20 Şubat 2018 Salı

Asker çocuğu olmak

Memleketinin olmaması demektir. (Nüfus cüzdanında yazar, kütük orda demekle yetinirsiniz) doğum yerinizin sizin için hiçbir şey ifade etmemesidir. (Tesadüfen o şehirden geçersiniz anneniz size "Bak oğlum-kızım sen şu hastanede doğdun" der) Ailenizdeki tüm bireylerin doğum yerinin farklı olması demektir. Ailedeki herkesin asker gibi yaşaması demektir. (Zira sizin yapacağınız bir hata “X şunu yapmış” şeklinde değil “Y Albayın oğlu-kızı şunu yapmış” şeklinde konuşulacaktır) Her gittiğiniz şehirde bir önceki şehirle anılmanızdır. (İstanbul'dayken Marmarisli'li çocuk, Marmaris'deyken Ankara'li çocuk v.b.) Okul değiştirme rekorları kırmak demektir. (Üniversiteye giden 12 yıllık eğitim sürecinde 8 ayrı okulda okumak gibi) Tayin olunan şehirde yeni dostluklar,aşklar kazanıp sonra onları kayıtsız şartsız terk etmek ve gittiğiniz yerde bunları sıfırdan yapabilmek için yırtınmak demektir. (ki muhtemelen bunu başarıp “oh ne güzel ortamımı kurdum”dediğinizde, yeni bir tayin emri babanızın eline ulaşmıştır) Okulun ilk günlerinden nefret etmek demektir. (Herkes birbirini tanımaktadır sizse benim gibi yeni bir var mı diye bakınıp ilk irtibatı onla kurmaya çabalarsınız. Muhtemelen isminiz sınıf listesine yazılmamıştır. En alta kalemle eklersiniz. Numaranızı da bilmiyorsunuzdur. İlk bir hafta böyle misafir sanatçı gibi okula gidip gelirsiniz…) Babanız emekli olana kadar evinizin size ait olmaması, oturacağınız evi seçememeniz, poster yapıştırırken bile “Demirbaşa zarar vermeyelim” kaygısı taşımak demektir. Vatan sevgisini kitaplardan okuyarak değil, bizzat yaşayarak öğrenmektir. Askeri Operasyonlardan, görevlerden babanızın sağ dönüp dönmeyeceğini bilmeyerek uykusuz geceler geçirmek demektir. Tüm bunlara rağmen dışarıdan bakan gözler Sizin kamplarda nasıl eğlendiğinizi Ordu evlerinde nasıl ucuza kola içtiğinizi Lojmanların devlete yük olduğunu Askeri araçlardan bedava istifade ettiğinizi Babanız maaşının ne kadar yüksek olduğunu Askerlik zamanımız geldiğinde babamızın size torpil yapacağını konuşurlar… Binlerce kez açıklamış olmanıza rağmen… Her şeye rağmen bizim tek yaşadığımız babamızın mesleğiyle gurur duymak ve mesai aracı lojmana girdiğinde, tek tip elbiseli insanlar arasından babamızı bulmaktı. Bu duyguları anlayan ve paylaşan tüm asker çocuklarına sevgiler...

Evimde misafir odası yok

Evimde misafir odası yok. Evin her yerinde eşim oğlum ve ben yaşıyoruz. Misafir için ayırdığım yemek takımlarım, çakal kaşık takımlarım da yok. En iyileriyle kendimiz yiyoruz. Misafir gelirse onlara da çıkarıyoruz bizimkilerin aynısından. Biri evime geldiğinde evim dağınıksa panik de olmuyorum ben. Evimi değil beni görmeye geliyor benim sevdiklerim, sevenlerim... Bu yüzden ev dağıldı diye kızmam oğluma beraber dağıtıyor beraber topluyoruz. Şimdiye kadar çıkmayan tek bir leke olmadı yaptığımız faaliyetlerde. Hiç bir ev işi "anneee" diye seslenen oğlumdan daha önemli olmadı benim için. Hiç bir zaman kızmadım büyükler sohbet ederken araya girip fikrini söyledi diye. Dinlemeyen büyükleri ikaz ettim aksine "oğlum size bir şey söylüyor" diye. Evimde mutluluktan daha fazla önemsediğim hiç bir şey yok benim. Bu yüzden beni mutsuz etmeye çalışan insanların ne söyledikleriyle de ilgilenmiyorum. Hayatıma kattığım insanları da böyle insanlardan seçmeye çalışıyorum. Ailemin huzuru 3 numaralı komşumun evimle ya da oğlumla ilgili ne düşündüğünden çok daha önemli. Bu kadar üzüp kasmayın kendinizi insanlar için. Şu ne der bu ne der diye düşünmeyin, ev kirlenir, üzeri kirlenir diye engellemeyin çocuklarınızı ne olur.

Akciğerlerimiz sayesinde

Akciğerlerimiz sayesinde nefes alıyor ve kanın tüm vücudumuza temiz oksijen dağıtmasını sağlıyoruz. Bu kadar hayati organ olan akciğerlerimizi sigara, toz ve kirli hava ile zehirliyoruz. Yaşamın devam etmesi ve sağlımız için bu kadar değerli organımıza sağlık veren ve temizleyen gıdalarda vardır. İşte, akciğerleri temizleyen gıdalar ; Zencefil ; Çok kuvvetli bir antioksidan olan zencefil, akciğerleri temizlemektedir. Çeşitli toksinleri, mukus ve istenmeyen parçacıkları akciğerlerden atmaya yardımcıdır. Bu nedenle zencefil çayı veya zencefili direk olarak yiyebilirsiniz. Sarımsak ; sarımsak kuvvetli bir antioksidan olması yanı sıra, içinde bol miktarda bulunana alisin kimyasalı ile akciğerleri temizler. Bu kimyasal akciğerlerde ki mukusu, grip ve soğuk algınlığı ve solunum problemlerine iyi gelir. Sarımsağı günde 3 diş tüketebilir veya balla karıştırılmış çayını içebilirsiniz. Okaliptüs ; Okaliptüs doğal bir antibiyotik olması yanı sıra içinde yağlar barındırır. Bu uçucu yağlar, akciğer enfeksiyonlarına iyi gelir, kan basıncını arttırarak kanın çoğalmasını sağlar. Öksürük şuruplarında, boğaz pastillerinde bu kimyasal yağ kullanılır. Taze okaliptüs çayı bronşit ve sinüzite iyi gelir. Buharını solumak öksürük ve bronşite iyi gelir. Ekinezya; Ekinezya akciğerleri temizler. Soğuk algınlığı ve öksürük tedavisinde kullanılır. Bitkinin kökleri çeşitli akciğer enfeksiyonlarında yardımcıdır. Keçiboynuzu ; Özellikle sigara içenler için keçiboynuzu çok faydalıdır. 5 adet keçiboynuzu 1litre suda kaynatılır ve aç karna içilirse sigara etkileri yavaşlar. 6 ayda bir 20 gün kadar tekrarlanmalıdır. Ebegümeci ; Kaynar suda 1 miktar ebegümeci kaynatılır ve 5-6 saat sonra aç karına 1 bardak içilir. Bu uygulama ile, akciğerlerde ki sigara etkileri yavaşlatılır. Ebegümeci, balgam attırır, akciğer kanserini engeller.

Akatlar’da yürüyordum

Akatlar’da yürüyordum; kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: “Oğlum dersleri tamamen bıraktı; ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım?” “Sohbet ediyor musunuz?” “Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.” “Kaç yaşında?” “On yedi yaşında.” “Mesela ne diyorsunuz?” “Sınavların yaklaştığını söylüyorum; derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum; böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zamanda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını anlatıyorum.” “Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.” “Evet.” “Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz.” “Valla bilmem; biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.” “Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz.” Kadın haklı olarak “neden bahsediyorsunuz,” diyen bir yüz ifadesiyle bana baktı. İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu. Öğrencileri ve anababaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle birlikte anababalar da oturdu. Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir boş sandalye koydum. “Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor?” diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla anacağım bir öğrenci yanımdaki sandalyeye geldi oturdu. “Adın ne?” “Selim.” “Kaç yaşındasın?” “On iki.” “Bugün ayın kaçı?” “24 Aralık 2008.” (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.) “Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü açmış olacaksın. Tamam mı?” Anladığını belirtmek için başını salladı. “Lütfen gözünü aç.” Selim, gözünü açtı. “Bugünün tarihini söyler misin?” “24 Aralık 2028.” “Kaç yaşındasın?” “Otuz iki.” “Ne iş yapıyorsun?” “İç mimarlık.” Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessümü var. Belli ki, onlar da Selim’in söylediklerini benimle birlikte ilk defa duyuyorlar. “Nerede çalışıyorsun?” “New York, Manhattan’da.” Anne, babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık ifadesi. “Evli misin?” “Hayır.” “Arkadaşlarından evlenenler oldu mu?” “Kızların hepsi evlendi.” Gülüşmeler.. “Çalıştığın yere beni götürür müsün?” “Ofisim, Manhattan’da 86 katlı bir binanın 42. Katında.” Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik, 42. Katta indik. “Burası ‘home office,’” dedi. İçeri girdikten sonra açıkladı: “Dubleks daire: aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve ofis odam.” “Selim, salonda neler var?” “Salonda masa var, koltuklar var, sandalyeler var; komodin var, sehpalar var.” “Duvarlarda ne var?” “Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var.” “Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir miyiz?” “Annem ar, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim var, ablam var, ben varım.” “En küçük sen misin?” “Evet.” “Selim, bu fotğrafa baktığında, içinde ‘keşke!” duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir ‘keşke’nin sesini duyuyor musun?” Hiç beklemeden “Evet,” dedi. “Haydi, anlat bize,” dedim. “Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu; çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu.” Baba’ya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Selim’e teşekkür ettim. Ve sordum: “Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi?” “Hayır!” “Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi?” “Olanla ilgili olarak konuştuk.” “Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı?” “Yeniden konuşmak isterim; sohbetimizden zevk aldım.” *** Sohbet özel türden bir konuşma, kendine özgü özellikleri olan bir söyleşidir. Sohbet içinde olan iki insan o an için güç, onur ve değer yönünden eşittir ve olanı paylaşırlar; olması gereken üzerinde konuşmazlar. Korku kültürünün olduğu yerde sohbete izin verilmez. Türkiye’nin aydınlık geleceğinde anababaların çocuklarıyla sohbet içinde olmasını diliyorum. Doğan Cüceloğlu

Zamanla anlıyor insan

Zamanla anlıyor insan; Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır... Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, Suskunken konuşmak bayramdır... Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, Zihinden önce bedeni kaybetmemek, Kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek... Dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, Korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, Dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır... Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerleme, Üstüne serilen battaniye, Saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır... Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, Akşam kapıda karşılayan eşinin busesi, Nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır... Alnı açık yaşlanmak bayramdır;

UYKU BEYİNDEKİ TOKSİNLERİ TEMİZLİYOR

Bir grup Amerikalı araştırmacı, uykunun ana nedenlerinden birini keşfettiklerini söylüyor: Beynimiz uyku sırasında tüm gün düşünmekten dolayı biriken toksinleri temizliyor. Science dergisinde yer alan makaleye göre beyin hücreleri, uyku sırasında küçülerek nöronların arasındaki çatlakların genişlemesine ve dolayısıyla buradan sıvıların geçerek beyni temizlemesine olanak sağlıyor. İlgili HaberlerUyku obeziteye karşı çare olabilir mi?Uykunun beyne bir yararı daha keşfedildi'Öğle uykusu çocukların öğrenmesine yardımcı oluyor. Araştırmacılar ayrıca, beynin bu zehirli proteinlerden arındırılamamasının hastalıklara yol açma ihtimali olduğunu söylüyor. Araştırmacıların başta cevap aradığı ana soru, tehditlere açık bırakmasına rağmen hayvanların neden uyuduğu yönündeydi. Uykunun hafızanın onarılmasına ve beynin öğrenme kabiliyetine büyük tesiri olduğu halihazırda bilinmekteydi. Ama Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi'nden uzmanlar, uyumamızın "temizlik" işlevi olduğunu da düşünüyor. Araştırmacılardan Doktor Maiken Nedergaard "Beynin harcayabileceği enerji miktarı sınırlı olduğundan iki işlevden birini seçmesi gerekiyor: uyanık ve farkında, veya uykuda ve temizlik halinde. Evinizde parti vermeye benziyor. Ya misafirlerinizi eğlendireceksiniz, ya da temizlik yapacaksınız – ikisini aynı anda yapmanıza imkan yok." Bunun "hayati" önlem taşıdığını söyleyen Dr Nedergaard, beynin uyanık durumda bunu gerçekleştiremediğini söyledi. BBC'ye yaptığı açıklamada araştırmacı "Beyin, kendi etrafında su pompaladığı sırada çok fazla enerji harcıyor gibi görünüyor. Bu, büyük ihtimalle bilgi işlemeyle aynı anda gerçekleşemez." dedi. Araştırmayı yorumlayan bağımsız uyku uzmanı Doktor Neil Stanley ise "Bu, uykunun dinlenmek ve temizlik yapmak için taşıdığı önemi ortaya koyan, ilginç bir araştırma. Uykunun psikolojik nedenleri olan hafıza ve öğrenmeyle ilgili iyi verilerimiz zaten var. Ama şimdi gördüğümüz uykunun fiziksel ve kimyasal nedenleri – bunlar da çok önemli." diye konuştu. http://www.bbc.co.uk/ — Nurşen Kama ile birlikte.

Bir kitap okudum, ömrüm uzadı

“Bir kitap okudum, ömrüm uzadı” demiştim Sabahattin Ali’nin kitabını okuduğumda. Bu defa çok “mahzunlaştım”. “Garipsedim”, “Üzüldüm” kitabın bittiğine. Neden mi? Artık hızlı okuma tekniklerini kullanmıyorum. Yavaş yavaş okuyorum. Yazar nerede nefes almış, nerede üzülmüş, sevmiş, sevinmiş durup düşünüyorum.” Heceliyorum” dersem inanın. Romanın ya da hikayenin karekterleri ile arkadaş oluyorum. Onlar duyup, hissetmeseler de sohbetlerine katılıyorum. Velhasıl onlarla yaşıyorum ve bitmesin istiyorum. Ne yazık ki bitiyor. Ben şimdi Poulo Coelho’nun “Elif” romanındaki “Yao” gibi bir dostu nereden bulacağım. Peki ya Türk Kızı “Hilal”in şimdi nerelerde ve nasıl yaşadığını ve keman çalmaya devap edip etmediğini nasıl öğreneceğim? Bir bakıma sevinçliyim; Coelho’un yeni hikayesinde mutlaka yeni arkadaşlar edineceğim ve böylece ömrüme ömür katacağım. Ama üzüldüğüm bir husus var: Sabahattin Ali’nin dediği gibi ”huysuzluğum, kitaplarda ki karekterleri gerçek hayatta bulamadığımdan” daha da artacaktır… Not: Yazar Paula Coelho’nun zamanın ve mekanın, yaşadığımız başka hayatların dışında bir yerde ruhun upuzun yollarında ilerleyip ilerlemediğini merak ettim doğrusu… Cihangir Ekmekçi

5 KİŞİ BİR İNSANA GİRDİK BU KURBAN BAYRAMINDA!

Otuz senelik bir arkadaşımla telefonda bayramlaşıyoruz. Hayvan kesmiş yorgunluğunu anlatıyordu, __ Yedi kişi bir danaya girdik, sen ne yaptın? __ Biz 5 kişi bir İnsana girdik.. --- Nası ya anlamadım ? --- 5 kişi diyorum, bir araya geldik, iki aydır çalışmayan birinin evine gittik. 2 aylık ev kirasını, birikmiş faturalarını ödedik, mutfağına ne lazımsa kolilerle indirdik. Son olarak da esas müjdeyi verdik, bayramdan sonra yeni açılan Zorlu Center'de 2000 tl maaş+sgk+yemek ücreti işe başlıyorsun. Hadi hayırlı olsun. --- Çok güzel yapmışsınız da Kurban yerine geçer mi ? --- Senin et dağıttığın insanlar bu adam kadar sevindi mi ? --- Hayır, zannetmiyorum.! --- Öyleyse geçti..! Amaç kurban ( Allah'a yakınlaşmak, paylaşmak ) ise biz yakınlaşmak adına paylaştık, bu huzur ve vicdan rahatlığı bizim için bayram oldu. --- Doğrusunu söylemek gerekirse kesim esnasında isyan edesim geldi, babama bir daha gelmeyeceğimi söyledim. Gelecek sene beni de aranıza alsanıza...! --- Seve seve dostum..! Aslında herkes bu bilinçle guruplar kurup, 7 kişi bir dana yerine bir insana girse ortalık cennet çığlıklarıyla dolar. Bizler de iyi birşeyler yapmış olmanın mutluluğunu yaşarız..

MELATONİN NEDİR?

Melatonin denilen hormon beyinde ve sadece 23:00 ile 05:00 saatleri arasinda salgilanan bir hormondur. Hormonun temel görevi vücudun biyolojik saatini koruyup ritmini ayarlamak.Jetlag denilen hadisenin sebebi de bu hormon. Hormon diger aktioksidan tesirlerini de güçlendiriyor, kanserli hücrelere karsi koruma sagliyor, üreme sistemiyle baglantisindan tutun da yorgunluk , isteksizlik gibi durumlarin nedenlenlerini de olusturabiliyor. Su anda bu hormon yaslanmayi geciktirici etkisinden dolayi da üzerinde önemle durulan bir hormon. Isin can alici noktalarindan birisi hormonun cocuklar üzerindeki tesiridir. Avrupada lösemili ve kanserli çocuk sayilarinin artmasindan ötürü yapilan arastirmalar sonucunda ailelerden istenen bir hususda cocuklarin kesinlikle karanlik ortamlarda yatirilmalari. cünkü melatoninin güçlü salgilanmasinin kansere karsi koruyucu etkisi oldugu biliniyor. Ancak bu hormon isiga duyarli. Deneylerde uyuyan kisinin hormon salgisi izlenirken isigin açildiginda hormonun azaldigi , karanlikta yogun olarak salgilandigi tesbit edilmis. Bilimsel bir gerçek. Lütfen karanlikta yatin ve çocuklariniz uyurken isigi kapatin Unutmayın körlerde kanser olma oranı yok’a yakındır.

Briç dünyası

Briç dünyası,çok renkli Briçin kral,kraliçeleri , Prens,prensesleri varmış. Kadınlar,akıllı,zeki,esprili, Hanımefendiler.kibarlar, Bize,briç ve nezaket dersi veriyorlar. Bedava. Bir kusurları var, Çok sigara içip , Vapur bacası gibi tütüyorlar. Akıllı kadınla, Mutlu olmak isteyen, Akıllı erkek çok az. İki akıllı ne yapar, İnsanı aptal. Ortak akıl , ne yapar? İnsanı , mutlu Briç ,oynayan ,akıllı kadın, Mutlu eder erkeğini. Adamını , Adam gibi adam yapar. Briç akıl oyunu. Serüvene katılmak istersen, Buyurun , Güzel insanlarda burada , Briçte burada.

Yüzler



Bebek yüzler,saf yüzler.
Baharın gelişi gibi,
Huzur ve bereket verir.
Nede çok gülerler,sevilince.
Güzele bakmak sevaptır.

Abus yüzler,deli-dolu sarhoş yüzler.
Cennette olsa bile şikayetçi,
Gülmesini bilmez,hep ağlamaklı,
Huzursuz,telaşeli,alıngan.
Yüzü daima kan çanağı gibidir.

Güler yüzler,çapkın,komik yüzler.
Nasılda,insana,huzur,neşe,güven verir.
Dünyaya içi kan ağlasa da,gülerek bakar.
Gülen yüzler,güzel yüzlerdir.

Pişkin yüzler,bin bir surat.
Genelde politikacı,tüccar,borsacıdır.
Dünya yansa umurunda olmaz,yalakadır.
Çıkarına bakar,karı için takla atar.
Aldatılan anlayana kadar,güler geçer.

Kumarcı,poker suratlı yüzler.
Dikkat bedenin yüksek sesle konuşuyor.
İnsan psikolojisini çok iyi bilir.
Kazanmak esastır,kazanınca.
Katıla katıla güler,enayilere.

Eren yüzler,filozof yüzler.
Dünyanın binbir türlü hallerini,
Yaşamış,görmüş,geçirmiş,
Yinede her şeye rağmen,olgunlukla karşılar.
Yüzüne baktığında nurlar akar.
Eren,sevilen,sayılan yüzler.

Cemal Borandağ
19 Şubat 2018 Pazarcık
Yalan dünyanın,yalancı yüzleri

İnsan



Tanrının,görüntüsüdür.
İnsan nasıl,insan oldu?
Önce doğadan,vahşi yaratıklardan,
Korunarak.
İnsan insanın kurdudur.!
Kendini insandan koruyarak.
İnsan oldu.
Peki insan,insan gibi olabildi mi?
Olamadı,şüpheliyim.
İnşallah,
İnsan insan gibi olacak!
Bilimle,akılla,ahlakla.

Cemal Borandağ
20 Şubat 2018 -Pazarcık
Maymunlar dünyasına döndük!

Yıllar Yıllar



Çocuktuk ufacıktık.
Yaylalarda,dikenli kengerleri toplardık.
Çam ağaçlarının en tepesine,
Maymun gibi tırmanıp,
Obaya gelen eşkiyaları bildirirdik.
Mini mini adımlarla,
Yayladan özlediğimiz,Bozlara kaçardık.
Aksu da yılanlarla yüzüp,
Çaykaralar da,üzümleri,
Kıtlıktan çıkmış gibi yerdik.
Bağımızda illede üzümleri,
Bekleyen yılanlarımızı özlerdik.
Kavaklarda karşımıza,
Çıkan kara yılanlardan kaçtık.
Okulların açılmasını özleyip,
Şiirleri ezberlerdik.
Türküler söylerdik.
Marşlarla marş marş yürürdük.
Cumhuriyetimizin kuruluş,
Yıllarını özlemle anardık.
23 Nisan şiirlerini bağıra bağıra okurduk.
Ne güzel günlerdi o günler.
Yıllar yıllar,nede çabuk geçtiniz.

Artık gençtik,
Bıyıklarımız terlemişti.
Boyda atmıştık.
Artık hem okuyup,
Hemde aşık olmamız,lazımdı.
Önce komşu kızlarına,
Caka atmaya başladık.
Kavaklar arasında,
Kovaladığımız,
Güzelleri öpmeye çalıştık.
Her gün çeşit çeşit geyinip,
Okuldaki,bizleri mecnuna çeviren,
Leylalar şiirler yazdık.
Cevapsız mektuplar yazdık,
Sokakta,mahallede
Güzellerin yolunu kesip,
Kekeleye kekeliye,
Heyecan dan terleye terleye,
Şiirler okuduk,
Yıllar yıllar nede çabuk geçtiniz.

Seneler su gibi akıp geçti.
Geçim derdiydi,
Meslekte başarmaya çalışmak,
Bir koşturmaca bir koşturmaca.
Bir arabam olsun,illede kırmızı olsun.
Bir evim olsun,en üst kat,konak olsun.
Bir güzelim olsun,
Bir bakan bir daha baksın,
İmrensin.
Birazda akıllı olsun yeter.
Derken derken,çoluk çocuk.
Evlendik,neşelendik,coştuk.
Torunlar,bize emanet.
Küçüktük ufacıktık,
Dede peşinde koşarken,
Filim tersine döndü,
Yıllar yıllar nede çabuk geçtiniz.

Cemal Borandağ
14 Şubat 2018-Pazarcık
Sevgililer günü dünyaya gelmişim.Herkesin sevgililer gününü kutlarım.

14 Şubat 2018 Çarşamba

Evim Evim

Dünyaya,çılgın gibi,
Bağıra bağıra geldiğim,
Bebekliğim,çocukluğum,
Gençliğimin geçtiği,
Evim evim güzel evim.

Fakirdik ama,
Her şeyden mutlu oluyorduk,
Evde yaramazlığımız da,
Terlikle kovalıyordu,annemiz.
O terlik dayakları nasılda,özledim.
Ya sokak da,mavi,kırmızı misketlerimiz.
Çocuksu,mahalle kavgaları,
Adımız,mahalle göçürtene çıkmıştı.
Annemin,o feryatları,
Kavgayı ayırım diye,
Kıymıyayım,diye,ellerini havaya,
Sertçe kaldırışı,
Ya sırtıma yumşakça vuruşu,
Nasılda unuturum,
Okşar gibi.
Evim evim güzel evim.

Okula en erken ben giderdim.
Öğretmenimi en çok ben severdim.
En çalışkan öğrenci ben olmalıyım.
Okul bahçesinde en efendi ben olmalıyım.
Sınıf başkanı ben olmalıyım.
En sevilen öğrenci ben olmalıyım
Hepimiz sınıfta yarışıyorduk.

Anenm babam ilk öğretmenimdi.
Ama,
Artık bilgiye susamış,bana yetmiyordu.
İllede öğretmenin ağzında,
Çıkanı çok merak ediyordum.
Eve gelir,
Anneme babama ,öğrendiklerimi,
Tekrarlardım.
Evim evim güzel evim.

İnsanın en mutlu dönemi,
Anne,babasıyla geçen zamanmış,geç anladım
O duvarların dili olsa da,
Konuşsa.
Ne çok yaşanmışlıklar var!
Okudukça okudukça,
Ev,sokak,şehir dünya,
Dar geliyordu.
Evde düşündükçe,
Şendik,şakraktık,çocuksu duygularla,
Yaramazdık,
Ama
Ne kadarda mutlu dönemmiş.
Evim evim güzel evim!

Cemal Borandağ
10 Şubat 2018-Pazarcık
İnsanın en mutlu dönemi annesi ve babasıyla geçen dönemdir.

AKSU



Mısır devleti için,
Nil nehri neyse,
Aksu nehri de,
Pazarcık,Narlı ovası içinde,
Odur.
Nurhak,Engizek,Boran,
Dağlarında,
Eriyen kar suları,yağmur,dolu,boranla,
Dağlarından kaynarcasına,
Çağlana,çağlana akar.
Aksu,senin kavakların,
Genç kızlar gibi,
Nazlı,nazlı sallanır.
Gençlerin başında,
Kavak yelleri eser.
Altın buğday başakları,pamuk kozaları,
Sebze,meyva bahçeleri,
Bereketlenir.
Düğün dernekler kurulur,
Halaylar çekilir,
Zılgıtlarla insanlar coşar.
Suların,serin,berrak,
Zemzemle,yıkanır gibi
Ruhen,bedenen ferahlarsın.
Milyonlarca sene,
Mutlu mutlu akarsın
Her insan senin gibi,
Ömrü su gibi akıp geçiyor.
İnsanlar senin gibi yararlı olsa,
Ne güzel olur dünyamız.
Sonunda,
Sevdalandığın,Akdenize kavuşursun.

Cemal Borandağ
09 Şubat 2018 Pazarcık
Yaşamak ne güzel Aşık olunca.

ÇAĞRI



Ben ziyaret tepesiyim,
Ne çok dileklerin vardı.
Bez bağladın ağaçlarıma.
Bütün dileklerin tuttu.
Ne çabuk unuttun beni.
Çağırıyorum,gel yine ziyaretime.

Ben Kartalkaya barajıyım.
Börtü,böcek,kurtlar kuşlar,
Tarla,bağ bahçe,insanlar,
Su su diye bağırıyordunuz.
Altın başaklar verdim,pamuklar verdim.
Fabrikalarından,insanlar çalışıyor.
Rıskını Allah verirmiş,ama,
Çağırıyorum,barajlarımızda çok bereket var.
Rakı,balık,ızgara keyfini çıkar.

Ben Pazarcık'ın sokaklarıyım,
İlk sevdalandığın şehirdi.
Ne güzel şiirler yazdın sevgiline,
Tadı damağında kaldı değil mi?
Nice sevdalanacağın Merallarimiz var.
Çağırıyorum,aşka,sevdalanmaya.
Sevgini çoğaltmaya,dosts arkadaşa.
Seni özlemle anıyorlar.,gel gayrı.

Filler bile doğduğu yere gidermiş.

Cemal Borandağ
04 Şubat 2018-Pazarcık.
Herkes doğduğu yere benzer,kurduna ,kuşuna,yerde sürgün veren çiçeğine.

2 Şubat 2018 Cuma

PAZARCIK



Pazarcık'a gidelim mi?
Maraş-Pazarcık çok uzak,
Narlıdır,karlıdır arası.
Kızlar Maraşa gider,çarşı ,pazar.
Antep-Barak türkülerin sırası.

Pazarcığa gidelim mi?
Dostu,arkadaşları görelim mi?
Sevgilim,deliyor diye,
Düğün dernek kuralım mı?

Yar geliyor,yar geliyor.
Sllana sallana,alımlı,çalımlı.
Her yer bana dar geliyor.
Çoştu yine deli gönül.
Rakı,şarap içelim mi?
Bar tutup,halay çekelim mi?
Çoşup,sarhoş,olalım mı?.

Cemal Borandağ
01 Şubat 2018 Pazarcık
Türküler Toroslarda yakılır.

Gavurdağı Güzeli



Gül ağacı bile,
Sevgisini göstermek için,
Yılda bir çiçek açıyor.
Gavurdağı güzeli.
Sende gül,güldür biraz.
Senin dağların karlı mıdır?
Aşılmaz yüceliğin mi var?
Arkanda dağlar sıralanmış mıdır?
Gücüne mi inanıyor,güveniyorsun.
Gavurdağı güzeli.

Bu ne alım çalım.
Mor sümbüllü bağların,
Dağlarında dolaşan,merallerin,
Börtü böceğin,kurdun kuşun mu var.
Dağların en yücesisin.
Başında dertli dertli dolaşan bulutların var.
Kendini doruklarda dolaşır,
Allaha yakın hissediyorsun.
Demek ki senden büyük Allah var.
Gavurdağ güzeli.

Cemal Borandağ
02 Şubat 2018 Pazarcık
Gavurdağ Güzelleri bir başka oluyor.

Hep Sınıfta Kaldım



Osmanlı döneminde,
İlkokul öğretmenlerin,
Şahitliği kabul edilmezmiş.
Hep çocuklarla kala kala.
Çocuklaşırmış diye.
Gönlüm hep çocuk kaldı.
Yalancı böcük.

Aşkta lise sondayım.
Mezun olamadım.
Diploma alamadım.
Tasdikname aldım.
Aşkta sınıfta kaldım.
Hep lisedeyim ,aşkta.
Ne güzel ,hep lisede aşık olmak.
Aşk olsun,aşk olsun ,aşk olsun.

Askerliğe,seve seve gittim.,
Askerliğini,yapmayana kız vermiyorlar.
Adam saymıyorlarmış.
Yirmi yaşında mehmetçiklerle,
Koşa ,koştura.
Yirmi yaşına bastım.
Yirmi bir yaşına basamadım.
Ruhen,bedenen,aynıyım.
Geceleri,rüyamda askerim.
Gündüzleri,teskere alamamışım.
Ama hep yirmi yaşındayım.
Gel teskere ,gel.
Şafak kaç!

Cemal Borandağ
İnsan hissettiği yaştadır.
28 Ocak 2018 Tuzla -İstanbul

ENTELEKTÜEL FAHİŞE



Solcu, aynı zamanda Karl Marks’ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880’lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok. Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından...

"Dünya tarihinin su anına dek, Amerika'da 'Özgür, bağımsız basın' diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine.

"Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret
edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz, çünkü:
Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça
yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iș arıyor olacaktır. Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet
sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de…
Öyleyse, şimdi burada 'bağımsız, özgür basının(!) şerefine(!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı...
Bizler entelektüel fahişeleriz."

"Ka" ELEMENTİNİN ÖZELLİKLERİ

Element : Kadın
Sembolü : Ka
İdeal Atom ağırlığı : 51,6 kg olarak kabul edilmiştir.
Alternatif ağırlıkları (izotopları) : 35 - 130kg
Bulunduğu yerler : Gezegendeki tüm kırsal ve kentsel alanlar

FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ:
1- Yüzeyi renkli film tabakasıyla kaplıdır.
2- Değişik sıcaklıklarda kaynar.
3- Bilinen bir sebep olmaksızın donar.
4- Özel ilgi gördüğünde erir.
5- Yanlış kullanımlarda ısırır.
6- İşlenmemişinden sıradan maden filizine kadar pek çok halde bulunur.
7- Doğru noktalara basınç uygulandığında ürün verir.
8- Standart ölçüleri varsa da kolay bulunmaz.
9- Çekici özelliğine aldanılıp fazla yaklaşılmaması önerilir.
10- Her zaman bir uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.

KİMYASAL ÖZELLİKLERİ:
1- Altın,gümüş, platin ve diğer kıymetli madenlerle yakın
akrabalığı vardır.
2- Büyük miktarlardaki pahalı maddeleri ve değerli tasları absorblayabilir.
3- Belli bir sebebe bağlı olmaksızın patlayabilir.
4- Sebepsiz yere çıkıp gidebilir, çıkıp gelebilir.
5- Sıvılarda çözünürlüğü yoktur.
6- Alkolle doyurulduğunda aktivitesi büyük oranda artar.
7- Dünyada bilinen en büyük servet indirgeyicidir.
8- Kapalı alanlarda bir arada tutulmaları tehlikelidir.
9- Çok sayıda bir arada olmaları merkezi sinir sistemini etkiler.
10- Belli bir sistemi çökertmek için kullanılabilir.
11- Hiç işlenmeden son derece etkin maddeye sahip olabilir.
12- Bir tanesi bile nefes kesilmesi hafıza kaybı yaratabilir.

GENEL KULLANIM ALANLARI:
1- Genelde süs olarak.
2- Üretimde
3- Belli dozda kullanılması halinde rahatlamada büyük yardımcı
özelliği vardır.
4- Çok etkili temizleyici özelliği vardır.

TESTLER:
1- Saf numunesi doğal halde bulunabilirse rengi parlak pembeye döner.
2- Daha iyi bir numunesiyle kıyaslandığında rengi yeşile döner.
3- Kulağa zarar verdiği tespit edilmiştir.

POTANSİYEL TEHLİKELERİ: 1-Tecrübesiz ellerde çok tehlikelidir.
2- Birden fazlasıyla ilgilenmek yasal olarak engellenmiştir.
3- Ancak değişik mekanlarda ve birbirleriyle direkt temas
etmelerini engellemek koşuluyla bunu yapanlar bulunmaktadır.
4- Aynı mekanda, uzun süre bir arada olmak, çeşitli sakıncalar
oluşturmaktadır.
5- Bağımlılık yapabilir ve tedavisi yoktur.
6- Bir çok efsanede ve gerçek hikayede tehlikeleri anlatılmıştır.

Ah kadınlar ahhhh�.
*Öperseniz beyefendi değilsinizdir, öpmezseniz adam değilsiniz.
*İltifat edersiniz yalan der, etmezseniz bırakır gider.
*Her isteğine evet derseniz karaktersiz olursunuz, karşı çıkarsanız anlayışsız.
*Çok yanına giderseniz sıkıldım der, az giderseniz küser.
*İyi giyinirseniz çapkınsın der, dikkat etmezseniz zevksizlikle suçlar.
*Kıskanırsınız huyun kötü der, kıskanmazsınız sevmiyorsun der.
*Siz bir dakika geç kalın kıyamet kopar, kendisi bir saat gecikirse
bunda ne var.
*Arkadaşınızla buluşursunuz adı ihmal olur, o buluşur 'Bizim kızlar' olur.
*Siz başka kadına bakacak olsanız gözleriniz oyulur, başka bir adam
ona baktığında adı hayranlık konur.
*Konuştuğunuz anda dinlemenizi ister, dinlediğiniz anda 'Neden
konuşmuyorsun?' der

Kısacası..

*Sade ama çok karışık.

*Zayıf gibi ama çok güçlü.
*Akıl karıştıran ama hayranlık uyandıran.
*İnsanı çıldırtan ama mükemmel!
*Çok güzelse nadiren sadıktır.
*Çok sadıksa da nadiren güzel...

Adam Karısının...



Adam karısının evlenirken yanında getirdiği köpeğine bir türlü ısınamamış. Evin her yeri tüy olduğu için köpekten kurtulmanın yollarını aramaya başlamış. Artık canına tak ettiği bir gün köpeği alıp 5 sokak ileriye bırakmış. Akşam işten eve gelmiş bir bakmış ki köpek evde. Yarın için tekrar plan yapmış ve bu sefer 20 sokak öteye bırakmış.

Akşam eve geldiğinde yine aynı manzara, köpek baş köşede oturuyor. Ertesi gün köpekten kurtulmaya kararlı imiş. Sabah köpeği arabaya attığı gibi sokaklar, ilçeler geçmiş şehrin en ucra köşelerine gidip köpeği bırakmış. Akşam olunca evin telefonu çalmış kadının karşısında kocası.

“Alo hayatım köpek evde mi?”

“Kadın- Evet hayatım”

“Telefonu ona verir misin evin yolunu bulamıyorum da.”

EĞER

Rudyard Kipling (30 Aralık 1865 - 18 Ocak 1936)
Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;
Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;
Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;
Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,
Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;
Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;
Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;
Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;
Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;
Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;
Yeryüzü ve üstündekiler senindir
Ve dahası
sen bir İNSAN olursun oğlum...