. Deli gönül ona hayat hikâyesini pavyona düşüşünü anlatmıştı. -Aman dedim gül geç hepsinin bir hikâyesi vardır. -Sonra sarhoşsun, boş ver dedim. Arkadaşımı eve kadar taşıdım. Sarhoş taşımak ölü taşımaktan beter. Yatağına yatırdım. Sabah ışımaya başlamıştı. Uyuduk. Akşamüzeri, arkadaşlarımız bize gelmişlerdi bizde biraz olsun ayılmıştık olanları onlara ballandıra, ballandıra anlattık. Öyle imrendiler ki, gecenin oluşunu sabırsızlıkla beklediler. Sonra da deli gönül bu, yürekleri hopladı, doğruca deli Gönül’ü görmeye, pavyona gittiler. CEMAL BORANDAĞ 07.02. 2014 İST