KOLAY REÇETE
Yaşlı olan kadın felç geçirince ayakları tutmaz olmuştu. Gezemeyen kadının zengince olan kızı, bu işten anlayan çok iyi bir doktora götürdü. Doktor yaşı kadını muayene ettikten sonra bir reçete yazarak durumu izah etti. Size en uygun olan reçeteyi yazdım. Bu üç tekerlekli bir araba bununla rahatla dolaşacaksınız. Yaşlı kadın, doktora aman doktorcuğum dedi. Bunun yerine dört tekerlekli birde şoför olanını yazsaydınız.
EV ÇİZİYORUM
Çocuğunu psikolağa götüren anne doktora; bu çocuk sürekli neden ev resmi çiziyor merak ediyorum. Dedi. Doktor sebebini hemen açıkladı. Herhalde devamlı kreşte kalmaktan bıkmış olacak dedi.
MİRAS KILIF
Kahvede oturmuş laflarlarken içlerinden biri aniden saatine bakıp ayağa kalktı. Bana müsaade dedim. İşim var dedi. Gitmek zorundayım. Ona sordular bu kadar önemli ne işin var. O da minareyi çalmaya gidiyorum. Dedi. Aralarından biri peki dedi, o çaldığın o minareyi nereye salkıyacaksın kılıfın var mı? Gitmeye kalkan şahıs cevap verdi. O kılıf bana babamdan miras kaldı. Babam bir zamanlar milletvekilliği yapmıştı o yetmez mi? Dedi.
KARAGÖZ OYUNU
Köylünün biri kendi köyünde iş bulup da tutunamayınca başka kalabalık olan bir yere heybesini alıp göç eder. Para kazanmak için ne yapayım diye düşünürken, bakar ki bir yerde ahali toplanmış. Aralarına girer. Ahali aralarında bir yabancı olduğunu fark eder. Dönüp ne arıyorsun burada ahbap derler. Bizim köylü dur der “aç gözlülük edip burada biraz para kazanayım. Ahaliye dönerek ben karagöz oynatırım der. Oynata görelim derler. Köylü “peki” der. Ama seyri bir lira seyretmek isteyen bir lira versin geçsin. Herkes cebinden bulup buluşturup köylünün eline verirler. Köylü paraları alır. Çantasını açıp içinden beyaz bir çarşaf çıkarır, ahali “hadi başla” diye bağırır. Çarşafı iki ağacın arasına gerer. Köylü arada şimdi başlıyor der. Ahali bekler, çarşafın arkasındaki ses kesilir. Birisi merak edip çarşafın arkasına bakar köylü yok! Paraları alıp kaçmış. Birkaç kişi sopalarla köylünün peşine düşseler de köylüyü bulamazlar. Köylünün yaptığı bu oyun da herkese ders olur.
EŞŞEK TEPSİN DERİSİNİ
Nasreddin hocanın yeni evlendiği karısı bir gün kaşınmaya başlar. Derisi kızarıp hastalanır. Hoca karısını eşeğe bindirip yola çıkar. Bindikleri eşeği de karısı çeyizinde getirmiştir. Karısını hekime götürür. Hoca, karım uyuz olmuş der. Hekim bir merhem verir, bunu cildine sür iyi gelir der. Karısını alıp yola çıkar. Yolda mahkeme önünde karısını bırakır. “Hâkim bey” benim karım uyuz biri alıp veremediğim yok. Karımı da eşeği de doktorum verdiği merhemi de babasına teslim ediyorum. Der. Orada bırakır gider.
Bir gün eşeksiz yolda yürüyen hoca, hekime rastlar hal hatır sorar. Ne oldu hoca, eşine verdiğim merhem iyi geldi mi diye sorar. Hoca; karıyı da merhemi de eşeğe bindirip yolcu ettim der. Eşsek tepsin öyle uyuz karının dersini der.
BEŞEMAL
Arkadaşını evine yemeğe davetliydiler. Yediği yemeği çok beğenen hanım; aman kardeşim bu ne güzel yemek nasıl yaptın! Arkadaşı, ne olacak beşamel ilave ettim. Der. Misafir olan 5 amel demek der. Bende yarın evde deneyeyim der. Bir kaç gün sonra onları davet eden arkadaşını merak edip telefonla arar. Nasıl yemeği yaptın mı? Diye sorar. Diğeri maalesef bizim ki o kadar güzel olmadı. Çünkü biz altı kişiyiz, altı amel de biraz fazla geldi.
NE YAPIYOR?
Yolun kenarında başında atkısıyla oturan fakir kadına yaklaşarak “burada dilenip bu kapları dolduracağını mı sanıyorsun?” kadın; ben dilenmiyorum ki sular kesik yağmur suyu dolduruyorum. Der.
TELEFON ETME
Apartman komşusu çoğu kez anahtarını unutmuş bahanesiyle veya telefon bozuk diyerek komşunun kapısını çalarak, “bir telefon edebilir miyim?” der defalarca telefon eder özür diler gidermiş. Telefonunu kullandığı komşusu bir gün onun kapısını çalarak “altı yedi telefon açabilir miyim?” zira ben borçlarımı toplu olarak tahsil etmeyi severim.
HANİ GEÇECEKTİ
Hasta doktoruna telefon açarak, doktor hani ağrılarım reçetedeki ilaçlar bitince geçecekti. Siz bana öyle söylemiştiniz. Doktor; evet ama der eczanedeki ilaçlar bitince.
BEĞENİ
Orhan Boranı çok seven 75 yaşındaki yaşlı bir zat onun gibi süslenip kravat takıp karısının karşısına çıktı. “bak karıcığım dedi”. Beni beğendin mi? Dedi. Karısı onunla dalga geçip, Orhan Boran kış ortasında denize girerse korkarım sende gireceksin!
Adam güldü. Keşke dedi. Öyle bir yanlışlık yapsa bende banyoya girip yıkanırım. Altı aydır yıkanmıyorum.
Sayfalar
- Ana Sayfa
- Potrem
- C.Borandağ Kimdir?
- Bozlar
- 46 AYNEN MARAŞ
- AQ Biriç
- Asker Oldum Piyade
- TKY
- Bir Şiirdir Yaşamak
- Fıkralar
- Kendini Yönetme İlt.
- Küçük Asker
- Türk Mutfağı
- Sözler Düşünceler
- Bir Şiirsin Sen
- Mehmetcik
- Pazarcık
- Nurhak
- Düşünüyorum O Halde Gülüyorum
- Bir Subayın Anatomisi
- Devrim Günlerinde Aşk
- Küçük Paris
- Çanakkale Geçilmez 1915
- Düşüncelerin Kaynağı
- Cem
- Sarıkamış
- Ulusal Kurtulus Savaşı
29 Mayıs 2017 Pazartesi
FIKRALAR-8 (10 Kısa Fıkra)
YEMEK DAVETİ
Saat sekizde akşam yemeğine davetli olan misafir, ev sahibine yaklaşarak daveti için ricada bulundu. Bir saat yemeğin ertelenmesini istedi ve ekledi takma dişlerimi evde unutmuşumda!
KOLAY ÇARE
Arkadaşına sordu. Enflasyonla başa çıkmak için ne çare buldun? O da şöyle cevap verdi. En kolay olan çareyi yememekte buldum. Dedi.
ENFLASYONZADE
Doktor hastanın durumuna gözlüğünün üstünden baktı, hasta o kadar bitkin o kadar perişandı ki. Dayanamayarak beyim dedi, yoksa siz enflasyon zade misiniz? Hasta; hayır yalnızca enflasyon zadeyim.
HIRSIZIN ÇALDIĞI
Evine hırsız girmişti. Kendisine soru soran polise; “polis bey” dedi. Eve giren hırsız mutlaka bir kadındı, çünkü çaldığı her şey benim elbiselerim, aksesuarlarım ve makyaj malzemelerim olmuş. İyi ki kocamı evde bırakmamışım, bana ait olduğu için onu da alıp götürecekti.
SOYGUNCU
Hâkim mahkemede soyguncuya sordu. Söyle bakalım, soygunları nasıl yapıyorsun? Soyguncu; çoğu zaman polis üniformasıyla dedi.
ÖYLE ALIŞMIŞ
Trafik polisi aşırı hızla giden arabanın önünü keserek durdu. Arabanın sahibi olan bayan sürücüye, neden bu kadar hızlı sürüyorsun? Bu kanunlara aykırıdır, size ceza keseceğim. Arabayı süren kadın ne günahım var benim. Dedi. Bu arabayı bir türlü yavaşlatamıyorum. Daha önce bu araba bir yarışçıya ait olduğu için hızlı gitmeye alışmış. Dedi.
YUFKA İLE NE YAPILIR?
Hoca, talebesine yufkadan ne yapılır? Diye sordu. Talebe, börek yapılır hocam dedi. Başka ne yapılır dedi hoca. Yürekte yapılır dedi. Ananem babama her zaman yufka yüreklisin, der.
BİRİNCİ OLMUŞ
Hızlı fıkra yazanlar için bir yarışma düzenlenmiş. Biri iki dakika sürede bir fıkrayı yazıp başkana vermiş. Yarışmayı idare ededen başkan, fıkrayı gözden geçirdikten sonra fıkrayı yazan kişiye dönüp “beyim dedi” bu sizin yazdığınız bilinen hasredin hoca fıkrası. Dedi. Yarışmacı; ben hızlı yazma yarışmasın da birinci olmuştum ya dedi. Kompozisyon da başka biri kazansın.
MERAK
Adamın biri düzenli olarak çarşıya gider bir file limon alır dönermiş. Nihayet limonu satan adam “ beyim” demiş. Herhalde siz limonatacı ya da lokantacı falansınız. Müşteri, “hayır” demiş. Ben yalnızca romatizmalı bir adamın, demiş.
KAYIYORMUŞ
Çocuğunu taş holde kayarak gezdiğini gören baba; hanım dedi. Bu bizim oğlan patenci olmak için kabiliyetli görünüyor. Daha biz göstermeden kayarak gezmeye başladı dedi. Hanımı, tabi dedi önce taşıdığı bir şişe zeytinyağını devirdi. Bu gidişle de bizim ayağımızı kaydıracak.
Saat sekizde akşam yemeğine davetli olan misafir, ev sahibine yaklaşarak daveti için ricada bulundu. Bir saat yemeğin ertelenmesini istedi ve ekledi takma dişlerimi evde unutmuşumda!
KOLAY ÇARE
Arkadaşına sordu. Enflasyonla başa çıkmak için ne çare buldun? O da şöyle cevap verdi. En kolay olan çareyi yememekte buldum. Dedi.
ENFLASYONZADE
Doktor hastanın durumuna gözlüğünün üstünden baktı, hasta o kadar bitkin o kadar perişandı ki. Dayanamayarak beyim dedi, yoksa siz enflasyon zade misiniz? Hasta; hayır yalnızca enflasyon zadeyim.
HIRSIZIN ÇALDIĞI
Evine hırsız girmişti. Kendisine soru soran polise; “polis bey” dedi. Eve giren hırsız mutlaka bir kadındı, çünkü çaldığı her şey benim elbiselerim, aksesuarlarım ve makyaj malzemelerim olmuş. İyi ki kocamı evde bırakmamışım, bana ait olduğu için onu da alıp götürecekti.
SOYGUNCU
Hâkim mahkemede soyguncuya sordu. Söyle bakalım, soygunları nasıl yapıyorsun? Soyguncu; çoğu zaman polis üniformasıyla dedi.
ÖYLE ALIŞMIŞ
Trafik polisi aşırı hızla giden arabanın önünü keserek durdu. Arabanın sahibi olan bayan sürücüye, neden bu kadar hızlı sürüyorsun? Bu kanunlara aykırıdır, size ceza keseceğim. Arabayı süren kadın ne günahım var benim. Dedi. Bu arabayı bir türlü yavaşlatamıyorum. Daha önce bu araba bir yarışçıya ait olduğu için hızlı gitmeye alışmış. Dedi.
YUFKA İLE NE YAPILIR?
Hoca, talebesine yufkadan ne yapılır? Diye sordu. Talebe, börek yapılır hocam dedi. Başka ne yapılır dedi hoca. Yürekte yapılır dedi. Ananem babama her zaman yufka yüreklisin, der.
BİRİNCİ OLMUŞ
Hızlı fıkra yazanlar için bir yarışma düzenlenmiş. Biri iki dakika sürede bir fıkrayı yazıp başkana vermiş. Yarışmayı idare ededen başkan, fıkrayı gözden geçirdikten sonra fıkrayı yazan kişiye dönüp “beyim dedi” bu sizin yazdığınız bilinen hasredin hoca fıkrası. Dedi. Yarışmacı; ben hızlı yazma yarışmasın da birinci olmuştum ya dedi. Kompozisyon da başka biri kazansın.
MERAK
Adamın biri düzenli olarak çarşıya gider bir file limon alır dönermiş. Nihayet limonu satan adam “ beyim” demiş. Herhalde siz limonatacı ya da lokantacı falansınız. Müşteri, “hayır” demiş. Ben yalnızca romatizmalı bir adamın, demiş.
KAYIYORMUŞ
Çocuğunu taş holde kayarak gezdiğini gören baba; hanım dedi. Bu bizim oğlan patenci olmak için kabiliyetli görünüyor. Daha biz göstermeden kayarak gezmeye başladı dedi. Hanımı, tabi dedi önce taşıdığı bir şişe zeytinyağını devirdi. Bu gidişle de bizim ayağımızı kaydıracak.
Deli Gönül
Güzel bana küsmüş.
Hatırımı,gönlümü,anılarımı,
Yıktın viraneyim.
Barışmam diyor.
Deli ırmak gibi çağlasan da,
Bendini,barajını yıksan da,
Ne kadar sevgi saygı göstersen de,
Görüşmem diyor.
Sevdiğini almayana,
Adam mı denir.
Kırılsan,darılsan,virane olsan da.
Deli gönül bu,vazgeçmem diyor.
Cemal Borandağ
22 mAYIS 2017 Tuzla-İstanbul
Unutamazsın
Gözden ırak olan,
Gönülden ırak olur,derler.
Unutursun.
Çoluk çocuğa,torunlara,
Karıştığında,
Zaman en iyi ilaçtır.
O şehveti,
Sabahlara kadar sevişmeleri,
Şiir okumalar,
Şarkı söylemeler,
Zevke gelip,türkülerle,
Halay çekmeleri,
Unutamazsın.Nokta,virgül,ünlem!
İki nokta üst üste.
Tıpkı bizim gibi.
Cemal Borandag
25 Mayıs 2017 Yalnız günlerimde.
Tuzla-İstanbul
25 Mayıs 2017 Perşembe
Yağmur
Yağmur
Yağmur yağdıkça,
Doğanın,canlıların,meleklerin,
Güldüğünü.
Rahmet diyorlar,büyüklerimiz.
Bolluk,bereket,nimeti,
Mutluluğun arttığını.
Herkese eşit bir şekilde,
Yağdığını.
Yediğimiz nimetleri
Gülerek yerseniz,
Bereketin,
Sevişmelerinin tadının arttığını,
Gördüm.
Cemal Borandağ
21 Mayıs 2017 Yağmurlu bir gündü
Tuzla-İstanbul
Yağmur yağdıkça,
Doğanın,canlıların,meleklerin,
Güldüğünü.
Rahmet diyorlar,büyüklerimiz.
Bolluk,bereket,nimeti,
Mutluluğun arttığını.
Herkese eşit bir şekilde,
Yağdığını.
Yediğimiz nimetleri
Gülerek yerseniz,
Bereketin,
Sevişmelerinin tadının arttığını,
Gördüm.
Cemal Borandağ
21 Mayıs 2017 Yağmurlu bir gündü
Tuzla-İstanbul
Emekli Hava Albayı
Emekli Hava Albayı Kemal İntepe, hatıralarında anlatıyor:
“1941 yılında İngiltere'ye uçuş eğitimi için gitmiştik. Londra'ya vardığımızda, yaşlı bir İngiliz hava binbaşısı, irtibat subayı olarak görevlendirilmişti
Adı Mr. Salter olan bu subay Türkçe'yi bizlerden daha iyi konuşuyordu.
Mr. Salter'i birkaç defa eşi ile birlikte ikindi çayına davet ettim. O da beni akşam yemeklerine evine çağırıyordu. Emekli Binbaşı Salter bir akşam bana şunları anlattı:
“1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsun'daki İngiliz İşgal Tabur Komutanı idim. 18 Mayıs 1919 günü İstanbul'daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı'ndan şifreli bir telsiz telgrafı aldım. Bu telgraf, ‘16 Mayıs 1919 günü, Mustafa Kemal adında bir Türk generalinin, Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldığını, eğer Samsun'a inecek olursa tutuklanarak İstanbul'a gönderilmesini' istemekte idi.
Gerekli emirleri verdikten sonra Samsun'a indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı. Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı görünüyordu. Siyah çizmeli, külot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkatimi çekti. Sonradan bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce Yunanlılar İzmir'i işgal etmişler, Türkler buna çok sert bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyordu. Bütün gece hiç uyuyamadım.”
“19 Mayıs günü sabah erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti. Kurtarıcılarını bekliyorlardı. Askerlerimle çevreyi kordon altına aldım.
Denizde, batı tarafında bir duman göründü. Sahildeki kalabalık heyecanlıydı. Bir de baktım ki, her askerimin arkasında siyah çizmeli, kara kalpaklı bir Türk subayı duruyor. Hepsinin silahlı olduğu muhakkak.
Vapur iyice göründü. Görevimi iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Mustafa Kemal Paşa'yı orada tutuklayacaktım.
Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak, tercümanımla birlikte vapurun iskelesine tırmandım. Güvertede beni selamlayan iki tayfaya: ‘Vapurdaki generali görmek istiyorum' dedim.
Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye bildirdi ve geriye dönüp bizi salona aldı... Herkes ayakta idi...”
“Ortada, mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: ‘Taburum emrinizdedir!'
Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Rum tercümanım şaşırdı, bir an durakladı. Ben kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti.
Mustafa Kemal Paşa'nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi, teşekkür etti ve beni de yanına alarak dışarıya çıktı.
Sanıyorum, bakışlarından etkilenip bir anda teslim olma kararı vermiştim.
Gözlerinin, inanılmaz bir etkileyici gücü vardı.
Öteki sandallar da vapura ulaşmışlar, çevreyi doldurmuşlardı.
Mustafa Kemal Paşa, gemiye çıkan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra, vapurdan benim motorumla ayrıldık.
İskeleye vardığımızda muavinime, taburu safta toplayıp silah çattırmasını ve hepsinin Türk makamlarına teslim olmasını emrettim. Biraz durakladı, sonra asker selamı verip ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı...
Bu yüzden, İngiltere'ye dönünce askeri mahkemede yargılandım. ‘Bir İngiliz subayı, nasıl olur da bir Türk generalin emrine girer? Bu vatan hainliğidir!' diyorlardı.”
Mr. Salter, olayın devamını şöyle anlatıyor: “Mustafa Kemal Paşa benim yanıma, o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle ve kendi şoförümle birlikte, misafir edileceğimi söyledikleri Ankara'ya gönderdi.
Taburumun tutuklu erlerinin de, Çorum, Çankırı ve Kastamonu'da kurulan esir kamplarına yerleştirildiğini öğrendim.
Türklerin Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar Ankara'da, Hacıbayram Camii'nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap evde kaldım.
Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla dört seneye yakın bu evde oturdum. Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta'daki Türk esirlerle değiştirildik.
İngiltere'ye döner dönmez tutuklandım ve vatana ihanet suçundan divanı harbe verildim. Hakkımda ağır hapis isteniyordu!
Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi.
Onlardan yararlanarak, kısa fakat öz bir savunma hazırladım.
Bana isnat edilen suç, taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi.
Savcı, teslimiyetimin vatana ihanetle eşdeğerde bir suç olduğunu iddia ediyor ve en ağır şekilde cezalandırılmamı istiyordu.
Yüksek Askeri Mahkeme'nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim:
‘Sayın hâkimler... Başbakanımız Lloyd George, Avam Kamarası'nda şöyle bir soruya muhatap olmuştur:
‘Yunanlıları silahlandırarak 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkarttık... Ve o tarihten bu yana milyarlarca sterlini bulan masraflar yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir'de denize döküldüler.
Ayrıca Anadolu'daki bütün Rumlar atıldılar veya göçe zorlandılar. Bu olayda bizim kazancımız nedir? Hiç... Bu akılsızca bir gaf, korkunç bir hata, büyük bir felaket değil midir?'
Bu sert ve suçlayıcı soruya karşılık Başbakanımız Lloyd George şu cevabı vermiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dâhi yetiştirir. 20'nci yüzyılın dâhisinin Mustafa Kemal adıyla Türkiye'den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?'
Görüyorsunuz sayın hâkimler... Karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği 20'nci yüzyılın dâhisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi?
Eğer ben o gün başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gelecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir.'
“Beraat ettim ve terhise tabi tutuldum. Ailemle birlikte Türkiye'ye gidip Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret ettim. Paşa beni muhteşem nezaketiyle karşıladı. Tekrar görevli olarak İngiltere'ye çağırılmasaydım, Türkiye'de kalacaktım...
İngiltere'ye döndüğümde beni, Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne aldılar ve...İstihbarat Başkanlığı'nda önemli bir görev verdiler.
Türkiye ile İngiltere arasında irtibatı sağlayan grupta görev yapıyorum.”
Emekli Hava Albayı Kemal İntepe anılarında Binbaşı Salter için “İki yıldan fazla bir süre birlikte olduk. Bu süre içinde her zaman bizleri savundu ve kendisini daima bizden biri saydı. Büyük bir Atatürk hayranıydı” diyor."
Rahmi TURAN
“1941 yılında İngiltere'ye uçuş eğitimi için gitmiştik. Londra'ya vardığımızda, yaşlı bir İngiliz hava binbaşısı, irtibat subayı olarak görevlendirilmişti
Adı Mr. Salter olan bu subay Türkçe'yi bizlerden daha iyi konuşuyordu.
Mr. Salter'i birkaç defa eşi ile birlikte ikindi çayına davet ettim. O da beni akşam yemeklerine evine çağırıyordu. Emekli Binbaşı Salter bir akşam bana şunları anlattı:
“1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsun'daki İngiliz İşgal Tabur Komutanı idim. 18 Mayıs 1919 günü İstanbul'daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı'ndan şifreli bir telsiz telgrafı aldım. Bu telgraf, ‘16 Mayıs 1919 günü, Mustafa Kemal adında bir Türk generalinin, Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldığını, eğer Samsun'a inecek olursa tutuklanarak İstanbul'a gönderilmesini' istemekte idi.
Gerekli emirleri verdikten sonra Samsun'a indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı. Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı görünüyordu. Siyah çizmeli, külot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkatimi çekti. Sonradan bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce Yunanlılar İzmir'i işgal etmişler, Türkler buna çok sert bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyordu. Bütün gece hiç uyuyamadım.”
“19 Mayıs günü sabah erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti. Kurtarıcılarını bekliyorlardı. Askerlerimle çevreyi kordon altına aldım.
Denizde, batı tarafında bir duman göründü. Sahildeki kalabalık heyecanlıydı. Bir de baktım ki, her askerimin arkasında siyah çizmeli, kara kalpaklı bir Türk subayı duruyor. Hepsinin silahlı olduğu muhakkak.
Vapur iyice göründü. Görevimi iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Mustafa Kemal Paşa'yı orada tutuklayacaktım.
Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak, tercümanımla birlikte vapurun iskelesine tırmandım. Güvertede beni selamlayan iki tayfaya: ‘Vapurdaki generali görmek istiyorum' dedim.
Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye bildirdi ve geriye dönüp bizi salona aldı... Herkes ayakta idi...”
“Ortada, mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: ‘Taburum emrinizdedir!'
Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Rum tercümanım şaşırdı, bir an durakladı. Ben kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti.
Mustafa Kemal Paşa'nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi, teşekkür etti ve beni de yanına alarak dışarıya çıktı.
Sanıyorum, bakışlarından etkilenip bir anda teslim olma kararı vermiştim.
Gözlerinin, inanılmaz bir etkileyici gücü vardı.
Öteki sandallar da vapura ulaşmışlar, çevreyi doldurmuşlardı.
Mustafa Kemal Paşa, gemiye çıkan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra, vapurdan benim motorumla ayrıldık.
İskeleye vardığımızda muavinime, taburu safta toplayıp silah çattırmasını ve hepsinin Türk makamlarına teslim olmasını emrettim. Biraz durakladı, sonra asker selamı verip ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı...
Bu yüzden, İngiltere'ye dönünce askeri mahkemede yargılandım. ‘Bir İngiliz subayı, nasıl olur da bir Türk generalin emrine girer? Bu vatan hainliğidir!' diyorlardı.”
Mr. Salter, olayın devamını şöyle anlatıyor: “Mustafa Kemal Paşa benim yanıma, o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle ve kendi şoförümle birlikte, misafir edileceğimi söyledikleri Ankara'ya gönderdi.
Taburumun tutuklu erlerinin de, Çorum, Çankırı ve Kastamonu'da kurulan esir kamplarına yerleştirildiğini öğrendim.
Türklerin Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar Ankara'da, Hacıbayram Camii'nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap evde kaldım.
Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla dört seneye yakın bu evde oturdum. Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta'daki Türk esirlerle değiştirildik.
İngiltere'ye döner dönmez tutuklandım ve vatana ihanet suçundan divanı harbe verildim. Hakkımda ağır hapis isteniyordu!
Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi.
Onlardan yararlanarak, kısa fakat öz bir savunma hazırladım.
Bana isnat edilen suç, taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi.
Savcı, teslimiyetimin vatana ihanetle eşdeğerde bir suç olduğunu iddia ediyor ve en ağır şekilde cezalandırılmamı istiyordu.
Yüksek Askeri Mahkeme'nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim:
‘Sayın hâkimler... Başbakanımız Lloyd George, Avam Kamarası'nda şöyle bir soruya muhatap olmuştur:
‘Yunanlıları silahlandırarak 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkarttık... Ve o tarihten bu yana milyarlarca sterlini bulan masraflar yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir'de denize döküldüler.
Ayrıca Anadolu'daki bütün Rumlar atıldılar veya göçe zorlandılar. Bu olayda bizim kazancımız nedir? Hiç... Bu akılsızca bir gaf, korkunç bir hata, büyük bir felaket değil midir?'
Bu sert ve suçlayıcı soruya karşılık Başbakanımız Lloyd George şu cevabı vermiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dâhi yetiştirir. 20'nci yüzyılın dâhisinin Mustafa Kemal adıyla Türkiye'den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?'
Görüyorsunuz sayın hâkimler... Karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği 20'nci yüzyılın dâhisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi?
Eğer ben o gün başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gelecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir.'
“Beraat ettim ve terhise tabi tutuldum. Ailemle birlikte Türkiye'ye gidip Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret ettim. Paşa beni muhteşem nezaketiyle karşıladı. Tekrar görevli olarak İngiltere'ye çağırılmasaydım, Türkiye'de kalacaktım...
İngiltere'ye döndüğümde beni, Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne aldılar ve...İstihbarat Başkanlığı'nda önemli bir görev verdiler.
Türkiye ile İngiltere arasında irtibatı sağlayan grupta görev yapıyorum.”
Emekli Hava Albayı Kemal İntepe anılarında Binbaşı Salter için “İki yıldan fazla bir süre birlikte olduk. Bu süre içinde her zaman bizleri savundu ve kendisini daima bizden biri saydı. Büyük bir Atatürk hayranıydı” diyor."
Rahmi TURAN
FIKRALAR-7 (10 Kısa Fıkra)
KURNAZ
Meşhur fırsatlar listesine dâhil olalı bir sene olmuştu. Bir davet vererek zaferinin yıldönümünü kutlamak üzere pastanın üzerine on mum koydu. Herkes ona çeşitli hediyeler getirmişti. Masrafsız bir davet yaparak yine o karlıydı. Aradan birkaç hafta geçen kurnaz, bu sefer de doğum günü yapmaya karar verdi. Ama bu sefer fazla gelen olmadı. Davetliler siz senede kaç doğum günü kutlarsınız? Diye sordu. Gülerek mektubun üzerine şu cevabı yazdı. Ben her ölenin yerine her fırsatta doğarım.
DOLAN KOVA
Köylünün biri her akşam bahçeye çıkıp komşusunu gözetlermiş. Komşusu akşamları çeşmenin yanındaki kovaya tas ile bir şeyler koyarak tanrıya şükredip kovayı içeriye alırmış. Bir akşam dayanamayarak komşu demiş. Sen her akşam kovaya ne dolduruyorsun? Komşusu para dolu kovasını göstererek baba nasihati diyerek içeri girmiş. Bunu gören komşu çeşmeden para aktığını sanıp, akşam kovasını alıp çeşmenin başında beklemiş. Ama çeşmeden ne para akmış nede su. Bunun üzerine komşusuna “komşu” demiş ben çeşmenin başında bekledim ama hiçbir şey akmadı. Kovası dolu olan komşusu, terkos gölü dolu ise ben ne yapayım demiş.
EMANET
Adamın biri yolda giderken atını komşusuna emanet edip, senin köpeğinde ahırın kapısında bekler. Atada hiç bir şey olmaz. Komşu atı emanet alır. Lakin komşusu atı almaya gelince atını bulamaz. Komşusuna; at nerde? Diye sorar. Komşusu üzülerek “atın çalındı” der. Nasıl olur? Der. Komşusu köpek size hırsızın geldiğini havlayarak haber vermedi mi? Ben her gece uyku hapı alıyordun bir gece haplarımı bulamadın karım içti sanmıştım. Meğer haplarımın hepsini köpek yutuyormuş. İt uyurken de at yol almış yürümüş.
SAYGILI BAHÇIVAN
Köylü kendisine gelen konuğuna tarlasını dolaştırdı. İşte, dedi buraya sebze ektim. Buraya da meyve ve salatalık… Tarlada bir parça ekilmemiş toprak parçasını görünce, bahçıvana sordu. Bak kardeşim buraya hiçbir şey ekmemişsin. Bahçıvan; orayı da tarlanın asıl sahibine sakladım. Belki bir gün gelir tarlasını arar. Geldiğinde bir boş yeri olsun canı ne isterse onu eksin, der. O kadarına da karışacak değilim ya, bizler saygılı insanlarız.
HASTA DELİKANLI
Genç delikanlı kalbini genç bir kıza kaptırıp, hasta olmuş yatakta yatıyordu; durumunu bilen ailesi doktora anlatarak eve doktor getirdi. Doktor yatakta yatan delikanlıya bakarak, ne yatıyorsun öyle dedi. Kalksana sevdiğin kız ayakta ve bahçede geziyor.
KOLAY REÇETE
Doktora giden kadın derdini anlatıp şikâyete başladı. Doktor, bana yağmur, sis, rutubet, çamur hepsi dokunuyor. Doktor hastanın şikâyetini dinledikten sonra, reçetesini yazıp verdi. Doktorun muayenehanesinden çıkan hasta, merakla reçetesine baktı. Reçetede şöyle yazıyordu. İlk vasıtayla mısıra gidin.
NE YAPARMIŞ?
Çirkince olan genç kız seviştiği delikanlıya nazlanarak sordu. Ben bir başkasıyla evlenirsen ne yaparsın? Delikanlı rahat bir şekilde cevap verdi. O zaman sana hiç korkmadan evlenme teklifi yaparım.
BECERİKLİ GARSON
Gazinoda müşteri önüne gelen kahveyi iterek, bunu geri götür, şekeri az dedi. Az sonra garson ikinci kahveyi getirdi. Bir yudum alıp, buda çok şekerli dedi. Garson üçüncü kez geldiğinde elinde büyük bir fincan kahve vardı. Müşterinin önüne koydu. Bu kahve sizin istediğiniz gibi olmuştur, beğenmediğiniz iki kahveyi de içine karıştırdım dedi.
GEÇ AÇILAN ŞEMSİYE
İki dost konuşuyorlardı. Biri, sorma dedi. Tam kızımı bir başkasına nişanladım gelip benden kızımı istedi. Diğeri üzülme kardeş dedi. Onlar ailece geçmiş yağmura şemsiye açmaya alışmışlar. Onun babası da beni evlendikten sonra gelip beni babamdan istemişti.
HAMİLE KADIN
Hamile kadına karnında olan çocuğun kime benzemesini istediğini sordular. Hamile kadın vallahi dedi, babasına benzemesinde kime benzerse benzesin. Çünkü on beş sene sonra torun sahibi olmak istemiyorum.
Meşhur fırsatlar listesine dâhil olalı bir sene olmuştu. Bir davet vererek zaferinin yıldönümünü kutlamak üzere pastanın üzerine on mum koydu. Herkes ona çeşitli hediyeler getirmişti. Masrafsız bir davet yaparak yine o karlıydı. Aradan birkaç hafta geçen kurnaz, bu sefer de doğum günü yapmaya karar verdi. Ama bu sefer fazla gelen olmadı. Davetliler siz senede kaç doğum günü kutlarsınız? Diye sordu. Gülerek mektubun üzerine şu cevabı yazdı. Ben her ölenin yerine her fırsatta doğarım.
DOLAN KOVA
Köylünün biri her akşam bahçeye çıkıp komşusunu gözetlermiş. Komşusu akşamları çeşmenin yanındaki kovaya tas ile bir şeyler koyarak tanrıya şükredip kovayı içeriye alırmış. Bir akşam dayanamayarak komşu demiş. Sen her akşam kovaya ne dolduruyorsun? Komşusu para dolu kovasını göstererek baba nasihati diyerek içeri girmiş. Bunu gören komşu çeşmeden para aktığını sanıp, akşam kovasını alıp çeşmenin başında beklemiş. Ama çeşmeden ne para akmış nede su. Bunun üzerine komşusuna “komşu” demiş ben çeşmenin başında bekledim ama hiçbir şey akmadı. Kovası dolu olan komşusu, terkos gölü dolu ise ben ne yapayım demiş.
EMANET
Adamın biri yolda giderken atını komşusuna emanet edip, senin köpeğinde ahırın kapısında bekler. Atada hiç bir şey olmaz. Komşu atı emanet alır. Lakin komşusu atı almaya gelince atını bulamaz. Komşusuna; at nerde? Diye sorar. Komşusu üzülerek “atın çalındı” der. Nasıl olur? Der. Komşusu köpek size hırsızın geldiğini havlayarak haber vermedi mi? Ben her gece uyku hapı alıyordun bir gece haplarımı bulamadın karım içti sanmıştım. Meğer haplarımın hepsini köpek yutuyormuş. İt uyurken de at yol almış yürümüş.
SAYGILI BAHÇIVAN
Köylü kendisine gelen konuğuna tarlasını dolaştırdı. İşte, dedi buraya sebze ektim. Buraya da meyve ve salatalık… Tarlada bir parça ekilmemiş toprak parçasını görünce, bahçıvana sordu. Bak kardeşim buraya hiçbir şey ekmemişsin. Bahçıvan; orayı da tarlanın asıl sahibine sakladım. Belki bir gün gelir tarlasını arar. Geldiğinde bir boş yeri olsun canı ne isterse onu eksin, der. O kadarına da karışacak değilim ya, bizler saygılı insanlarız.
HASTA DELİKANLI
Genç delikanlı kalbini genç bir kıza kaptırıp, hasta olmuş yatakta yatıyordu; durumunu bilen ailesi doktora anlatarak eve doktor getirdi. Doktor yatakta yatan delikanlıya bakarak, ne yatıyorsun öyle dedi. Kalksana sevdiğin kız ayakta ve bahçede geziyor.
KOLAY REÇETE
Doktora giden kadın derdini anlatıp şikâyete başladı. Doktor, bana yağmur, sis, rutubet, çamur hepsi dokunuyor. Doktor hastanın şikâyetini dinledikten sonra, reçetesini yazıp verdi. Doktorun muayenehanesinden çıkan hasta, merakla reçetesine baktı. Reçetede şöyle yazıyordu. İlk vasıtayla mısıra gidin.
NE YAPARMIŞ?
Çirkince olan genç kız seviştiği delikanlıya nazlanarak sordu. Ben bir başkasıyla evlenirsen ne yaparsın? Delikanlı rahat bir şekilde cevap verdi. O zaman sana hiç korkmadan evlenme teklifi yaparım.
BECERİKLİ GARSON
Gazinoda müşteri önüne gelen kahveyi iterek, bunu geri götür, şekeri az dedi. Az sonra garson ikinci kahveyi getirdi. Bir yudum alıp, buda çok şekerli dedi. Garson üçüncü kez geldiğinde elinde büyük bir fincan kahve vardı. Müşterinin önüne koydu. Bu kahve sizin istediğiniz gibi olmuştur, beğenmediğiniz iki kahveyi de içine karıştırdım dedi.
GEÇ AÇILAN ŞEMSİYE
İki dost konuşuyorlardı. Biri, sorma dedi. Tam kızımı bir başkasına nişanladım gelip benden kızımı istedi. Diğeri üzülme kardeş dedi. Onlar ailece geçmiş yağmura şemsiye açmaya alışmışlar. Onun babası da beni evlendikten sonra gelip beni babamdan istemişti.
HAMİLE KADIN
Hamile kadına karnında olan çocuğun kime benzemesini istediğini sordular. Hamile kadın vallahi dedi, babasına benzemesinde kime benzerse benzesin. Çünkü on beş sene sonra torun sahibi olmak istemiyorum.
FIKRALAR-6 (10 Kısa Fıkra)
PARK EDECEK YER YOKMUŞ
Cankurtaran durumu çok ağır bir hasta taşıyordu. Hastanenin kapısına yaklaştığında, kapının önünün arabalarla dolu olduğunu gördü. Nöbetçi doktor cankurtaranın şoförüne oğlum acele et hasta çok ağır dedi. Şoför; aman doktor bey kapı önü çok kalabalık park edecek yer yok. Aradan biraz daha zaman geçti. Şoför; galiba ileride yer açıldı. Dedi. Doktor, içeriden seslendi. Geç kaldın oğlum! Artık mezarlığın kapısına da park etsen olur.
LİMONİ
Adamın bir her ne beğenmezse “işte limoni” der geçermiş. Havanın yağmurlu ve soğuk olduğu bir gün sokağa çıkacaklarmış. Arkadaşı “nereye gidiyorsun?” demiş. Şey, sinemaya gidiyorum. Arkadaşı sinemaya gidecek bu günümü buldun demiş. Hava dışarıda limoni film de o kadar iyi sayılmaz. Limoni olan şeyleri de sen sevmezsin. Demiş. O sırada hanımı elinde bir tabak portakalla içeri girmiş. Bırakın bu limonileri artık şu tabaktaki portakalları yiyiverin de limoni olan şeyler portakallı olsun. Demiş.
BOŞANMA
Hâkim: Kocasından boşanmak isteyen kadına sordu. Boşanmanızın sebebi nedir? Kadın, kocam beni aldattı diye cevap verdi. Evleneceğimiz zaman seni evimizin mutfağına hiç sokmayacağım demişti. Bulaşık yıkamaktan usandım. Kosası, atıldı. Hâkim bey ben yalan söylemiş ya da onu aldatmış değilim. Karımı evimin mutfağına sokmuş da değilim. Lokantanın bulaşıklarını yıkatıyorum.
TERÖRİSTLER BANKADA
Maskeli teröristler soymak için geldikleri bankanın kasiyerine, silah doğrultarak tehdit edince kasiyer, gelip bakın isterseniz kasa zaten bomboş dedi. Maalesef yarım saat erken geldiniz kurye saat dokuz buçukta gelecek dedi.
ZEHŞİR GİBİYMİŞ
Bir arada oturmuş karılarından bahsediyorlardı. İçlerinden birisi benim karım zehir gibidir dedi. Yanında oturan lafa karışarak “belli” dedi. Her gün karın ağrısından şikâyet ediyorsun.
KAÇIRMA OLAYI
Teröristler kaçırdıkları kadının kocasına telefon açarak, karınızı kaçırdık bir milyar lirayı size vereceğimiz adrese çanta içinde bırakırsanız, karınızı sağ salim size getiririz. Deyince kadının kocası ben size bir buçuk milyar getiriyim karım sizde kalsın dedi.
BİR İMTİHAN SORUSU
Bir ticari hesap imtihanı sırasında talebeyi sözlüye kaldıran hocalardan biri şöyle bir soru sordu. Evladım söyle bakalım büyük bankaların mahzenlerindeki kasalar nasıl açılır? Talebe söyle cevap verdi. Ben hiç soygun yapmadığım için daha henüz özelliğini öğrenemedim efendim.
DERT
Arkadaşlarla ne zaman karşılaşsak, karı koca anlaşmazlıklarından şikâyet eder dert yanarlardı. Bir gün sordun karının eli yüzü güzel neden şikâyet ediyorsun? Sorma dedi diğeri, elbisenin rengi arabanın rengiyle tutmuyor diye kıyameti kopartıyor. Eee sende arabanı siyaha boyat her şeye uysun. O da gidip siyaha boyatmış. Geçenlerde karşılaşınca sordum. Nasıl gidiyor? Bir hafta iyi gitti ondan sonra tekrar kötü oldu. Arkadaşları cenaze arabası gibi olmuş. Demişler. Çok kasvetli olmuş arabanınız. Bunun üzerine arabayı beyaza boyattım. Karımın yatağını da oraya taşıdım.
NEDENİ
Çocuk, ninesine sordu: öldükten sonra insanlar neden daha kıymetli oluyorlar. Ninesi, onu bilmeyecek ne var. Hiç kimselere zahmetleri kalmıyor, yalnızca mirasları ve eserleri kalıyor. Onlarda işe yarayıp değerleniyorlar.
HIRILTI
Arkadaşları ile şuradan buradan konuşuyorlardı. Biri diğerine, birader kedinin göğsündeki hırıltı geceleri beni uykusuz bırakıyor. Hayvana bir hafta ev işleri versek fena olmaz. Ben uyanınca bütün ev halkı da uyanıyor. Gece gürültü olunca hırsız var zannedip köpek de havlamaya başlıyor. Köpek havlayınca da komşular kalkıyor. Sonunda iş bekçiye kadar intikal ediyor. Hep beraber baytara gittiler. En sağlıklı evin kedisi çıktı. Kedi uyumaya ve hırıltı yapmaya devam etti.
Cankurtaran durumu çok ağır bir hasta taşıyordu. Hastanenin kapısına yaklaştığında, kapının önünün arabalarla dolu olduğunu gördü. Nöbetçi doktor cankurtaranın şoförüne oğlum acele et hasta çok ağır dedi. Şoför; aman doktor bey kapı önü çok kalabalık park edecek yer yok. Aradan biraz daha zaman geçti. Şoför; galiba ileride yer açıldı. Dedi. Doktor, içeriden seslendi. Geç kaldın oğlum! Artık mezarlığın kapısına da park etsen olur.
LİMONİ
Adamın bir her ne beğenmezse “işte limoni” der geçermiş. Havanın yağmurlu ve soğuk olduğu bir gün sokağa çıkacaklarmış. Arkadaşı “nereye gidiyorsun?” demiş. Şey, sinemaya gidiyorum. Arkadaşı sinemaya gidecek bu günümü buldun demiş. Hava dışarıda limoni film de o kadar iyi sayılmaz. Limoni olan şeyleri de sen sevmezsin. Demiş. O sırada hanımı elinde bir tabak portakalla içeri girmiş. Bırakın bu limonileri artık şu tabaktaki portakalları yiyiverin de limoni olan şeyler portakallı olsun. Demiş.
BOŞANMA
Hâkim: Kocasından boşanmak isteyen kadına sordu. Boşanmanızın sebebi nedir? Kadın, kocam beni aldattı diye cevap verdi. Evleneceğimiz zaman seni evimizin mutfağına hiç sokmayacağım demişti. Bulaşık yıkamaktan usandım. Kosası, atıldı. Hâkim bey ben yalan söylemiş ya da onu aldatmış değilim. Karımı evimin mutfağına sokmuş da değilim. Lokantanın bulaşıklarını yıkatıyorum.
TERÖRİSTLER BANKADA
Maskeli teröristler soymak için geldikleri bankanın kasiyerine, silah doğrultarak tehdit edince kasiyer, gelip bakın isterseniz kasa zaten bomboş dedi. Maalesef yarım saat erken geldiniz kurye saat dokuz buçukta gelecek dedi.
ZEHŞİR GİBİYMİŞ
Bir arada oturmuş karılarından bahsediyorlardı. İçlerinden birisi benim karım zehir gibidir dedi. Yanında oturan lafa karışarak “belli” dedi. Her gün karın ağrısından şikâyet ediyorsun.
KAÇIRMA OLAYI
Teröristler kaçırdıkları kadının kocasına telefon açarak, karınızı kaçırdık bir milyar lirayı size vereceğimiz adrese çanta içinde bırakırsanız, karınızı sağ salim size getiririz. Deyince kadının kocası ben size bir buçuk milyar getiriyim karım sizde kalsın dedi.
BİR İMTİHAN SORUSU
Bir ticari hesap imtihanı sırasında talebeyi sözlüye kaldıran hocalardan biri şöyle bir soru sordu. Evladım söyle bakalım büyük bankaların mahzenlerindeki kasalar nasıl açılır? Talebe söyle cevap verdi. Ben hiç soygun yapmadığım için daha henüz özelliğini öğrenemedim efendim.
DERT
Arkadaşlarla ne zaman karşılaşsak, karı koca anlaşmazlıklarından şikâyet eder dert yanarlardı. Bir gün sordun karının eli yüzü güzel neden şikâyet ediyorsun? Sorma dedi diğeri, elbisenin rengi arabanın rengiyle tutmuyor diye kıyameti kopartıyor. Eee sende arabanı siyaha boyat her şeye uysun. O da gidip siyaha boyatmış. Geçenlerde karşılaşınca sordum. Nasıl gidiyor? Bir hafta iyi gitti ondan sonra tekrar kötü oldu. Arkadaşları cenaze arabası gibi olmuş. Demişler. Çok kasvetli olmuş arabanınız. Bunun üzerine arabayı beyaza boyattım. Karımın yatağını da oraya taşıdım.
NEDENİ
Çocuk, ninesine sordu: öldükten sonra insanlar neden daha kıymetli oluyorlar. Ninesi, onu bilmeyecek ne var. Hiç kimselere zahmetleri kalmıyor, yalnızca mirasları ve eserleri kalıyor. Onlarda işe yarayıp değerleniyorlar.
HIRILTI
Arkadaşları ile şuradan buradan konuşuyorlardı. Biri diğerine, birader kedinin göğsündeki hırıltı geceleri beni uykusuz bırakıyor. Hayvana bir hafta ev işleri versek fena olmaz. Ben uyanınca bütün ev halkı da uyanıyor. Gece gürültü olunca hırsız var zannedip köpek de havlamaya başlıyor. Köpek havlayınca da komşular kalkıyor. Sonunda iş bekçiye kadar intikal ediyor. Hep beraber baytara gittiler. En sağlıklı evin kedisi çıktı. Kedi uyumaya ve hırıltı yapmaya devam etti.
20 Mayıs 2017 Cumartesi
FIKRALAR-5 (10 Kısa Fıkra)
HASTA
Kadının biri hasta olduğunu söyleyerek, eşi ile dostuna haber yollayıp onları evine toplamaya kalkışır. Tam herkes telaşla eve toplanırken, bakarlar ki evde kimseler yok. Acaba hasta fenalaşıp da hastaneye mi kaldırdılar derler. Ne yapalım ne edelim derken akşama kadar kapını önünde beklerler. Akşam olur. Evin hanımı şık giyinmiş bir halde görülür. Bekleyenlerden birisi: size bir şey oldu sanmıştık ama siz gezmekten geliyorsunuz herhalde der. Hanım, sakin bir şekilde haklısınız. Hasta gibiydim. Başım ağrıyordu yatıyordum. O ara da telefon çaldı. Düğüne davet edildim. Gitmek olmazdı. Mecburen toparlanıp gittim. Sizlere zahmet olacak ama yarın yine gelirsiniz. Ayaklarım çok ağrıyor, nasıl olsa yarın arabasız katiyen gezemem.
NASRETTİN HOCA HİKAYESİ
Hoca bir ramazan günü eşeğine binerek kasaba da tanıdığı bir aileye konuk olmak için yola çıkar. İftar zamanı herkes sofranın başında oruç açmayı beklerken, hoca yemeğe yetişir. Kapı da kendisini karşılayan ev sahibi hocam ne iyi ettin de bu mübarek günde evimize konuk oldun der. Ev sahibinin ısrarı üzerine hoca yatıya kalır. Gece olunca evin beyi hocayı sahura kaldırır. Beraber sahur yemeği yerler. Ertesi gün olunca, hocanın karnı acıkır. Mutfağa gizlice girip bir şeyler atıştırır. Ev sahibi hocayı yemek yerken görür. Hoca, sen oruç tutmuyor musun? Der. Neden zahmet edip de gece sahura kalktın? Diye sorar. Hoca ev sahibinin bu sorusu karşısın da hemen hazır cevabını verir. Orucu bozman günah. Sahur da yemesen bir günah, daha işlemekten korktum. Demiş.
ÇARE DÜŞÜNMÜŞ
Kadın, kadına sordu. Seneye bir çocuğun daha olmasın diye ne yapmayı düşünüyorsun? Kadın cevap verdi. Resmen kocamdan ayrılmayı düşünüyorum.
BEĞENMİŞ
Ev sahibi hanım uşağını yanına çağırarak ona diktirmiş olduğu bir ceketini verdi. Misafir geldiği zaman bunu giyersin. Dedi. Ama uşak ceketi beğenmemişti. Yüzünü buruşturarak, bunu mu dedi. Ev sahibi uşağına, beğenmedin mi? Dedi. Sonra devam etti. Dilenciye hıyar vermişler beğenmemiş. Dedi. Uşak bu sözün üzerine şöyle konuştu. Hıyar eğer size benzeseydi belki beğenirdi. Dedi.
KABADAYI
Biraz kaba saba görünüşlü adam, kız kardeşinin çocuklarının oynayıp güldüğü odaya girerek çocuklar der! İçinizden en kabadayı olana ihtiyacım var. Bana o yardım edecek. Çocuklar dayı derler, sen en iyisi kendi kendine yardım et. Çünkü senden ala kabadayı düşünülemez.
HEVES ETMİŞ
Geçenler de bir arkadaşa rastlamıştım. Sorma dedi, başıma gelenleri. Başladı dert yanmaya. Ne var dedim. Anlat. Birader dedi, karım bir artist olma hevesine kapıldı. Evde başımın etini yiyiyor. Bende eee… Dedim olursa olsun. Bırak hevesi var ise artist olsun. Bıraktım zaten dedi. Hatta beraber film sdudyosuna bile gittik. Rejisör kasıma dönüp, iyice gözden geçirdikten sonra ne dese beğenirsiniz. Hanımefendi siz ancak çirkin kız filminin de oynayabilirsiniz.
ZAMAN TÜNELİ
Evin beyi geç saatte eve girdiği zaman yatağında yatan iki kadını görür. Bunlardan birisi beraber yaşadığı metresidir. Diğeri ise seneler önce ayrıldığı karısı. Eski karısını metresinin yanında yatmış olarak gören bey önce, şaşırır sonra kendi kendine düşünerek karar verir. Herhalde zaman tüneli onu getirip benim yatağıma attı der.
NE SANMIŞ
Ahmet on iki yaşlarındaydı. Ortaokul birinci sınıfa gitmeye başlamıştı. O gün okula gittiği zaman diğer arkadaşları hemen sordular. Dün gece zelzele oldu hissettin mi? Diye sordular. Ahmet “hayır” ben duymadım dedi. Ben o zaman yeni yatmışımdır annemde beşiğimi sallıyor sanmışımdır.
ZEKA SORUSU
Okulda hoca zekâ denemesi için sorular soruyordu. Hadi bakalım! Söyleyin dedi. Salıncağa binmek istiyorsunuz ve sallanmak istiyorsunuz ama anneniz izin vermiyor dedi. Sallanabilmek için çareniz ne olurdu? Talebenin birisi atılarak, ben buldum! Dedi. Lodosun çok olduğu bir gün vapura binip kadı köye gider ve dönerim. Böylelikle sallanmış olurum. Dedi.
EVDEKİ HESAP
Eve elinde bir şemsiye ile gelen kocasına çıkışarak karısı; Haki bey dedi. Ben sizi çarşıya bana güneşten korunmak için geniş kenarlı şapka alın diye para vermiştim. Siz ise bu şemsiye ile eve geldiniz. Kocası; cevap verdi. Ne yapalım hanım dedi. Evdeki hesap çarşıya uymadı, yolun yarısındayken yağmura tutulunca bir şemsiye almaya mecbur kaldım. Bundan böyle güneşten korunabilmek için şemsiye kullanmaya alışıver.
Kadının biri hasta olduğunu söyleyerek, eşi ile dostuna haber yollayıp onları evine toplamaya kalkışır. Tam herkes telaşla eve toplanırken, bakarlar ki evde kimseler yok. Acaba hasta fenalaşıp da hastaneye mi kaldırdılar derler. Ne yapalım ne edelim derken akşama kadar kapını önünde beklerler. Akşam olur. Evin hanımı şık giyinmiş bir halde görülür. Bekleyenlerden birisi: size bir şey oldu sanmıştık ama siz gezmekten geliyorsunuz herhalde der. Hanım, sakin bir şekilde haklısınız. Hasta gibiydim. Başım ağrıyordu yatıyordum. O ara da telefon çaldı. Düğüne davet edildim. Gitmek olmazdı. Mecburen toparlanıp gittim. Sizlere zahmet olacak ama yarın yine gelirsiniz. Ayaklarım çok ağrıyor, nasıl olsa yarın arabasız katiyen gezemem.
NASRETTİN HOCA HİKAYESİ
Hoca bir ramazan günü eşeğine binerek kasaba da tanıdığı bir aileye konuk olmak için yola çıkar. İftar zamanı herkes sofranın başında oruç açmayı beklerken, hoca yemeğe yetişir. Kapı da kendisini karşılayan ev sahibi hocam ne iyi ettin de bu mübarek günde evimize konuk oldun der. Ev sahibinin ısrarı üzerine hoca yatıya kalır. Gece olunca evin beyi hocayı sahura kaldırır. Beraber sahur yemeği yerler. Ertesi gün olunca, hocanın karnı acıkır. Mutfağa gizlice girip bir şeyler atıştırır. Ev sahibi hocayı yemek yerken görür. Hoca, sen oruç tutmuyor musun? Der. Neden zahmet edip de gece sahura kalktın? Diye sorar. Hoca ev sahibinin bu sorusu karşısın da hemen hazır cevabını verir. Orucu bozman günah. Sahur da yemesen bir günah, daha işlemekten korktum. Demiş.
ÇARE DÜŞÜNMÜŞ
Kadın, kadına sordu. Seneye bir çocuğun daha olmasın diye ne yapmayı düşünüyorsun? Kadın cevap verdi. Resmen kocamdan ayrılmayı düşünüyorum.
BEĞENMİŞ
Ev sahibi hanım uşağını yanına çağırarak ona diktirmiş olduğu bir ceketini verdi. Misafir geldiği zaman bunu giyersin. Dedi. Ama uşak ceketi beğenmemişti. Yüzünü buruşturarak, bunu mu dedi. Ev sahibi uşağına, beğenmedin mi? Dedi. Sonra devam etti. Dilenciye hıyar vermişler beğenmemiş. Dedi. Uşak bu sözün üzerine şöyle konuştu. Hıyar eğer size benzeseydi belki beğenirdi. Dedi.
KABADAYI
Biraz kaba saba görünüşlü adam, kız kardeşinin çocuklarının oynayıp güldüğü odaya girerek çocuklar der! İçinizden en kabadayı olana ihtiyacım var. Bana o yardım edecek. Çocuklar dayı derler, sen en iyisi kendi kendine yardım et. Çünkü senden ala kabadayı düşünülemez.
HEVES ETMİŞ
Geçenler de bir arkadaşa rastlamıştım. Sorma dedi, başıma gelenleri. Başladı dert yanmaya. Ne var dedim. Anlat. Birader dedi, karım bir artist olma hevesine kapıldı. Evde başımın etini yiyiyor. Bende eee… Dedim olursa olsun. Bırak hevesi var ise artist olsun. Bıraktım zaten dedi. Hatta beraber film sdudyosuna bile gittik. Rejisör kasıma dönüp, iyice gözden geçirdikten sonra ne dese beğenirsiniz. Hanımefendi siz ancak çirkin kız filminin de oynayabilirsiniz.
ZAMAN TÜNELİ
Evin beyi geç saatte eve girdiği zaman yatağında yatan iki kadını görür. Bunlardan birisi beraber yaşadığı metresidir. Diğeri ise seneler önce ayrıldığı karısı. Eski karısını metresinin yanında yatmış olarak gören bey önce, şaşırır sonra kendi kendine düşünerek karar verir. Herhalde zaman tüneli onu getirip benim yatağıma attı der.
NE SANMIŞ
Ahmet on iki yaşlarındaydı. Ortaokul birinci sınıfa gitmeye başlamıştı. O gün okula gittiği zaman diğer arkadaşları hemen sordular. Dün gece zelzele oldu hissettin mi? Diye sordular. Ahmet “hayır” ben duymadım dedi. Ben o zaman yeni yatmışımdır annemde beşiğimi sallıyor sanmışımdır.
ZEKA SORUSU
Okulda hoca zekâ denemesi için sorular soruyordu. Hadi bakalım! Söyleyin dedi. Salıncağa binmek istiyorsunuz ve sallanmak istiyorsunuz ama anneniz izin vermiyor dedi. Sallanabilmek için çareniz ne olurdu? Talebenin birisi atılarak, ben buldum! Dedi. Lodosun çok olduğu bir gün vapura binip kadı köye gider ve dönerim. Böylelikle sallanmış olurum. Dedi.
EVDEKİ HESAP
Eve elinde bir şemsiye ile gelen kocasına çıkışarak karısı; Haki bey dedi. Ben sizi çarşıya bana güneşten korunmak için geniş kenarlı şapka alın diye para vermiştim. Siz ise bu şemsiye ile eve geldiniz. Kocası; cevap verdi. Ne yapalım hanım dedi. Evdeki hesap çarşıya uymadı, yolun yarısındayken yağmura tutulunca bir şemsiye almaya mecbur kaldım. Bundan böyle güneşten korunabilmek için şemsiye kullanmaya alışıver.
FIKRALAR -4 (10 Kısa Fıkra)
ATMASYON
Talebe ders’te şaşırınca arkadaşından sufle vermesi için bakmaya başladı. Yavaşça seslenerek “at, at” ne atarsan at diyerek akıl verdi. Oda havadan, sudan sinemadan atıp tutmaya başladı. Hoca: çocuğum bu edebiyat dersi değil, dedi. Ne hikâyesi anlatıyorsun sen? Şimdi atma sırası bende diyerek, cebinden not defterini çıkarıp çocuğun numarasını buldu. Sana koskocaman bir sıfır atıyorum, dedi.
TALEBE
Hoca kürsü de konferans verirken en ön sıralarda oturan bir talebenin uyukladığını fark etti. Uyuyacaksan bir daha konferansa gelme dedi. Talebe “özür dilerim” hocam dedi. Ben burada sinema var diye gelmiştim, yoksa evde yatar uyurdum.
NAZARLIK ATI
Yeni bir ev almışlardı itikatlı hanım. Evin her tarafına nazar boncukları, nazar atları, at nalları yerleştirmişti. Sabahleyin kapıdan kocasını geçirirken, kocacığım akşam gelirken sakın unutma! Nazarlık getir. Dedi. Dış kapının yan köşesine konmayı unutmuşuz. Maazallah ya kapı kapalı kalsa kapının önünde beklerken gel ipte geçenin nazarı tutuverir sonra nazardan çatlarız.
ZENCİLER
Zencilerin ovasına bir beyaz düşmüştü. Zencilerde onu yemek için hemen ateş yakmışlardı. O ara da beyaz adam: bu boş telaşınız neden? Dedi. Nasıl olsa beni ateşe tuttuğunuz zaman kızarıp yanacağım ve bende sizin gibi siyah olacağım. Nasıl olsa bende siyah olunca beni yemekten vazgeçeceksiniz. Ama iş işten geçmiş olacak. O yüzden bu ateşi şimdiden söndürüverin bari.
NAZARLIK
Nazar değmesin diye her şeyini maviye boyayan adam en sonunda karısı ile deniz kenarında dolaşırken denizi de mavi görünce onu da nazar değmesin diye denize attı. Karısı bağırmaya başlayınca, yahu dedi. Bu kadar maviliğin içinde nazar değ ipte öldü. Dedi.
DELİ
Delinin biri bir gün tımarhaneden kaçmayı başarınca, dışarı çıkar çıkmaz yiyeceklere saldırmaya başlamış. Deliyi yakalayıp hastaneye getirmişler. İdarecilere sormuşlar. Bu hasta kaçar kaçmaz yemeklere saldırıyor. Yoksa hastanede aç mı bırakıyorsunuz? İdarecilerden biri cevap vermiş. Tabii ki yemek çıkıyor ama dışarıdakiler kadara çeşit olmuyor. Demiş.
CİMRİ
Cimrinin biri nişanlısına bir gün çiçek götürürse bir gün de çikolata götürüyormuş. Yolda ona rastlayan eski bir arkadaşı, hediyeleri aynı anda aldığın halde farklı günlerde veriyorsun. İkisini bir seferden versen de kız da hem çiçekleri koklayıp hem de şekerlemelerden yiyip de ağzı tatlansa. Cimri olan delikanlı: Benim iflas etmeye hiç niyetim yok! Bu zaman iki sefayı birden sürme zamanı değil! Demiş.
BALIK
Lokantaya giden adam: önce kılıç balığı sipariş edip, daha sonra bütün balık çeşitlerini yemiş. O ara da yanından ağzında bir balıkla kedi geçiyormuş. Kediye, midem balık çorbasına döndü sende eksik olan balık çeşidini mi getiriyorsun? Demiş.
ÇOCUK
Çocuğu babası oyuncakçı dükkânına götürmüş. Seç bakalım! Demiş. Çocuk elini hemen köpeğe atmış. Baba: oyuncak köpeği alıp ne yapacaksın büyüdün artık! Motorla çalışan bir oyuncak alsana demiş. Çocuk: baba demiş, bu aralar evcilik oyunu çok oynuyoruz. Yatak odasına kapandığımız zaman bizi kimsenin rahatsız etmemesi için bir köpeğe ihtiyacımız var.
FİLİTÇE
Sıtma ile mücadele başkanı ilaç satan birkaç adamını yanına çağırıp onlara tembih etti. Bakın bu aralar sinekler fazlalaştı. Geceleri bile rahat bırakmıyorlar. Sürekli vızıldayıp ısırıyorlar. Bir hafta zarfında bu sinekleri öldüreceksiniz! Eğer bu süre içinde b,r sinek beni ısırırsa işlerinize son vereceğim. Tam bir hafta geçmişti. Flitçi, O civarda ki evinin önünde yorgun bir şekilde oturuyordu. Vızıldayarak bir sivrisinek ensesine kondu. Adamcağız telaşlı bir şekilde kalkarak mücadele binasına koşarak başkana çıktı. Efendim: sivrisinekler için gereken yapıldı mı? Bugün beni bir tane ısır dı da. Başkan: “Oğlum dedi” dikkat et ki beni ısırmasınlar o zaman işler fena olur.
Talebe ders’te şaşırınca arkadaşından sufle vermesi için bakmaya başladı. Yavaşça seslenerek “at, at” ne atarsan at diyerek akıl verdi. Oda havadan, sudan sinemadan atıp tutmaya başladı. Hoca: çocuğum bu edebiyat dersi değil, dedi. Ne hikâyesi anlatıyorsun sen? Şimdi atma sırası bende diyerek, cebinden not defterini çıkarıp çocuğun numarasını buldu. Sana koskocaman bir sıfır atıyorum, dedi.
TALEBE
Hoca kürsü de konferans verirken en ön sıralarda oturan bir talebenin uyukladığını fark etti. Uyuyacaksan bir daha konferansa gelme dedi. Talebe “özür dilerim” hocam dedi. Ben burada sinema var diye gelmiştim, yoksa evde yatar uyurdum.
NAZARLIK ATI
Yeni bir ev almışlardı itikatlı hanım. Evin her tarafına nazar boncukları, nazar atları, at nalları yerleştirmişti. Sabahleyin kapıdan kocasını geçirirken, kocacığım akşam gelirken sakın unutma! Nazarlık getir. Dedi. Dış kapının yan köşesine konmayı unutmuşuz. Maazallah ya kapı kapalı kalsa kapının önünde beklerken gel ipte geçenin nazarı tutuverir sonra nazardan çatlarız.
ZENCİLER
Zencilerin ovasına bir beyaz düşmüştü. Zencilerde onu yemek için hemen ateş yakmışlardı. O ara da beyaz adam: bu boş telaşınız neden? Dedi. Nasıl olsa beni ateşe tuttuğunuz zaman kızarıp yanacağım ve bende sizin gibi siyah olacağım. Nasıl olsa bende siyah olunca beni yemekten vazgeçeceksiniz. Ama iş işten geçmiş olacak. O yüzden bu ateşi şimdiden söndürüverin bari.
NAZARLIK
Nazar değmesin diye her şeyini maviye boyayan adam en sonunda karısı ile deniz kenarında dolaşırken denizi de mavi görünce onu da nazar değmesin diye denize attı. Karısı bağırmaya başlayınca, yahu dedi. Bu kadar maviliğin içinde nazar değ ipte öldü. Dedi.
DELİ
Delinin biri bir gün tımarhaneden kaçmayı başarınca, dışarı çıkar çıkmaz yiyeceklere saldırmaya başlamış. Deliyi yakalayıp hastaneye getirmişler. İdarecilere sormuşlar. Bu hasta kaçar kaçmaz yemeklere saldırıyor. Yoksa hastanede aç mı bırakıyorsunuz? İdarecilerden biri cevap vermiş. Tabii ki yemek çıkıyor ama dışarıdakiler kadara çeşit olmuyor. Demiş.
CİMRİ
Cimrinin biri nişanlısına bir gün çiçek götürürse bir gün de çikolata götürüyormuş. Yolda ona rastlayan eski bir arkadaşı, hediyeleri aynı anda aldığın halde farklı günlerde veriyorsun. İkisini bir seferden versen de kız da hem çiçekleri koklayıp hem de şekerlemelerden yiyip de ağzı tatlansa. Cimri olan delikanlı: Benim iflas etmeye hiç niyetim yok! Bu zaman iki sefayı birden sürme zamanı değil! Demiş.
BALIK
Lokantaya giden adam: önce kılıç balığı sipariş edip, daha sonra bütün balık çeşitlerini yemiş. O ara da yanından ağzında bir balıkla kedi geçiyormuş. Kediye, midem balık çorbasına döndü sende eksik olan balık çeşidini mi getiriyorsun? Demiş.
ÇOCUK
Çocuğu babası oyuncakçı dükkânına götürmüş. Seç bakalım! Demiş. Çocuk elini hemen köpeğe atmış. Baba: oyuncak köpeği alıp ne yapacaksın büyüdün artık! Motorla çalışan bir oyuncak alsana demiş. Çocuk: baba demiş, bu aralar evcilik oyunu çok oynuyoruz. Yatak odasına kapandığımız zaman bizi kimsenin rahatsız etmemesi için bir köpeğe ihtiyacımız var.
FİLİTÇE
Sıtma ile mücadele başkanı ilaç satan birkaç adamını yanına çağırıp onlara tembih etti. Bakın bu aralar sinekler fazlalaştı. Geceleri bile rahat bırakmıyorlar. Sürekli vızıldayıp ısırıyorlar. Bir hafta zarfında bu sinekleri öldüreceksiniz! Eğer bu süre içinde b,r sinek beni ısırırsa işlerinize son vereceğim. Tam bir hafta geçmişti. Flitçi, O civarda ki evinin önünde yorgun bir şekilde oturuyordu. Vızıldayarak bir sivrisinek ensesine kondu. Adamcağız telaşlı bir şekilde kalkarak mücadele binasına koşarak başkana çıktı. Efendim: sivrisinekler için gereken yapıldı mı? Bugün beni bir tane ısır dı da. Başkan: “Oğlum dedi” dikkat et ki beni ısırmasınlar o zaman işler fena olur.
Bana Sarhoş
Bana Sarhoş Diyen Dilber
Kaşın.gözün.endamın.
Ruhun sarhoş değil mi?
Saza geldin.söze geldin.
Göze geldin..gönüle geldin.
Gönlün sarhoş değil mi?
Kevser şarabı içmek mi.
Lazım.
Senin bakışın sarhoş etmen.
Yetmez mi?
Bana sarhoş diyen dilber.
Cemal Borandağ
19 mayıs Gençlik ve spor Bayramı Kutlu olsun.
Tuzla -İstanbul
Kaşın.gözün.endamın.
Ruhun sarhoş değil mi?
Saza geldin.söze geldin.
Göze geldin..gönüle geldin.
Gönlün sarhoş değil mi?
Kevser şarabı içmek mi.
Lazım.
Senin bakışın sarhoş etmen.
Yetmez mi?
Bana sarhoş diyen dilber.
Cemal Borandağ
19 mayıs Gençlik ve spor Bayramı Kutlu olsun.
Tuzla -İstanbul
FIKRA...
İki velet karar vermişler , bütün büyüklerin hayatlarında sakladığı en azından bir büyük sır var.Bir tanesi bu varsayımı denemeye kalkmış..
- "Anne ben her şeyi biliyorum." Annesi:
- "Tamam anladım, al şu 10 lirayı babana hiçbir şey söyleme" demiş. Ufaklık çok memnun, babasına gitmiş:
- "Baba ben her şeyi biliyorum!" Babası:
- "Sus tamam, al şu 50 lirayı annene hiçbir şey söyleme" demiş.
Bizimki zevkten dört köşe, bütün büyüklere işleyen bir sistemi keşfetmenin keyfinde......
Ertesi sabah kapı çalınmış postacı gelmiş, ufaklık açmış kapıyı:
- "Postacı amca ben artık her şeyi biliyorum.
Postacı dizleri üzerine çöküp, kollarını iki yana açmış, gözlerinden yaş süzülerek :
- "Madem öyle, gel bakalım baban sana bir sarılsın!"
- "Anne ben her şeyi biliyorum." Annesi:
- "Tamam anladım, al şu 10 lirayı babana hiçbir şey söyleme" demiş. Ufaklık çok memnun, babasına gitmiş:
- "Baba ben her şeyi biliyorum!" Babası:
- "Sus tamam, al şu 50 lirayı annene hiçbir şey söyleme" demiş.
Bizimki zevkten dört köşe, bütün büyüklere işleyen bir sistemi keşfetmenin keyfinde......
Ertesi sabah kapı çalınmış postacı gelmiş, ufaklık açmış kapıyı:
- "Postacı amca ben artık her şeyi biliyorum.
Postacı dizleri üzerine çöküp, kollarını iki yana açmış, gözlerinden yaş süzülerek :
- "Madem öyle, gel bakalım baban sana bir sarılsın!"
Bir üniversite profesörü
Bir üniversite profesörü öğrencilerine doktora, yüksek lisans ve lisans düzeylerinde etkili bir mesaj yazdı ve Güney Afrika'daki bir üniversitenin girişine yerleştirdi.
Ve mesaj budur;
* "Herhangi bir ulusun çökertilmesi, atom bombalarının kullanılmasını veya uzun menzilli füzelerin kullanılmasını gerektirmez, sadece eğitim kalitesini düşürmeyi ve öğrencilerin sınavlarında aldatmayı sağlamayı" gerektirir. *
Hasta böyle doktorların elinde ölür.
Ve binalar böyle mühendislerin elinde çöker
Ve bu muhasebecilerin elinde parayı kaybedersiniz
Ve insanlık böyle dini bilim adamlarının elinde ölür
Ve bu yargıçların elinde adalet kayboldu ...
* "Eğitimin çöküşü ulusun çöküşü" * *
Ve mesaj budur;
* "Herhangi bir ulusun çökertilmesi, atom bombalarının kullanılmasını veya uzun menzilli füzelerin kullanılmasını gerektirmez, sadece eğitim kalitesini düşürmeyi ve öğrencilerin sınavlarında aldatmayı sağlamayı" gerektirir. *
Hasta böyle doktorların elinde ölür.
Ve binalar böyle mühendislerin elinde çöker
Ve bu muhasebecilerin elinde parayı kaybedersiniz
Ve insanlık böyle dini bilim adamlarının elinde ölür
Ve bu yargıçların elinde adalet kayboldu ...
* "Eğitimin çöküşü ulusun çöküşü" * *
12 Mayıs 2017 Cuma
FIKRALAR-3 (10 Kısa Fıkra)
İYİLİK PERİSİ
Bindim gittim
O götürdü beni evime
Yedim ısıtıp
Isınmış olan aşımı
Arada kaşırım
Sıkıldığım zaman, elimle başımı
Düşünürüm de
Derim ara sıra
Vardır kâinatta
Rastlar bazen adama
Böyle iyiler, iyilikçiler
Derdi bilenler ve derman eli verenler.
NEDEN DÜŞMÜŞ?
Başı yarılmış hastanın başına pansuman yapan doktor sordu. Neden düştün dedi? Hasta üzüntü içinde cevap verdi. Çarşıda fiyatları devamlı takip ediyorum. Birden onlar merdivenle hızla çıkıp yükselince, benim başım döndü aşağı düştüm.
ÇARE NE?
Sevgilisinin her istediğini pahalı bulan erkeğe kızan kadın: O pahalı bu pahalı nede sem pahalı diyorsun. Bana ne pahalı değil söle de onu alayım. Adam, düşünüp uyku hapı der. Hapı içtin miydi rüyanda her şeye sahip olursun.
METEOROLOJİ
Seyahate çıkmak isteyen karı koca, metereoloji istasyonuna telefon açarak. Metereoloji istasyonu mu? Evet. Bugün evin kapısından kız mı çıktı erkek mi? Meraktayız. Yani hava nasıl olacak? İstasyon şefi: Şimdilik hiç kimse çıkmış değil! Kız da oğlan da izinliler, gittiler. Ama birazdan kapıdan ben çıkacağım havanın ne olacağı belli olmaz.
KONSERVE
Kadının biri evde kolay olsun diye sürekli konserve hazırlayıp, çocuğuna ve kocasına yediriyormuş. Kadın, günün birinde taze sebzeden yemek yapmış. Kocası ve çocuğu konserve yemeğe alışık oldukları için hemen fark etmişler. Çocuğu: Anne demiş. Bugün yemekte bir değişiklik var konserve falan mı pişirdin yoksa!
MONŞER
Ahbabına sorma monşer dedi. İki gaz sobası ile bütün evi ısıtabiliyorum. Diğeri, o halde bana ve karıma bir tek gaz sobası kâfi gelebilir. Zira karımın karnı her zaman için bir gaz deposu halindedir.
NASIL OLUR
İşlerin çok durgun olduğu bir mevsimde, arkadaşı gelip bürosunun yoğunluğundan bahseder. Diğeri bu duruma şaşırır. Yahu der! Nasıl olur? Biz boşluktan uyuyakalıp esneyip duruyoruz. Sakın bizim müşteriler de size kaçmış olmasın.
NE ARIYOR?
Evine misafirliğe gelenlerden birisi sürekli kapının dışına çıkıp ayakkabı değiştirip duruyormuş. Bunu gören ev sahibi: Durmadan ayakkabı değiştiriyorsun ayaklarından rahatsız mısın? Diye sormuş. Ayakkabıları deneyen hava çok yağmurlu pençeli bir tane arıyorum demiş. Bir süre geçtikten sonra kapıda yine o şahıs ayakkabı deniyor. Ev sahibi bir saatten beri deniyorsun bulamadın mı? Adam cevap vermiş; Sokağa çıkmak için uydurup hemen çıktım, şimdi eve girmek için temiz çamursuz olanını arıyorum da!
OYNATIYORMUŞ
Sevdiğim kadını elimde oynatmak en büyük zevkim oldu monşer. Diğeri kahkahalarla gülerek şöyle dedi. Demek ki senin sevdiğin o değil yoksa onunla oynamaktan ve oynatmaktan değil de yalnızca onu sevmekten zevk alırdın.
KOVALAMA
Âşık olduğu kadının peşinden deliler gibi koşan adam, pabucunun eskiyip de dama atıldığını öğrenince; hemen bir işe girer. Yeni bir ayakkabı almak için para biriktirmeye başlar. Ayakkabım olunca tekrar sevdiğinin peşinden koşmaya devam edicim der.
Bindim gittim
O götürdü beni evime
Yedim ısıtıp
Isınmış olan aşımı
Arada kaşırım
Sıkıldığım zaman, elimle başımı
Düşünürüm de
Derim ara sıra
Vardır kâinatta
Rastlar bazen adama
Böyle iyiler, iyilikçiler
Derdi bilenler ve derman eli verenler.
NEDEN DÜŞMÜŞ?
Başı yarılmış hastanın başına pansuman yapan doktor sordu. Neden düştün dedi? Hasta üzüntü içinde cevap verdi. Çarşıda fiyatları devamlı takip ediyorum. Birden onlar merdivenle hızla çıkıp yükselince, benim başım döndü aşağı düştüm.
ÇARE NE?
Sevgilisinin her istediğini pahalı bulan erkeğe kızan kadın: O pahalı bu pahalı nede sem pahalı diyorsun. Bana ne pahalı değil söle de onu alayım. Adam, düşünüp uyku hapı der. Hapı içtin miydi rüyanda her şeye sahip olursun.
METEOROLOJİ
Seyahate çıkmak isteyen karı koca, metereoloji istasyonuna telefon açarak. Metereoloji istasyonu mu? Evet. Bugün evin kapısından kız mı çıktı erkek mi? Meraktayız. Yani hava nasıl olacak? İstasyon şefi: Şimdilik hiç kimse çıkmış değil! Kız da oğlan da izinliler, gittiler. Ama birazdan kapıdan ben çıkacağım havanın ne olacağı belli olmaz.
KONSERVE
Kadının biri evde kolay olsun diye sürekli konserve hazırlayıp, çocuğuna ve kocasına yediriyormuş. Kadın, günün birinde taze sebzeden yemek yapmış. Kocası ve çocuğu konserve yemeğe alışık oldukları için hemen fark etmişler. Çocuğu: Anne demiş. Bugün yemekte bir değişiklik var konserve falan mı pişirdin yoksa!
MONŞER
Ahbabına sorma monşer dedi. İki gaz sobası ile bütün evi ısıtabiliyorum. Diğeri, o halde bana ve karıma bir tek gaz sobası kâfi gelebilir. Zira karımın karnı her zaman için bir gaz deposu halindedir.
NASIL OLUR
İşlerin çok durgun olduğu bir mevsimde, arkadaşı gelip bürosunun yoğunluğundan bahseder. Diğeri bu duruma şaşırır. Yahu der! Nasıl olur? Biz boşluktan uyuyakalıp esneyip duruyoruz. Sakın bizim müşteriler de size kaçmış olmasın.
NE ARIYOR?
Evine misafirliğe gelenlerden birisi sürekli kapının dışına çıkıp ayakkabı değiştirip duruyormuş. Bunu gören ev sahibi: Durmadan ayakkabı değiştiriyorsun ayaklarından rahatsız mısın? Diye sormuş. Ayakkabıları deneyen hava çok yağmurlu pençeli bir tane arıyorum demiş. Bir süre geçtikten sonra kapıda yine o şahıs ayakkabı deniyor. Ev sahibi bir saatten beri deniyorsun bulamadın mı? Adam cevap vermiş; Sokağa çıkmak için uydurup hemen çıktım, şimdi eve girmek için temiz çamursuz olanını arıyorum da!
OYNATIYORMUŞ
Sevdiğim kadını elimde oynatmak en büyük zevkim oldu monşer. Diğeri kahkahalarla gülerek şöyle dedi. Demek ki senin sevdiğin o değil yoksa onunla oynamaktan ve oynatmaktan değil de yalnızca onu sevmekten zevk alırdın.
KOVALAMA
Âşık olduğu kadının peşinden deliler gibi koşan adam, pabucunun eskiyip de dama atıldığını öğrenince; hemen bir işe girer. Yeni bir ayakkabı almak için para biriktirmeye başlar. Ayakkabım olunca tekrar sevdiğinin peşinden koşmaya devam edicim der.
İNSAN, TOPLUM, DELİLİK
- Sen hiç kül tablası öpen kurbağa gördün mü? Gördüm sarhoş bedenim.
- Modarn insan tütmez, kafası dumanlı dumanlı olur.
- Annelerin çocuklarını doğurmasıyla, güneş daha güzel doğuyor. Ümit.
- Üç gün çalışmayınca ben anlıyorum, bir hafta çalışmayınca felek anlıyor, bir ay çalışmayınca hayat anlamsızlaşıyor, şeytan anlıyor. Yoldan çıktım. Serseri bir kamyon şöförü gibiyim.
- Öyle yavaş hareket ediyorsun ki, yatakta seni bekleyen kadına Allah sabır versin.
- Yiğit bir ölür, korkak bin ölür sürüne sürüne.
- Aşırı emniyet emniyetsizlik yaratır. Kendine güven, gerisini merak etme sen.
- Sarhoş olunca saçmalıyorum. Salak salak konuşuyorum. Beynim balans ayarı yapıyor.
- Ne bulsan yiyorsun. Miden çöplük mü? Kıtlıkta lazım olur yiyecekler.
- Allah bir insanı işsiz güçsüz bıraktığında, en büyük ceza.
- Kırmızı olsun, beş kuruş fazla olsun. Kendimi matador hissediyorum.
- Sinirlenince aklımın yarısı gidiyor, zaten aklım yarım, hepsi gidiyor.
- Bedenin orospu olabilir. Yeter ki ruhun bakire olsun.
- Avcını ayakları otuz gün şişer. Bir gün av düşer.
- Huzurlu ortam, insanı mutlu eder. Akıllı isen.
- Doğal yaşamda hayat ne güzel, büyük şehirlerde engelli koşu parkuru gibi. Kendimi zeka özürlü gibi görüyor, engeller bir değil ki, hepsini geçemiyorum.
- Yılların yüreğindeki yorgunluk yüzüne vurmuş. Gerdir.
- Nalbant terzilik yapamaz. Anladığın işi yap, işi ehline ver, keyfi sür.
- Umut çekirdeğidir insanın. Kalbi yaşatan, kan gibi, güçtür.
- Biz Arapça dua eder, Farsça aşık oluruz. İngilizce iş ararız, türkçe küfrederiz. Ben Kasımpaşalıyım. Varmı bana yan bakan!
- İnsan sevdiği kadar insandır. Aşık olduğu kadar yaşar, Hak tarafından, hak ettiği oranda huzur bulur.
- Meslekten sonra emeklilik ağır geldi. Karı kız peşinde koşmaya nefesim yetmiyor.
- Memlekette herkes herkesi bilir. Birbirlerinin aynaları gibi.
- İmpala yampala şemsi baba. İç iç sallanda gel koçum benim.
- Parasız adam gereksiz adamdır. Canı cehenneme. İnşallah cehennemde de odun kalmaz, yanarsın.
- Zenginin parası, fakirin duası insanı iyi eder. Şunlara yer değiştirsek ne olur acaba? Rezalet. Seyret doyum olmaz.
- Ağızda dost, kalpte düşman, hiç belli olmuyor. Safız, saftorik.
- Memlekete gittiğimde, beynim tazeleniyor, yenileniyor, canlanıyor. Dost ve arkadaşları görünce, çocukluğum aklıma geliyor. Beynim berraklaşıyor. Nasıl tarlayı sürersin, havalandırırsın, yabancı otları ayıklarsın… nadasa bırakılmış gibi berraklaşıyor.
- İnsan, sahibinin hatrı için köpeği taşlamaz. Havlar.
- Yeğenim, bizim eve deve girse, deve kaybolur diyor. Bir ara kendimi çölde Bdevi zannettim. Allah’ım ben neredeyim?
- Babanın ve annenim emeği evlatlarıdır. Hayırlı çıkarsa ne mutlu. Çıkmazsa emeği yiyecek değiliz ya.
- Benim koca kafayı yemiş. Hacı, hocaya götürelim, kafayı daha iyi yesin.
- Keçi süt içer, süt olur. Yılan su içer, zehir olur. Adam rakı içer, adam olur.
- Evinde içki içen, modern ayyaş, sarhoş, berduş, bir hoş. Bu çocuk canım, büyüyeceği yok. Aslan sütü ile besleniyor.
- Haberi, çocuktan, saftan, ihtiyardan al, yanılmazsın, saf saf konuşurlar.
- Gülersen, güldürürsen işini becerirsin. Şakacı çocuk. Neşeli ol ki kazanasın.
- Babamın işleri kerat cetveli bilmez. Okuma yazma zayıf, kabala cirro, sonrada mirro.
- Matematik, fen, tarih bilmeyiz. Alzheimerlı bir toplum olduk.
- Aşık ol, açık ol, özgür ol, bilge ateşiyle dol.
- Kork korkmazdan, utan utanmazdan. Yiğit bir ölür, korkak bin ölür.
- İşine gelmeyince, balık hafızası devreye giriyor, unutuyor. Bu da iyi numara, kısa devre.
- Bu benim arkadaşım, dostum, tertibim. Devrem değil, bu adam kısa devre.
- Her evin kapısının arkasında ayrı bir dünya var. Ayrı dünyaların insanıyız.
- Sonradan görme, gavurdan dönme, kılıç zoruyla müslüman olandan başka ne beklenir.
- Para puşta lazım. Parasız gezmekten zevk alıyorum. Sonrada rezil oluyorum.
- Takım ruhu, Liverpool taraftarının “asla yalnız yürümeyeceksin” tezahüratında var. Sivil toplum kuruluşlarına üye olup, mitinglerde yürüyelim.
- Bir insan kendisi ile barışıksa, herkes ile barışıktır. Kendisi ile kavgalı ise dünya ile kavgalıdır. Cennete de girse orada da huzursuzdur. Adaın ruhu bozuk, ne yapsan kar etmez.
- Ben ibadetimi şarapla yapıyorum. İçince kendimi çok temiz hissediyorum.
- Aforizmalarla saçmalamak serbest. Saçmala…
- Aman dokunma uyurken. En zararsız hali. Uyanınca zararlı oluyor etrafa domuz. Kimseyi çalıştırmıyor. Domuz çenesi, gevezeliği ile.
- Nazar etme seninde olur, konuşarak çeneni yorma.
- Berberler mahallenin ayaklı gazeteleridir. Günde on kişiyi traş ederler. Birinde beyin olduğunu söylerler. O da et parçası.
- Bilgi ile yaşayan toplum, akıl ile yaşayan toplumdur.
- Bilen insan soru sorar. Bilmeyen insan soru sormaz.
- Filozoflar ve bilim adamlarının söyledikleri bir asır sonra farkediliyor. Toplumu filozoflaştıralım, erken ilerleyelim.
- Almanya’da en vahşi hayvan bölümünde, aynada kendinizi görürsünüz. İnsandan daha vahşi bir yaratık var mı? Harpler, cinayetler, hırsızlıklar, sömürüler, bir hayvanın aklına gelmez.
- İçinizde daima yirmibeş yaş çoşkusu olsun. İçinizdeki çocuk iyi çocuktur, onu sevin.
- Çocukuluğunu doya doya yaşayamayanda, sağlıklı bir karekter gelişemez. Bir insan yedi yaşında ne ise, yetmiş yaşında da odur. Çünkü çocuk, 7-11 yaşında kişiliğinin %80’ini tamalıyor.
- Bazı insanlar, bütün kötülükleri yapıyor, sonra da belli bir yaştan sonra, namaz, niyaz oruç işlerine başlıyor. Ağzına bir damla içki koymuyor. Düşünüyorum da, ben saf bir insanım, beni kandırabilirsiniz. Ama Allah o kadar saf mı?
- Peygamberimize sormuşlar “din nedir?” diye. O güzel insan aynen şöyle cevap vermiş; “Güzel ahlaktır. Bir insan dürüstse, mertse, iyiliği, güzelliği biliyorsa, insanları seviyor, insanlara faydalı olmak istiyor, komşusunu, vatanını, milletini seviyorsa, en iyi müslüman odur.
- Dikkat! Bedenin yüksek sesle konuşuyor. Her yerin oynak geveze.
- Her çocuk dört yaşına kadar dahidir. Dört yaşından sonra, toplumun şartlandırması ile ya normal, ya anormal, yarı deli, deli oluyor.
- Dahiler normal insan olarak doğar, sonra hayat şartları, yarı deli, deli veya daha sonra dahi olrlar. Dahi ile deli arası ince bir çizgi var diyorlar. Doğrudur.
- Gülen insan güzel insandır. Kikirik olmaya da gerek yok.
- Avanak çabalar, her şey olacağına varır. Zamanı bekle serseri.
- Bir insan kendisi ile barışık olursa, herkesle barışık olur.
- Annem torunlarıyla güzel anlaşıyor. Zeka yaşları aynı.
- Adam olmak için feleğin çemberinden geçeceksin. Aşık olacaksın, haksız yere hapis yatacaksın., depresyona girecek, ağır hastalık geçireceksin, yoksulluk içinde, borç yükünden kurtulacaksın, çaresizlik içinde kıvranıp, çözüm bulacaksın, harp, darp, hayat mücadelesi vereceksin. Büyük kaza ve felaketlerden kurtulursan, o zaman adam gibi adam olursun. Eğer bu kadar felaketten sonra hala yaşıyorsan.
- Bana yağ yakma, bende kolestrol var, hemen yükselir.
- İnsanlar yağ yakarken ince yağ kullanmalı. İnsanın yüzüne top top atmamalı.
- Adamda öyle bir çene var ki; adamın kafasını kötüveren eder. Bir sürü hava deliği açar.
- İnsan sevildiği kadar insandır.
- Her insanın, cahiliye dönemi, çıraklık, ustalık, sanatçılık dönemi vardır.
- Adam öyle geveze öyle geveze ki, bir pamur tarlasını sağ kulağına, bir pamuk tarlasını sol kulağına tıkayacaksın.
- Okumuş adamlarda cahil çok. Diplomalı olunca bir şey zannediyorsun, boş çıkıyor.
- Gülmek bulaşıcıdır. Bu mikrobu her yere bulaştıralım.
- Saçlarını uzattın, aslan yelesi taşıyosun. Aslanım benim.
- Anneni karnında dokuz ay on gün yan gelip yattın. Kanarya adalarında tatilde gibiydin. Hatırladığım kadarıyla.
- Bir gün güneş ile rüzgar iddaya girmiş. Karşımdaki insanın pardösüsünü çok hızlı eser çıkartırım demiş. Fırtına esmiş, adam pardösüsüne daha sıkı sarılmış. Güneş çıkmış adam sıcaktan pardösüsünü çıkarmak zorunda kalmış. Güler yüz, tatlı dil ile her zaman başarılı olursunuz.
- Düşenin dostu olmaz. Bir kör kuyunun içindeyim, taşlıyorlar beni. Atılan akılsız taşlar yaralamıyor da beni, dostlarımın üzülmesine çok yanıyorum. O zaman kimin dost olduğunu görüyorsun.
- Bizim orada, deli dolu adam ikram sofrasına oturmuş. Yandaki Yaho Ali, herkes içip senin gibi olmak istiyor, ya sen içince kimin gibi olmak istiyorsun?
- Gençlik bir neden bulmadan gülümser. Gençliğin en büyük çekiciliğide budur. Genci kim sevmez.
- İnsanı üsütndeki elbise gösterir. Para akıl gösterir.
- Boğalar kırmızı rengi bilmezlermiş. Matador, kendisini enayi yerine koyduğu için çok sinirlenirmiş.
- İnsanların, ay gibi, karanlık bir yüzü vardır.
- Papazla, psikologlar, aynı günahlarını çıkarır. Rahatlarsın.
- Otuz sene hizmetten sonra albay olarak mezun oldum. Yazmaya başladım, şimdi yarbayım.
- Yüzler vardır, aydınlık, canlı, neşeli, pırıl pırıl. İnsan bakmaya kıyamaz. Baktıkça, doğayı, insanı sever. Yaşamdan haz duyar, mutlu olur. Allah hergün insanı güzel insanlarla karşılaştırsın.
- İnsanlar arasında sıcak temaslar, sıcak sonuçlar doğurur.
- İnsanlar gençken idealist, orta yaşta kararsız, yaşlandıkça tutucu olurlar.
- Allah insana üç defa büyük yangın verirmiş. Bu yangınlar külün içinde tekrar dirildiği zaman, evliya olursun. Artık sana karışmıyor, sen yolunu bulursun diyormuş.
- Bizim yukarı köyde Kulyanlı muhtarı, tren deçerken durmamış, trene bağırmış “Hey! Ben Kulyanlı muhtarıyım, inanmıyorsan, al sana mühür!” demiş. Bazıları, kendilerini dünyanın merkezi zannediyorlar. Dünyaları küçük, ufukları dardır.
- Bir insanın ne kadar hobisi varsa hayattan o kadar zevk alıyor demektir.
- İnsanlar kendi mağaralarının içine kapandıkça, iç dünyalarında boğulurlar. Dünyası karanlıktan aydınlığa çıktıkça, insanlar dialoğa girdikçe, dünyası o kadar güzel. Her insan bir dünyadır, bir güzelliktir, bir derstir. Aydınlığa çıkan insan, aydınlık insandır.
- Sosyal insan, başkaları ile kolay iletişim kurabilen, arkadaş olabilen, hoş insanlardır. Asosyal tipler, toplumun dinamitleri, canlı bombalarıdır.
- İnsan, stresi enerjiye, aktiviteye dökebildiği zaman, onlardan faydalı ve üretime yönelik olarak yararlanabilir. Pasif olarak kaldığı zamanda, vücut tahrip olur.
- Ben seni tanımıyorum ama sen konuşmaların, tavır ve hareketlerinle ne olduğunu söylüyorsun.
- Yemek, içmek, cinsellik, insanın hayvani boyutunu, sinema, tiyatro, edebiyat, gezi, seyahat, insanı sevmek, aşık olmak, eğlenmek, insanın insani boyutunu taşır.
- Çinliler, idama mahkum insanların kafasını sıfır numara traş eder, sonrada bulunduğu yerden yukardan bir damla su damlatırlarmış. O sıcakta insanın çok hoşuna gidermiş. İkinci damla aynı, damlalar düştükçe kişi sinirlenirmiş. Sonrada çok sinirlenip, saldıracak olurmuş. Bizim toplumda da, bazı insanlar, aynı espriyi, konuyu bin defa tekrarlayarak, insanları çıldırtır.
- Eğilip insdanları yerden kaldırmak kadar insanın kalbine iyi gelen bir antreman olamaz.
- Biri beni saf yerine koyarsa, allah onun belasını versin. İkinci defa anlamazsam, allah benim belamı versin.
- İnsanlara birşeyler verdikçe mutlu edersiniz. Onun için Anadolu’da bir yere gidilirken eli boş gidilmez denir. İnsanlar hediye almaktan hoşlanır, büyük küçük fark etmez. Düşünülmesi bile güzel.
- Kendisini yönetme yeteneği olan kişi, çevresiyle iletişimde etkin bir kişidir. Kendisine hayrı olmayanın, başkasına da hayrı olmaz.
- Her nerde çalışıyorsan, orayı ailen kabul et.
- Başkasının gözünde gözü olan, iflah olmaz.
- Zenginlik insanı gönlündedir. Bazen bana bir gül sununa ben bir buket gül, çelenk sunarım.
- Düşte gör insanın sana nasıl baktıklarına. Gerçek dostlukları, düşmanlıkları görürsün. Sen olgunsan güler geçersin, olgunlaşırsın.
- Amerika’nın dostu Amerikadır. Rusya’nın dostu Rusyadır. Japonya’nın dostu Japonyadır. Devletler arası ilişkide çıkar ön plandadır. İnsan ilişkilerinde, dostluk, insanlık ön plandadır.
- Bu kemali içtikçe buldum. Ben bu cemali içtikçe buldum.
- Gülen insan, güzel insandır.
- Tepem attı mı, ağzım fermuar tutmaz.
- Yeni nesil yılanı bile soyar. Soğana çevirir.
- Bir insanın doğuşta genleri neyse karakteride odur. Sonradan karaktersizleşirler.
- Ana tarafından yar, baba tarafından hıyarım. Bana bakmayın, keyfime bakarım.
- Öyle cimri öyle cimri ki, cebi ile eli arası 6 ay mesafededir.
- Çok yiyen iki adam olmazmış. Ama iyi adam olurmuş.
- Adamda göbek dolu kafa boş. Kafa kafa değil kuru kafa.
- Yaylaların doruğuna çıktığında, kendini doğaya, Allaha yakın hissedersin.
- Ne centilmenler gördüm, iyi giyimli, ayı gibilerdi. Ne ayılar gördüm, kaba görünüşlü, ince ruhlu centilmenlerdi. Görünüşe aldanmayalım.
- Baylar, kendinize saygı duyun. Otobüs muavini gibi giyinmeyin.
- Sen çatlak, ben çatlak. Birbirimizin çatlağını sıvayalım. Çatlaklarımız kalmaz.
- İnsanın yaşı ilerledikçe aklı gidiyor gibi. Sanki insanın kafası delik, yavaş yavaş dökülüyor gibi.
- Adamın kafası, osuruktan teyyare, selam söle o yare.
- Kendine karşı dürüst olan, herkese karşı dürüst olur.
- Kadın erkek farketmez. Birbirlerini mal olarak görmeye başladımı, herkes genci tercih eder. Genci kim sevmez.
- Kumarcının kumarcıya senede 5 kuruşu geçermiş, onu da kahveci alırmış.
- Süreyya kardeşim, Cemal ağabeyim, burası kar kış parayı gönder. Senin gelmene gerek yok. Para bu kadar mı tatlı. Gerisinin canı cehenneme.
- 17 ağustos depreminde, sağ kalanların hepsi, evinin çatlağını onarıyordu. Mal, canın yongasıdır.
- Fakirde yinede utanma var. Zengin utancını para ile kapatıyor.
- Aldığın maaşın adı, var tadı yok. Yandı Çukurova.
- Köyde arı soktu elimi, romatizma olmadım. Yazın denizde, kumda debelendim, kışın, nezle, grip olmadım. Enerji depoladım.
- 82 yaşında, doğal hayatta yaşayana sordum. Dişin ana dişin mi? “Tabi” dedi. Dişlemeye yarıyor mu? “Bulursam neden olmasın” dedi. Aldın cevabını.
- Ben kumarını Monte Carlo’da oynar, namazımı Kabe’de kılar, banyomu Tokyo’da yapar, rakımı Uludağ’da içerim. Atma Recep atma din kardeşiyiz.
- Biri beni yağlamaya başladığında, cinler başıma üşüşür. “acaba benden bişi mi isteyecek?” ceplerimi sıkı sıkı tutarım.
- Deliyi ne sev, ne de kendini sevdir. Deli misin sen?
- Devamlı yirmi yaşında genç insanlarla, eğitimde, sporda, yaşantıda bulunduğum için, yirmibir yaşına basamıyorum. Kendimi, dinamik hissediyorum.
- Hatır için havlayan köpeğe hoşt denmez. Isırırsa ne olcak? Hatır matır kalır mı? Köpek hatırı nerden bilsin?
- Gençler bulamadıkları için çok küfür ederler. İhtiyarlar beceremedikleri için çok küfür ederler. Her ikisininde dilinde.
- İnsanlığın geçmişini, bugününü, geleceğini düşünmeyen, günü birlik yaşıyor demektir. İnsan olduğunun farkında ol.
- Kötülere bişey olmaz, iyileri Allah korur.
- Doktor raporu ile hovardalık. Nasıl rapor ama. Akıllı doktora rast geldim. Yoksa halim dumandı.
- Bir yarayı iyice kanatmadan iyileşmez. Olayların üzerine üzerine gideceksin. Ben beladan korkmam, bela benden korksun. Kamyon bana çarparsa kendi devrilir. Bana ne.
- Mümine iman, boş kafaya duman. Dumanlu dumanlı oy bizim elleri.
- Gelmek misafire ait, gitmek ev sahibinin müsadesi ile. Ev sahibi, misafiri her an kovabilir.
- Gün misafir, iki gün misafir, üçüncü gün kafir. Kafirliğin zevkini çıkaralım.
- Misafir misafiri sevmez, ev sahibi hiç birini sevmez. Burası, otel, lokanta, huzur evimi.
- Bazı insanları cennete götür mutlu olmaz. Kendi içinde cehennemde.
- Hainler, yemek yediği tabağa ederler. Yazıklar olsun.
- Kanser etme adamı. Aşırı zevkine düşkün insanlarda görülür.
- Tatlı dil parayı deliğinden çıkarır.
- Almanya 83 milyon, Fransa 60 milyon. Yaşlı nüfus ölünce, Erenler, Berkler, Barışlar, Eylemler, Elifler çoğalır.
- Emekli olan türkler altı ay yaşar. Bu çocuk çalışmadan duramaz.
- Türkler, Avrupa’da solcu, Türkiye’de sağcı. İnsan bu kadar ters olur.
- Kocam o kadar iştahlı ki. Şişmanım şişmanım, seni aldığıma pişmanım.
- Nuri Sesigüzel’in sesi, çocukken ağlaya ağlaya güzelleşti. Ağlayalım güzelleşelim.
- Üç it metodu. İt iti ısırmaz, it ite, it kuyruğuna, it ürür kervan yürür.
- Zenginden ve sıcaktan zarar gelmez. Fakir çalar, soğuk hasta eder.
- Kişi kişiliğini bulncaya kadar anarşist, meslek sahibi olup iyi para kazanıncaya kadar komünist, iyi para kazanmaya başlatyınca kapitalist, kişiliğe bağlı, belki bir yaştan sonra, faşist olur.
- İnsanlar yalan söyler, şarap yalan söylemez. Adamı çarpar.
- Senin ki cahil cesareti mi, sarhoş cesareti mi, medeni cesaret mi?
- İçelim Hayyamlaşalım güzelim. Bu çapında hayyamı benim?
- Hareketlerimizi %70’i refleks, beyinle heraketimizin 10 saniye kuralı.
- Parfüm odalarında oturanla, mermi karşısında hayatlarını hiçe sayan insanların maaşları bir olmaz.
- İçkili araba kullanılmaz. Taksi hariç.
- Nazar nazar, sanada değer ama kötüye değmez.
- Perişan Rıfkı gibisin. Yorgunluğun yüzüne vurmuş.
- Kırk kralla barışık, kendinle kavgalı adamsın.
- Hayatta yalan söylemez,i yalandan başka bilmez.
- Kendisine saygısı olan güzel giyinir, sallanda gel koçum benim.
- Bir boktan anlamaz, kenefte jandarmalık yapar.
- Aynı ahırın atları onlar, birbirlerini kırmazlar.
- İnsan sevildiği kadar insandır.
- Zaman geçtikçe erkekler aptallaşır, kadınlar güçlenir, zekileşir.
- Sağ elim, anadan doğma açık göz kerata. Eteklere selam çakma, zar tutma, parmak atma, kale oynatma onda.
- İçelim, hayvanlaşalım.
- Yüz verme ayıya, gelir sıçar halıya.
- İnsan gülünce insanlaşır.
- Evladım karnımdayken kanımı, yanımdayken canımı, öleceğim zaman malımı düşünür.
- Kendini doğaya ve Allaha yakın hisset.
- Centilmen insan, ne yediğini, akşam kimile yattığını söylemez. Söylerse hepsi yalan. Yalandan kim ölmüş?
- Yaşı gelmiş diline vurmuş. Yakında dibede vurur.
- Allah vermediyse bir kula, geç arkasına burgula.
- Kral Faruk gibi yaşar, Ömer Hayyam gibi şarap içer, Neyzen Tevfik gibi köpeğiyle ekmeğini bölüşür.
- Hayatta en büyük efelik, efendiliktir.
- Gücümü saflığımdan alıyorum. Herşeyi anında hissediyorum. Temiz kalplilikmidir, kerizlik?
- Evliye verme, eve gider unutur. Bekara verirsen, aklı sana takılır.
- Göbek dolu, kafa boş, mayalı, köpüklü göbek.
- Gençlere içki içirmeyin, gerçekleri söylerler. İnsanın morali bozulur.
- Bir insan gençlikte neyse odur. Sonradan kararktersizleşir.
- Babamın yanında, düşmanıma bile küfür edemem.
- Akıllı adam başkasının kusurunu görerek, kendi kusurunu düzeltir.
- Muhabbet koyu, çaylar filiz.
- Allah, insan kendini yalnız hissetmesin diye birde gölge vermiş.
- İyimser insan, her felakette bir fırsat, kötümser insan, her fırsatta bir felaket görür.
- Toplum şuçu hazırlar, şuçlu işler.
- Kork kormazdan, utan utanmazdan.
- Anamız, babamıza bile bedava eşlik etmiyordu. Yedireceksin, içireceksin, giydireceksin, o zaman herşey bedava.
- Gözler yüxün lambasıdır. Gözler feşfeş bakar.
- Yaşamın lokomotifiyim. Vagonu değil.
- Aşırı zevkine düşkün olanlarda, kanser görülüyor. Kanser etme adamı.
- Misafirlikte bir tabak yemek yiyorum, açlık hissediyorum. Az sonra midemde yemekler şişiyor. Açlık hissi geçiyor. Görgüsüz.
- Yanlış yapa yapa, doğruyu buldum. Tecrübe.
- Bir söylüyor, on gülüyoruz. Bu nasıl adam? Sevdim gitti.
- Burnu büyümüş. Burna bak burna, çıkmış dünya turuna.
- Büyük adamların büyük göbekleri olur.
- Bozuk paraları sevmeyen zengin olamaz.
- Bir düşmanına kötülük etmek istiyorsan at yarışı oynat.
- Tembellik hakkımdır. Her sene denize giderek, suyun kaldırma kuvvetinden yararlanıyorum.
- Bir delikten çıkan yılan, insanı bir defa sokar. İkinci defa olursa o aptallıktır.
- Bizim köyde ebe yoktu. Fırlama doğduk.
BİR BABA GİTTİĞİNDE
Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...
En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...
Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...
Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...
Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin
Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider !
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...
En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...
Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...
Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...
Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin
Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider !
Kitap Okuma Üstüne
1-Kitap Okuma Bir İlaçtır:
2-Kitap Okuma Hayatı Sevdirir
3-Kitap Okuma Düşünceleri Olgunlaştırır Okuma; düşünceyi besleyen, geliştiren ve çabuklaştıran ana kaynaklardan biridir.
4-Kitap Okuma Stresi Azaltır
5-Kitap Okuma Zihni Açar, Hantallıktan Kurtarır
6-Kitap Okuma Güzel Görmemizi Sağlar
7-Kitap Okuma Bizi ‘Bir Bilen” Yapar
8-Kitap Okuyanın Güvenilir Bir Çevresi Oluşur
9-Bilgi dağarcığımızı ve kelime hazinemizi zenginleştirir.
10-Anlama gücümüzü ve konuşma yeteneğimizi kuvvetlendirir.
11-Genel kültürümüzü artırır. Etkin ve etkili bir insan olmanın yollarını açar.
12-Meslek hayatımızdaki başarı düzeyimizi yükseltir.
13-Dünyaya bakış açımızı değiştirir.
14-Toplumsal ilişkilerimizin kalitesini artırır.
15-0kul hayatındaki başarıları pekiştirir,
16-Hayal gücümüzü geliştirir.
17-Okumak haz duymaya, zihnimizi süslemeye, karar verme yeteneklerimizi geliştirmeye yarar. İnsanı olgunlaştırır, erdemli kılar. Okuma olayı bir uzun yolculuktur; beşikle başlar, mezarla biter. Okulla beraber biten okumalar yarıda kalmıştır. Okuma iğneyle kuyu kazmaktır; kararlılık ister, sabır ister. Okuma bir arayıştır, hakikati, doğruyu, güzeli arayış. Her arayış içinde bulma heyecanını barındırır. Bulursunuz, ikinci, üçüncü… Arayışlar başlar. Umut ve heyecan, okumanın ayrılmaz iki vasfıdır. Okuma insanlığın, umut ve heyecan da canlılığın şartıdır.
Posted in Genel
2-Kitap Okuma Hayatı Sevdirir
3-Kitap Okuma Düşünceleri Olgunlaştırır Okuma; düşünceyi besleyen, geliştiren ve çabuklaştıran ana kaynaklardan biridir.
4-Kitap Okuma Stresi Azaltır
5-Kitap Okuma Zihni Açar, Hantallıktan Kurtarır
6-Kitap Okuma Güzel Görmemizi Sağlar
7-Kitap Okuma Bizi ‘Bir Bilen” Yapar
8-Kitap Okuyanın Güvenilir Bir Çevresi Oluşur
9-Bilgi dağarcığımızı ve kelime hazinemizi zenginleştirir.
10-Anlama gücümüzü ve konuşma yeteneğimizi kuvvetlendirir.
11-Genel kültürümüzü artırır. Etkin ve etkili bir insan olmanın yollarını açar.
12-Meslek hayatımızdaki başarı düzeyimizi yükseltir.
13-Dünyaya bakış açımızı değiştirir.
14-Toplumsal ilişkilerimizin kalitesini artırır.
15-0kul hayatındaki başarıları pekiştirir,
16-Hayal gücümüzü geliştirir.
17-Okumak haz duymaya, zihnimizi süslemeye, karar verme yeteneklerimizi geliştirmeye yarar. İnsanı olgunlaştırır, erdemli kılar. Okuma olayı bir uzun yolculuktur; beşikle başlar, mezarla biter. Okulla beraber biten okumalar yarıda kalmıştır. Okuma iğneyle kuyu kazmaktır; kararlılık ister, sabır ister. Okuma bir arayıştır, hakikati, doğruyu, güzeli arayış. Her arayış içinde bulma heyecanını barındırır. Bulursunuz, ikinci, üçüncü… Arayışlar başlar. Umut ve heyecan, okumanın ayrılmaz iki vasfıdır. Okuma insanlığın, umut ve heyecan da canlılığın şartıdır.
Posted in Genel
Kömür Gözlüm
Kömür gözlüm,çingene güzelim.
Grizu patlamasını andırıyor,
Kor gibi bakan gözlerin.
Sevinçli ise,çakmak çakmak,
Hüzünlü ise,mahzun mahzun,
Sinirli iken kızgın bakan gözlerin.
En çokta,
Mahzun hallerini,
Sevdim,kömür gözlüm.
Bakışın,her şeyi hafifletir,yüreğimde.
Lütfen susu,artık.
Gözlerin konuşsun.
Cemal Borandağ
08 Mayıs 2017 Tuzla-İstanbul
Grizu patlamasını andırıyor,
Kor gibi bakan gözlerin.
Sevinçli ise,çakmak çakmak,
Hüzünlü ise,mahzun mahzun,
Sinirli iken kızgın bakan gözlerin.
En çokta,
Mahzun hallerini,
Sevdim,kömür gözlüm.
Bakışın,her şeyi hafifletir,yüreğimde.
Lütfen susu,artık.
Gözlerin konuşsun.
Cemal Borandağ
08 Mayıs 2017 Tuzla-İstanbul
60 Yaşın Üzerindekilere Nasihatler...
Yaşam boyu tasarruf ettiğiniz parayı kullanma zamanıdır. Bunları, onu biriktirmek için bulunduğunuz özverileri bilmeyenlere bırakmayınız. Size üzüntü verecek yatırımlar için kullanma zamanı değildir, sizin için huzur ve sükunet dönemi başlamıştır artık.
Çocuklarının ve torunlarının, parasal problemleri ile uğraşmaktan vazgeç; senin için harcadıkları paralar için suçlu hissetme kendini. Eğitim dahil, onlar için en iyisini yapmaya çalıştın daima. Şimdi sorumluluk onlarındır.
Biraz bencillik yap, ama tefeci olma. Gezintiye çık ve başkalarının hoşuna gidecek şeylerin peşinden koşmaktan vazgeç.
Sağlıklı, büyük fiziki hareketler gerektirmeyen bir yaşamın olsun. Ölçülü bir şekilde jimnastik yap ve iyi beslen.
En iyisini ve en zarifini al. Bu dönemde, ana gaye, paranın sizin tarafınızdan, zevkinize ve arzularınıza göre harcanmasıdır. Unutma ki, ölümden sonra para, sadece kin ve nefrete yol açar.
Küçük şeyler için kendini üzme, hatırlamak isteyeceğin güzel anlar gibi unutulması gereken kötü anlarında olur
Yaşa bağımlı kalma, sevgini hep canlı tut.
Kendine iyi bak, temizliğine dikkat et. Görünüşün Görkemli olsun: sık sık kuaföre git, tırnakların bakımlı olsun, cildiyeciye, diş hekimine git, düzenli bir şekilde parfüm ve krem kullan. Artık genç ve yakışıklı olmasan bile, en azından bakımlı olursun.
Modern olmak önemli değil, iyi bir klasik olmaya çalış. Saçlarını boyatarak ve şatafatlı giyinerek gülünç olma.
Gün, bu gündür. Kitapları ve gazeteleri oku, radyo dinle, TV de ki güzel programları seyret, internete gir, mailler gönder ve al, sosyal ağlara katıl, dostlarına telefon et.
Gençlerin düşüncelerine saygılı ol, onlar senin bildiklerine bilmeselerde, yaşadıklarını yaşamasalarda, senin yaşına geldiklerinde muhtemelen senin konumunda olacaklardır, kendi düşüncelerini de söyle onlara, dinlemesini bilen yararlanır, yanılmış olsalar bile, onlarla tartışma.
Sadece anılarınla yaşama, “bizim zamanımızda” deyimini çok sık kullanma, senin zamanın da bu gündür. Kıymetini bil...
Çocukların ve torunlarınla birlikte yaşamaktan kaçın, sadece onları görmeye git veya davet edildiğinde onlarla beraber ol.
Gerektiğinde bir yardımcı kadın bulundur evinde. Gündelik Yaşamını mümkün olduğunca ve imkanların nisbetinde kolaylaştır.
Seyahat etmek, yürümek, resim yapmak, dostlarınla oyun oynamak veya bir şeylerin koleksiyonunu yapmak gibi hoşuna giden bir“hobin” mutlaka olsun, olanakların dahilinde ki şeyleri yap.
Yeni veya faydalı bir şey öğrenmeye gayret et ve zoruna gitse bile ileri teknolojinin gerisinde kalmamaya çalış.
Sosyal ve kültürel etkinliklere katıl. Müzeleri gez, sinemaya git... Önemli olan, biraz evden uzaklaşmaktır. Eğer arzu ettiğin bir yere davet edilmezsen, sakın gücenme, Unutma ki, gençliğinde, sende birilerini hayal kırıklığına uğratmış olabilirsin, anne ve babanı fazlaca davet etmemiş olabilirsin.
Az konuş, çok dinle, yaşamın ve geçmişin, sadece seni ilgilendirir. Bir şey ile ilgili fikrini soran olursa, kısa konuş ve sadece, iyi ve hoşa giden şeylerden bahsetmeye çalış. Yavaş bir tonla ve kısa konuş, eleştirme. Herşey gelip geçicidir, olduğu gibi kabul et. Bir dönemin doğruları bazen başka bir dönemin yanlışları olarak kabul edilebilir.
Acılar ve üzüntülerle hep karşılaşılır, onlarla ilgili problemleri fazlaca dile getirme. Azaltmaya gayret et. Sonuçta, sadece sizi etkilerler bu yaşta sorunlarınız sadece sizin ve doktorunuzun problemleridir.
Her fırsatta gül, yaşadığın ve sağlıklı olduğun için mutlu ol,unutma sen şanslısın, hayatının geleceğinin belirsiz olması gibi, ölümünde başka bir meçhul evre olacaktır.
Eğer biri size, artık hiçbir işe yaramıyorsunuz derse, duymamazlıktan gel ve bunu dert etme. Sende kendi dünyanda sana göre önemli bir şeyler yapmışındır. Mühim olan bunu senin hissetmendir.
Unutma hayat hikayen iyi veya kötü olsun, bir daha tekrar etmeyecektir.
Çocuklarının ve torunlarının, parasal problemleri ile uğraşmaktan vazgeç; senin için harcadıkları paralar için suçlu hissetme kendini. Eğitim dahil, onlar için en iyisini yapmaya çalıştın daima. Şimdi sorumluluk onlarındır.
Biraz bencillik yap, ama tefeci olma. Gezintiye çık ve başkalarının hoşuna gidecek şeylerin peşinden koşmaktan vazgeç.
Sağlıklı, büyük fiziki hareketler gerektirmeyen bir yaşamın olsun. Ölçülü bir şekilde jimnastik yap ve iyi beslen.
En iyisini ve en zarifini al. Bu dönemde, ana gaye, paranın sizin tarafınızdan, zevkinize ve arzularınıza göre harcanmasıdır. Unutma ki, ölümden sonra para, sadece kin ve nefrete yol açar.
Küçük şeyler için kendini üzme, hatırlamak isteyeceğin güzel anlar gibi unutulması gereken kötü anlarında olur
Yaşa bağımlı kalma, sevgini hep canlı tut.
Kendine iyi bak, temizliğine dikkat et. Görünüşün Görkemli olsun: sık sık kuaföre git, tırnakların bakımlı olsun, cildiyeciye, diş hekimine git, düzenli bir şekilde parfüm ve krem kullan. Artık genç ve yakışıklı olmasan bile, en azından bakımlı olursun.
Modern olmak önemli değil, iyi bir klasik olmaya çalış. Saçlarını boyatarak ve şatafatlı giyinerek gülünç olma.
Gün, bu gündür. Kitapları ve gazeteleri oku, radyo dinle, TV de ki güzel programları seyret, internete gir, mailler gönder ve al, sosyal ağlara katıl, dostlarına telefon et.
Gençlerin düşüncelerine saygılı ol, onlar senin bildiklerine bilmeselerde, yaşadıklarını yaşamasalarda, senin yaşına geldiklerinde muhtemelen senin konumunda olacaklardır, kendi düşüncelerini de söyle onlara, dinlemesini bilen yararlanır, yanılmış olsalar bile, onlarla tartışma.
Sadece anılarınla yaşama, “bizim zamanımızda” deyimini çok sık kullanma, senin zamanın da bu gündür. Kıymetini bil...
Çocukların ve torunlarınla birlikte yaşamaktan kaçın, sadece onları görmeye git veya davet edildiğinde onlarla beraber ol.
Gerektiğinde bir yardımcı kadın bulundur evinde. Gündelik Yaşamını mümkün olduğunca ve imkanların nisbetinde kolaylaştır.
Seyahat etmek, yürümek, resim yapmak, dostlarınla oyun oynamak veya bir şeylerin koleksiyonunu yapmak gibi hoşuna giden bir“hobin” mutlaka olsun, olanakların dahilinde ki şeyleri yap.
Yeni veya faydalı bir şey öğrenmeye gayret et ve zoruna gitse bile ileri teknolojinin gerisinde kalmamaya çalış.
Sosyal ve kültürel etkinliklere katıl. Müzeleri gez, sinemaya git... Önemli olan, biraz evden uzaklaşmaktır. Eğer arzu ettiğin bir yere davet edilmezsen, sakın gücenme, Unutma ki, gençliğinde, sende birilerini hayal kırıklığına uğratmış olabilirsin, anne ve babanı fazlaca davet etmemiş olabilirsin.
Az konuş, çok dinle, yaşamın ve geçmişin, sadece seni ilgilendirir. Bir şey ile ilgili fikrini soran olursa, kısa konuş ve sadece, iyi ve hoşa giden şeylerden bahsetmeye çalış. Yavaş bir tonla ve kısa konuş, eleştirme. Herşey gelip geçicidir, olduğu gibi kabul et. Bir dönemin doğruları bazen başka bir dönemin yanlışları olarak kabul edilebilir.
Acılar ve üzüntülerle hep karşılaşılır, onlarla ilgili problemleri fazlaca dile getirme. Azaltmaya gayret et. Sonuçta, sadece sizi etkilerler bu yaşta sorunlarınız sadece sizin ve doktorunuzun problemleridir.
Her fırsatta gül, yaşadığın ve sağlıklı olduğun için mutlu ol,unutma sen şanslısın, hayatının geleceğinin belirsiz olması gibi, ölümünde başka bir meçhul evre olacaktır.
Eğer biri size, artık hiçbir işe yaramıyorsunuz derse, duymamazlıktan gel ve bunu dert etme. Sende kendi dünyanda sana göre önemli bir şeyler yapmışındır. Mühim olan bunu senin hissetmendir.
Unutma hayat hikayen iyi veya kötü olsun, bir daha tekrar etmeyecektir.
GİTMEK
Bu günlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir..
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i birakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağım köpeğim olduğunun farkında
Herkes onu o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az
Sadece kaymak tabakası
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün
Sabah 9, aksam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun... istemek de güzel.
Can Yücel
Küçük bir sahil kasabasına
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir..
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i birakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağım köpeğim olduğunun farkında
Herkes onu o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az
Sadece kaymak tabakası
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün
Sabah 9, aksam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun... istemek de güzel.
Can Yücel
5 Mayıs 2017 Cuma
FIKRALAR-2 (10 Kısa Fıkra)
ÇARE
Girdiği mağazada kocasının gecelik aldığını gören kadın, şaşırdı. Eee bey dedi. Sen bunları kendine mi alıyorsun, yoksa cinsel tercihini mi değiştirdin. Hiç erkek gecelik giyer mi? Adam soğukkanlılıkla paketini yaptırdı. Sonra karısına dönerek, hiç olmasa tabakçıyla değişip tabak almaktan kurtulmuş olur. Arayınca giyecek bir şey bulurum.
AÇINIZ
Adamın biri nişanlısının çok içine kapanık olmasından dolayı doktora gider. Nişanlısı dışarıda bekler. Adam, doktora derdini anlatır. Doktor hastayı içeri alıp adamı dışarı çıkarır. Adam bekler, bekler sıkılmaya başlar. Aradan uzun bir süre geçmiştir. Dayanamaz doktorun odasının kapısını çalar. İçeri girdiğinde ne görsün. Nişanlısı ve doktor çırılçıplak! Adam bu ne rezalet der. Doktor hemen ayağa kalkarak, ben nişanlınızın bütün açılmadık taraflarını açtım. Vazifemi tamamladım. Sen de bundan sonra iş görebilirsin demiş.
BİR DAVETTE
Gittikleri yemek davetinde ortaya konan kuru fasulye yemeğini gösteren ev sahibi, çok nefis yemez misiniz? Demiş. Misafir, çok arzu ederim ama… Bugünlerde benim havagazı muslukları fazlaca bozuk. Gaz kaçırıyor demiş. Karımın bu yüzden zehirlenmesinden korkuyorum.
SİGORTA
Kadının biri memur olarak sigorta da çalışıyormuş. Her gün insanları sigortalamak için kapı, kapı gezermiş. Bir gün dalgın, dalgın yapacağı işleri düşünerek yolda gidiyor muş. Aniden önünde bir dilenci elini açarak belirmiş. Allah rızası için fakire bir sadaka demiş. Kadın dalgınlıkla, dilenciye sigortan yoksa seni sigortalayalım.
SİGORTALANMA
Kadının biri uzun zamandır dulmuş. Bakmış ki adamakıllı yaşı da geçiyor. Birini bulup evlenmem lazım demiş. Hem evlenirsen evlendiğim kişi beni kimselere muhtaç bırakmaz, emekli ise de öldüğü zaman maaşı bana kalır diye düşününmüş. Bu düşünce ile sokağa çıkmış. Niyeti ilk karşısına uygun çıkan kısmeti ile evlenmekmiş. O sırada eli bastonlu yaşı adam ona yaklaşmış. Adamın maksadı fakir olduğu için kadından para istemekmiş. Fakat kadın farklı niyetlerle adama yaklaştığı için, dönüp sormuş adama. İyi ama sigortanız falan var mı? Demiş.
KALANTORLA FAKİR
Kalantorca bir zat yolda giderken yanına biraz fakirce görünen biri yanaşır. “Beyim” der fakir görünen adam. Allah rızası için bir sadaka. Kalantor zengin fakiri şöyle bir süzer. Fakire iyi de cebimde beş bin liradan başka bozuk yok. Dilenci kalantora bakarak! Üzülmeyin beyim der. İsterseniz ben size paranızı bozarım.
KISKANÇLIK
İki kıskanç sokakta buluşmuşlardır. Biri diğerine sormuş. Neden böyle zayıfladın? Diğeri cevap vermiş. Kıskançlıktan kendimi yiyip duruyorum. Demiş. Zayıf olan şişmana peki sen neden şişmanladın? Hiç sorma! Benimkide kıskançlıktan, herkeste gördüğüm yemekleri kıskanıp iki katını yemekten demiş.
SORGU
Adamın biri ölmüş. Öbür dünyada sorguya çekilmeye başlamış. Zebani elindeki kızgın demirle yaklaşarak sormuş. Yeryüzünde ne iş yapıyordun? Hesap ver demiş. Adam, çorap dokur dokuduklarımın bir kısmını çekmecelere yerleştirirdim bir kısmını da satardım. Demiş. Zebani eee… Demiş. Ne oldu da öldün. Adam şaşkın bir ifadeyle, bende ne olduğunu anlamadım bir ziyafette çevrilen dolaba kurban gittim. Öldürüldüm. Zebani hemen emir vermiş. Çabuk bunu Fırat köprüsünden geçirin, tam çorap kuyusu önünde arkasından itin. Demiş. Hiç değilse, burada da meslek değiştirmemiş olur.
PAYLAŞMA
İki arkadaş, beraber oturdukları pansiyonda ortak aldıkları piyango biletinden çıkacak şeyi paylamaktan yanaydılar. Bir gün bir tanesi, pansiyona sevinçle girdi. Piyango çekilişinden bize bir palto çıktı dedi. Öteki, paltoyu nasıl paylaşacağız onu ikiye bölemeyiz ya! Dedi. Diğeri kış gelince paltoyu sen giyip sokağa çıkarsın, ben evde otururum. Ben giydiğimde de sen evde oturursun.
Girdiği mağazada kocasının gecelik aldığını gören kadın, şaşırdı. Eee bey dedi. Sen bunları kendine mi alıyorsun, yoksa cinsel tercihini mi değiştirdin. Hiç erkek gecelik giyer mi? Adam soğukkanlılıkla paketini yaptırdı. Sonra karısına dönerek, hiç olmasa tabakçıyla değişip tabak almaktan kurtulmuş olur. Arayınca giyecek bir şey bulurum.
AÇINIZ
Adamın biri nişanlısının çok içine kapanık olmasından dolayı doktora gider. Nişanlısı dışarıda bekler. Adam, doktora derdini anlatır. Doktor hastayı içeri alıp adamı dışarı çıkarır. Adam bekler, bekler sıkılmaya başlar. Aradan uzun bir süre geçmiştir. Dayanamaz doktorun odasının kapısını çalar. İçeri girdiğinde ne görsün. Nişanlısı ve doktor çırılçıplak! Adam bu ne rezalet der. Doktor hemen ayağa kalkarak, ben nişanlınızın bütün açılmadık taraflarını açtım. Vazifemi tamamladım. Sen de bundan sonra iş görebilirsin demiş.
BİR DAVETTE
Gittikleri yemek davetinde ortaya konan kuru fasulye yemeğini gösteren ev sahibi, çok nefis yemez misiniz? Demiş. Misafir, çok arzu ederim ama… Bugünlerde benim havagazı muslukları fazlaca bozuk. Gaz kaçırıyor demiş. Karımın bu yüzden zehirlenmesinden korkuyorum.
SİGORTA
Kadının biri memur olarak sigorta da çalışıyormuş. Her gün insanları sigortalamak için kapı, kapı gezermiş. Bir gün dalgın, dalgın yapacağı işleri düşünerek yolda gidiyor muş. Aniden önünde bir dilenci elini açarak belirmiş. Allah rızası için fakire bir sadaka demiş. Kadın dalgınlıkla, dilenciye sigortan yoksa seni sigortalayalım.
SİGORTALANMA
Kadının biri uzun zamandır dulmuş. Bakmış ki adamakıllı yaşı da geçiyor. Birini bulup evlenmem lazım demiş. Hem evlenirsen evlendiğim kişi beni kimselere muhtaç bırakmaz, emekli ise de öldüğü zaman maaşı bana kalır diye düşününmüş. Bu düşünce ile sokağa çıkmış. Niyeti ilk karşısına uygun çıkan kısmeti ile evlenmekmiş. O sırada eli bastonlu yaşı adam ona yaklaşmış. Adamın maksadı fakir olduğu için kadından para istemekmiş. Fakat kadın farklı niyetlerle adama yaklaştığı için, dönüp sormuş adama. İyi ama sigortanız falan var mı? Demiş.
KALANTORLA FAKİR
Kalantorca bir zat yolda giderken yanına biraz fakirce görünen biri yanaşır. “Beyim” der fakir görünen adam. Allah rızası için bir sadaka. Kalantor zengin fakiri şöyle bir süzer. Fakire iyi de cebimde beş bin liradan başka bozuk yok. Dilenci kalantora bakarak! Üzülmeyin beyim der. İsterseniz ben size paranızı bozarım.
KISKANÇLIK
İki kıskanç sokakta buluşmuşlardır. Biri diğerine sormuş. Neden böyle zayıfladın? Diğeri cevap vermiş. Kıskançlıktan kendimi yiyip duruyorum. Demiş. Zayıf olan şişmana peki sen neden şişmanladın? Hiç sorma! Benimkide kıskançlıktan, herkeste gördüğüm yemekleri kıskanıp iki katını yemekten demiş.
SORGU
Adamın biri ölmüş. Öbür dünyada sorguya çekilmeye başlamış. Zebani elindeki kızgın demirle yaklaşarak sormuş. Yeryüzünde ne iş yapıyordun? Hesap ver demiş. Adam, çorap dokur dokuduklarımın bir kısmını çekmecelere yerleştirirdim bir kısmını da satardım. Demiş. Zebani eee… Demiş. Ne oldu da öldün. Adam şaşkın bir ifadeyle, bende ne olduğunu anlamadım bir ziyafette çevrilen dolaba kurban gittim. Öldürüldüm. Zebani hemen emir vermiş. Çabuk bunu Fırat köprüsünden geçirin, tam çorap kuyusu önünde arkasından itin. Demiş. Hiç değilse, burada da meslek değiştirmemiş olur.
PAYLAŞMA
İki arkadaş, beraber oturdukları pansiyonda ortak aldıkları piyango biletinden çıkacak şeyi paylamaktan yanaydılar. Bir gün bir tanesi, pansiyona sevinçle girdi. Piyango çekilişinden bize bir palto çıktı dedi. Öteki, paltoyu nasıl paylaşacağız onu ikiye bölemeyiz ya! Dedi. Diğeri kış gelince paltoyu sen giyip sokağa çıkarsın, ben evde otururum. Ben giydiğimde de sen evde oturursun.
HAYAT, YAŞAM
- Nerde teşkilat, orda müşkülat. Bugün git yarın sürüne sürüne gel.
- İşini daima çifte ata oyna. Biri çifte atabilir.
- Sorunca sorun çıkar, bildiğin gibi hareket et.
- Ayakta koymayalım, otur rahat edersin.
- Orospuya cilve öğretme güzelim, ben boşuna olmadım, pozisyon öğretme.
- Hayat sitesindeki evlerin hepsi çatlak. Depreme gerek yok.
- Gece biri aradı, orası hangi eyalet? Oha eyaleti.
- Bu yaştan sonra beden işçiliği yapacak değilim. Fikir işçiliği yapıyorum. Yaz anam yaz.
- Kedi uyumayan, bir türlü büyümeyen bir bebek.
- Ağıt yakılırken dengesi bozuk kız, ağıtların yanık havasından etkilenip, kömür gibi yanıyorum diyor. Ağıttakiler ağlasın mı gülsün mü? Bence ağıt bozulur.
- Hayatı ritmine göre yaşa, bedeli ne olusa olsun. Beleş.
- Kırkına kadar kuzu yiyeceksin. Kırkından sonra kuzunun yediğini yiyeceksin, meleyeceksin. Meee.
- Mazlumlar, çocuklar, deliler, dahiler, Allahın iki ayaklı melekleridir, kolla. Zaman kötü.
- Hayatı, önümü gül bahçesi, sağımı karanfil, solum leylak, arkam yasemin bahçesi olarak görüyorum. Hayatı dolu dolu yaşıyorum. Cennet misali.
- Burası Bolu, kızlar dolu, baba para gönder, sana da bir şey düşünürüz.
- Mavi gözlü şehir İstanbul. Sofrası güneş sofrası, sohbeti şarap, mezesi deniz kızı, kafalar kıyak, beylerbeyi, beylerbeyi…
- Hayat, yaşam devam ederken yaşadıklarımızdır. Yaşamaya bak. Bu keyif bir daha ele geçmez.
- Cennete gittiğimde huriler beni bekliyor. Ya “davranın nuriler” derlerse ne yapacağım? Tekrar bu dünyaya kaçarım.
- Kız kardeşim Süreyya “herkes iyi olsun, hoş olsun, evinde olsun”. Bir insan ancak bu kadar kibar kovulur.
- Orospu, kaltak, memeleri patlak. Orospu utansa dünyanın sonu geliyor demektir.
- Annem, babam sürekli küstüler. Hiç konuşmadılar. Öbür dünyaya gitti. İnşallah bol bol konuşurlar.
- Altın emekli, emekli sandığı, gümüş emekli, ssk. Bakır emeklilik. Bağ-kur.
- İnsan beli çocuğudur, geleceğidir.
- Para Allah değil ama Allaha yakın.
- Yirmi senelik arkadaşlık akrabalıktır. Kan bağı değil can bağı önemli.
- Oğlum kemal terazi ile yer, parasını ona göre harcar.
- Otuz bir sene devlete hizmet etmek, milletin emrinde, el pençe durmak. Şimdi daha yeni anlıyorum, nasıl zorluğu yendiğimi.
- Annem öldüğünde babamın yanına koyduk mezarını, koyun koyuna yatsınlar. Bu dünyada işin iş, öbür dünyada da öyle.
- Dayanılan tek ağrı, başkasının ağrısıdır.
- Üzme tatlı canını, okşa patlıcanını. Yandım Allah, biber yok mu? Yananı Allah görür.
- Fransa’nın parası, Türkiye’nin havası. Ben,mde kafam güzel.
- Memlekette, dost, arkadaş, samimiyet kalmamış. Hepsi para olmuş. Para, para, para…
- Hayat, bir hikaye, bir roman, bir türkü gibidir. Önemli olan ahengi, makamı, sevgiyi yakalamak.
- Öyle yaramaz çocuklardık ki, şeytanın çocukları takmışlardı adımızı. Mahalle göçürten.
- Dünya ayalancı değil, insanlar yalancı. Dünyayı sarmış yalan. Yalancı dünya.
- Söförlüğün yarısı, sağduyu, hoşgörü ve kurallara uymadır. Araba yolu biliyor abi.
- İçtiklerin beni sarhoş etmiyor, düşündüklerim beni sarhoş ediyor. Adam kafayı bulmuş.
- Hayatı tozu dumana katarak yaşayacaksın. Yoksa tozu dumanı yutarsın.
- Benim babam denizci, karaya vurmuş kara kara düşünüyor. Deniz anasını anabelli zannediyor.
- Rahat konuşup, saçmaladığın zaman bile, tebessümle karşılanan ortam dost ortamıdır.
- İlkokulda çocuklar “öğretmenim” diye hitap eder. Orta okulda neden “hocam” derler. Din dersleri okudukları için mi?
- Kirayı ödüyorsan ev sahibi sensin. Ev sahibinin bir evi var, kiracının bin evi, bin komşusu.
- Yobazlar, yaşayan ölülerdir. Devamlı, camii, türbe, mezarlıkları dolaşırlar. Bu dünyadaaltmış yıl yaşayacağıma öbür dünyada bin yıl yaşayacağım der. Hurilerle. Devranı nurilerin beklediğini bilmez.
- Siz bana her karşılaştığımda, davranış ve sözlerinizle yaşama sevinci veriyorsunuz.
- Ben dünyaya gülerek bakıyorum. Faydası var, faydasını çok gördüm.
- İçimizde siyam ikizleri var. Ruh ve beden. Bunlar birbirlerine tutunarak yaşıyorlar. Ruhun görevi, yaşamı zevkli hale getirmek. Bedenin görevi de, bu zevkleri tadarken, sağlıklı yaşam kurallarını uygulamak.
- Seyahat sağlıktır. Ruhun ve bedenin başka yerleri görerek dinlenmesidir.
- Mavi gözlü şehir İstanbul. Meviliğinde ve kalabalığında koyboluyorum. Bulan haber versin.
- Ben kendimi hayata adadım. Hayatta bana tecrübeden başka bir şey vermedi.
- Orospu namuslu, yalancı dürüst, kötü ruhlu iyi ruhlu olursa, hayat tersine döner.
- Senin yaşama sevincinde dolayı, her kadın sana aşık olur.
- Gülhane parkındayım herşeyin farkındayım. Hayvanat bahçesinde hayvanlar vardı e oldu? Hayvanlar kaldırıldı.
- İnsanların günde iki defa aptallık dönemi vardır. O saatte önemli kararlar geldi mi yandın. Eş seçimi, meslek seçimi, ev, araba, vs…
- Es rüzgar es yeğidin bağrına, yeğidi görünce nede güzel esersin. Yağmur, kar, fırtına çıkınca da, fakiri görünce nede gülersin. Sende vicdan bu kadar.
- Dünyada herşey dikine, doğruları söyleyince, konuşuşnca rahatsız olanlar çok oluyor.
- Bazılarının boku, bazılarına pasta gibi geliyor.
- Ne borçlu borcunu, ne de orospu cilveleştiğini unutur.
- Göt kısmetten çıkınca uçkur dokuz yerden koparmış. Ne de sağlam uçkur.
- Kainatta üç buçuk dört milyar yıldız var. Güneşte bir yıldız ve etrafında gezengenler dolaştığına göre, dünayada hayat olduğuna göre, diğer yıldızların gezegenleri olamaz mı? O gezegenlerin birinde hayat olamaz mı? Diye düşünüyorum. Bence başka gezegenlerde de hayat var.
- Deli dolu bakışlı bir adam deniz kenarında oturuyormuş. Diğer adam merak etmiş, “ne yapıyorsun?” demiş. O da cevap vermiş, “dalgaları sayıyorum” demiş. Diğer adam merakla, “kaç tane?” demiş. Diğeride, “geçen dalgaları boşver, gelen dalgalara bak” demiş. Hayat devam ediyor, geçmişe dalıp gitmeyelim.
- İnsanlar gençliklerini geçtikleri yerleri çok severmiş. Benim gözümde çocukluğumun geçtiği yer Bozlar ve İstanbul. Karasevda gibi bir şey. İstanbul’da dolaştıkça yaşadığın ilk sevdanın heyecanını duyarsın. Güzel bir genç kızla dolaşmış gibi olusun. İstanbul genç kızın nefesi gibi güzel kokar.
- Yılda en az iki defa güneşin doğuşunu seyredin. Hayatınız film şeridi gibi gözünüzün önünden geçsin.
- Bir mahallede hırsızlık oluyorsa, bilki bekçinin haberi vardır.
- Çevremize duyarlı olmamız lazım. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, dünyadan haberi olmayan, Türkiye de haberi olmayanın, işinde haberi olmaz.
- Memleketimizde Yusuf’un bahçesini bekleyen, şarap, bira, ispirto içen bir kişi vardı. Sabah bakıyorlar, yerde yatan bir yılan ve yılan alkoliği sokmuş, yılan ölmüş. Alkolik belkide dünyanın en tatlı rüyasını görüyormuş. Onun için alkolikleri uyandırmayalım, onlar en tatlı rüyalarını görmeye devam etsin. Yılanlar ölmesin, dünyanın ekolojik dengesini sağlıyor.
- Denizde yüzdükçe, o deniz damlaları, köpükleri yok mu, sarhoş ediyor insanı. Sanki aynı anda kırk tane deniz kızı öpüyor beni.
- Bir erkeğin iki kaşığı varsa birini kıracaksın. Ben emeğim olan evi sattığım zaman, en çok eşim gülmüştü. Anlayamamıştım. Ben bu atasözüne rastlayana kadar.
- Seveceğin işi seçersen, yaşamda bir gün bile çalışmış olmazsın.
- Başkalıarına yardım etmek, kendinizi kendinizi zorluklardan kurtarmamnın en iyi yoludur.
- Yaşamın ve sözcüklerin derin içtenliği hala bizimle yaşıyor. Verilen konuyu inceleyince, insanın coşkusuda artıyor.
- Yaşama sevinci, insanı hayata bağlar.
- Öğütle geçen zaman dünyanın en boş zamanıdır. Çünkü insan hayat tecrübesiyle olgunlaşır, ders alır. Bir müsibet, bin nasihatten iyidir.
- Hayatın zevkli yönlerini yaşamaktan zevk alın. Sıcak, samimi ortamlarda bulunan kişiler, olumludurlar. Dost ve arkadaşlığından zevk alınır. Birbirleriyle yakından ilgilenirler. Birbirlerine saygı gösterip, önem verirler. Samimi insanların yanında insan kendini, huzurlu ve güvende hisseder.
- Baharın gelişinde kışta sorumludur. Eğer kışın kar, yağmur yağamazsa, toprak beslenmezse, bahar güzel olur mu?
- Dünyada çok medeniyetler yaşadı. Yoksa milattan önce beşinci yüzyılda Hintliler pi sayısını bulamazlardı.
- Hayat her koşulda paylaşmaya değer. Günlüğümüz, ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğimiz, belkide tek dostumuzdur.
- Hayat ciddiye almaya değmez. Yaşa, geç. Eğlenmene bak. Sevenler birbirini ciddiye almak zorunda. Yoksa hayat çekilmez.
- Doğa en büyük annedir. İnsanı, hayvanı, düşünceleri doğurur, üretir.
- Beden dili hayvansal dildir yalan söylemez. İnsan dili kırmızı ve yuvarlaktır. Her tarafa döner, yalan dünya.
- Alışkanlık haline gelmiş hayat, monoton, tekdüze, kum saatinin tersine benzer.
- Bahar genç kızların ılık nefesi gibi güzel kokar.
- Tanrı her yerde olamayacağını anlayınca, büyük babaları, büyük anneleri yarattı.
- Ticaret dediğin yağlı bir kazıktır. Ya sana batar ya bana. Ucu yağlı olduğunda acıtmaz. Zevk verir.
- Dulun mirası hepimizin mirasıdır. Mirastan pay kapalım.
- Gençlik bir servettir. Bütün milyarderler, servetini bağışlayıp, 20 yaşında bir insan olup, sıfırdan başlamak ister.
- Elli yaşında, yirmibeş yaşında iki genç gibi yaşamak nasıl bir duygu.
- Elli yaşından sonra 3k formülü. Kalem, kitap, kadın, kimsayı güzel olur. Üstünede şarap.
- İki kişi ile vakit nasıl geçer, on kişi ile vakit nasıl geçer. Zaman çoğalır. Evvel zaman içinde…
- Meslekte zaman hay huyla geçiyor. Emeklilikte, han, hamam, haım lazımmış.
- Çocukluğunu coşku içinde geçirenler, yaşamını büyük zevkle sürdürürler.
- Annemin başı kantar gibi yastıktan kalkmıyor. Yaşlılık.
- 20 yıllık arkadalık, akrabalıktır. Akrabamı ben seçmedim, arkadaşımı seçtim.
- Mutlu beraberlikte, sevgi, saygı, cinsel beraberlik vardır. Hayata doyum olmaz.
- Süreyya annemin bebeği idi. Şimdi yaşlandı, annem onun bebeği oldu. Nonoşum, yaşlı bebek. Dünya tersine döndü.
- Yaşam deneyimi ve güçlü bir bellek yazarın anlatımında ne kadar önemliyse, edebiyat, felsefe, sosyoloji, psikoloji alanında da geniş bilgi birikimi edinmenin ve yaşadıkları, yazdıkları üzerinde, başkası ile yoğunlaşmaya girmenin o kadar önemli olduğu anlaşılıyor. İnsanın yaşadığı değildir hayat aslında. Hayat aslında, hatırlandığı ve anlatmak için nasıl hazırlandığımızdır.
- Geçinemeyeceğin bir insanla huzursuz yaşayacağına, yalnız yaşa huzurlu yaşa.
- Bohem hayatı seviyorum. Avare avare takılıyorum. Serserilik parayla mı?
- Ben sevgi insanıyım. Sevdalı değil, karasevdalıyım hayata.
- Her gün, aynı günün tekrarı ise, o gün yaşanmamıştır. Monotonluk.
- Uçurtmayı uçuran rüzgar değil, uçurtmanın rüzgara karşı duruşudur. Sizde hayata karşı dik durun ve hayat uçuşlarına devam edin.
- Alma gencin ahını, al yaşlının duasını. Aheste aheste, eski besteler, eski güfteler, eski şarapların tadı başkadır.
- Hap şu. Çok yaşa. Ömrün uzun, düğünün yazın olsun. Çifte kavrulmuş, güneş, kum, deniz.
- Suçum, otuz yaşında delikanlılar gibi giyinmek, seksen yaşında filozof gibi konuşmak, on yaşındaki çocuk gibi sevinçli olmakmış. Cezası var mı var. Ömrün uzun olur.
- Her hata bir ders. Ne hata biter, ne ders.
- Ben hayatımı anlatsam, Türkiye’ye otoban olur. Üzerinde arabalar vızır vızır geçer.
- Yanlış yapa yapa doğruyu buldum. Tecrübe.
- Bazılar acıkmamak için tuvaletini yapmaz. Hayatında tadı tuzu olmaz.
- Az yiyen emekten, çok yaşar. Çok yiyen haramdan, az yaşar.
- Her kapının arkasında başka dünyalar vardır. Şaşkın dünyalar.
- Fahişeler, Allah tarafından verilmiş, dumansız fabrikayı işletirler.
- Üşenme, erteleme, vazgeçme, hayat kendiliğinden güzelleşir.
- Toprak dolacağına, tokmak dolsun güzelim. Yaşamak güzel.
- Gençlik deli bir rüzgar gibidir, gelir geçer ama içimdeki çocuksu duyguyu taşıyorum.
- Yaşanılan en güzel zamanlar, paylaşılan zamanlardır.
- Karadeniz’de olmayan gemilerin mi battı? Düşünme dostum.
- Enerji çalan sosyal vampirlerden uzak dur. Onlar cehennemde yanacak.
- İyi bir ailede yetişmek, bir üniversiteye bedeldir.
- Gezen çocuk akıllı olur. Çok okuyan mı bilir? Çok gezen mi?
- İnekler başka başkadır. Ama sütleri beyazdır.
- Bak, seni yazarım. Tarih affetmez.
- Umut çekirdeğidir insanın. Kaplteki kan gibi, kanı damalarda dolaştıran güç gibi.
- Ben hayatta önüm gül bahçesi, sağım yasemin, solum ıhlamur, arkam karanfil dolu diye düşünmüyorum. Hayatı dolu dolu yaşıyorum.
- Hayatı ritmine göre yaşa. Bedeli ne olursa olsun.
- En büyük düşman, umutsuzluktur.
- Nerde teşkilat, orda müşkülat. Bugün git yarın gel.
- Oğlum, “baba, benim arkadaşlarım snin yaşında”. “Benimde arkadaşlarım senin yaşında”. Hangimiz doğru yoldayız?
- Her ailede bir alim, birde zalim olur.
- Hayat bir gündür. Ne dün, ne de yarın, o da bu gündür.
- Hayatın kabasını attıkça, yaşıyoruz ince ince.
- Çapkın ruhla, kalp atışı normalleşir, yaşama sevinci artar, dolu dolu yaşanır.
- Toplum içinde yaşadığımızda, otokontrolü daha iyi yönetiriz.
- Tatil, yeni yerleri, yeni insanları, farklı uygarlıkları, farklı aalışkanlıkları, farklı gün doğmalarını ve batımlarını yaşamak, belleği yepyeni anılarla doldurmaktır.
- Ellisinden sonra, hayatın orospusu, filozofu, delisi olursun.
- Çalışmayla zengin olunsaydı, hamallar zengin olurdu. Çalış…
- Zenginler neden az yaşar. Kendi işlerini, başkalarına yaptırır. Kendi işini kendin gör, genç yaşa, genç kal.
- Stres, yaşam sevincinin türevidir.
- Bir kahvenin kırk hatırı var. Köpüksüzse tükür. Seksen yıl hatrı olsun.
- Ticarete küçükken atılacaksın ama yahudinin yanında yetişip, öğreneceksin.
- İnsanlar sevişerek dünyaya gelirler, çekerek ölürler.
- Alışkanlık haline gelmiş yaşam biçimine kapılanlara ne olur. Patikaya girerler. Patika mezara götürür.
- Yaşlanmışsın. Hep gelin kalacak değilsin ya?
- Gelen giden değişmiyor. Sadece çalan değişiyor.
- Gözünle gör ama inanma.
- Hayat yaşamaya değer, her koşulda paylaşmalısın. Günlüğümüz, karşınızda ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz tek dostumuzdur.
- Yaşamı devasa kaldırıyorum. Uçak gönlüm.
- Dünyaya bir daha gelseydim, kaderimi kendim çizerdim. Aletim elimde gezerdim.
- Belirli bir yaştan sonra atı değiştirmek lazım. Yoruluyor.
- Gelen bir yaz, gençlik sembolüdür.
GÜVEN
- Aile ve iş ilişkilerinde, en önemli şeyin güven olduğunu aklından çıkarma.
- Ağzımızdan çıkan her söz namustur, şereftir, mertliktir, dürüstlüktür, izzet-i nefsimiz, gururumuz, şahsiyetimizdir. Komutanların tek sözü ile askerler ölüme gidiyor. Yeterki insanlar birbirini güvensin. Yapamayacakları şey yoktur.
GÜLMEK, MUTLULUK
- Gülmek özgürlüktür. Ciğerden gülüyorsan ne mutlu sana.
- Yaşamdan öyle coşku duyuyorum ki, suskun duramıyorum. Herkese onu anlatıyorum, sevinci paylaşıyorum. Sevinçler paylaşıldıkça artar.
- Etrafınıza pozitif enerji yayarsanız, size pozitif enerji, neşe, mutluluk ve güzellikler olarak geri yansır.
- Anlatılan, ete, kemiğe bürünmeli, kanlanmalı, nefes alıp vermeli, hareket ederek davranış ve sözlerle, mutluluğu yaşatmalı.
- Aşırı huzur, huzursuzluk getirir. Huzurdan huzursuz olanları ne yapmalı bilmiyorum.
- İnsan mutluluk hissettiği zaman, kendisini Atlantis’te zanneder.
- Mutlu olmak, yürek ve beyin gücünün belirtisidir. Mutsuz ve umutsuzdan, tepki ve umut beklenmez. Onun için üzme tatlı canını, yürek ve beyin gücünü kullan, mutlu ol.
- Mutluluk, insanın kendisine karşı dürüst olmasıdır. Mutluluk, etrafımıza mutluluk vererek bu duyguyu yaşamaktır.
- Başarıya ulaştığımız için mutlu değilsiniz. Mutlu olduğunuz için başarılısınız. Galatasarayın eski kalecisi Taffarel’e sormuşlar: “ Nasıl başarılı oldunuz?”. “Neşeli ol ki kazanasın” demiş.
- Gülmek güzelleştirir cemali, gülen yüzün güzelliği, cemalindendir.
- Yüzüne sahte tebessümle palyaçoluk yapar, etrafı güldürürsün. İç huzurun yoksa, mutlu olamazsın.
- Gülersen, güldürürsen işini becerirsin.
- Gözünün gülücükleri, yüzüne yansımış.
EMEK
- İş yapan en iyiyi bilir ve işle ilgili problemler, işi en iyi yapanlar tarafından çözümlenir. Emeğe saygı duyalım.
- Futbolda bir top peşinde 22 kişi koşar, milyonlarca insan seyreder, patronlar kazanır. Dünyada herkesin gözleri önünde böyle sömürülüyor, herkes seyrediyor.
- İşi olanın dedikoduyla işi olmaz. Zaten işi var.
- Ahmak çabalalar, her şey olacağına varır. Ha gayret evladım ha gayret.
- Oğlum çalışarak çok yorulduğunu söylüyor. Bende emekliyim, dinlenmekten yoruldum. Çalışarak yorulmak kutsaldır.
- Siz emekçi, ben göbekçi.
- Oturarak başarı gösteren sadece tavuktur. Yumurtlar.
- Zamanı az olan insanın, yapacak çok işi vardır.
- Bedenen çalışan gerçekçi, düşünen, insancıl olur.
- İşçiler bir montofon ineği gibi. Bir kilo ot ver, on kilo süt versin.
GECİKME
Temel akşam eve gelmiş Fadime boynuna sarılarak karşılamış onu.
'Temel'um harika bir haberim var. Bir ay geciktim. Herhalde bir bebeğimiz olacak, Doktor bu sabah test yaptı. Sonucunu alana kadar lütfen kimseye
söylemeyelim!' demiş heyecanla.
Ertesi sabah Trabzon Elektrik idaresinden bir görevli son faturayı ödemedikleri için kapıyı çalmış:
'Siz Fadime misiniz? Biliyor musunuz bir aylık gecikmeniz var.'
'Bir aylık gecikmem olduğunu siz nereden biliyorsunuz?' demiş Fadime hayretle.
'Bu dosyalarımızda açıkça görünüyor.'
'Ne? Dosyalarınızda mı?'
'Kesinlikle!'
'Beyefendi, bu gece eşimle bu konuyu görüşürüm!' demiş.
Fadime korkuyla ve akşam olanı biteni Temel'e anlatmış. Temel ertesi sabah kızgın bir boğa gibi Trabzon Elektrik idaresine dalmış:
'Neler oluyor burada? Karim bir dosyadan bahsetti. Aylık gecikmesi ile
ilgili!' diye bağırmış Temel.
'Sakin olun. Ciddi birşey değil!' demiş memur. 'Bu gecikme için bize
borçlusunuz!'
'Size borçlu muyum? Ya ödemezsem?'
'O zaman sizinkini kesmek zorunda kalacağız!'
'Ama o zaman Fadime ne yapacak?'
'Bilmiyorum!' demiş memur. 'Hanımefendi artık mumla falan idare eder..
'Temel'um harika bir haberim var. Bir ay geciktim. Herhalde bir bebeğimiz olacak, Doktor bu sabah test yaptı. Sonucunu alana kadar lütfen kimseye
söylemeyelim!' demiş heyecanla.
Ertesi sabah Trabzon Elektrik idaresinden bir görevli son faturayı ödemedikleri için kapıyı çalmış:
'Siz Fadime misiniz? Biliyor musunuz bir aylık gecikmeniz var.'
'Bir aylık gecikmem olduğunu siz nereden biliyorsunuz?' demiş Fadime hayretle.
'Bu dosyalarımızda açıkça görünüyor.'
'Ne? Dosyalarınızda mı?'
'Kesinlikle!'
'Beyefendi, bu gece eşimle bu konuyu görüşürüm!' demiş.
Fadime korkuyla ve akşam olanı biteni Temel'e anlatmış. Temel ertesi sabah kızgın bir boğa gibi Trabzon Elektrik idaresine dalmış:
'Neler oluyor burada? Karim bir dosyadan bahsetti. Aylık gecikmesi ile
ilgili!' diye bağırmış Temel.
'Sakin olun. Ciddi birşey değil!' demiş memur. 'Bu gecikme için bize
borçlusunuz!'
'Size borçlu muyum? Ya ödemezsem?'
'O zaman sizinkini kesmek zorunda kalacağız!'
'Ama o zaman Fadime ne yapacak?'
'Bilmiyorum!' demiş memur. 'Hanımefendi artık mumla falan idare eder..
Oğlu olanlar anlar ❤
Her kadının bir oğlu olmalı. Önce koynunda göğsünde büyütmeli sonra boyunu aşmalı. Mutfakta bir şeyler hazırlarken gelip kafasından, tam tepesinden öpmeli annesini. Daha dün altını sen temizlemiyormuşsun gibi “çok fıstıksınız bugün hanımefendi” demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Bulaşık makinesini açıp yarı dolu, sıyrılmamış tabağı bardak bölmesinde bulmalı her kadın. Terlikleri mutfakta yere yapışmalı, “oğlum şu reçelle kavga mı ediyosun napıyosun?” diye seslenmeli içeri, kocaman bir adam gelmeli karşısına, ağzı burnu reçel içinde kadına bakıp “ne reçeli?” demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı, kirlisini, terlisini temizlerden ayırmayı bir türlü öğrenememeli, söylenmeye başlayınca da kucağına aldığı gibi havaya kaldırıp “dünyanın en huysuz ama en güzel annesi” diye annesini sevmeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Yolda yürürken kolunu omzuna atmalı, ilerde yolda kalabalık bir grup gördüğünde annesini diğer tarafına korumaya almalı, sanki düne kadar annesinin kucağında gezen o değilmiş gibi.
Her kadının bir oğlu olmalı. 45 numara ayakkabıları evin ortasında çıkarıp gelip yanına, sanki daha 4 yaşında gibi başını göğsüne koymalı, “yoruldum annem, açım” demeli. O koca herif bir kalemde 4 yaşına dönmeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Düne kadar donunu sen giydirirken bugün “yakamız açık mı biraz hanımefendi?” diye trip atmalı.
Her kadının bir oğlu olmalı. “Ya ilerde karın beni sevmezse” falan diye yol yapmalı kadın. Oğlu da “seni sevmeyen kadını ben ne yapayım” demeli. O işlerin öyle olmadığını bilsen de ses etmemeli. Acı bir tebessüm oturmalı yüze. Canım oğlum, SEN beni sev yeter demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Arkadaşlarıyla çıkacakken “oğlum paran var mı?” demelisin o cebine bakmadan “var” demeli. Gidip cüzdanına para koyup sonra koymamış gibi babaya “çocuğa harçlık versene” demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Tam kızmışken, bağırırken gelip bir makas almalı yanağından “kızma annelerin en güzeli” demeli, neye kızdığını unutturmalı.
Her kadının bir oğlu olmalı. Yaşlılığında ziyaretine gelmeli. Ve sanılanın aksine gelinle falan değil, tek başına… Hiç öyle sandığınız gibi ” ay ailecek görüşelim” derdinde değildir erkek anneleri. Oğlum gelsin ve sanki hiç bir şey değişmemiş gibi koklaya kollaya öpeyim, beraber bir şeyler yiyelim bizbize diye düşünürler. Oğullarının annesi olmak isterler eskisi gibi.
Her kadının bir oğlu olmalı. Her kadın hayatının bir döneminde erkek berberinde beklemeli, çok enteresan tecrübe gerçekten.
Her kadının bir oğlu olmalı. Özel gecelerde, yemeklerde, düğünlerde falan zorla dansa kaldırmalı oğlunu. Kazık gibi eğilip bükülmeden durmalı oğlu, kadın dans etmeyi göstermeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Dün ağzının kenarından meyve püresi silerken bugün hesap istemesini, bahşiş bırakmasını izlemeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Evladı “ilerde bana bakacak” ya da “altımdan alacak” diye düşünmeden de sevebileceğini öğrenmesinin tek yolu bu sanırım. Evlat karşılıksız sevilen tek canlı.
Erkek anneleri oğullarını bir şey bekleyerek değil, gideceğini bilerek severler. Hem de öyle güzel öyle çok severler ki…
Anlayabilmeniz için bir oğlunuz olmalı.
ALINTIDIR
Her kadının bir oğlu olmalı. Bulaşık makinesini açıp yarı dolu, sıyrılmamış tabağı bardak bölmesinde bulmalı her kadın. Terlikleri mutfakta yere yapışmalı, “oğlum şu reçelle kavga mı ediyosun napıyosun?” diye seslenmeli içeri, kocaman bir adam gelmeli karşısına, ağzı burnu reçel içinde kadına bakıp “ne reçeli?” demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı, kirlisini, terlisini temizlerden ayırmayı bir türlü öğrenememeli, söylenmeye başlayınca da kucağına aldığı gibi havaya kaldırıp “dünyanın en huysuz ama en güzel annesi” diye annesini sevmeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Yolda yürürken kolunu omzuna atmalı, ilerde yolda kalabalık bir grup gördüğünde annesini diğer tarafına korumaya almalı, sanki düne kadar annesinin kucağında gezen o değilmiş gibi.
Her kadının bir oğlu olmalı. 45 numara ayakkabıları evin ortasında çıkarıp gelip yanına, sanki daha 4 yaşında gibi başını göğsüne koymalı, “yoruldum annem, açım” demeli. O koca herif bir kalemde 4 yaşına dönmeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Düne kadar donunu sen giydirirken bugün “yakamız açık mı biraz hanımefendi?” diye trip atmalı.
Her kadının bir oğlu olmalı. “Ya ilerde karın beni sevmezse” falan diye yol yapmalı kadın. Oğlu da “seni sevmeyen kadını ben ne yapayım” demeli. O işlerin öyle olmadığını bilsen de ses etmemeli. Acı bir tebessüm oturmalı yüze. Canım oğlum, SEN beni sev yeter demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Arkadaşlarıyla çıkacakken “oğlum paran var mı?” demelisin o cebine bakmadan “var” demeli. Gidip cüzdanına para koyup sonra koymamış gibi babaya “çocuğa harçlık versene” demeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Tam kızmışken, bağırırken gelip bir makas almalı yanağından “kızma annelerin en güzeli” demeli, neye kızdığını unutturmalı.
Her kadının bir oğlu olmalı. Yaşlılığında ziyaretine gelmeli. Ve sanılanın aksine gelinle falan değil, tek başına… Hiç öyle sandığınız gibi ” ay ailecek görüşelim” derdinde değildir erkek anneleri. Oğlum gelsin ve sanki hiç bir şey değişmemiş gibi koklaya kollaya öpeyim, beraber bir şeyler yiyelim bizbize diye düşünürler. Oğullarının annesi olmak isterler eskisi gibi.
Her kadının bir oğlu olmalı. Her kadın hayatının bir döneminde erkek berberinde beklemeli, çok enteresan tecrübe gerçekten.
Her kadının bir oğlu olmalı. Özel gecelerde, yemeklerde, düğünlerde falan zorla dansa kaldırmalı oğlunu. Kazık gibi eğilip bükülmeden durmalı oğlu, kadın dans etmeyi göstermeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Dün ağzının kenarından meyve püresi silerken bugün hesap istemesini, bahşiş bırakmasını izlemeli.
Her kadının bir oğlu olmalı. Evladı “ilerde bana bakacak” ya da “altımdan alacak” diye düşünmeden de sevebileceğini öğrenmesinin tek yolu bu sanırım. Evlat karşılıksız sevilen tek canlı.
Erkek anneleri oğullarını bir şey bekleyerek değil, gideceğini bilerek severler. Hem de öyle güzel öyle çok severler ki…
Anlayabilmeniz için bir oğlunuz olmalı.
ALINTIDIR
VE TANRI KADINI YARATTI...
Altıncı gün dolmak üzereydi
Ve Tanrı hala kadını yaratıyordu.
Bir melek çıkageldi.
Tanrı’ya;
- Ötekini, erkeği çok daha çabuk yaratmıştın, buna niye bunca zaman ayırıyorsun?
diye sordu.
Tanrı yanıt verdi:
- Çünkü buna çok değerli, çok farklı özellikler katıyorum.
dedi.
- Örneğin yüzlerce parçadan oluşturuyorum.
Ama yine bir bütün olmasını sağlıyorum.
Bu yarattığım bir çok çocuğa aynı anda sarılabilmeli,
Dünyanın her yerindeki çocukları kucaklayabilmeli.
Düşen bir çocuğun kanayan dizini de,
Yaralı bir yüreği de iyileştirebilmeli..
Melek sordu:
- Kaç eli, kaç kolu olacak?
- Sadece iki.
- İki el, iki kolla mı yapacak bu dediklerini…
- Hepsi bu değil…
Kendi yaralarını da kendi sarabilecek.
Ayrıca günde 18 saat çalışabilir durumda olacak…
Melek yaklaşıp kadına dokundu…
- Onu çok yumuşak yapmışsın.
- Yumuşak ama aynı zamanda çok güçlü.
Gücünü ve kaldırabileceklerini hayal bile edemezsin…
- Düşünmeyi de bilecek mi?
- Yalnızca düşünmeyi değil.
hem sağduyusunu kullanmayı,
Aklıyla ve yüreğiyle muhakeme etmeyi,
Hem de mücadele etmeyi,
Düşüncelerini savunmayı,
Sorun çözmeyi de biliyor…
Bunların yanı sıra, uzlaşmayı da biliyor…
Melek, kadının yanağına dokundu.
Eli ıslanınca bu nedir diye sordu.
Tanrı yanıtladı:
- Buna gözyaşı denir.
- Neye yarar?
- Kendini ifade etmeye yarar.
Acıyı, kuşkuyu, aşkı, yalnızlığı, onuru,
Ama aynı zamanda sevinci ifade etmesine yarar…
-Kadının kendini ifade biçimleri sonsuzdur:
o, sevinci, mutluluğu ve aşkı yakalayıp ,
Sımsıkı sarılmayı bilir…
Haykırmak istediği vakit susabilir;
Sustuğunda çığlığını duyurabilir;
Öfkelendiği vakit gülümseyebilir,
Ağlamak isteyince şarkı söyleyebilir,
Mutlu olunca ağlayabilir,
Korktuğu vakit gülebilir…
O inandığı doğrular için sonuna dek mücadele eder;
Haksızlığa karşı savaşır,
Çözüm yolunu biliyorsa,
‘Hayır’ yanıtını asla kabullenmez.
- Amma çok marifeti varmış!
- Arkadaşı doktora yalnız gitmesin diye ona refakat edendir.
Korkan birini gördüğünde,
‘Tut elimi korkma’ deyip,
Elini uzatandır…
Her düğün her doğum haberine mutlu olandır.
Tanıdığı ya da tanımadığı amma kendine yakın bildiği her ölüm haberine kalbi kırılandır.
Ama yine de yaşamı sürdürme gücünü kendinde bulandır…
Çocukları daha çok yesin diye ‘ben zaten toktum’ diyendir…
-Bir öpüş, bir sarılış, bir kucak açışla kırık,
Ya da yaralı bir yüreğin onarılacağını bilendir…
- Peki, bunun hiç mi eksiği ya da yanlışı yok?
- Hiç olmaz olur mu?
Var bir hatası:
"Ne kadar değerli olduğunu unutur... ❕"
Ve Tanrı hala kadını yaratıyordu.
Bir melek çıkageldi.
Tanrı’ya;
- Ötekini, erkeği çok daha çabuk yaratmıştın, buna niye bunca zaman ayırıyorsun?
diye sordu.
Tanrı yanıt verdi:
- Çünkü buna çok değerli, çok farklı özellikler katıyorum.
dedi.
- Örneğin yüzlerce parçadan oluşturuyorum.
Ama yine bir bütün olmasını sağlıyorum.
Bu yarattığım bir çok çocuğa aynı anda sarılabilmeli,
Dünyanın her yerindeki çocukları kucaklayabilmeli.
Düşen bir çocuğun kanayan dizini de,
Yaralı bir yüreği de iyileştirebilmeli..
Melek sordu:
- Kaç eli, kaç kolu olacak?
- Sadece iki.
- İki el, iki kolla mı yapacak bu dediklerini…
- Hepsi bu değil…
Kendi yaralarını da kendi sarabilecek.
Ayrıca günde 18 saat çalışabilir durumda olacak…
Melek yaklaşıp kadına dokundu…
- Onu çok yumuşak yapmışsın.
- Yumuşak ama aynı zamanda çok güçlü.
Gücünü ve kaldırabileceklerini hayal bile edemezsin…
- Düşünmeyi de bilecek mi?
- Yalnızca düşünmeyi değil.
hem sağduyusunu kullanmayı,
Aklıyla ve yüreğiyle muhakeme etmeyi,
Hem de mücadele etmeyi,
Düşüncelerini savunmayı,
Sorun çözmeyi de biliyor…
Bunların yanı sıra, uzlaşmayı da biliyor…
Melek, kadının yanağına dokundu.
Eli ıslanınca bu nedir diye sordu.
Tanrı yanıtladı:
- Buna gözyaşı denir.
- Neye yarar?
- Kendini ifade etmeye yarar.
Acıyı, kuşkuyu, aşkı, yalnızlığı, onuru,
Ama aynı zamanda sevinci ifade etmesine yarar…
-Kadının kendini ifade biçimleri sonsuzdur:
o, sevinci, mutluluğu ve aşkı yakalayıp ,
Sımsıkı sarılmayı bilir…
Haykırmak istediği vakit susabilir;
Sustuğunda çığlığını duyurabilir;
Öfkelendiği vakit gülümseyebilir,
Ağlamak isteyince şarkı söyleyebilir,
Mutlu olunca ağlayabilir,
Korktuğu vakit gülebilir…
O inandığı doğrular için sonuna dek mücadele eder;
Haksızlığa karşı savaşır,
Çözüm yolunu biliyorsa,
‘Hayır’ yanıtını asla kabullenmez.
- Amma çok marifeti varmış!
- Arkadaşı doktora yalnız gitmesin diye ona refakat edendir.
Korkan birini gördüğünde,
‘Tut elimi korkma’ deyip,
Elini uzatandır…
Her düğün her doğum haberine mutlu olandır.
Tanıdığı ya da tanımadığı amma kendine yakın bildiği her ölüm haberine kalbi kırılandır.
Ama yine de yaşamı sürdürme gücünü kendinde bulandır…
Çocukları daha çok yesin diye ‘ben zaten toktum’ diyendir…
-Bir öpüş, bir sarılış, bir kucak açışla kırık,
Ya da yaralı bir yüreğin onarılacağını bilendir…
- Peki, bunun hiç mi eksiği ya da yanlışı yok?
- Hiç olmaz olur mu?
Var bir hatası:
"Ne kadar değerli olduğunu unutur... ❕"
3 Mayıs 2017 Çarşamba
Fıkralar-1 (10 Kısa Fıkra)
FASULYE PİLAV
Fasulye ile pilav yiyen bir adamcağız gaz sancısı ile hekime gitti. Hekim ona baktı, baktı.
Ben dedi: Fasulye ve pilavı aynı lokantada yiyerek zehirlendim ve adli tıpa başvurdum.
Lokantayı kapatmalarını istedim. Adam:“Evet dedi” lokanta kapandı ama kalan yemekleri atmamışlar. Bugün gizli, gizli yarı fiyatına satıyorlar.
ŞAKALAR
Coni ile şaka ile tanışıp şaka ile dost olduk. Şaka ile birbirimize sarıldık birbirimizi sevdik. Bir gün Coni ciddi olarak yanımıza gel ipte izdivaç teklifi yapınca; şakayı bırak Coni dedim.
Bunun şimdi sırası mı? Coni ben şaka yapmıyorum dedi.
YANLIŞ
İki sevgili öpüşürken ağacın arkasına saklanıp ta gözetleyen biri bağırdı. Yanlış! Dedi. Aşıklar ürkerek etraflarına bakındılar. Sonra, saklanan adam ilave etti. Ben prodüktörüm dedi. Yanlış öpüşmelere asla tahammül edemem.
BİRAZ DAĞINIK
Ona sordular. O yanındaki kim dediler. “Sözlüm” dedi. Ya öbürü kim? O da gözlüm. Diğeri, ben onun gözlüsü. Yan taraftan geçene ne dersin? Oda beni gözetleyen derim. Ya penceredeki neden buraya bakıyor, çünkü ben ona bakıyorum da ondan.
HAZIR CEVAP
Arkadaşına sordu: Bu yıl pastırma yazını nerede ve nasıl geçireceksin? Diğeri şöyle cevap verdi. Pastırmacının oğlu ile evlenip Kayseri’ye balayına gideceğim.
TERBİYESİZ
Çocuğun terbiyesini bozuk bulan baba, çocuğunu bir kenara çekip nasihat etmeye kaktı.
Oğlum dedi: bu aralar senin terbiyen çok bozuldu gidişini hiç beğenmiyorum. Çocuk: rahat bir şekilde cevap verdi. Peki, baba dedi. Bugün anneme tembih et de, benim önüme biraz terbiyeli bir şeyler koysun onları yiyeyim.
LOKANTADA
Lokantanın büfesinde bardakları durulamakla meşgul olan garsona, uzaktan seyreden iki müşteri bir yandan da oradan buradan laflıyorlardı. Bir ara garson bardağın birinde leke görünce bardağı ağzı ile üfledi. Sonra da, hafif tükürerek bardağı parlatmaya başladı. Yanındaki zat dayanamayarak ona, bu yaptığın olacak iş değil dedi. Burada su veya çay içen herkes senin tükürük okkanı kullanıyor. Garson, yüzsüz bir şekilde cevap verdi. Ne yapalım bayım dedi. Kabahat bizde değil. Belediye suları kesti. Bu yüzden ağzımdaki tükürüğüm kurudu. Bende gidip patronumdan zam isteyeceğim.
İKİ DOKTOR
İki doktor konuşuyorlardı. Biri diğerine ben her gün öğleden sonra dağılan kafamı bir fincan kahve ile toparlıyordum. Sonra, iki fincana daha ileriki günlerde üç fincana çıktı. Karımda isyan etmeye başladı artık. Bundan sonra eve kafanı dağıtmadan gel yoksa ben senin kafanı dağıtırım. Diğer doktor dinledikleri karşısında hayrete düştü. Sende bunu dinledin. Amma da kılıbıkmışsın. Diğeri; dinlemeye dinledim ama pek kılıbık sayılmam, bende kahvelerimi çay salonunda içip eve akşam geç gidiyorum.
DEVLET BAŞKANI
Ukalanın birini devlet başına getirip cumhurbaşkanı yapmışlar. Adam kendini şaşırmışlardanmış. Her gün erkânı toplar gösteriş teftişleri yaparmış. Nihayet günün birinde piyasadaki …….. Dayanamayıp yoluna çıkmış ve seslenmiş. “Beyim” demiş. Biz seni o kadar çok gördük ki, lakin birazda sen bizi görsen çok iyi olacak, yoksa gözlerin mi hasta.
HIZLI
Bindiği dolmuşta, yanındakilere anlatıyordu; benim yemem, gezmem makine ve vasıta kullanmam hepside bir yarışçı kadar hızlıdır. Araba hızlıca gitmeye başlayınca; müşterilerden biri telaşlanır. Başını sallayarak anlıyoruz der. Bu ne süratli gidiş şoför bey. Herhalde arabanıza binen hızlı müşterinin etkisi olacak. İlk tamirci durağında durup hem onun hem de arabanın fren balatalarını kontrol ettirmek lazım.
Fasulye ile pilav yiyen bir adamcağız gaz sancısı ile hekime gitti. Hekim ona baktı, baktı.
Ben dedi: Fasulye ve pilavı aynı lokantada yiyerek zehirlendim ve adli tıpa başvurdum.
Lokantayı kapatmalarını istedim. Adam:“Evet dedi” lokanta kapandı ama kalan yemekleri atmamışlar. Bugün gizli, gizli yarı fiyatına satıyorlar.
ŞAKALAR
Coni ile şaka ile tanışıp şaka ile dost olduk. Şaka ile birbirimize sarıldık birbirimizi sevdik. Bir gün Coni ciddi olarak yanımıza gel ipte izdivaç teklifi yapınca; şakayı bırak Coni dedim.
Bunun şimdi sırası mı? Coni ben şaka yapmıyorum dedi.
YANLIŞ
İki sevgili öpüşürken ağacın arkasına saklanıp ta gözetleyen biri bağırdı. Yanlış! Dedi. Aşıklar ürkerek etraflarına bakındılar. Sonra, saklanan adam ilave etti. Ben prodüktörüm dedi. Yanlış öpüşmelere asla tahammül edemem.
BİRAZ DAĞINIK
Ona sordular. O yanındaki kim dediler. “Sözlüm” dedi. Ya öbürü kim? O da gözlüm. Diğeri, ben onun gözlüsü. Yan taraftan geçene ne dersin? Oda beni gözetleyen derim. Ya penceredeki neden buraya bakıyor, çünkü ben ona bakıyorum da ondan.
HAZIR CEVAP
Arkadaşına sordu: Bu yıl pastırma yazını nerede ve nasıl geçireceksin? Diğeri şöyle cevap verdi. Pastırmacının oğlu ile evlenip Kayseri’ye balayına gideceğim.
TERBİYESİZ
Çocuğun terbiyesini bozuk bulan baba, çocuğunu bir kenara çekip nasihat etmeye kaktı.
Oğlum dedi: bu aralar senin terbiyen çok bozuldu gidişini hiç beğenmiyorum. Çocuk: rahat bir şekilde cevap verdi. Peki, baba dedi. Bugün anneme tembih et de, benim önüme biraz terbiyeli bir şeyler koysun onları yiyeyim.
LOKANTADA
Lokantanın büfesinde bardakları durulamakla meşgul olan garsona, uzaktan seyreden iki müşteri bir yandan da oradan buradan laflıyorlardı. Bir ara garson bardağın birinde leke görünce bardağı ağzı ile üfledi. Sonra da, hafif tükürerek bardağı parlatmaya başladı. Yanındaki zat dayanamayarak ona, bu yaptığın olacak iş değil dedi. Burada su veya çay içen herkes senin tükürük okkanı kullanıyor. Garson, yüzsüz bir şekilde cevap verdi. Ne yapalım bayım dedi. Kabahat bizde değil. Belediye suları kesti. Bu yüzden ağzımdaki tükürüğüm kurudu. Bende gidip patronumdan zam isteyeceğim.
İKİ DOKTOR
İki doktor konuşuyorlardı. Biri diğerine ben her gün öğleden sonra dağılan kafamı bir fincan kahve ile toparlıyordum. Sonra, iki fincana daha ileriki günlerde üç fincana çıktı. Karımda isyan etmeye başladı artık. Bundan sonra eve kafanı dağıtmadan gel yoksa ben senin kafanı dağıtırım. Diğer doktor dinledikleri karşısında hayrete düştü. Sende bunu dinledin. Amma da kılıbıkmışsın. Diğeri; dinlemeye dinledim ama pek kılıbık sayılmam, bende kahvelerimi çay salonunda içip eve akşam geç gidiyorum.
DEVLET BAŞKANI
Ukalanın birini devlet başına getirip cumhurbaşkanı yapmışlar. Adam kendini şaşırmışlardanmış. Her gün erkânı toplar gösteriş teftişleri yaparmış. Nihayet günün birinde piyasadaki …….. Dayanamayıp yoluna çıkmış ve seslenmiş. “Beyim” demiş. Biz seni o kadar çok gördük ki, lakin birazda sen bizi görsen çok iyi olacak, yoksa gözlerin mi hasta.
HIZLI
Bindiği dolmuşta, yanındakilere anlatıyordu; benim yemem, gezmem makine ve vasıta kullanmam hepside bir yarışçı kadar hızlıdır. Araba hızlıca gitmeye başlayınca; müşterilerden biri telaşlanır. Başını sallayarak anlıyoruz der. Bu ne süratli gidiş şoför bey. Herhalde arabanıza binen hızlı müşterinin etkisi olacak. İlk tamirci durağında durup hem onun hem de arabanın fren balatalarını kontrol ettirmek lazım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)