17 Mart 2020 Salı

MUSTAFA KEMAL DE ŞAM’DA GÖREV YAPTI


Yıl 1905. Mustafa Kemal Harp Akademisini bitirince Şubat ayında 5 nci Ordu 30 ncu Süvari Alayı’na, arkadaşı Müfit de 29 ncu Süvari Alayı’na atanmıştı. İki Alay da Şam’da bulunuyordu. Bir gün Havran’da çıkan bir hırsızlık olayını tahkik etmek ve talan edilmiş malları bulmak amacıyla bir kuvvet hazırlandı. Mustafa Kemal ve Müfit’in alayları da bu harekat için görevlendirilmişti. Tecrübeli Alay Komutanları genç kurmay yüzbaşıların harekata katılmasını istemiyordu. Bunu öğrenen Mustafa Kemal Alay Komutanının huzuruna çıkarak; “Alayımız vazife almış gidiyor. Bu alay içinde komuta etmekte olduğum bir bölük var. Benim de beraber gitmekliğim tabii değil mi? Niçin bana haber vermediniz? diye sorar. Alay Komutanı da; “Siz alayda stajyersiniz. Komuta ettiğiniz bölüğün asıl komutanı (alaylı) da komutayı almıştır. Siz kurmay subaylar, böyle çetin işlere gelemezsiniz. Ben sizin Şam’da kalıp istirahat etmenizi doğru buldum. Maaşınız verilecektir, merak etmeyiniz.” diyerek başından savar. İki arkadaş bir üst makama durumu anlatmaya gidip sonuç alamayınca, atlarına atlayıp kıtalarının peşine takılmayı uygun görürler. Mustafa Kemal ve Müfit kendilerinden alınmış bölüklere katılmayıp, atlarını oluşturulan kuvvetin komutanın yanına kadar sürerler. “Biz de beraberiz efendim ” diye selam verirler. Henüz bu iki subayı tanımayan komutan onların yüzüne bir süre bakar ama başka hiç bir şey konuşmaz. O günün akşamını Şemiskin’de çadırlı ordugahta geçirirler. Ama Mustafa Kemal ve Müfit aç ve açıktadır. Birlikleri olmadığı için kimse kendileriyle meşgul olmaz. Gece yarısına doğru emir erleri kendi çadırlarını onlara vererek kendileri dışarıda yatmakta ısrar ederler. Daha sonra içleri saman dolu iki çuval getirerek yatak diye altlarına sererler.
Bu kuvvet aslında tahkikat bahanesi ile köyleri talan etmekte, köylüler de yakalarını askerlerden kurtarmak için nesi var nesi yok onlara vermekte ve süregelen bu talandan yaka silkmektedir.
Suriye’de bulunan ve yurdun her tarafına yayılmış diğer ordu birlikleri de, ayni durumdaydı, verilen ödenekle asker doyurulamıyor, giydirilemiyordu. Komutanlar kendi birliklerini ayakta tutabilmek ve verilecek görevleri yapabilmek için böyle adice hareketlere girişmek zorunda kalıyorlardı.
Ertesi gün 30 ncu Alay’ın bölük komutanlarından bir yüzbaşı geceyi aç geçirmiş iki kurmay yüzbaşıyı çağırarak bir çay ikram eder. Bu sırada da kendilerine; “Arkadaşlar görüyorsunuz ki size asla komutanlık görevi vermeyecekler. Bunun sebepleri vardır. Eğer siz bu görevde benimle birlikte çalışırsanız ben bunu size sağlarım.” der.
Mustafa Kemal biraz düşündükten sonra kabul eder, Müfit de kendisine katılır. Bu bölükle hareket etmeye başlarlar.
Harekat dönüşü ikisine de rüşvet verilmeye kalkışılır. Müfit kendisine teklif edilen altınlar için “Bu paraları bana niçin veriyorsunuz?” diye sorduğu zaman, yapılan talanın sonucu olduğunu söylerler. Müfit olayı Mustafa Kemal’e iletir ve onun şu tepkisiyle karşılaşır; “Sakın paraları almış olmayasın?” Müfit’in “Hayır” cevabını vermesi üzerine sorar; “Müfit sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun, yoksa yarının adamı mı?” Müfit parayı almamış olmanın gururuyla; “Elbette yarının” der. Mustafa Kemal; “Elbette alamazsın, ben de almadım ve asla alamam” cevabını verir.
Mustafa Kemal bu kötü tecrübeler ile İmparatorluğun dağılışında mevcut kötü yönetimin temel rol oynadığını anlamaya o zamanlar başlamıştır Uğur Kurucuk