Yaşlı karı koca yataklarına girmişler.
Adam tam uyumak üzereyken, eski günleri özleyen kadın, aniden bastıran bir romantik dalganın tesiriyle kocasıyla sohbet etmek istemiş. Dudaklarındaki hülyalı bir gülümsemeyle kocasına bakan kadın demiş ki:
- Bana kur yapacağın zaman; elimi tutardın.
Adam uykulu bir halde uzattığı eliyle, karısının elini tutmuş. Aradan birkaç dakika geçmiş, kadın konuşmaya devam etmiş:
- Sonra beni öperdin...
Uykusu ile hanımı arasında bocalayan adam, karısının yanağına bir öpücük kondurduktan sonra, başını yastığa koymuş. Adam tam uyuyacakmış ki, karısının seksi sesini duymuş:
- Beni öptükten sonra, boynumdan hafifçe ısırırdın.
Karısının bu sözü üzerine yataktan kalkan adam, terliklerini giymiş, tam gitmek üzereyken karısı sormuş:
- Nereye gidiyorsun?
Adam cevap vermiş:
- Dişlerimi takmaya ...
Sayfalar
- Ana Sayfa
- Potrem
- C.Borandağ Kimdir?
- Bozlar
- 46 AYNEN MARAŞ
- AQ Biriç
- Asker Oldum Piyade
- TKY
- Bir Şiirdir Yaşamak
- Fıkralar
- Kendini Yönetme İlt.
- Küçük Asker
- Türk Mutfağı
- Sözler Düşünceler
- Bir Şiirsin Sen
- Mehmetcik
- Pazarcık
- Nurhak
- Düşünüyorum O Halde Gülüyorum
- Bir Subayın Anatomisi
- Devrim Günlerinde Aşk
- Küçük Paris
- Çanakkale Geçilmez 1915
- Düşüncelerin Kaynağı
- Cem
- Sarıkamış
- Ulusal Kurtulus Savaşı
29 Ağustos 2017 Salı
4 Ağustos 2017 Cuma
FIKRALAR-40 (10 KISA FIKRA)
NE OLMUŞ
Çarşıdan dönen karısının ter soğutmak için yakasını bağrını açıp salladığını gören adam, karısına seslendi:
- Çarşıdan ne aldın hanımcığım?
Kadın:
- Haa, dedi. Sana gıravat aradım yok, kilotlar ise küçüktü. Kendime biraz kombilozom, kilot, çorap falan filan alabildim, demiş.
Adam:
- yakanı çok fazla açıyorsun da ondan, belki yeni sütyenini komşular görsünler diye heveslendiğini sandım, dedi.
Kadın:
-Haa, hiç fena düşünmüş sayılmazsın ama bir aydır ben sütyensiz geziyorum artık.
SOKAKTA
Bir kadının sokakta kilotunun düştüğünü gören çocuk, onu kovalayarak arkasından yakaladı:
- Hanım, dedi, kilotunuzu düşürmüşsünüz.
Kadın:
- Aaa, mersi. Onu nerede buldunuz? diye sordu.
Çocuk bir an durakladıktan sonra:
- Şey, dedi. Tam sinemanın önüne buldum.
Kadın:
- Hayret, dedi. Benim kilotumun bağı ta ayakkabıcıda kopmuştu.
KARŞILIK
Babasına karşılık veren genç kıza babası “terbiyesiz” diye bağırınca, kızı ona cevap verdi:
- Babacım, siz de geçen gün dedemle miras kavgası yaparken cevap vermiştiniz. Ama o size terbiyesiz demedi. Sanırım dedem çok terbiyeli bir insan olmalı.
YOKLUK
Yolda iki arkadaş karşılaşmış dedikodu yapmaya başlamışlardı. Sıra yemeklere gelince, biri:
- Bırak şu yemek lafını, giyimden ve gezmeden konuşalım, diyince, diğeri:
- Yahu, karnı aç olan bir adam, giyimi ve gezmeyi düşünebilir mi? İşten kovulalı tam üç ay oldu. İki aydır da aç yaşıyor gibiyim. deyince:
- Be yahu, senin hiç candan bir arkadaşın yok muydu ki seni bu durumdan kurtarsın?
- Benim candan arkadaşım sendin, ama ne yazık ki senin de bundan haberin bile olmamış.
OKULDA
Hoca talebeye derste sordu:
- Oğlum, Nemrut dağı nerededir?
Çocuk hemen cevabı yapıştırmış:
- Bizim evdedir öğretmenim. Annem babamı hep öyle çağırır.
CAN SIKINTISI
Orhan’ın canı fazla sıkılınca Turhan’ı uyandırdı:
- Yahu sen hiç sıkılmıyor musun yatakta? dedi.
O, mırıldanarak:
- Off, uyuyordum, dedi. Neden sıkılayım ki, hiç uykuda sıkılınılır mı?
Orhan:
- Amma tuhafsın. Ben de uyuyordum ama sıkılıp uyandım. İnsan uykuda bir rüya bile görmezse neye yarar ki öyle uyku? Haydi kalk, sinemaya gidip bir film seyredelim. Vakit geçmiş olur. Hem istersen orada uyuyabiliriz. Belki koltuklar daha rhattır, dedi.
SİYAHIN DERDİ
Siyah yüzlü bir vatandaş bir oturma yerinde rastladığı şahsa dertleşti:
- Siyahım diye hiçbir yerde bana iş vermiyorlar.Canımdan bıktım. Parasız ve işsiz kaldım. Ölmek istiyorum artık.
Beyaz olan vatandaş da:
- Ne üzülüyorsun, dedi, ben bir filmciyim. Benimle beraber gel, seninle siyahbeyaz bir film yaparız.
NEREDEYDİN
Oy vermeye geciken bir vatandaşa biri:
- Herkes oy atarken sen neredeydin? deyince adam:
- Boş kalan evleri gözden ve elden geçiriyordum, demiş.
KESKİN
Sevdiği bir senfoniyi dinlerken radyoyu kapatan kadına kızan adam:
- Sen benim en sevdiğim şeyleri beğenmeyip kapatıyorsun. deyince, kadın hiddetle:
babamı bu yüzden annemle birlikte darülacezeye attık. Sen de ayağını denk al, bizim dinlediğimiz şeyleri sevmeye alış, dedi.
Çarşıdan dönen karısının ter soğutmak için yakasını bağrını açıp salladığını gören adam, karısına seslendi:
- Çarşıdan ne aldın hanımcığım?
Kadın:
- Haa, dedi. Sana gıravat aradım yok, kilotlar ise küçüktü. Kendime biraz kombilozom, kilot, çorap falan filan alabildim, demiş.
Adam:
- yakanı çok fazla açıyorsun da ondan, belki yeni sütyenini komşular görsünler diye heveslendiğini sandım, dedi.
Kadın:
-Haa, hiç fena düşünmüş sayılmazsın ama bir aydır ben sütyensiz geziyorum artık.
SOKAKTA
Bir kadının sokakta kilotunun düştüğünü gören çocuk, onu kovalayarak arkasından yakaladı:
- Hanım, dedi, kilotunuzu düşürmüşsünüz.
Kadın:
- Aaa, mersi. Onu nerede buldunuz? diye sordu.
Çocuk bir an durakladıktan sonra:
- Şey, dedi. Tam sinemanın önüne buldum.
Kadın:
- Hayret, dedi. Benim kilotumun bağı ta ayakkabıcıda kopmuştu.
KARŞILIK
Babasına karşılık veren genç kıza babası “terbiyesiz” diye bağırınca, kızı ona cevap verdi:
- Babacım, siz de geçen gün dedemle miras kavgası yaparken cevap vermiştiniz. Ama o size terbiyesiz demedi. Sanırım dedem çok terbiyeli bir insan olmalı.
YOKLUK
Yolda iki arkadaş karşılaşmış dedikodu yapmaya başlamışlardı. Sıra yemeklere gelince, biri:
- Bırak şu yemek lafını, giyimden ve gezmeden konuşalım, diyince, diğeri:
- Yahu, karnı aç olan bir adam, giyimi ve gezmeyi düşünebilir mi? İşten kovulalı tam üç ay oldu. İki aydır da aç yaşıyor gibiyim. deyince:
- Be yahu, senin hiç candan bir arkadaşın yok muydu ki seni bu durumdan kurtarsın?
- Benim candan arkadaşım sendin, ama ne yazık ki senin de bundan haberin bile olmamış.
OKULDA
Hoca talebeye derste sordu:
- Oğlum, Nemrut dağı nerededir?
Çocuk hemen cevabı yapıştırmış:
- Bizim evdedir öğretmenim. Annem babamı hep öyle çağırır.
CAN SIKINTISI
Orhan’ın canı fazla sıkılınca Turhan’ı uyandırdı:
- Yahu sen hiç sıkılmıyor musun yatakta? dedi.
O, mırıldanarak:
- Off, uyuyordum, dedi. Neden sıkılayım ki, hiç uykuda sıkılınılır mı?
Orhan:
- Amma tuhafsın. Ben de uyuyordum ama sıkılıp uyandım. İnsan uykuda bir rüya bile görmezse neye yarar ki öyle uyku? Haydi kalk, sinemaya gidip bir film seyredelim. Vakit geçmiş olur. Hem istersen orada uyuyabiliriz. Belki koltuklar daha rhattır, dedi.
SİYAHIN DERDİ
Siyah yüzlü bir vatandaş bir oturma yerinde rastladığı şahsa dertleşti:
- Siyahım diye hiçbir yerde bana iş vermiyorlar.Canımdan bıktım. Parasız ve işsiz kaldım. Ölmek istiyorum artık.
Beyaz olan vatandaş da:
- Ne üzülüyorsun, dedi, ben bir filmciyim. Benimle beraber gel, seninle siyahbeyaz bir film yaparız.
NEREDEYDİN
Oy vermeye geciken bir vatandaşa biri:
- Herkes oy atarken sen neredeydin? deyince adam:
- Boş kalan evleri gözden ve elden geçiriyordum, demiş.
KESKİN
Sevdiği bir senfoniyi dinlerken radyoyu kapatan kadına kızan adam:
- Sen benim en sevdiğim şeyleri beğenmeyip kapatıyorsun. deyince, kadın hiddetle:
babamı bu yüzden annemle birlikte darülacezeye attık. Sen de ayağını denk al, bizim dinlediğimiz şeyleri sevmeye alış, dedi.
SEVGİ, MUTLULUK
- Sevgi dünyanın ikinci güneşidir.
- Fakir insanın bir insana verebileceğin en büyük şey, sevgi ve hayranlık beslemesidir.
- Bir insanın bir şeyi öğrenebilmesi için, herşeyden önce o şeyi sevmesi lazım. Sevinxce yaptığı iş yarı yarıya kolaylaşır. Sevmeyince iki kat zorlaşır.
- Sevginin değerini dahiler ve deliler anlar. Ben neden deli oldum? Normal insanlar yaşar geçerler.
- Birini sevmenin birinci koşulu, insanın önce kendisini sevmesidir.
- Çıkarsız sevgi kadar güzel bir şey yok. Mecnun Leyla’sını, Ferhat Şirin’ini, anne baba evladını, çıkarsız sever. Arkadaş arkadaşını çıkarsız severse, dostluk olur.
- Her şeyi satın alabilirsin. Sevgi ve aşkı asla.
- Sevgi dolu bakışların dinamit gibi patlıyor beynimde. Sevinçten ne yapacağımı bilemiyorum, şaşırıyorum, şımarıyorum, mutlu oluyorum. Sevgi böyle güzel bir şey.
- Sevdikçe, içindeki zenginlikler çoğalıyor. Yer altı dünyası karanlık, uçurum, umutsuzluktur.
- Ne deliyi sev, ne kendini sevdir akıllım.
- Dünya bir deliğin üzerinde dönüyor. Sevgiyi bilmeyenler ona “kokmuş delik” diyor.
- Sen her yerde mutlu olursun. Çünkü içinde cennet bahçesi var.
- Bir evde neşe, muhabbet bitt ise, devlet dairesine benzemiştir. Yürümez.
- Sevgi ile büyüyen, etrafına sevgi verir.
- Güneylilerin ateşli sevgileri var. Yakar.
- Deveye hendek atlatan bir tutam ottur. İnsanı hayata bağlayan sevgidir.
- Sevgi en büyük servet, yaşama gücüdür.
- Mutluluğun yolu mutfaktan geçer, yatak odasında noktalanır.
- Mutsuz insanın her tarafı ağırır.
- Ben sevgi adamıyım. Sevdalıyım, karasevdalıyım.
SANAT, SANATÇI, YAZAR
- İnsanın aklına günde kırk, elli bin fikir geliyor. Yazanlar yazar oluyor. Sevsinler böyle maymun iştahlı yazarı.
- Yazar yaralı insandır. Yarasının iyileşmesi için devamlı yazar, ama yara iyileşmez. Devamlı büyür.
- Kalbinin güzelliği yazılarına yansımış. Aynelı çarşımısın mübarek.
- Şairler toplumun serseri ruhlu bilgeleridir. Serseri, serseri.
- Eliyle çalışan kişiye işçi, eli ve kafası ile çalışana usta, eli, kafası ve yüreğiyle çalışana sanatçı denir.
- Kitaplı adamdan korkacaksın. Çok biliyor, hem yazar, hem asker, hem gazi.
- Sanat başka bir ibadet şeklidir. Böyle ömür boyu ibadete can kurban.
- Mizah bir yumruktur. Ne zaman kime vuracağı belli olmaz.
- Yazarın emeği var, emekliliği yok. Mutlu olarak yaşarsın. Çalışırken sekiz saat çalışıyordum, birazda kaytarıyordum. Şimdi yazar oldum, yirmi dört saat çalışıyorum. Kaytaramıyorum.
- Ben yüreğimi yüzümde taşır, kalemimle yazarım. Kalpten gelmedikten sonra kimse okumaz.
- Şiir okumasını bilmeyen erkek aşık olamaz. Maval maval, mal mal dolaşır.
- En iyi resim şiirdir. En iyi şiirde resimdir.
- Gerçekleri en iyi, şairler, ressamlar, müzisyenler yakalar. Canına okurlar. Entelektüel.
- Yazarlar toplumun röntgen cihazlarıdır. Toplumun bütün sorunlarını görür, çözüm ararlar.
- Yazmadan yaşayamam. Yaşamadan yazamam.
- Kitaplı adamdan korkulmaz. Ancak saygı duyulur.
- Hırsızlarda anlamış. Eve girip meslek tabancamı çaldılar. Şimdiki mesleki silahım kalemim.
- Her yazarın bir kitabı vardır. Diğer kitaplar, yazılan kitabın türevi. Aynı şeyleri anlatırlar, dolaylı yollarla, fikrini güçlendirir.
- Bu adam yazar, benden alır sonrada yazar.
- Yazmaktan amaç, başkalarına birşeyler anlatmak ve onlar üzerinde etkili olmak, düşüncelerini yaymak ve kabul ettirmektir.
- Yazarak rahatlayın. Kendinizin psikoloğu olun.
- İnsanlar yazdıkça içi rahatlar. Ben yazdıktan sonra üstümden yirmi ton yük kalktı, sorunlarımdan kurtuldum. Sağlığımı korudum. Bir tarafıma felç gelebilirdi.
- Yazarlar, sanatçılar toplumun kılcal damarlarıdır. Olayları erkenden haber verir, çözüm üretmek isterler.
- Yaratıcı olan yazarlar, daima yalnız adamlardır. Yalnızlığı unutmak için romanlarda kahramanlar yaratıp, onları yazar, konuşur, onlarla bütünleşirler.
- Yazarlar, yazarken, yaşar. İç konuşmaları kalpten kalbe ulaşırsa, okuyucuda, sende bizdensin der.
- Sanat bir başka dua şeklidir. Dua ile yaşıyorum.
- Mizah bir yumruktur. Ne zaman, nerde, kime vuracağı belli olmaz. Karnıma kramp girdi, korkudan. Mizah yumruğu.
- Günün şiir gibi geçince, elbet şiir yazarsın.
- Şiir, duyguyu karikatürize eder.
- Resim, renklerin dansı cümbüşüdür. Şiirde seslendirmesi.
- Gölü güzel olan insanlar, şiir, müzik, resim, edebiyatla uğraşır.
- Yazarlar, daima 20 yaş ruhu taşırlar. Yoksa enerjisizlikten yaşayamazlar.
- Her insan bir romandır. Her yazar bir kitaptır.
- Sanatçının bir görevi de, herkesin görevini bir şekilde yapmasını, rahatlamasını, hissetmesini sağlamak için ortamı sağlamaktır.
- Yatağa yattığında, bırak problemlerinde dinlensin.
- Gül bahçesinde yazar, şair, filozof yetişmez. Çölde, kıtlıkta, yoksullukta, bataklıkta, kaktüs çiçeğidir.
- Aforizma sanattır. Firesiz düşünme sanatıdır.
- Doğuma alışan kadınlar gibi, yazarlarda herkese eser verir.
- Bu kitap ne güzel kokuyor. Güzel yazdığını kokusundan anladım.
- Toplumun aydınları, devrimcileri, yol göstericileri, tanrı dili ile konuşur.
- Şairler toplumumn peygamberleridirler.
- Yazmak ağlamak gibidir. İnsanı rahatlatır. Okumak doldurur. Dol kara bakır dol.
- Oynama balık, hadım olanların aşk şiiri yazdığı görülmemiştir.
- Yazar yaralı kişidir. Yaranın iyileşmesi için devamlı yazar ama bir türlü yarası iyileşmez, kanatır.
- Her şairin içinde bir ırmak akar. Her şairin ırmağı farklı akar.
- Resim sessiz şiir, şiirse dokunaklı resim.
- Ben yazarım. Herkes sekiz saat çalışır, ben yirmi dört saat düşünürüm.
- Bir kadın senin gözlerinin içine bakarak şiir okursa ne olursun? Öküz.
- Şiir edebiyatın gözleridir.
- Sanatçı aşık olmadan üretim yapamaz.
- Müzik, ruhun doktorudur, huzurudur, gıdasıdır.
- Şiir, duyguyu karikatürize eder.
- Gönlü güzel olanlar, şiir, resim, müzik, edebiyat sanatlarıyla uğraşır.
- Şairler her zaman genç kızları elinde tutunur, hayata.
- Sanatçı doyduğu yerde beslenir.
FIKRALAR-39 (10 KISA FIKRA)
ADLİ TIPTA
Adli tıpta personellerden biri öldürülmüştü. Doktor onu muayene ettikten sonra bir kaza neticesi başını çarparak ölmüş diye rapor yazdı. Ve işi kapatmak istedi. Lakin raporu okuyan hademe doktor bu rapor yanlış dedi. Ona bıçağı nasıl sapladığımı çok iyi hatırlıyorum dedi.
FARKINDA DEĞİLMİŞ
Hekim suçluya sordu. Karını nasıl vurup öldürdün dedi. Suçlu hâkim bey dedi. Karımı vurduğumda içkiliydim dedi. Sarhoştum hiç farkında değildim. Hâkim karar verdi. Bu şahısın içkiliyken idam edilmesini istiyorum dedi. İdamı da fark etmemiş olur.
YOLLUK
Roketle aya gitmek üzere olan astronot yola çıkmak üzereyken sevgilisi gelerek sana yolluk getirdim dedi. Bak bethoven’ın mehtap sonatı plağını aya gittiğin de ay ışığını hatırlayıp bunu dinlersin.
SIYIRMA
Baba oğluna yemek esnasında bağırdı. Tabağını iyice sıyır dedi. Buna alışmalısın. Oğlu zaten birkaç gündür hep sıyırmakla meşgulüm kendimi sıyırmaya alıştırıyorum. Yolda da her gün arabalara çarpıp boyalarını sıyırmaya başladım.
TALEBE
Coğrafya öğretmeni derse kaldırdığı talebeye oğlum dedi. İran nesi ile meşhurdur. Talebe humeynisi ile meşguldür dedi. Ora da hümeyniler çıkar.
ANTEN UÇMUŞ
Tek kat yazlık evin damı üzerinde sopa gibi uzun süredir komşusunu kazık gibi ayakta durmuş gören diğer komşusu dayanamayarak seslenerek sordu.
ORUÇ
Biri, diğerine hayat pahalılığıyla nasıl savaşıyorsun dedi.
Diğeri, çareyi oruç tutmakta bulduğunu söyledi:
- Hem ramazanı, hem de üçayları sahursuz tutarak bütçemi ayarladım.
AZ YE DE BİR UŞAK TUT
Seyahat esnasında tanışıp arkadaş olan iki kişi arkadaşlıklarını ilerletince biri diğerine sürkli iş buyurmaya başlamış. Diğeri de nezaketini muhafaza ederek bir kaç defa kendinden yapılmasını istenenleri yerine
getirmiş.
Diğeri kendini dadısı gibi kullanmaya başlayınca iş çığırından çıkmış. Bunun üzerine kullanılan kişi isyan ederek, diğerine sormuş:
- Sen çok mu yiyorsun az mı? demiş. Karşısındaki ilkin anlayamayarak:
- Sana ne? demiş, ister az yerim ister çok yerim. Yoksa yıkayacağın bir tabak fazla mı geldi.
Bu pişkinlik karşısındakinin asabına dokunmuş:
Tabak yıkanmasa da olur, kırılsa da. Ama ben az yiyorum. Ben bir evde bir uşak tutacağım zaman hep az yerim. Böylece masraftan kısmış olurum. Eğer ev sahibi az yerse uşak da ondan görerek utanıp az yer.
İki türlü de kar edilmiş olur. Bu yüzden insanlara “az ye de bir uşak tut” demişler.
TELEVİZYONCUDA
Yaşlıca bir zat, televizyonunu alarak, tamirciye götürür:
- Aman, der, şu televizyonumu bir elden geçiriver. Zira çok kötü görüntü vermeye başladı. Ne de olsa yaşlandı. Bir bakıver de biraz gençleşsin, daha iyi görüntü versin.
Tamirci televizyonu iyiden iyiye gözden geçidikten sonra televizyonun sahibine dönerek:
- Şey, der, beyim televizyonunuzun hiçbir şeyi yok. Görüntüsü gayet iyi. Siz derhal bir göz doktoruna gidip gözlerinizi baktırıverin. Yaşlanan sizin gözleriniz.
ÇİNGENELER
Çingeneler bir araya toplanmışlar birbirleriyle yarışıyorlarmış. İçlerinden biri giyindikleriyle methetmeye başlayınca içlerinden hırslanan bir ortaya çıkıp soyunmaya başlamış:
- Senin yeni entarine benim yanık tenli göğüslerimi ve vücudumu ne erkekler ne de kadınlar değişir a budala, diye yahkırdı.
Adli tıpta personellerden biri öldürülmüştü. Doktor onu muayene ettikten sonra bir kaza neticesi başını çarparak ölmüş diye rapor yazdı. Ve işi kapatmak istedi. Lakin raporu okuyan hademe doktor bu rapor yanlış dedi. Ona bıçağı nasıl sapladığımı çok iyi hatırlıyorum dedi.
FARKINDA DEĞİLMİŞ
Hekim suçluya sordu. Karını nasıl vurup öldürdün dedi. Suçlu hâkim bey dedi. Karımı vurduğumda içkiliydim dedi. Sarhoştum hiç farkında değildim. Hâkim karar verdi. Bu şahısın içkiliyken idam edilmesini istiyorum dedi. İdamı da fark etmemiş olur.
YOLLUK
Roketle aya gitmek üzere olan astronot yola çıkmak üzereyken sevgilisi gelerek sana yolluk getirdim dedi. Bak bethoven’ın mehtap sonatı plağını aya gittiğin de ay ışığını hatırlayıp bunu dinlersin.
SIYIRMA
Baba oğluna yemek esnasında bağırdı. Tabağını iyice sıyır dedi. Buna alışmalısın. Oğlu zaten birkaç gündür hep sıyırmakla meşgulüm kendimi sıyırmaya alıştırıyorum. Yolda da her gün arabalara çarpıp boyalarını sıyırmaya başladım.
TALEBE
Coğrafya öğretmeni derse kaldırdığı talebeye oğlum dedi. İran nesi ile meşhurdur. Talebe humeynisi ile meşguldür dedi. Ora da hümeyniler çıkar.
ANTEN UÇMUŞ
Tek kat yazlık evin damı üzerinde sopa gibi uzun süredir komşusunu kazık gibi ayakta durmuş gören diğer komşusu dayanamayarak seslenerek sordu.
ORUÇ
Biri, diğerine hayat pahalılığıyla nasıl savaşıyorsun dedi.
Diğeri, çareyi oruç tutmakta bulduğunu söyledi:
- Hem ramazanı, hem de üçayları sahursuz tutarak bütçemi ayarladım.
AZ YE DE BİR UŞAK TUT
Seyahat esnasında tanışıp arkadaş olan iki kişi arkadaşlıklarını ilerletince biri diğerine sürkli iş buyurmaya başlamış. Diğeri de nezaketini muhafaza ederek bir kaç defa kendinden yapılmasını istenenleri yerine
getirmiş.
Diğeri kendini dadısı gibi kullanmaya başlayınca iş çığırından çıkmış. Bunun üzerine kullanılan kişi isyan ederek, diğerine sormuş:
- Sen çok mu yiyorsun az mı? demiş. Karşısındaki ilkin anlayamayarak:
- Sana ne? demiş, ister az yerim ister çok yerim. Yoksa yıkayacağın bir tabak fazla mı geldi.
Bu pişkinlik karşısındakinin asabına dokunmuş:
Tabak yıkanmasa da olur, kırılsa da. Ama ben az yiyorum. Ben bir evde bir uşak tutacağım zaman hep az yerim. Böylece masraftan kısmış olurum. Eğer ev sahibi az yerse uşak da ondan görerek utanıp az yer.
İki türlü de kar edilmiş olur. Bu yüzden insanlara “az ye de bir uşak tut” demişler.
TELEVİZYONCUDA
Yaşlıca bir zat, televizyonunu alarak, tamirciye götürür:
- Aman, der, şu televizyonumu bir elden geçiriver. Zira çok kötü görüntü vermeye başladı. Ne de olsa yaşlandı. Bir bakıver de biraz gençleşsin, daha iyi görüntü versin.
Tamirci televizyonu iyiden iyiye gözden geçidikten sonra televizyonun sahibine dönerek:
- Şey, der, beyim televizyonunuzun hiçbir şeyi yok. Görüntüsü gayet iyi. Siz derhal bir göz doktoruna gidip gözlerinizi baktırıverin. Yaşlanan sizin gözleriniz.
ÇİNGENELER
Çingeneler bir araya toplanmışlar birbirleriyle yarışıyorlarmış. İçlerinden biri giyindikleriyle methetmeye başlayınca içlerinden hırslanan bir ortaya çıkıp soyunmaya başlamış:
- Senin yeni entarine benim yanık tenli göğüslerimi ve vücudumu ne erkekler ne de kadınlar değişir a budala, diye yahkırdı.
FIKRALAR-38 (10 KISA FIKRA)
DANSTA
Dans ederlerken genç kız “baba” dedi. Senin kardeşin Mehmet bizim Fatoşla dans ediyor. Delikanlı güldü, Fatoşla dans eden Ahmet dedi. Çünkü Mehmet seninle burada dans eden dedi.
NE YAPMIŞ
Savcı ailenin talebi üzerine davalı olan delikanlıya sordu: kaçırdığın genç kıza ne yaptın? Dedi. Delikanlı önce onunla nikâhlandım sonra da ona bir kürk manto yaptım dedi.
NEREDEN BİLİYORMUŞ?
Genç kadın, sevgilisine beni karından daha çok sevdiğini nereden biliyorsun dedi. Sevgilisi, tabi ki biliyorum karım değilsin de ondan.
YALELLİ
Kaçırılan uçaktan indikten sonra içlerinden biri burası Arabistan diye bağırdı. Öbürü nereden anladın dedi. Diğeri, duymadınız mı arabın yalellini.
PARLIYORMUŞ
Şu kadınla konuşulmuyor diye arkadaşına dert yanıyordu. Laf söylediğin zaman hemen parlıyor. Arkadaşı: kusura bakmaya gelmez dedi. Benzini bolca kaçmış olacak kocası benzincidir de.
BULDOZER
Apartman komşularından biri sabahın erken saatinde yöneticinin buldozerle apartmanın bahçesine girdiğini görünce “hayrola” bu saatte buldozerle ne kaldıracaksınız diye sordu. Yönetici ne olacak dedi. Kapıcıyı yataktan kaldıracağım.
KADIN OLSAYMIŞ
Kadın hazırlanarak kocacığım dedi. Eğer güzellik uzmanı olsaydın ne düşünürdün? Ne yapardın? Dedi. Kocası: seni baştan aşağı yaratmayı denerdim dedi.
HAKARET
Arkadaşına başından geçen olayları anlatmaya başlamıştı. Sevgilimle geçen gün kavga edince “sen adi bir köpeksin” diye hakaret etti. Ben de onu ısırmayıp yüzüne bir tokat atarak adi olmadığımı kibar olduğumu ispatladım.
MOZAR MERAKLISI
Misafir ev sahibine evine geldiği zaman Mozart çalmaya bayılırım dedi. Ev sahibi onun piyano üzerinde duran Mozart heykelini çaldığını fark etti.
DADI
Dadı: birden bağırdı bu çocuğu artık kucağıma alamam. Çünkü beni annesi zannedip sürekli göğsümü ısırıyor.
Dans ederlerken genç kız “baba” dedi. Senin kardeşin Mehmet bizim Fatoşla dans ediyor. Delikanlı güldü, Fatoşla dans eden Ahmet dedi. Çünkü Mehmet seninle burada dans eden dedi.
NE YAPMIŞ
Savcı ailenin talebi üzerine davalı olan delikanlıya sordu: kaçırdığın genç kıza ne yaptın? Dedi. Delikanlı önce onunla nikâhlandım sonra da ona bir kürk manto yaptım dedi.
NEREDEN BİLİYORMUŞ?
Genç kadın, sevgilisine beni karından daha çok sevdiğini nereden biliyorsun dedi. Sevgilisi, tabi ki biliyorum karım değilsin de ondan.
YALELLİ
Kaçırılan uçaktan indikten sonra içlerinden biri burası Arabistan diye bağırdı. Öbürü nereden anladın dedi. Diğeri, duymadınız mı arabın yalellini.
PARLIYORMUŞ
Şu kadınla konuşulmuyor diye arkadaşına dert yanıyordu. Laf söylediğin zaman hemen parlıyor. Arkadaşı: kusura bakmaya gelmez dedi. Benzini bolca kaçmış olacak kocası benzincidir de.
BULDOZER
Apartman komşularından biri sabahın erken saatinde yöneticinin buldozerle apartmanın bahçesine girdiğini görünce “hayrola” bu saatte buldozerle ne kaldıracaksınız diye sordu. Yönetici ne olacak dedi. Kapıcıyı yataktan kaldıracağım.
KADIN OLSAYMIŞ
Kadın hazırlanarak kocacığım dedi. Eğer güzellik uzmanı olsaydın ne düşünürdün? Ne yapardın? Dedi. Kocası: seni baştan aşağı yaratmayı denerdim dedi.
HAKARET
Arkadaşına başından geçen olayları anlatmaya başlamıştı. Sevgilimle geçen gün kavga edince “sen adi bir köpeksin” diye hakaret etti. Ben de onu ısırmayıp yüzüne bir tokat atarak adi olmadığımı kibar olduğumu ispatladım.
MOZAR MERAKLISI
Misafir ev sahibine evine geldiği zaman Mozart çalmaya bayılırım dedi. Ev sahibi onun piyano üzerinde duran Mozart heykelini çaldığını fark etti.
DADI
Dadı: birden bağırdı bu çocuğu artık kucağıma alamam. Çünkü beni annesi zannedip sürekli göğsümü ısırıyor.
FIKRALAR-37 (10 KISA FIKRA)
BEKLİYORDU
Kızı parası için almış olan damat, üç ile beş sene gurbet gezmekten bıkmıştı. Karısının mirasın dan istifade etmeyi tasarladığı için kayın pederinin ve kayın validesinin ölümünü dört gözle bekliyordu. Her akşam
eve gelir ve dibi kırmızı balmumu yakar, bunun sebebini söylemeden bakar dururdu. Bir gün karısın dan annesinin ve babasının hasta olduklarını duyunca, bu hevesi daha da arttı. Balmumlarını ikileştirip kapının
yanına oturdu. Kendi kendine iş yaklaştı artık diyordu. O sıra da kapı çalındı. Damat elinde şamdanla kapıya koştu. Kapıyı açtığı zaman, kapının önünde bir taksi duruyordu. Taksiciye ne haber dedi. Taksici de
yolcular size geliyor dedi. Taksinin içinde kayın validesi ve kayın pederi damatlarını görünce, bak kapı da bizi bekliyormuş dediler. Damatta elindeki şamdanı yere düşürerek bekliyordun ama böyle değil dedi.
MEYVELER
Evde meyvelerin dayanmadığını gören anne, meyveleri buzdolabına koyup kilitledi ve sokağa çıktı. Lakin döndüğün de kilitli dolapların için de meyve çöpleri görünce şaşırdı. Çocuğu gülerek anne dedi,
meyveleri kilitledin ama manavı da kilitleyemedin! Kapıcıyla babamın hesabına manavdan aldırdım oldubitti.
KONSERVATUVAR İMTİHANI
Konservatuar imtihanın da talebeler sıralarını bekliyorlardı. Talebelerden birinin eli incinmişti ve sarılıydı. Hoca eli sargılı olan talebeye seni eylüle bırakayım deyince çocuk dayanamayarak bana yazık olmaz mı
yazım zehir olur dedi. Ben bir haftadır elim kırılalı ayağımla çalmaya başladım, isterseniz küçük parçalar için ayaklarım emrinize amadedir.
YANKIŞ KAPI
Adamın biri Mehmetçik olup ruhu göklere uçmuş. Lakin tam cennetin kapısına geldiği anda zebani yaklaşıp, yolundan çevirmiş. “sen buraya ait değilsin” demiş. Ne var ne oldu demiş Mehmetçik, zebani karınızın mektubu az önce elimize geçti demiş.
HOROZ DÖVÜŞÜ
Bir İngiliz gezgini ile Fransız gezgini buluşmuşlardı. Ellerindeki horozları dövüştürmeye karar verdiler. İngiliz Fransız’a sen boşuna ümitlenme hiçbir zaman Fransız horozu İngiliz horozuna yenilemez. Fransız
İngiliz’e gülerek orası belli olmaz dostum dedi. Bu horoz Fransız toprağına geçeli henüz iki saat oldu dedi.
VASİYET
Yaşlı kadın ölürken vasiyet etti. Sakın benim kabrime gelip de deterjanla temizlemeye kalkmayın. Zira biliyorsunuz benim bu maddelere karşı alerjim var.
TURİST
Mevlana’yı ziyarete giden turist bir ecnebi sema ayininin de dönenleri seyrettikten sonra bunlarla beraber bende dönüp Müslüman olacağımı bilsem hemen dönmeye başlarım.
SÜNNET ÇOCUĞU
Doktor sünnet çocuğunun yanına yaklaştı. Yatağının kenarına bir sürü oyuncak koyarak, sünnet olduktan sonra bunların hepsi senin olacak dedi. Çocuk. Doktorun elindeki bıçağı görerek ben bütün oyuncakları babama hediye ediyorum. Bu yatağa onu yatırıp sünnet edin dedi.
DERSTE
Öğretmen ders verirken çocuklar dedi, Marmara denizi fareye benzer. Çocuklardan biri atılarak, tevekkeli dedi. İzmit’te oturduğumuz zaman satın aldığımız kaşar peynirlerin uçları hep kemirilmiş çıkıyordu. Farenin ağzı o tarafa düştüğü için olacak.
KAPTAN
Liman müdürü kaptanı yanına çağırdı ve bugün deniz fırtınalı dedi. Sen ne yapmayı tasarlıyorsun? Kaptan: sefere çıkmamayı düşünüyorum efendim dedi. Zaten ben her zaman gemisini kurtaran kaptanlardanım.
Kızı parası için almış olan damat, üç ile beş sene gurbet gezmekten bıkmıştı. Karısının mirasın dan istifade etmeyi tasarladığı için kayın pederinin ve kayın validesinin ölümünü dört gözle bekliyordu. Her akşam
eve gelir ve dibi kırmızı balmumu yakar, bunun sebebini söylemeden bakar dururdu. Bir gün karısın dan annesinin ve babasının hasta olduklarını duyunca, bu hevesi daha da arttı. Balmumlarını ikileştirip kapının
yanına oturdu. Kendi kendine iş yaklaştı artık diyordu. O sıra da kapı çalındı. Damat elinde şamdanla kapıya koştu. Kapıyı açtığı zaman, kapının önünde bir taksi duruyordu. Taksiciye ne haber dedi. Taksici de
yolcular size geliyor dedi. Taksinin içinde kayın validesi ve kayın pederi damatlarını görünce, bak kapı da bizi bekliyormuş dediler. Damatta elindeki şamdanı yere düşürerek bekliyordun ama böyle değil dedi.
MEYVELER
Evde meyvelerin dayanmadığını gören anne, meyveleri buzdolabına koyup kilitledi ve sokağa çıktı. Lakin döndüğün de kilitli dolapların için de meyve çöpleri görünce şaşırdı. Çocuğu gülerek anne dedi,
meyveleri kilitledin ama manavı da kilitleyemedin! Kapıcıyla babamın hesabına manavdan aldırdım oldubitti.
KONSERVATUVAR İMTİHANI
Konservatuar imtihanın da talebeler sıralarını bekliyorlardı. Talebelerden birinin eli incinmişti ve sarılıydı. Hoca eli sargılı olan talebeye seni eylüle bırakayım deyince çocuk dayanamayarak bana yazık olmaz mı
yazım zehir olur dedi. Ben bir haftadır elim kırılalı ayağımla çalmaya başladım, isterseniz küçük parçalar için ayaklarım emrinize amadedir.
YANKIŞ KAPI
Adamın biri Mehmetçik olup ruhu göklere uçmuş. Lakin tam cennetin kapısına geldiği anda zebani yaklaşıp, yolundan çevirmiş. “sen buraya ait değilsin” demiş. Ne var ne oldu demiş Mehmetçik, zebani karınızın mektubu az önce elimize geçti demiş.
HOROZ DÖVÜŞÜ
Bir İngiliz gezgini ile Fransız gezgini buluşmuşlardı. Ellerindeki horozları dövüştürmeye karar verdiler. İngiliz Fransız’a sen boşuna ümitlenme hiçbir zaman Fransız horozu İngiliz horozuna yenilemez. Fransız
İngiliz’e gülerek orası belli olmaz dostum dedi. Bu horoz Fransız toprağına geçeli henüz iki saat oldu dedi.
VASİYET
Yaşlı kadın ölürken vasiyet etti. Sakın benim kabrime gelip de deterjanla temizlemeye kalkmayın. Zira biliyorsunuz benim bu maddelere karşı alerjim var.
TURİST
Mevlana’yı ziyarete giden turist bir ecnebi sema ayininin de dönenleri seyrettikten sonra bunlarla beraber bende dönüp Müslüman olacağımı bilsem hemen dönmeye başlarım.
SÜNNET ÇOCUĞU
Doktor sünnet çocuğunun yanına yaklaştı. Yatağının kenarına bir sürü oyuncak koyarak, sünnet olduktan sonra bunların hepsi senin olacak dedi. Çocuk. Doktorun elindeki bıçağı görerek ben bütün oyuncakları babama hediye ediyorum. Bu yatağa onu yatırıp sünnet edin dedi.
DERSTE
Öğretmen ders verirken çocuklar dedi, Marmara denizi fareye benzer. Çocuklardan biri atılarak, tevekkeli dedi. İzmit’te oturduğumuz zaman satın aldığımız kaşar peynirlerin uçları hep kemirilmiş çıkıyordu. Farenin ağzı o tarafa düştüğü için olacak.
KAPTAN
Liman müdürü kaptanı yanına çağırdı ve bugün deniz fırtınalı dedi. Sen ne yapmayı tasarlıyorsun? Kaptan: sefere çıkmamayı düşünüyorum efendim dedi. Zaten ben her zaman gemisini kurtaran kaptanlardanım.
FIKRALAR-36 (10 KISA FIKRA)
ÖDEME
Hocanın evinin önünde koskocaman bir armut ağacı vardı. Üzerinde de o kadar çok meyve vardı ki karısı ile her gün armutlar bakıp inşallah çabuk büyürler derlerdi. Karısı bir gün kocasına, armutlar olunca ne
yapacaksın diye sordu. Hoca da birazını afiyetle yeriz bir kısmını da konu komşuya veririz dedi. Kalanını da pekmez yaparız misafirlere ikram ederiz. Aradan bir iki gün geçti. Hoca ile karısı uyurlarken, onların
dargın oldukları komşularının çocukları ellerinde sopalarla daha armutlar olmadan ziyan ettiler. Kimini yediler kimi ısırıp attılar bir kısmını da kenara yığdılar. Hoca uykusunun arasında bir gürültü duyar zar zor
uykusundan kalkana kadar çocuklar kaçarlar. Hoca bahçe kapısına çıktığın da komşularının çocuklarını kaçarken görür. “sizi gidi köfte horlar” diye bağırır. Sizi gidi edepsizler alacağınız olsun der. Karı koca o
sene armutlardan bir tane bile yiyemezler.
Dargın oldukları komşularının kapısının önünde bir şeftali ağacı vardı. Şeftalilerine hiç dokunmamışlardı. Şeftaliler olduğu zaman kızarmış ve dalları yere kadar uzanmıştı. Aradan bir yıl geçmişti bahar yine
gelmişti. Hocanın armut ağacı çiçek açmıştı. Bir gün hoca elinde çiçeklerle geldi. Karısı: “bu ne?” diye sordu. Bu çiçekleri nereden kopardın? Hoca: bu sene erken davrandım o hain komşunun çocuklarından
daha erken davrandım. Şeftali Ağaçları daha meyve vermeden çiçeklerini topladım.
BEN NEYİM?
Bir mahalde yan yana oturan iki komşu varmış. Bunlar iki yaşlı dul kadınmış. Bir tanesi kızı ile birlikte otururmuş. Lakin kızı evliymiş. Kızı ile oturan zamanla komşusunu hiç aramamaya başlamış. Ama kız tatile
çıkınca kocası ile gezmeye gideceği zaman kızı gelip kapıyı çalar “ben gidiyorum teyzeciğim” annemi yalnız bırakma bize gel bizde kal demiş. Yine bir gün kızı seyahate çıkacağı zaman “teyzeciğim anam sana
emanet” birbirinizi yalnız bırakmayın deyince, komşu teyze dayanamayıp evladım ben jeneratör müyüm ki sen giderken devamlı beni devreye sokuyorsun.
GAİLELİ AİLE REİSİ
Gaileli evin sahibi hanım, ahbabını ziyarete gittiği zaman devamlı olarak evinin gailesinden bahsedip şikâyet edip duruyormuş. Sonra da kocam diyor ki deyip “bu pahalılık da ben bu cenazeyi artık taşıyıp
kaldıramam” hanım. Az sonra kalkıp ahbabına veda edip de kapıdan çıkarken “bize de gelin” gelmezseniz beyle darılırız. Sabahtan kahvaltıya hatta gece yatmaya bekleriz. Ziyaretine gittiği dostu: sen ve kocan
elinizde ki cenazeleri kaldırmaktan yorulmuşsunuz bir de bizi çağırıp bunun sayısını neden artırıyorsunuz?
SEVAP
Gözlerinden oldukça rahatsız olan orta yaşlı bir hanım, sabah kahvesini beraber içtiği arkadaşına üzerine ipliği geçmiş olan iğnesini uzatıp “sevabına kardeş” şu yakam da düşmekte olan düğmeyi dikiver. Arkadaşı
iğneyi eline alıp, cebinden bir düğme çıkararak kendi paltosunun düğmesini dikmeye başladı. Hazır saplı iğneyi bulmuşken, kendime bir sevap işleyeyim dedi. Eğer iğnede sap kalırsa senin içinde ikinci bahsi oynarız dedi.
SAMANLIK SEYRAN OLURMUŞ
Nasreddin hocanın oğlu bir gün komşunun kızına âşık oluverir. Babasına gelerek “ille de bana bu kızı al” diye tuttururmuş. Hoca oğlu karşısına alıp öğüt vermeye başlamış. Oğlum; düğün yapmak ev eşyası
almak para ister. Sense hala eli ekmek tutmuş sayılmazsın. Bu iş nasıl olur? Oğlu yanar, yakınır. Baba der, bize bodrum katı da yeter iki gönül bir olunca samanlık seyran olur der. Hoca olunun bu kadar tok
gözlülüğüne dayanamayıp, “peki ne yapalım gider kızı isteriz” der. Kızı isterler düğün dernek hazırlanır. Oğlan “baba bize oturacağımız yeri göstersene” der. Hoca oğlunu alıp evin zemin katına indirir. Oradaki
boş olan bir odayı istediği gibi hazırlattıktan sonra açıp ona gösterir. Oğlan manzarayı görünce şaşırır. “baba” der, bir ot samanı sermişsin biz burada hayvanlar gibi mi yatacağız. Hoca oğluna döner, sana öğüt vermeye kalktığım da samanlığın size seyran olacağını söyleyen sen değil miydin?
KOKU
Kadın kocasına hiddetle bağırdı: senin bu pis kokundan artık iğreniyorum dedi. Kocası: hayret içinde cevap verdi. Ben her zaman senin deodorantından kullanıyorum dedi.
CELLADIN SEVGİLİSİ
Cellâdın sevgilisi telefonla aniden onu çağırınca, adam ipi heyecanla bırakıp koştu “ ne oldu sevgilim “ dedi. Sevgilisi ona saat on iki de sinemaya gidelim diyordu. Cellât saatine bakarak on ikiye yirmi var nasıl
yetişebilirim dedi. Kadın: iptekinin işini bitirince “gel” dedi. Cellât mümkün değil bundan sonra iki kişinin de son arzularını yerine getirmeye mecburum dedi. Ancak işim bitince seninde son arzunu yerine getirebilirim, bilirsin son arzular biraz uzun sürüyor dedi.
DİNLENME
Arkadaşına, yolda rastlayınca yahu dedi. Seni ne zaman görsem kitap okuyorsun rahatsız etmemek için de seslenmiyorum. Senin çalışmayıp da dinlendiğin bir saat yok mu? Diğeri düşünerek, ancak karımın beni
rahat bıraktığı geceler uyuyup dinleniyorum. O gün yorgunluğumun iki üç mislini çıkarıyorum dedi.
ANNE VE ÇOCUK
Anne ve kızı karşılaşmışlar birbirlerine sarılıp kucaklaşmışlardı. Küçük kız annesine, bana sarıldığın zaman ne hissediyorsun? Diye sordu. Anne ne hissedeceğim kalbimde açılan evlat sevgisinin dolduğunu. Kızı,
peki anneciğim babamdan hep uzaksın onun açtığı boşluğu kim dolduracak? Anne açıkgöz kızının bu sorusu karşısın da önce şaşırdı sonra çabucak toparlayıp cevap verdi. Ondan kolay ne var! Zaten fazla bir yer ayırmamıştım. Kalan o küçük yeri de sana bir kere daha sarılarak doldurmam kâfi.
TELGRAF
Çocuk elindeki telgrafla babasına koştu. Baba dedi “bak ağbimden telgraf var”. Postacıya bu telgrafı getirdiği için on lira verdim. Baba: çocuğun elinden telgrafı alıp içini açar ve çocuğuna bağırır. Bu deli saçması telgraf için postacıya bahşiş mi verdin. Git o bahşişi postacı dan da geri al. Telgraf da zaten okul taksitleri ile yol parası vesaire parası boyna para istiyor.
Hocanın evinin önünde koskocaman bir armut ağacı vardı. Üzerinde de o kadar çok meyve vardı ki karısı ile her gün armutlar bakıp inşallah çabuk büyürler derlerdi. Karısı bir gün kocasına, armutlar olunca ne
yapacaksın diye sordu. Hoca da birazını afiyetle yeriz bir kısmını da konu komşuya veririz dedi. Kalanını da pekmez yaparız misafirlere ikram ederiz. Aradan bir iki gün geçti. Hoca ile karısı uyurlarken, onların
dargın oldukları komşularının çocukları ellerinde sopalarla daha armutlar olmadan ziyan ettiler. Kimini yediler kimi ısırıp attılar bir kısmını da kenara yığdılar. Hoca uykusunun arasında bir gürültü duyar zar zor
uykusundan kalkana kadar çocuklar kaçarlar. Hoca bahçe kapısına çıktığın da komşularının çocuklarını kaçarken görür. “sizi gidi köfte horlar” diye bağırır. Sizi gidi edepsizler alacağınız olsun der. Karı koca o
sene armutlardan bir tane bile yiyemezler.
Dargın oldukları komşularının kapısının önünde bir şeftali ağacı vardı. Şeftalilerine hiç dokunmamışlardı. Şeftaliler olduğu zaman kızarmış ve dalları yere kadar uzanmıştı. Aradan bir yıl geçmişti bahar yine
gelmişti. Hocanın armut ağacı çiçek açmıştı. Bir gün hoca elinde çiçeklerle geldi. Karısı: “bu ne?” diye sordu. Bu çiçekleri nereden kopardın? Hoca: bu sene erken davrandım o hain komşunun çocuklarından
daha erken davrandım. Şeftali Ağaçları daha meyve vermeden çiçeklerini topladım.
BEN NEYİM?
Bir mahalde yan yana oturan iki komşu varmış. Bunlar iki yaşlı dul kadınmış. Bir tanesi kızı ile birlikte otururmuş. Lakin kızı evliymiş. Kızı ile oturan zamanla komşusunu hiç aramamaya başlamış. Ama kız tatile
çıkınca kocası ile gezmeye gideceği zaman kızı gelip kapıyı çalar “ben gidiyorum teyzeciğim” annemi yalnız bırakma bize gel bizde kal demiş. Yine bir gün kızı seyahate çıkacağı zaman “teyzeciğim anam sana
emanet” birbirinizi yalnız bırakmayın deyince, komşu teyze dayanamayıp evladım ben jeneratör müyüm ki sen giderken devamlı beni devreye sokuyorsun.
GAİLELİ AİLE REİSİ
Gaileli evin sahibi hanım, ahbabını ziyarete gittiği zaman devamlı olarak evinin gailesinden bahsedip şikâyet edip duruyormuş. Sonra da kocam diyor ki deyip “bu pahalılık da ben bu cenazeyi artık taşıyıp
kaldıramam” hanım. Az sonra kalkıp ahbabına veda edip de kapıdan çıkarken “bize de gelin” gelmezseniz beyle darılırız. Sabahtan kahvaltıya hatta gece yatmaya bekleriz. Ziyaretine gittiği dostu: sen ve kocan
elinizde ki cenazeleri kaldırmaktan yorulmuşsunuz bir de bizi çağırıp bunun sayısını neden artırıyorsunuz?
SEVAP
Gözlerinden oldukça rahatsız olan orta yaşlı bir hanım, sabah kahvesini beraber içtiği arkadaşına üzerine ipliği geçmiş olan iğnesini uzatıp “sevabına kardeş” şu yakam da düşmekte olan düğmeyi dikiver. Arkadaşı
iğneyi eline alıp, cebinden bir düğme çıkararak kendi paltosunun düğmesini dikmeye başladı. Hazır saplı iğneyi bulmuşken, kendime bir sevap işleyeyim dedi. Eğer iğnede sap kalırsa senin içinde ikinci bahsi oynarız dedi.
SAMANLIK SEYRAN OLURMUŞ
Nasreddin hocanın oğlu bir gün komşunun kızına âşık oluverir. Babasına gelerek “ille de bana bu kızı al” diye tuttururmuş. Hoca oğlu karşısına alıp öğüt vermeye başlamış. Oğlum; düğün yapmak ev eşyası
almak para ister. Sense hala eli ekmek tutmuş sayılmazsın. Bu iş nasıl olur? Oğlu yanar, yakınır. Baba der, bize bodrum katı da yeter iki gönül bir olunca samanlık seyran olur der. Hoca olunun bu kadar tok
gözlülüğüne dayanamayıp, “peki ne yapalım gider kızı isteriz” der. Kızı isterler düğün dernek hazırlanır. Oğlan “baba bize oturacağımız yeri göstersene” der. Hoca oğlunu alıp evin zemin katına indirir. Oradaki
boş olan bir odayı istediği gibi hazırlattıktan sonra açıp ona gösterir. Oğlan manzarayı görünce şaşırır. “baba” der, bir ot samanı sermişsin biz burada hayvanlar gibi mi yatacağız. Hoca oğluna döner, sana öğüt vermeye kalktığım da samanlığın size seyran olacağını söyleyen sen değil miydin?
KOKU
Kadın kocasına hiddetle bağırdı: senin bu pis kokundan artık iğreniyorum dedi. Kocası: hayret içinde cevap verdi. Ben her zaman senin deodorantından kullanıyorum dedi.
CELLADIN SEVGİLİSİ
Cellâdın sevgilisi telefonla aniden onu çağırınca, adam ipi heyecanla bırakıp koştu “ ne oldu sevgilim “ dedi. Sevgilisi ona saat on iki de sinemaya gidelim diyordu. Cellât saatine bakarak on ikiye yirmi var nasıl
yetişebilirim dedi. Kadın: iptekinin işini bitirince “gel” dedi. Cellât mümkün değil bundan sonra iki kişinin de son arzularını yerine getirmeye mecburum dedi. Ancak işim bitince seninde son arzunu yerine getirebilirim, bilirsin son arzular biraz uzun sürüyor dedi.
DİNLENME
Arkadaşına, yolda rastlayınca yahu dedi. Seni ne zaman görsem kitap okuyorsun rahatsız etmemek için de seslenmiyorum. Senin çalışmayıp da dinlendiğin bir saat yok mu? Diğeri düşünerek, ancak karımın beni
rahat bıraktığı geceler uyuyup dinleniyorum. O gün yorgunluğumun iki üç mislini çıkarıyorum dedi.
ANNE VE ÇOCUK
Anne ve kızı karşılaşmışlar birbirlerine sarılıp kucaklaşmışlardı. Küçük kız annesine, bana sarıldığın zaman ne hissediyorsun? Diye sordu. Anne ne hissedeceğim kalbimde açılan evlat sevgisinin dolduğunu. Kızı,
peki anneciğim babamdan hep uzaksın onun açtığı boşluğu kim dolduracak? Anne açıkgöz kızının bu sorusu karşısın da önce şaşırdı sonra çabucak toparlayıp cevap verdi. Ondan kolay ne var! Zaten fazla bir yer ayırmamıştım. Kalan o küçük yeri de sana bir kere daha sarılarak doldurmam kâfi.
TELGRAF
Çocuk elindeki telgrafla babasına koştu. Baba dedi “bak ağbimden telgraf var”. Postacıya bu telgrafı getirdiği için on lira verdim. Baba: çocuğun elinden telgrafı alıp içini açar ve çocuğuna bağırır. Bu deli saçması telgraf için postacıya bahşiş mi verdin. Git o bahşişi postacı dan da geri al. Telgraf da zaten okul taksitleri ile yol parası vesaire parası boyna para istiyor.
FIKRALAR-35 (10 KISA FIKRA)
BEĞENİ
Orhan Boranı çok seven 75 yaşındaki yaşlı bir zat onun gibi süslenip kravat takıp karısının karşısına çıktı. “bak karıcığım dedi”. Beni beğendin mi? Dedi. Karısı onunla dalga geçip, Orhan Boran kış ortasında
denize girerse korkarım sende gireceksin!
Adam güldü. Keşke dedi. Öyle bir yanlışlık yapsa bende banyoya girip yıkanırım. Altı aydır yıkanmıyorum.
AÇIKGÖZ
Arkadaşına sordu. Anlayamıyorum her gün migros kuyruğuna girip hiçbir şey almadan çıkıyorsun. Bunu neden yapıyorsun? Diğeri neden olacak dedi. Kuyruğa takılıp bir fiş alıp çıkıyorum.
NE KAZANIYOR
Elektrik süpürgesi ile evleri süpürüyor muşsun diye duydum. Bundan ne kazanıyorsun? Ne kazanacağım! Yere düşmüş olan kanepelerde unutulmuş olan yüzük bilezik değerli ne varsa süpürge makinesi ile çekip öyle kazanıyorum.
DEĞİŞME
Gençliğinde çapkınlığı ile ünlü olan arkadaşını her gün cami kapısında gördüğü ve orada ibadet eden arkadaşını fark edince, sordu. Gençliğinde sürekli randevu evlerini gezerdin. Şimdi ise Allahın evlerini
gezmeye mi başladın? Diğeri ise gençlikte kadınları kızları aldattık şimdi ise Allahı aldatmaya çalışıyoruz.
AYAĞI KAYMIŞ
Aralarında konuşuyorlardı. Biri sözü bitlenmeye getirdi. Diğeri daha sözü bitmeden kaşınmaya başladı. İçlerinden biri çocuklar dedi. Bu bit neden sabun kokan başta pek durmuyor. Diğeri, neden olacak! Sabundan ayağı kayıyordur da ondan.
KAT OLMUŞ
Üç arkadaş yolda gidiyorlardı, içlerinden biri en başta olanı önde giden yaşlı adamı onlara gösterdi. “ şu yaşlı adamı gördünüz mü? Dedi. Dört kat olmuş yürüdüğü halde, herkes ona selam veriyor. Yanındaki tabi
dedi. Ben yüzünü gördüm ünlü birinin maskesini takmış. Üçüncü arkadaşı lafa karışarak ben o adamı tanıyorum yüzündeki maske falan değil! O ünlü kişinin ta kendisi olduğu için herkes onun dört katına da selam veriyor.
ÖĞÜNME
Sporcu olan kocası eve döndüğünde karısı ona çıkıştı. “yazıklar olsun size” dedi. Ötersiniz, ötersiniz ama maçı kaybettiniz. Genç futbolcu kendini savunmak için tabi dedi. Saha çok çamurluydu tedbirsiz gittik
maçı kaybettik. Kocasını baştan aşağı süzen kadın, ama üzerinde bir tek çamur izi bile yok. Sporcu koca; ben oyuna girmedim hep yedekte bekledim zaten girseydim kaybetmemiz mümkün değildi.
AĞLAYAN KÖPEK
Geçenlerde bir dostuma rastladım. Üzüntüsünden ağlamaklıydı. Ne üzüntün var? Dedim. Sorma bizim bahçedeki köpek geçenlerde yavruladı. Bizde ona bir kulübe yaptık. Ama iki gecedir hayvanda bir ağlamak
bir uluma başladı. Gece gündüz ağlıyor merak edip baytarı alıp getirdim. Baktı muayene etti. Hayvan gayet sağlıklı yavruları da sağlıklı ama uluyup duruyor. Şöyle etrafıma bakınca az ötede yavrularının benzeri
olan büyükçe bir erkek köpek diğer bir dişinin peşine düşmüş onunla ilişki kurmuş durumda. Baytar bey dedim, bu hayvan zannedersem eşinin başka bir dişi ile ilişki kurduğu için onu kıskanıyor ve ondan ağlıyor.
Bakın gözü hep o köpekte. O da belli ki yavrularının babası ve bu hayvanın kocası sayılır. Baytar onun bu sözüne hak verip “derhal” dedi size reçete yazıyorum. Hayvanı buradan uzaklaştırın veya çeriye alın.
Bu durumda gözüyle görmezse belki yatışır ağlaması da azalır. Ben hemen doktorun reçetesini yapıp, hayvanı yavrularınla birlikte eve taşıdım. Fakat karım bu duruma karşı çıktı. Bu hayvan eve girerse ben
giderim dedi ve beni iki çocuğumla birlikte terk edip gitti. Diyeceğim şu köpeğim sustu şimdi de ben halime ağlıyorum.
KAR ADAM
Bir okulda yatılı talebelerin balo tertiplediği bir yılbaşı gecesi, bekâr ve genç öğretmenler talebelere “haydi” çocuklar şu kapının önüne bir kardan adam yapın der. Talebeler koşarak işe girişirler bulup buluşturup
kardan adamı giydirip süslerler. Güzel büyük şapkalı sosyete kadını haline getirirler. Sonra da genç erkek hocalarını bakmaları için çağırırlar. Öğretmenler gelip burnunda havucu elinde süpürgesi olan kardan
adam ararken yerine şık kadın bulunca, “çocuklar “ der. Sizin bu yaptığınız kardan adam değil kardan şık bir madam olmuş. Teşekkür ederim. Yalnız olduğumu biliyorsunuz baloda bana eşlik etsin diye bir kadın
yaratmışsınız. Ama benim kar kadar soğuk bir arkadaşa ihtiyacım yok.
ÇARE
Adamın biri doktora gidip “aman doktor” dedi. Köpek ısırmasına değil de köpek havlamasına bir ilacınız var mı? Gece yarısına kadar havlayıp hırlaşıyorlar. Doktor: bunun gayet basit bir çaresi var dedi. Bir paket pamuk alın köpek havladığı zaman kulaklarınızı tıkayın ya da kapıyı çekip evden gidin.
Orhan Boranı çok seven 75 yaşındaki yaşlı bir zat onun gibi süslenip kravat takıp karısının karşısına çıktı. “bak karıcığım dedi”. Beni beğendin mi? Dedi. Karısı onunla dalga geçip, Orhan Boran kış ortasında
denize girerse korkarım sende gireceksin!
Adam güldü. Keşke dedi. Öyle bir yanlışlık yapsa bende banyoya girip yıkanırım. Altı aydır yıkanmıyorum.
AÇIKGÖZ
Arkadaşına sordu. Anlayamıyorum her gün migros kuyruğuna girip hiçbir şey almadan çıkıyorsun. Bunu neden yapıyorsun? Diğeri neden olacak dedi. Kuyruğa takılıp bir fiş alıp çıkıyorum.
NE KAZANIYOR
Elektrik süpürgesi ile evleri süpürüyor muşsun diye duydum. Bundan ne kazanıyorsun? Ne kazanacağım! Yere düşmüş olan kanepelerde unutulmuş olan yüzük bilezik değerli ne varsa süpürge makinesi ile çekip öyle kazanıyorum.
DEĞİŞME
Gençliğinde çapkınlığı ile ünlü olan arkadaşını her gün cami kapısında gördüğü ve orada ibadet eden arkadaşını fark edince, sordu. Gençliğinde sürekli randevu evlerini gezerdin. Şimdi ise Allahın evlerini
gezmeye mi başladın? Diğeri ise gençlikte kadınları kızları aldattık şimdi ise Allahı aldatmaya çalışıyoruz.
AYAĞI KAYMIŞ
Aralarında konuşuyorlardı. Biri sözü bitlenmeye getirdi. Diğeri daha sözü bitmeden kaşınmaya başladı. İçlerinden biri çocuklar dedi. Bu bit neden sabun kokan başta pek durmuyor. Diğeri, neden olacak! Sabundan ayağı kayıyordur da ondan.
KAT OLMUŞ
Üç arkadaş yolda gidiyorlardı, içlerinden biri en başta olanı önde giden yaşlı adamı onlara gösterdi. “ şu yaşlı adamı gördünüz mü? Dedi. Dört kat olmuş yürüdüğü halde, herkes ona selam veriyor. Yanındaki tabi
dedi. Ben yüzünü gördüm ünlü birinin maskesini takmış. Üçüncü arkadaşı lafa karışarak ben o adamı tanıyorum yüzündeki maske falan değil! O ünlü kişinin ta kendisi olduğu için herkes onun dört katına da selam veriyor.
ÖĞÜNME
Sporcu olan kocası eve döndüğünde karısı ona çıkıştı. “yazıklar olsun size” dedi. Ötersiniz, ötersiniz ama maçı kaybettiniz. Genç futbolcu kendini savunmak için tabi dedi. Saha çok çamurluydu tedbirsiz gittik
maçı kaybettik. Kocasını baştan aşağı süzen kadın, ama üzerinde bir tek çamur izi bile yok. Sporcu koca; ben oyuna girmedim hep yedekte bekledim zaten girseydim kaybetmemiz mümkün değildi.
AĞLAYAN KÖPEK
Geçenlerde bir dostuma rastladım. Üzüntüsünden ağlamaklıydı. Ne üzüntün var? Dedim. Sorma bizim bahçedeki köpek geçenlerde yavruladı. Bizde ona bir kulübe yaptık. Ama iki gecedir hayvanda bir ağlamak
bir uluma başladı. Gece gündüz ağlıyor merak edip baytarı alıp getirdim. Baktı muayene etti. Hayvan gayet sağlıklı yavruları da sağlıklı ama uluyup duruyor. Şöyle etrafıma bakınca az ötede yavrularının benzeri
olan büyükçe bir erkek köpek diğer bir dişinin peşine düşmüş onunla ilişki kurmuş durumda. Baytar bey dedim, bu hayvan zannedersem eşinin başka bir dişi ile ilişki kurduğu için onu kıskanıyor ve ondan ağlıyor.
Bakın gözü hep o köpekte. O da belli ki yavrularının babası ve bu hayvanın kocası sayılır. Baytar onun bu sözüne hak verip “derhal” dedi size reçete yazıyorum. Hayvanı buradan uzaklaştırın veya çeriye alın.
Bu durumda gözüyle görmezse belki yatışır ağlaması da azalır. Ben hemen doktorun reçetesini yapıp, hayvanı yavrularınla birlikte eve taşıdım. Fakat karım bu duruma karşı çıktı. Bu hayvan eve girerse ben
giderim dedi ve beni iki çocuğumla birlikte terk edip gitti. Diyeceğim şu köpeğim sustu şimdi de ben halime ağlıyorum.
KAR ADAM
Bir okulda yatılı talebelerin balo tertiplediği bir yılbaşı gecesi, bekâr ve genç öğretmenler talebelere “haydi” çocuklar şu kapının önüne bir kardan adam yapın der. Talebeler koşarak işe girişirler bulup buluşturup
kardan adamı giydirip süslerler. Güzel büyük şapkalı sosyete kadını haline getirirler. Sonra da genç erkek hocalarını bakmaları için çağırırlar. Öğretmenler gelip burnunda havucu elinde süpürgesi olan kardan
adam ararken yerine şık kadın bulunca, “çocuklar “ der. Sizin bu yaptığınız kardan adam değil kardan şık bir madam olmuş. Teşekkür ederim. Yalnız olduğumu biliyorsunuz baloda bana eşlik etsin diye bir kadın
yaratmışsınız. Ama benim kar kadar soğuk bir arkadaşa ihtiyacım yok.
ÇARE
Adamın biri doktora gidip “aman doktor” dedi. Köpek ısırmasına değil de köpek havlamasına bir ilacınız var mı? Gece yarısına kadar havlayıp hırlaşıyorlar. Doktor: bunun gayet basit bir çaresi var dedi. Bir paket pamuk alın köpek havladığı zaman kulaklarınızı tıkayın ya da kapıyı çekip evden gidin.
FIKRALAR-34 (10 KISA FIKRA)
KAYIYORMUŞ
Çocuğunu taş holde kayarak gezdiğini gören baba; hanım dedi. Bu bizim oğlan patenci olmak için kabiliyetli görünüyor. Daha biz göstermeden kayarak gezmeye başladı dedi. Hanımı, tabi dedi önce taşıdığı bir
şişe zeytinyağını devirdi. Bu gidişle de bizim ayağımızı kaydıracak.
KOLAY REÇETE
Yaşlı olan kadın felç geçirince ayakları tutmaz olmuştu. Gezemeyen kadının zengince olan kızı, bu işten anlayan çok iyi bir doktora götürdü. Doktor yaşı kadını muayene ettikten sonra bir reçete yazarak durumu
izah etti. Size en uygun olan reçeteyi yazdım. Bu üç tekerlekli bir araba bununla rahatla dolaşacaksınız. Yaşlı kadın, doktora aman doktorcuğum dedi. Bunun yerine dört tekerlekli birde şoför olanını yazsaydınız.
EV ÇİZİYORUM
Çocuğunu psikolağa götüren anne doktora; bu çocuk sürekli neden ev resmi çiziyor merak ediyorum. Dedi. Doktor sebebini hemen açıkladı. Herhalde devamlı kreşte kalmaktan bıkmış olacak dedi.
MİRAS KILIF
Kahvede oturmuş laflarlarken içlerinden biri aniden saatine bakıp ayağa kalktı. Bana müsaade dedim. İşim var dedi. Gitmek zorundayım. Ona sordular bu kadar önemli ne işin var. O da minareyi çalmaya
gidiyorum. Dedi. Aralarından biri peki dedi, o çaldığın o minareyi nereye salkıyacaksın kılıfın var mı? Gitmeye kalkan şahıs cevap verdi. O kılıf bana babamdan miras kaldı. Babam bir zamanlar milletvekilliği yapmıştı o yetmez mi? Dedi.
KARAGÖZ OYUNU
Köylünün biri kendi köyünde iş bulup da tutunamayınca başka kalabalık olan bir yere heybesini alıp göç eder. Para kazanmak için ne yapayım diye düşünürken, bakar ki bir yerde ahali toplanmış. Aralarına girer.
Ahali aralarında bir yabancı olduğunu fark eder. Dönüp ne arıyorsun burada ahbap derler. Bizim köylü dur der “aç gözlülük edip burada biraz para kazanayım. Ahaliye dönerek ben karagöz oynatırım der. Oynata
görelim derler. Köylü “peki” der. Ama seyri bir lira seyretmek isteyen bir lira versin geçsin. Herkes cebinden bulup buluşturup köylünün eline verirler. Köylü paraları alır. Çantasını açıp içinden beyaz bir çarşaf
çıkarır, ahali “hadi başla” diye bağırır. Çarşafı iki ağacın arasına gerer. Köylü arada şimdi başlıyor der. Ahali bekler, çarşafın arkasındaki ses kesilir. Birisi merak edip çarşafın arkasına bakar köylü yok! Paraları
alıp kaçmış. Birkaç kişi sopalarla köylünün peşine düşseler de köylüyü bulamazlar. Köylünün yaptığı bu oyun da herkese ders olur.
EŞŞEK TEPSİN DERİSİNİ
Nasreddin hocanın yeni evlendiği karısı bir gün kaşınmaya başlar. Derisi kızarıp hastalanır. Hoca karısını eşeğe bindirip yola çıkar. Bindikleri eşeği de karısı çeyizinde getirmiştir. Karısını hekime götürür. Hoca,
karım uyuz olmuş der. Hekim bir merhem verir, bunu cildine sür iyi gelir der. Karısını alıp yola çıkar. Yolda mahkeme önünde karısını bırakır. “Hâkim bey” benim karım uyuz biri alıp veremediğim yok. Karımı
da eşeği de doktorum verdiği merhemi de babasına teslim ediyorum. Der. Orada bırakır gider.
Bir gün eşeksiz yolda yürüyen hoca, hekime rastlar hal hatır sorar. Ne oldu hoca, eşine verdiğim merhem iyi geldi mi diye sorar. Hoca; karıyı da merhemi de eşeğe bindirip yolcu ettim der. Eşsek tepsin öyle uyuz karının dersini der.
BEŞEMAL
Arkadaşını evine yemeğe davetliydiler. Yediği yemeği çok beğenen hanım; aman kardeşim bu ne güzel yemek nasıl yaptın! Arkadaşı, ne olacak beşamel ilave ettim. Der. Misafir olan 5 amel demek der. Bende
yarın evde deneyeyim der. Bir kaç gün sonra onları davet eden arkadaşını merak edip telefonla arar. Nasıl yemeği yaptın mı? Diye sorar. Diğeri maalesef bizim ki o kadar güzel olmadı. Çünkü biz altı kişiyiz, altı amel de biraz fazla geldi.
NE YAPIYOR?
Yolun kenarında başında atkısıyla oturan fakir kadına yaklaşarak “burada dilenip bu kapları dolduracağını mı sanıyorsun?” kadın; ben dilenmiyorum ki sular kesik yağmur suyu dolduruyorum. Der.
TELEFON ETME
Apartman komşusu çoğu kez anahtarını unutmuş bahanesiyle veya telefon bozuk diyerek komşunun kapısını çalarak, “bir telefon edebilir miyim?” der defalarca telefon eder özür diler gidermiş. Telefonunu
kullandığı komşusu bir gün onun kapısını çalarak “altı yedi telefon açabilir miyim?” zira ben borçlarımı toplu olarak tahsil etmeyi severim.
HANİ GEÇECEKTİ
Hasta doktoruna telefon açarak, doktor hani ağrılarım reçetedeki ilaçlar bitince geçecekti. Siz bana öyle söylemiştiniz. Doktor; evet ama der eczanedeki ilaçlar bitince.
Çocuğunu taş holde kayarak gezdiğini gören baba; hanım dedi. Bu bizim oğlan patenci olmak için kabiliyetli görünüyor. Daha biz göstermeden kayarak gezmeye başladı dedi. Hanımı, tabi dedi önce taşıdığı bir
şişe zeytinyağını devirdi. Bu gidişle de bizim ayağımızı kaydıracak.
KOLAY REÇETE
Yaşlı olan kadın felç geçirince ayakları tutmaz olmuştu. Gezemeyen kadının zengince olan kızı, bu işten anlayan çok iyi bir doktora götürdü. Doktor yaşı kadını muayene ettikten sonra bir reçete yazarak durumu
izah etti. Size en uygun olan reçeteyi yazdım. Bu üç tekerlekli bir araba bununla rahatla dolaşacaksınız. Yaşlı kadın, doktora aman doktorcuğum dedi. Bunun yerine dört tekerlekli birde şoför olanını yazsaydınız.
EV ÇİZİYORUM
Çocuğunu psikolağa götüren anne doktora; bu çocuk sürekli neden ev resmi çiziyor merak ediyorum. Dedi. Doktor sebebini hemen açıkladı. Herhalde devamlı kreşte kalmaktan bıkmış olacak dedi.
MİRAS KILIF
Kahvede oturmuş laflarlarken içlerinden biri aniden saatine bakıp ayağa kalktı. Bana müsaade dedim. İşim var dedi. Gitmek zorundayım. Ona sordular bu kadar önemli ne işin var. O da minareyi çalmaya
gidiyorum. Dedi. Aralarından biri peki dedi, o çaldığın o minareyi nereye salkıyacaksın kılıfın var mı? Gitmeye kalkan şahıs cevap verdi. O kılıf bana babamdan miras kaldı. Babam bir zamanlar milletvekilliği yapmıştı o yetmez mi? Dedi.
KARAGÖZ OYUNU
Köylünün biri kendi köyünde iş bulup da tutunamayınca başka kalabalık olan bir yere heybesini alıp göç eder. Para kazanmak için ne yapayım diye düşünürken, bakar ki bir yerde ahali toplanmış. Aralarına girer.
Ahali aralarında bir yabancı olduğunu fark eder. Dönüp ne arıyorsun burada ahbap derler. Bizim köylü dur der “aç gözlülük edip burada biraz para kazanayım. Ahaliye dönerek ben karagöz oynatırım der. Oynata
görelim derler. Köylü “peki” der. Ama seyri bir lira seyretmek isteyen bir lira versin geçsin. Herkes cebinden bulup buluşturup köylünün eline verirler. Köylü paraları alır. Çantasını açıp içinden beyaz bir çarşaf
çıkarır, ahali “hadi başla” diye bağırır. Çarşafı iki ağacın arasına gerer. Köylü arada şimdi başlıyor der. Ahali bekler, çarşafın arkasındaki ses kesilir. Birisi merak edip çarşafın arkasına bakar köylü yok! Paraları
alıp kaçmış. Birkaç kişi sopalarla köylünün peşine düşseler de köylüyü bulamazlar. Köylünün yaptığı bu oyun da herkese ders olur.
EŞŞEK TEPSİN DERİSİNİ
Nasreddin hocanın yeni evlendiği karısı bir gün kaşınmaya başlar. Derisi kızarıp hastalanır. Hoca karısını eşeğe bindirip yola çıkar. Bindikleri eşeği de karısı çeyizinde getirmiştir. Karısını hekime götürür. Hoca,
karım uyuz olmuş der. Hekim bir merhem verir, bunu cildine sür iyi gelir der. Karısını alıp yola çıkar. Yolda mahkeme önünde karısını bırakır. “Hâkim bey” benim karım uyuz biri alıp veremediğim yok. Karımı
da eşeği de doktorum verdiği merhemi de babasına teslim ediyorum. Der. Orada bırakır gider.
Bir gün eşeksiz yolda yürüyen hoca, hekime rastlar hal hatır sorar. Ne oldu hoca, eşine verdiğim merhem iyi geldi mi diye sorar. Hoca; karıyı da merhemi de eşeğe bindirip yolcu ettim der. Eşsek tepsin öyle uyuz karının dersini der.
BEŞEMAL
Arkadaşını evine yemeğe davetliydiler. Yediği yemeği çok beğenen hanım; aman kardeşim bu ne güzel yemek nasıl yaptın! Arkadaşı, ne olacak beşamel ilave ettim. Der. Misafir olan 5 amel demek der. Bende
yarın evde deneyeyim der. Bir kaç gün sonra onları davet eden arkadaşını merak edip telefonla arar. Nasıl yemeği yaptın mı? Diye sorar. Diğeri maalesef bizim ki o kadar güzel olmadı. Çünkü biz altı kişiyiz, altı amel de biraz fazla geldi.
NE YAPIYOR?
Yolun kenarında başında atkısıyla oturan fakir kadına yaklaşarak “burada dilenip bu kapları dolduracağını mı sanıyorsun?” kadın; ben dilenmiyorum ki sular kesik yağmur suyu dolduruyorum. Der.
TELEFON ETME
Apartman komşusu çoğu kez anahtarını unutmuş bahanesiyle veya telefon bozuk diyerek komşunun kapısını çalarak, “bir telefon edebilir miyim?” der defalarca telefon eder özür diler gidermiş. Telefonunu
kullandığı komşusu bir gün onun kapısını çalarak “altı yedi telefon açabilir miyim?” zira ben borçlarımı toplu olarak tahsil etmeyi severim.
HANİ GEÇECEKTİ
Hasta doktoruna telefon açarak, doktor hani ağrılarım reçetedeki ilaçlar bitince geçecekti. Siz bana öyle söylemiştiniz. Doktor; evet ama der eczanedeki ilaçlar bitince.
FIKRALAR-33 (10 KISA FIKRA)
HAMİLE KADIN
Hamile kadına karnında olan çocuğun kime benzemesini istediğini sordular. Hamile kadın vallahi dedi, babasına benzemesinde kime benzerse benzesin. Çünkü on beş sene sonra torun sahibi olmak istemiyorum.
YEMEK DAVETİ
Saat sekizde akşam yemeğine davetli olan misafir, ev sahibine yaklaşarak daveti için ricada bulundu. Bir saat yemeğin ertelenmesini istedi ve ekledi takma dişlerimi evde unutmuşumda!
KOLAY ÇARE
Arkadaşına sordu. Enflasyonla başa çıkmak için ne çare buldun? O da şöyle cevap verdi. En kolay olan çareyi yememekte buldum. Dedi.
ENFLASYONZADE
Doktor hastanın durumuna gözlüğünün üstünden baktı, hasta o kadar bitkin o kadar perişandı ki. Dayanamayarak beyim dedi, yoksa siz enflasyon zade misiniz? Hasta; hayır yalnızca enflasyon zadeyim.
HIRSIZIN ÇALDIĞI
Evine hırsız girmişti. Kendisine soru soran polise; “polis bey” dedi. Eve giren hırsız mutlaka bir kadındı, çünkü çaldığı her şey benim elbiselerim, aksesuarlarım ve makyaj malzemelerim olmuş. İyi ki kocamı
evde bırakmamışım, bana ait olduğu için onu da alıp götürecekti.
SOYGUNCU
Hâkim mahkemede soyguncuya sordu. Söyle bakalım, soygunları nasıl yapıyorsun? Soyguncu; çoğu zaman polis üniformasıyla dedi.
ÖYLE ALIŞMIŞ
Trafik polisi aşırı hızla giden arabanın önünü keserek durdu. Arabanın sahibi olan bayan sürücüye, neden bu kadar hızlı sürüyorsun? Bu kanunlara aykırıdır, size ceza keseceğim. Arabayı süren kadın ne günahım
var benim. Dedi. Bu arabayı bir türlü yavaşlatamıyorum. Daha önce bu araba bir yarışçıya ait olduğu için hızlı gitmeye alışmış. Dedi.
YUFKA İLE NE YAPILIR?
Hoca, talebesine yufkadan ne yapılır? Diye sordu. Talebe, börek yapılır hocam dedi. Başka ne yapılır dedi hoca. Yürekte yapılır dedi. Ananem babama her zaman yufka yüreklisin, der.
BİRİNCİ OLMUŞ
Hızlı fıkra yazanlar için bir yarışma düzenlenmiş. Biri iki dakika sürede bir fıkrayı yazıp başkana vermiş. Yarışmayı idare ededen başkan, fıkrayı gözden geçirdikten sonra fıkrayı yazan kişiye dönüp “beyim dedi”
bu sizin yazdığınız bilinen hasredin hoca fıkrası. Dedi. Yarışmacı; ben hızlı yazma yarışmasın da birinci olmuştum ya dedi. Kompozisyon da başka biri kazansın.
MERAK
Adamın biri düzenli olarak çarşıya gider bir file limon alır dönermiş. Nihayet limonu satan adam “ beyim” demiş. Herhalde siz limonatacı ya da lokantacı falansınız. Müşteri, “hayır” demiş. Ben yalnızca romatizmalı bir adamın, demiş.
Hamile kadına karnında olan çocuğun kime benzemesini istediğini sordular. Hamile kadın vallahi dedi, babasına benzemesinde kime benzerse benzesin. Çünkü on beş sene sonra torun sahibi olmak istemiyorum.
YEMEK DAVETİ
Saat sekizde akşam yemeğine davetli olan misafir, ev sahibine yaklaşarak daveti için ricada bulundu. Bir saat yemeğin ertelenmesini istedi ve ekledi takma dişlerimi evde unutmuşumda!
KOLAY ÇARE
Arkadaşına sordu. Enflasyonla başa çıkmak için ne çare buldun? O da şöyle cevap verdi. En kolay olan çareyi yememekte buldum. Dedi.
ENFLASYONZADE
Doktor hastanın durumuna gözlüğünün üstünden baktı, hasta o kadar bitkin o kadar perişandı ki. Dayanamayarak beyim dedi, yoksa siz enflasyon zade misiniz? Hasta; hayır yalnızca enflasyon zadeyim.
HIRSIZIN ÇALDIĞI
Evine hırsız girmişti. Kendisine soru soran polise; “polis bey” dedi. Eve giren hırsız mutlaka bir kadındı, çünkü çaldığı her şey benim elbiselerim, aksesuarlarım ve makyaj malzemelerim olmuş. İyi ki kocamı
evde bırakmamışım, bana ait olduğu için onu da alıp götürecekti.
SOYGUNCU
Hâkim mahkemede soyguncuya sordu. Söyle bakalım, soygunları nasıl yapıyorsun? Soyguncu; çoğu zaman polis üniformasıyla dedi.
ÖYLE ALIŞMIŞ
Trafik polisi aşırı hızla giden arabanın önünü keserek durdu. Arabanın sahibi olan bayan sürücüye, neden bu kadar hızlı sürüyorsun? Bu kanunlara aykırıdır, size ceza keseceğim. Arabayı süren kadın ne günahım
var benim. Dedi. Bu arabayı bir türlü yavaşlatamıyorum. Daha önce bu araba bir yarışçıya ait olduğu için hızlı gitmeye alışmış. Dedi.
YUFKA İLE NE YAPILIR?
Hoca, talebesine yufkadan ne yapılır? Diye sordu. Talebe, börek yapılır hocam dedi. Başka ne yapılır dedi hoca. Yürekte yapılır dedi. Ananem babama her zaman yufka yüreklisin, der.
BİRİNCİ OLMUŞ
Hızlı fıkra yazanlar için bir yarışma düzenlenmiş. Biri iki dakika sürede bir fıkrayı yazıp başkana vermiş. Yarışmayı idare ededen başkan, fıkrayı gözden geçirdikten sonra fıkrayı yazan kişiye dönüp “beyim dedi”
bu sizin yazdığınız bilinen hasredin hoca fıkrası. Dedi. Yarışmacı; ben hızlı yazma yarışmasın da birinci olmuştum ya dedi. Kompozisyon da başka biri kazansın.
MERAK
Adamın biri düzenli olarak çarşıya gider bir file limon alır dönermiş. Nihayet limonu satan adam “ beyim” demiş. Herhalde siz limonatacı ya da lokantacı falansınız. Müşteri, “hayır” demiş. Ben yalnızca romatizmalı bir adamın, demiş.
FIKRALAR-32 (10 KISA FIKRA)
HIRILTI
Arkadaşları ile şuradan buradan konuşuyorlardı. Biri diğerine, birader kedinin göğsündeki hırıltı geceleri beni uykusuz bırakıyor. Hayvana bir hafta ev işleri versek fena olmaz. Ben uyanınca bütün ev halkı da uyanıyor. Gece gürültü olunca hırsız var zannedip köpek de havlamaya başlıyor. Köpek havlayınca da komşular kalkıyor. Sonunda iş bekçiye kadar intikal ediyor. Hep beraber baytara gittiler. En sağlıklı evin kedisi çıktı. Kedi uyumaya ve hırıltı yapmaya devam etti.
KURNAZ
Meşhur fırsatlar listesine dâhil olalı bir sene olmuştu. Bir davet vererek zaferinin yıldönümünü kutlamak üzere pastanın üzerine on mum koydu. Herkes ona çeşitli hediyeler getirmişti. Masrafsız bir davet yaparak yine o karlıydı. Aradan birkaç hafta geçen kurnaz, bu sefer de doğum günü yapmaya karar verdi. Ama bu sefer fazla gelen olmadı. Davetliler siz senede kaç doğum günü kutlarsınız? Diye sordu. Gülerek mektubun üzerine şu cevabı yazdı. Ben her ölenin yerine her fırsatta doğarım.
DOLAN KOVA
Köylünün biri her akşam bahçeye çıkıp komşusunu gözetlermiş. Komşusu akşamları çeşmenin yanındaki kovaya tas ile bir şeyler koyarak tanrıya şükredip kovayı içeriye alırmış. Bir akşam dayanamayarak komşu demiş. Sen her akşam kovaya ne dolduruyorsun? Komşusu para dolu kovasını göstererek baba nasihati diyerek içeri girmiş. Bunu gören komşu çeşmeden para aktığını sanıp, akşam kovasını alıp çeşmenin başında beklemiş. Ama çeşmeden ne para akmış nede su. Bunun üzerine komşusuna “komşu” demiş ben çeşmenin başında bekledim ama hiçbir şey akmadı. Kovası dolu olan komşusu, terkos gölü dolu ise ben ne yapayım demiş.
EMANET
Adamın biri yolda giderken atını komşusuna emanet edip, senin köpeğinde ahırın kapısında bekler. Atada hiç bir şey olmaz. Komşu atı emanet alır. Lakin komşusu atı almaya gelince atını bulamaz. Komşusuna; at nerde? Diye sorar. Komşusu üzülerek “atın çalındı” der. Nasıl olur? Der. Komşusu köpek size hırsızın geldiğini havlayarak haber vermedi mi? Ben her gece uyku hapı alıyordun bir gece haplarımı bulamadın karım içti sanmıştım. Meğer haplarımın hepsini köpek yutuyormuş. İt uyurken de at yol almış yürümüş.
SAYGILI BAHÇIVAN
Köylü kendisine gelen konuğuna tarlasını dolaştırdı. İşte, dedi buraya sebze ektim. Buraya da meyve ve salatalık… Tarlada bir parça ekilmemiş toprak parçasını görünce, bahçıvana sordu. Bak kardeşim buraya hiçbir şey ekmemişsin. Bahçıvan; orayı da tarlanın asıl sahibine sakladım. Belki bir gün gelir tarlasını arar. Geldiğinde bir boş yeri olsun canı ne isterse onu eksin, der. O kadarına da karışacak değilim ya, bizler saygılı insanlarız.
HASTA DELİKANLI
Genç delikanlı kalbini genç bir kıza kaptırıp, hasta olmuş yatakta yatıyordu; durumunu bilen ailesi doktora anlatarak eve doktor getirdi. Doktor yatakta yatan delikanlıya bakarak, ne yatıyorsun öyle dedi. Kalksana sevdiğin kız ayakta ve bahçede geziyor.
KOLAY REÇETE
Doktora giden kadın derdini anlatıp şikâyete başladı. Doktor, bana yağmur, sis, rutubet, çamur hepsi dokunuyor. Doktor hastanın şikâyetini dinledikten sonra, reçetesini yazıp verdi. Doktorun muayenehanesinden çıkan hasta, merakla reçetesine baktı. Reçetede şöyle yazıyordu. İlk vasıtayla mısıra gidin.
NE YAPARMIŞ?
Çirkince olan genç kız seviştiği delikanlıya nazlanarak sordu. Ben bir başkasıyla evlenirsen ne yaparsın? Delikanlı rahat bir şekilde cevap verdi. O zaman sana hiç korkmadan evlenme teklifi yaparım.
BECERİKLİ GARSON
Gazinoda müşteri önüne gelen kahveyi iterek, bunu geri götür, şekeri az dedi. Az sonra garson ikinci kahveyi getirdi. Bir yudum alıp, buda çok şekerli dedi. Garson üçüncü kez geldiğinde elinde büyük bir fincan kahve vardı. Müşterinin önüne koydu. Bu kahve sizin istediğiniz gibi olmuştur, beğenmediğiniz iki kahveyi de içine karıştırdım dedi.
GEÇ AÇILAN ŞEMSİYE
İki dost konuşuyorlardı. Biri, sorma dedi. Tam kızımı bir başkasına nişanladım gelip benden kızımı istedi. Diğeri üzülme kardeş dedi. Onlar ailece geçmiş yağmura şemsiye açmaya alışmışlar. Onun babası da beni evlendikten sonra gelip beni babamdan istemişti.
Arkadaşları ile şuradan buradan konuşuyorlardı. Biri diğerine, birader kedinin göğsündeki hırıltı geceleri beni uykusuz bırakıyor. Hayvana bir hafta ev işleri versek fena olmaz. Ben uyanınca bütün ev halkı da uyanıyor. Gece gürültü olunca hırsız var zannedip köpek de havlamaya başlıyor. Köpek havlayınca da komşular kalkıyor. Sonunda iş bekçiye kadar intikal ediyor. Hep beraber baytara gittiler. En sağlıklı evin kedisi çıktı. Kedi uyumaya ve hırıltı yapmaya devam etti.
KURNAZ
Meşhur fırsatlar listesine dâhil olalı bir sene olmuştu. Bir davet vererek zaferinin yıldönümünü kutlamak üzere pastanın üzerine on mum koydu. Herkes ona çeşitli hediyeler getirmişti. Masrafsız bir davet yaparak yine o karlıydı. Aradan birkaç hafta geçen kurnaz, bu sefer de doğum günü yapmaya karar verdi. Ama bu sefer fazla gelen olmadı. Davetliler siz senede kaç doğum günü kutlarsınız? Diye sordu. Gülerek mektubun üzerine şu cevabı yazdı. Ben her ölenin yerine her fırsatta doğarım.
DOLAN KOVA
Köylünün biri her akşam bahçeye çıkıp komşusunu gözetlermiş. Komşusu akşamları çeşmenin yanındaki kovaya tas ile bir şeyler koyarak tanrıya şükredip kovayı içeriye alırmış. Bir akşam dayanamayarak komşu demiş. Sen her akşam kovaya ne dolduruyorsun? Komşusu para dolu kovasını göstererek baba nasihati diyerek içeri girmiş. Bunu gören komşu çeşmeden para aktığını sanıp, akşam kovasını alıp çeşmenin başında beklemiş. Ama çeşmeden ne para akmış nede su. Bunun üzerine komşusuna “komşu” demiş ben çeşmenin başında bekledim ama hiçbir şey akmadı. Kovası dolu olan komşusu, terkos gölü dolu ise ben ne yapayım demiş.
EMANET
Adamın biri yolda giderken atını komşusuna emanet edip, senin köpeğinde ahırın kapısında bekler. Atada hiç bir şey olmaz. Komşu atı emanet alır. Lakin komşusu atı almaya gelince atını bulamaz. Komşusuna; at nerde? Diye sorar. Komşusu üzülerek “atın çalındı” der. Nasıl olur? Der. Komşusu köpek size hırsızın geldiğini havlayarak haber vermedi mi? Ben her gece uyku hapı alıyordun bir gece haplarımı bulamadın karım içti sanmıştım. Meğer haplarımın hepsini köpek yutuyormuş. İt uyurken de at yol almış yürümüş.
SAYGILI BAHÇIVAN
Köylü kendisine gelen konuğuna tarlasını dolaştırdı. İşte, dedi buraya sebze ektim. Buraya da meyve ve salatalık… Tarlada bir parça ekilmemiş toprak parçasını görünce, bahçıvana sordu. Bak kardeşim buraya hiçbir şey ekmemişsin. Bahçıvan; orayı da tarlanın asıl sahibine sakladım. Belki bir gün gelir tarlasını arar. Geldiğinde bir boş yeri olsun canı ne isterse onu eksin, der. O kadarına da karışacak değilim ya, bizler saygılı insanlarız.
HASTA DELİKANLI
Genç delikanlı kalbini genç bir kıza kaptırıp, hasta olmuş yatakta yatıyordu; durumunu bilen ailesi doktora anlatarak eve doktor getirdi. Doktor yatakta yatan delikanlıya bakarak, ne yatıyorsun öyle dedi. Kalksana sevdiğin kız ayakta ve bahçede geziyor.
KOLAY REÇETE
Doktora giden kadın derdini anlatıp şikâyete başladı. Doktor, bana yağmur, sis, rutubet, çamur hepsi dokunuyor. Doktor hastanın şikâyetini dinledikten sonra, reçetesini yazıp verdi. Doktorun muayenehanesinden çıkan hasta, merakla reçetesine baktı. Reçetede şöyle yazıyordu. İlk vasıtayla mısıra gidin.
NE YAPARMIŞ?
Çirkince olan genç kız seviştiği delikanlıya nazlanarak sordu. Ben bir başkasıyla evlenirsen ne yaparsın? Delikanlı rahat bir şekilde cevap verdi. O zaman sana hiç korkmadan evlenme teklifi yaparım.
BECERİKLİ GARSON
Gazinoda müşteri önüne gelen kahveyi iterek, bunu geri götür, şekeri az dedi. Az sonra garson ikinci kahveyi getirdi. Bir yudum alıp, buda çok şekerli dedi. Garson üçüncü kez geldiğinde elinde büyük bir fincan kahve vardı. Müşterinin önüne koydu. Bu kahve sizin istediğiniz gibi olmuştur, beğenmediğiniz iki kahveyi de içine karıştırdım dedi.
GEÇ AÇILAN ŞEMSİYE
İki dost konuşuyorlardı. Biri, sorma dedi. Tam kızımı bir başkasına nişanladım gelip benden kızımı istedi. Diğeri üzülme kardeş dedi. Onlar ailece geçmiş yağmura şemsiye açmaya alışmışlar. Onun babası da beni evlendikten sonra gelip beni babamdan istemişti.
FIKRALAR-31 (10 KISA FIKRA)
EVDEKİ HESAP
Eve elinde bir şemsiye ile gelen kocasına çıkışarak karısı; Haki bey dedi. Ben sizi çarşıya bana güneşten korunmak için geniş kenarlı şapka alın diye para vermiştim. Siz ise bu şemsiye ile eve geldiniz. Kocası; cevap verdi. Ne yapalım hanım dedi. Evdeki hesap çarşıya uymadı, yolun yarısındayken yağmura tutulunca bir şemsiye almaya mecbur kaldım. Bundan böyle güneşten korunabilmek için şemsiye kullanmaya alışıver.
PARK EDECEK YER YOKMUŞ
Cankurtaran durumu çok ağır bir hasta taşıyordu. Hastanenin kapısına yaklaştığında, kapının önünün arabalarla dolu olduğunu gördü. Nöbetçi doktor cankurtaranın şoförüne oğlum acele et hasta çok ağır dedi. Şoför; aman doktor bey kapı önü çok kalabalık park edecek yer yok. Aradan biraz daha zaman geçti. Şoför; galiba ileride yer açıldı. Dedi. Doktor, içeriden seslendi. Geç kaldın oğlum! Artık mezarlığın kapısına da park etsen olur.
LİMONİ
Adamın bir her ne beğenmezse “işte limoni” der geçermiş. Havanın yağmurlu ve soğuk olduğu bir gün sokağa çıkacaklarmış. Arkadaşı “nereye gidiyorsun?” demiş. Şey, sinemaya gidiyorum. Arkadaşı sinemaya gidecek bu günümü buldun demiş. Hava dışarıda limoni film de o kadar iyi sayılmaz. Limoni olan şeyleri de sen sevmezsin. Demiş. O sırada hanımı elinde bir tabak portakalla içeri girmiş. Bırakın bu limonileri artık şu tabaktaki portakalları yiyiverin de limoni olan şeyler portakallı olsun. Demiş.
BOŞANMA
Hâkim: Kocasından boşanmak isteyen kadına sordu. Boşanmanızın sebebi nedir? Kadın, kocam beni aldattı diye cevap verdi. Evleneceğimiz zaman seni evimizin mutfağına hiç sokmayacağım demişti. Bulaşık yıkamaktan usandım. Kosası, atıldı. Hâkim bey ben yalan söylemiş ya da onu aldatmış değilim. Karımı evimin mutfağına sokmuş da değilim. Lokantanın bulaşıklarını yıkatıyorum.
TERÖRİSTLER BANKADA
Maskeli teröristler soymak için geldikleri bankanın kasiyerine, silah doğrultarak tehdit edince kasiyer, gelip bakın isterseniz kasa zaten bomboş dedi. Maalesef yarım saat erken geldiniz kurye saat dokuz buçukta gelecek dedi.
ZEHŞİR GİBİYMİŞ
Bir arada oturmuş karılarından bahsediyorlardı. İçlerinden birisi benim karım zehir gibidir dedi. Yanında oturan lafa karışarak “belli” dedi. Her gün karın ağrısından şikâyet ediyorsun.
KAÇIRMA OLAYI
Teröristler kaçırdıkları kadının kocasına telefon açarak, karınızı kaçırdık bir milyar lirayı size vereceğimiz adrese çanta içinde bırakırsanız, karınızı sağ salim size getiririz. Deyince kadının kocası ben size bir buçuk milyar getiriyim karım sizde kalsın dedi.
BİR İMTİHAN SORUSU
Bir ticari hesap imtihanı sırasında talebeyi sözlüye kaldıran hocalardan biri şöyle bir soru sordu. Evladım söyle bakalım büyük bankaların mahzenlerindeki kasalar nasıl açılır? Talebe söyle cevap verdi. Ben hiç soygun yapmadığım için daha henüz özelliğini öğrenemedim efendim.
DERT
Arkadaşlarla ne zaman karşılaşsak, karı koca anlaşmazlıklarından şikâyet eder dert yanarlardı. Bir gün sordun karının eli yüzü güzel neden şikâyet ediyorsun? Sorma dedi diğeri, elbisenin rengi arabanın rengiyle tutmuyor diye kıyameti kopartıyor. Eee sende arabanı siyaha boyat her şeye uysun. O da gidip siyaha boyatmış. Geçenlerde karşılaşınca sordum. Nasıl gidiyor? Bir hafta iyi gitti ondan sonra tekrar kötü oldu. Arkadaşları cenaze arabası gibi olmuş. Demişler. Çok kasvetli olmuş arabanınız. Bunun üzerine arabayı beyaza boyattım. Karımın yatağını da oraya taşıdım.
NEDENİ
Çocuk, ninesine sordu: öldükten sonra insanlar neden daha kıymetli oluyorlar. Ninesi, onu bilmeyecek ne var. Hiç kimselere zahmetleri kalmıyor, yalnızca mirasları ve eserleri kalıyor. Onlarda işe yarayıp değerleniyorlar.
Eve elinde bir şemsiye ile gelen kocasına çıkışarak karısı; Haki bey dedi. Ben sizi çarşıya bana güneşten korunmak için geniş kenarlı şapka alın diye para vermiştim. Siz ise bu şemsiye ile eve geldiniz. Kocası; cevap verdi. Ne yapalım hanım dedi. Evdeki hesap çarşıya uymadı, yolun yarısındayken yağmura tutulunca bir şemsiye almaya mecbur kaldım. Bundan böyle güneşten korunabilmek için şemsiye kullanmaya alışıver.
PARK EDECEK YER YOKMUŞ
Cankurtaran durumu çok ağır bir hasta taşıyordu. Hastanenin kapısına yaklaştığında, kapının önünün arabalarla dolu olduğunu gördü. Nöbetçi doktor cankurtaranın şoförüne oğlum acele et hasta çok ağır dedi. Şoför; aman doktor bey kapı önü çok kalabalık park edecek yer yok. Aradan biraz daha zaman geçti. Şoför; galiba ileride yer açıldı. Dedi. Doktor, içeriden seslendi. Geç kaldın oğlum! Artık mezarlığın kapısına da park etsen olur.
LİMONİ
Adamın bir her ne beğenmezse “işte limoni” der geçermiş. Havanın yağmurlu ve soğuk olduğu bir gün sokağa çıkacaklarmış. Arkadaşı “nereye gidiyorsun?” demiş. Şey, sinemaya gidiyorum. Arkadaşı sinemaya gidecek bu günümü buldun demiş. Hava dışarıda limoni film de o kadar iyi sayılmaz. Limoni olan şeyleri de sen sevmezsin. Demiş. O sırada hanımı elinde bir tabak portakalla içeri girmiş. Bırakın bu limonileri artık şu tabaktaki portakalları yiyiverin de limoni olan şeyler portakallı olsun. Demiş.
BOŞANMA
Hâkim: Kocasından boşanmak isteyen kadına sordu. Boşanmanızın sebebi nedir? Kadın, kocam beni aldattı diye cevap verdi. Evleneceğimiz zaman seni evimizin mutfağına hiç sokmayacağım demişti. Bulaşık yıkamaktan usandım. Kosası, atıldı. Hâkim bey ben yalan söylemiş ya da onu aldatmış değilim. Karımı evimin mutfağına sokmuş da değilim. Lokantanın bulaşıklarını yıkatıyorum.
TERÖRİSTLER BANKADA
Maskeli teröristler soymak için geldikleri bankanın kasiyerine, silah doğrultarak tehdit edince kasiyer, gelip bakın isterseniz kasa zaten bomboş dedi. Maalesef yarım saat erken geldiniz kurye saat dokuz buçukta gelecek dedi.
ZEHŞİR GİBİYMİŞ
Bir arada oturmuş karılarından bahsediyorlardı. İçlerinden birisi benim karım zehir gibidir dedi. Yanında oturan lafa karışarak “belli” dedi. Her gün karın ağrısından şikâyet ediyorsun.
KAÇIRMA OLAYI
Teröristler kaçırdıkları kadının kocasına telefon açarak, karınızı kaçırdık bir milyar lirayı size vereceğimiz adrese çanta içinde bırakırsanız, karınızı sağ salim size getiririz. Deyince kadının kocası ben size bir buçuk milyar getiriyim karım sizde kalsın dedi.
BİR İMTİHAN SORUSU
Bir ticari hesap imtihanı sırasında talebeyi sözlüye kaldıran hocalardan biri şöyle bir soru sordu. Evladım söyle bakalım büyük bankaların mahzenlerindeki kasalar nasıl açılır? Talebe söyle cevap verdi. Ben hiç soygun yapmadığım için daha henüz özelliğini öğrenemedim efendim.
DERT
Arkadaşlarla ne zaman karşılaşsak, karı koca anlaşmazlıklarından şikâyet eder dert yanarlardı. Bir gün sordun karının eli yüzü güzel neden şikâyet ediyorsun? Sorma dedi diğeri, elbisenin rengi arabanın rengiyle tutmuyor diye kıyameti kopartıyor. Eee sende arabanı siyaha boyat her şeye uysun. O da gidip siyaha boyatmış. Geçenlerde karşılaşınca sordum. Nasıl gidiyor? Bir hafta iyi gitti ondan sonra tekrar kötü oldu. Arkadaşları cenaze arabası gibi olmuş. Demişler. Çok kasvetli olmuş arabanınız. Bunun üzerine arabayı beyaza boyattım. Karımın yatağını da oraya taşıdım.
NEDENİ
Çocuk, ninesine sordu: öldükten sonra insanlar neden daha kıymetli oluyorlar. Ninesi, onu bilmeyecek ne var. Hiç kimselere zahmetleri kalmıyor, yalnızca mirasları ve eserleri kalıyor. Onlarda işe yarayıp değerleniyorlar.
Çarpıldım
İnsanların,günde iki defa aptalık saati varmış,
Kullanalım.
Beyoğlun'da,bir kere bile öpmediğim,
Esmer güzeline çarpıldım,
Bankamatikten,parayı çekerken,
İki kişi kavga ediyor,
Araya gireyim diye,oralı olmadım
Kapkaççllar sarmıştı etrafımı,
Küçük bir çocuk,
Cebimde parayı alırken,
Yakaladım,
Acıdım,bıraktım.
Meğer diğer fazla olanı,
Daha önce almış.
Farkedince kovaladım.
Herkes şişman bir adam,
Ufak bir çocuğu kovalıyor,
Gülüp duruyorlardı,yakalayın dedim,dinleyen kim
Filim çekimi zanettiler,Beyoğlunda.
Baktım üç-beş kişi beraber,
Kaçıyorlar,iyiki yakalamamışım,
Bıçakalrı sağdan,soldan yerdim.
Komando yğzbaşısı gibi olurdum,
Galata köprüsünde,
Tinerciler sardı etrafımı,
İstanbul beyefendisi gibi giyinmiştim.
Fötr şapka,pardüsü,eldivenler,
Kelli felli.
Neye uğradığımı şaşırdım.
Yanımda Rambo Roza vardı,
Çakmağı çakınca,hepsi bir yere kaçtı.
Meğer en çok korktukları şeymiş çakmak,
Tinerli oldukları için hepsi tutuşur.
Tuzla sahilinde,
Yolda sabah sporunda,
Senaryosunu beğendiğim,
Losyoncuya rastlamıştım.
Mercedes alman plakalı,almancı yol sordu.
Yeni hisar araba feribotunu,
Avro bozdurmak istediğini,
Dövüz bürosunu sordu.
Sabahın yedisi,nerde bulacak böye saf anadolu çocuğunu,
Almancıya açıda,kendine acımadı
Nüfus cüzdanın numarasını al diye israr etti.
Çarpıldım.
Kardeşler çarpılınca,
Şebeğe dönüyorsun.
Beklemediğin bir hareket.
Dürüst insanlar,daima saf kalır.
Annem derdi ki,
Bir olaya melek gözüyle bak,
Birde şeytan gözüyle bak.
Saf saf geldik,
Şişman şişman gidiyoruz.
Vicdanım rahat.
Cemal Borandağ
03 Ağustos 2017
Saflar olmasa,uyanıklar nasıl geçinecek.
BU BİR ÇAĞRIDIR...
Osman amcanın karısı dayak yiyip memlekete anasının yanına gitmiş ve epey zamandır gelmemiştir.
Cep telefonuyla yaptıgı cağırma istemlerine cevap alamayan osman amca son çareyi mesaj atmakta bulmuştur ve karısı 1 saat içinde kapının önünde yeşermiştir işte Osman amcanın mesajı
... Kadınım bu sağa son mesajım
Bebelerinen evde oturup ağlarım
Çamaşır , bulaşık tarih yaptı
Kadınım ben bu işlerden ne ağnarım
Bir tokat salladım degmedi bile
La bok mu var babağan evinde
Ula ne bilinmez bi avradımışsın
Bebelerinen beni mevlam kayırsın
Arkadasın hatçe yan yan bakıverıyo
Üzülme osman abi deyiveriyo
Bebelerin başını oksayaraktan
Kendi düşen aglamaz deyip gülüverio
Bu gün geliverdi zabahın köründe
Vallaha bi gecelik vardı zillinin üzerinde
Bulaşığa daldı , çamaşırı yıkadı
La kadınım bak göğnüm çok daraldı
Bebeleri banyoya sokup yıkayıverdi
Osman abi sende gir keseleyim diyiverdi
Bende büğün olmaz yarın diyiverdim
La kadınım sana son bir şans daha verdim
Zabaha kadar geliosan gel eve
Vallahi gelmezsen büyük tehlike
Hatçe elinde bekliyor kese
Vallah keseynen kalsa keşke
1 Ağustos 2017 Salı
FIKRALAR-30 (10 KISA FIKRA)
FİLİTÇE
Sıtma ile mücadele başkanı ilaç satan birkaç adamını yanına çağırıp onlara tembih etti. Bakın bu aralar sinekler fazlalaştı. Geceleri bile rahat bırakmıyorlar. Sürekli vızıldayıp ısırıyorlar. Bir hafta zarfında bu sinekleri öldüreceksiniz! Eğer bu süre içinde b,r sinek beni ısırırsa işlerinize son vereceğim. Tam bir hafta geçmişti. Flitçi, O civarda ki evinin önünde yorgun bir şekilde oturuyordu. Vızıldayarak bir sivrisinek ensesine kondu. Adamcağız telaşlı bir şekilde kalkarak mücadele binasına koşarak başkana çıktı. Efendim: sivrisinekler için gereken yapıldı mı? Bugün beni bir tane ısır dı da. Başkan: “Oğlum dedi” dikkat et ki beni ısırmasınlar o zaman işler fena olur.
HASTA
Kadının biri hasta olduğunu söyleyerek, eşi ile dostuna haber yollayıp onları evine toplamaya kalkışır. Tam herkes telaşla eve toplanırken, bakarlar ki evde kimseler yok. Acaba hasta fenalaşıp da hastaneye mi kaldırdılar derler. Ne yapalım ne edelim derken akşama kadar kapını önünde beklerler. Akşam olur. Evin hanımı şık giyinmiş bir halde görülür. Bekleyenlerden birisi: size bir şey oldu sanmıştık ama siz gezmekten geliyorsunuz herhalde der. Hanım, sakin bir şekilde haklısınız. Hasta gibiydim. Başım ağrıyordu yatıyordum. O ara da telefon çaldı. Düğüne davet edildim. Gitmek olmazdı. Mecburen toparlanıp gittim. Sizlere zahmet olacak ama yarın yine gelirsiniz. Ayaklarım çok ağrıyor, nasıl olsa yarın arabasız katiyen gezemem.
NASRETTİN HOCA HİKAYESİ
Hoca bir ramazan günü eşeğine binerek kasaba da tanıdığı bir aileye konuk olmak için yola çıkar. İftar zamanı herkes sofranın başında oruç açmayı beklerken, hoca yemeğe yetişir. Kapı da kendisini karşılayan ev sahibi hocam ne iyi ettin de bu mübarek günde evimize konuk oldun der. Ev sahibinin ısrarı üzerine hoca yatıya kalır. Gece olunca evin beyi hocayı sahura kaldırır. Beraber sahur yemeği yerler. Ertesi gün olunca, hocanın karnı acıkır. Mutfağa gizlice girip bir şeyler atıştırır. Ev sahibi hocayı yemek yerken görür. Hoca, sen oruç tutmuyor musun? Der. Neden zahmet edip de gece sahura kalktın? Diye sorar. Hoca ev sahibinin bu sorusu karşısın da hemen hazır cevabını verir. Orucu bozman günah. Sahur da yemesen bir günah, daha işlemekten korktum. Demiş.
ÇARE DÜŞÜNMÜŞ
Kadın, kadına sordu. Seneye bir çocuğun daha olmasın diye ne yapmayı düşünüyorsun? Kadın cevap verdi. Resmen kocamdan ayrılmayı düşünüyorum.
BEĞENMİŞ
Ev sahibi hanım uşağını yanına çağırarak ona diktirmiş olduğu bir ceketini verdi. Misafir geldiği zaman bunu giyersin. Dedi. Ama uşak ceketi beğenmemişti. Yüzünü buruşturarak, bunu mu dedi. Ev sahibi uşağına, beğenmedin mi? Dedi. Sonra devam etti. Dilenciye hıyar vermişler beğenmemiş. Dedi. Uşak bu sözün üzerine şöyle konuştu. Hıyar eğer size benzeseydi belki beğenirdi. Dedi.
KABADAYI
Biraz kaba saba görünüşlü adam, kız kardeşinin çocuklarının oynayıp güldüğü odaya girerek çocuklar der! İçinizden en kabadayı olana ihtiyacım var. Bana o yardım edecek. Çocuklar dayı derler, sen en iyisi kendi kendine yardım et. Çünkü senden ala kabadayı düşünülemez.
HEVES ETMİŞ
Geçenler de bir arkadaşa rastlamıştım. Sorma dedi, başıma gelenleri. Başladı dert yanmaya. Ne var dedim. Anlat. Birader dedi, karım bir artist olma hevesine kapıldı. Evde başımın etini yiyiyor. Bende eee… Dedim olursa olsun. Bırak hevesi var ise artist olsun. Bıraktım zaten dedi. Hatta beraber film sdudyosuna bile gittik. Rejisör kasıma dönüp, iyice gözden geçirdikten sonra ne dese beğenirsiniz. Hanımefendi siz ancak çirkin kız filminin de oynayabilirsiniz.
ZAMAN TÜNELİ
Evin beyi geç saatte eve girdiği zaman yatağında yatan iki kadını görür. Bunlardan birisi beraber yaşadığı metresidir. Diğeri ise seneler önce ayrıldığı karısı. Eski karısını metresinin yanında yatmış olarak gören bey önce, şaşırır sonra kendi kendine düşünerek karar verir. Herhalde zaman tüneli onu getirip benim yatağıma attı der.
NE SANMIŞ
Ahmet on iki yaşlarındaydı. Ortaokul birinci sınıfa gitmeye başlamıştı. O gün okula gittiği zaman diğer arkadaşları hemen sordular. Dün gece zelzele oldu hissettin mi? Diye sordular. Ahmet “hayır” ben duymadım dedi. Ben o zaman yeni yatmışımdır annemde beşiğimi sallıyor sanmışımdır.
ZEKA SORUSU
Okulda hoca zekâ denemesi için sorular soruyordu. Hadi bakalım! Söyleyin dedi. Salıncağa binmek istiyorsunuz ve sallanmak istiyorsunuz ama anneniz izin vermiyor dedi. Sallanabilmek için çareniz ne olurdu? Talebenin birisi atılarak, ben buldum! Dedi. Lodosun çok olduğu bir gün vapura binip kadı köye gider ve dönerim. Böylelikle sallanmış olurum. Dedi.
Sıtma ile mücadele başkanı ilaç satan birkaç adamını yanına çağırıp onlara tembih etti. Bakın bu aralar sinekler fazlalaştı. Geceleri bile rahat bırakmıyorlar. Sürekli vızıldayıp ısırıyorlar. Bir hafta zarfında bu sinekleri öldüreceksiniz! Eğer bu süre içinde b,r sinek beni ısırırsa işlerinize son vereceğim. Tam bir hafta geçmişti. Flitçi, O civarda ki evinin önünde yorgun bir şekilde oturuyordu. Vızıldayarak bir sivrisinek ensesine kondu. Adamcağız telaşlı bir şekilde kalkarak mücadele binasına koşarak başkana çıktı. Efendim: sivrisinekler için gereken yapıldı mı? Bugün beni bir tane ısır dı da. Başkan: “Oğlum dedi” dikkat et ki beni ısırmasınlar o zaman işler fena olur.
HASTA
Kadının biri hasta olduğunu söyleyerek, eşi ile dostuna haber yollayıp onları evine toplamaya kalkışır. Tam herkes telaşla eve toplanırken, bakarlar ki evde kimseler yok. Acaba hasta fenalaşıp da hastaneye mi kaldırdılar derler. Ne yapalım ne edelim derken akşama kadar kapını önünde beklerler. Akşam olur. Evin hanımı şık giyinmiş bir halde görülür. Bekleyenlerden birisi: size bir şey oldu sanmıştık ama siz gezmekten geliyorsunuz herhalde der. Hanım, sakin bir şekilde haklısınız. Hasta gibiydim. Başım ağrıyordu yatıyordum. O ara da telefon çaldı. Düğüne davet edildim. Gitmek olmazdı. Mecburen toparlanıp gittim. Sizlere zahmet olacak ama yarın yine gelirsiniz. Ayaklarım çok ağrıyor, nasıl olsa yarın arabasız katiyen gezemem.
NASRETTİN HOCA HİKAYESİ
Hoca bir ramazan günü eşeğine binerek kasaba da tanıdığı bir aileye konuk olmak için yola çıkar. İftar zamanı herkes sofranın başında oruç açmayı beklerken, hoca yemeğe yetişir. Kapı da kendisini karşılayan ev sahibi hocam ne iyi ettin de bu mübarek günde evimize konuk oldun der. Ev sahibinin ısrarı üzerine hoca yatıya kalır. Gece olunca evin beyi hocayı sahura kaldırır. Beraber sahur yemeği yerler. Ertesi gün olunca, hocanın karnı acıkır. Mutfağa gizlice girip bir şeyler atıştırır. Ev sahibi hocayı yemek yerken görür. Hoca, sen oruç tutmuyor musun? Der. Neden zahmet edip de gece sahura kalktın? Diye sorar. Hoca ev sahibinin bu sorusu karşısın da hemen hazır cevabını verir. Orucu bozman günah. Sahur da yemesen bir günah, daha işlemekten korktum. Demiş.
ÇARE DÜŞÜNMÜŞ
Kadın, kadına sordu. Seneye bir çocuğun daha olmasın diye ne yapmayı düşünüyorsun? Kadın cevap verdi. Resmen kocamdan ayrılmayı düşünüyorum.
BEĞENMİŞ
Ev sahibi hanım uşağını yanına çağırarak ona diktirmiş olduğu bir ceketini verdi. Misafir geldiği zaman bunu giyersin. Dedi. Ama uşak ceketi beğenmemişti. Yüzünü buruşturarak, bunu mu dedi. Ev sahibi uşağına, beğenmedin mi? Dedi. Sonra devam etti. Dilenciye hıyar vermişler beğenmemiş. Dedi. Uşak bu sözün üzerine şöyle konuştu. Hıyar eğer size benzeseydi belki beğenirdi. Dedi.
KABADAYI
Biraz kaba saba görünüşlü adam, kız kardeşinin çocuklarının oynayıp güldüğü odaya girerek çocuklar der! İçinizden en kabadayı olana ihtiyacım var. Bana o yardım edecek. Çocuklar dayı derler, sen en iyisi kendi kendine yardım et. Çünkü senden ala kabadayı düşünülemez.
HEVES ETMİŞ
Geçenler de bir arkadaşa rastlamıştım. Sorma dedi, başıma gelenleri. Başladı dert yanmaya. Ne var dedim. Anlat. Birader dedi, karım bir artist olma hevesine kapıldı. Evde başımın etini yiyiyor. Bende eee… Dedim olursa olsun. Bırak hevesi var ise artist olsun. Bıraktım zaten dedi. Hatta beraber film sdudyosuna bile gittik. Rejisör kasıma dönüp, iyice gözden geçirdikten sonra ne dese beğenirsiniz. Hanımefendi siz ancak çirkin kız filminin de oynayabilirsiniz.
ZAMAN TÜNELİ
Evin beyi geç saatte eve girdiği zaman yatağında yatan iki kadını görür. Bunlardan birisi beraber yaşadığı metresidir. Diğeri ise seneler önce ayrıldığı karısı. Eski karısını metresinin yanında yatmış olarak gören bey önce, şaşırır sonra kendi kendine düşünerek karar verir. Herhalde zaman tüneli onu getirip benim yatağıma attı der.
NE SANMIŞ
Ahmet on iki yaşlarındaydı. Ortaokul birinci sınıfa gitmeye başlamıştı. O gün okula gittiği zaman diğer arkadaşları hemen sordular. Dün gece zelzele oldu hissettin mi? Diye sordular. Ahmet “hayır” ben duymadım dedi. Ben o zaman yeni yatmışımdır annemde beşiğimi sallıyor sanmışımdır.
ZEKA SORUSU
Okulda hoca zekâ denemesi için sorular soruyordu. Hadi bakalım! Söyleyin dedi. Salıncağa binmek istiyorsunuz ve sallanmak istiyorsunuz ama anneniz izin vermiyor dedi. Sallanabilmek için çareniz ne olurdu? Talebenin birisi atılarak, ben buldum! Dedi. Lodosun çok olduğu bir gün vapura binip kadı köye gider ve dönerim. Böylelikle sallanmış olurum. Dedi.
FIKRALAR-29 (10 KISA FIKRA)
KOVALAMA
Âşık olduğu kadının peşinden deliler gibi koşan adam, pabucunun eskiyip de dama atıldığını öğrenince; hemen bir işe girer. Yeni bir ayakkabı almak için para biriktirmeye başlar. Ayakkabım olunca tekrar
sevdiğinin peşinden koşmaya devam edicim der.
ATMASYON
Talebe ders’te şaşırınca arkadaşından sufle vermesi için bakmaya başladı. Yavaşça seslenerek “at, at” ne atarsan at diyerek akıl verdi. Oda havadan, sudan sinemadan atıp tutmaya başladı. Hoca: çocuğum bu
edebiyat dersi değil, dedi. Ne hikâyesi anlatıyorsun sen? Şimdi atma sırası bende diyerek, cebinden not defterini çıkarıp çocuğun numarasını buldu. Sana koskocaman bir sıfır atıyorum, dedi.
TALEBE
Hoca kürsü de konferans verirken en ön sıralarda oturan bir talebenin uyukladığını fark etti. Uyuyacaksan bir daha konferansa gelme dedi. Talebe “özür dilerim” hocam dedi. Ben burada sinema var diye
gelmiştim, yoksa evde yatar uyurdum.
NAZARLIK ATI
Yeni bir ev almışlardı itikatlı hanım. Evin her tarafına nazar boncukları, nazar atları, at nalları yerleştirmişti. Sabahleyin kapıdan kocasını geçirirken, kocacığım akşam gelirken sakın unutma! Nazarlık getir. Dedi.
Dış kapının yan köşesine konmayı unutmuşuz. Maazallah ya kapı kapalı kalsa kapının önünde beklerken gel ipte geçenin nazarı tutuverir sonra nazardan çatlarız.
ZENCİLER
Zencilerin ovasına bir beyaz düşmüştü. Zencilerde onu yemek için hemen ateş yakmışlardı. O ara da beyaz adam: bu boş telaşınız neden? Dedi. Nasıl olsa beni ateşe tuttuğunuz zaman kızarıp yanacağım ve
bende sizin gibi siyah olacağım. Nasıl olsa bende siyah olunca beni yemekten vazgeçeceksiniz. Ama iş işten geçmiş olacak. O yüzden bu ateşi şimdiden söndürüverin bari.
NAZARLIK
Nazar değmesin diye her şeyini maviye boyayan adam en sonunda karısı ile deniz kenarında dolaşırken denizi de mavi görünce onu da nazar değmesin diye denize attı. Karısı bağırmaya başlayınca, yahu dedi.
Bu kadar maviliğin içinde nazar değ ipte öldü. Dedi.
DELİ
Delinin biri bir gün tımarhaneden kaçmayı başarınca, dışarı çıkar çıkmaz yiyeceklere saldırmaya başlamış. Deliyi yakalayıp hastaneye getirmişler. İdarecilere sormuşlar. Bu hasta kaçar kaçmaz yemeklere
saldırıyor. Yoksa hastanede aç mı bırakıyorsunuz? İdarecilerden biri cevap vermiş. Tabii ki yemek çıkıyor ama dışarıdakiler kadara çeşit olmuyor. Demiş.
CİMRİ
Cimrinin biri nişanlısına bir gün çiçek götürürse bir gün de çikolata götürüyormuş. Yolda ona rastlayan eski bir arkadaşı, hediyeleri aynı anda aldığın halde farklı günlerde veriyorsun. İkisini bir seferden versen de
kız da hem çiçekleri koklayıp hem de şekerlemelerden yiyip de ağzı tatlansa. Cimri olan delikanlı: Benim iflas etmeye hiç niyetim yok! Bu zaman iki sefayı birden sürme zamanı değil! Demiş.
BALIK
Lokantaya giden adam: önce kılıç balığı sipariş edip, daha sonra bütün balık çeşitlerini yemiş. O ara da yanından ağzında bir balıkla kedi geçiyormuş. Kediye, midem balık çorbasına döndü sende eksik olan
balık çeşidini mi getiriyorsun? Demiş.
ÇOCUK
Çocuğu babası oyuncakçı dükkânına götürmüş. Seç bakalım! Demiş. Çocuk elini hemen köpeğe atmış. Baba: oyuncak köpeği alıp ne yapacaksın büyüdün artık! Motorla çalışan bir oyuncak alsana demiş.
Çocuk: baba demiş, bu aralar evcilik oyunu çok oynuyoruz. Yatak odasına kapandığımız zaman bizi kimsenin rahatsız etmemesi için bir köpeğe ihtiyacımız var.
Âşık olduğu kadının peşinden deliler gibi koşan adam, pabucunun eskiyip de dama atıldığını öğrenince; hemen bir işe girer. Yeni bir ayakkabı almak için para biriktirmeye başlar. Ayakkabım olunca tekrar
sevdiğinin peşinden koşmaya devam edicim der.
ATMASYON
Talebe ders’te şaşırınca arkadaşından sufle vermesi için bakmaya başladı. Yavaşça seslenerek “at, at” ne atarsan at diyerek akıl verdi. Oda havadan, sudan sinemadan atıp tutmaya başladı. Hoca: çocuğum bu
edebiyat dersi değil, dedi. Ne hikâyesi anlatıyorsun sen? Şimdi atma sırası bende diyerek, cebinden not defterini çıkarıp çocuğun numarasını buldu. Sana koskocaman bir sıfır atıyorum, dedi.
TALEBE
Hoca kürsü de konferans verirken en ön sıralarda oturan bir talebenin uyukladığını fark etti. Uyuyacaksan bir daha konferansa gelme dedi. Talebe “özür dilerim” hocam dedi. Ben burada sinema var diye
gelmiştim, yoksa evde yatar uyurdum.
NAZARLIK ATI
Yeni bir ev almışlardı itikatlı hanım. Evin her tarafına nazar boncukları, nazar atları, at nalları yerleştirmişti. Sabahleyin kapıdan kocasını geçirirken, kocacığım akşam gelirken sakın unutma! Nazarlık getir. Dedi.
Dış kapının yan köşesine konmayı unutmuşuz. Maazallah ya kapı kapalı kalsa kapının önünde beklerken gel ipte geçenin nazarı tutuverir sonra nazardan çatlarız.
ZENCİLER
Zencilerin ovasına bir beyaz düşmüştü. Zencilerde onu yemek için hemen ateş yakmışlardı. O ara da beyaz adam: bu boş telaşınız neden? Dedi. Nasıl olsa beni ateşe tuttuğunuz zaman kızarıp yanacağım ve
bende sizin gibi siyah olacağım. Nasıl olsa bende siyah olunca beni yemekten vazgeçeceksiniz. Ama iş işten geçmiş olacak. O yüzden bu ateşi şimdiden söndürüverin bari.
NAZARLIK
Nazar değmesin diye her şeyini maviye boyayan adam en sonunda karısı ile deniz kenarında dolaşırken denizi de mavi görünce onu da nazar değmesin diye denize attı. Karısı bağırmaya başlayınca, yahu dedi.
Bu kadar maviliğin içinde nazar değ ipte öldü. Dedi.
DELİ
Delinin biri bir gün tımarhaneden kaçmayı başarınca, dışarı çıkar çıkmaz yiyeceklere saldırmaya başlamış. Deliyi yakalayıp hastaneye getirmişler. İdarecilere sormuşlar. Bu hasta kaçar kaçmaz yemeklere
saldırıyor. Yoksa hastanede aç mı bırakıyorsunuz? İdarecilerden biri cevap vermiş. Tabii ki yemek çıkıyor ama dışarıdakiler kadara çeşit olmuyor. Demiş.
CİMRİ
Cimrinin biri nişanlısına bir gün çiçek götürürse bir gün de çikolata götürüyormuş. Yolda ona rastlayan eski bir arkadaşı, hediyeleri aynı anda aldığın halde farklı günlerde veriyorsun. İkisini bir seferden versen de
kız da hem çiçekleri koklayıp hem de şekerlemelerden yiyip de ağzı tatlansa. Cimri olan delikanlı: Benim iflas etmeye hiç niyetim yok! Bu zaman iki sefayı birden sürme zamanı değil! Demiş.
BALIK
Lokantaya giden adam: önce kılıç balığı sipariş edip, daha sonra bütün balık çeşitlerini yemiş. O ara da yanından ağzında bir balıkla kedi geçiyormuş. Kediye, midem balık çorbasına döndü sende eksik olan
balık çeşidini mi getiriyorsun? Demiş.
ÇOCUK
Çocuğu babası oyuncakçı dükkânına götürmüş. Seç bakalım! Demiş. Çocuk elini hemen köpeğe atmış. Baba: oyuncak köpeği alıp ne yapacaksın büyüdün artık! Motorla çalışan bir oyuncak alsana demiş.
Çocuk: baba demiş, bu aralar evcilik oyunu çok oynuyoruz. Yatak odasına kapandığımız zaman bizi kimsenin rahatsız etmemesi için bir köpeğe ihtiyacımız var.
FIKRALAR-28 (10 KISA FIKRA)
ÇİÇEK MERAKLISI
Çiçek meraklısı bir adam, çiçeklerini özenle yetiştirip sergileyip satıyormuş. Çevresinde bu yüzden ün yapmıştır. Bir gün kendisini tebrik etmeye gelen dostlarından biri; Merak ediyorum serginde en pahalı sattığınız çiçek hangisi? Diye sormuş. Adam: tabi ki karım demiş.
İYİLİK PERİSİ
Bindim gittim
O götürdü beni evime
Yedim ısıtıp
Isınmış olan aşımı
Arada kaşırım
Sıkıldığım zaman, elimle başımı
Düşünürüm de
Derim ara sıra
Vardır kâinatta
Rastlar bazen adama
Böyle iyiler, iyilikçiler
Derdi bilenler ve derman eli verenler.
NEDEN DÜŞMÜŞ?
Başı yarılmış hastanın başına pansuman yapan doktor sordu. Neden düştün dedi? Hasta üzüntü içinde cevap verdi. Çarşıda fiyatları devamlı takip ediyorum. Birden onlar merdivenle hızla çıkıp yükselince, benim başım döndü aşağı düştüm.
ÇARE NE?
Sevgilisinin her istediğini pahalı bulan erkeğe kızan kadın: O pahalı bu pahalı nede sem pahalı diyorsun. Bana ne pahalı değil söle de onu alayım. Adam, düşünüp uyku hapı der. Hapı içtin miydi rüyanda her şeye sahip olursun.
METEOROLOJİ
Seyahate çıkmak isteyen karı koca, metereoloji istasyonuna telefon açarak. Metereoloji istasyonu mu? Evet. Bugün evin kapısından kız mı çıktı erkek mi? Meraktayız. Yani hava nasıl olacak? İstasyon şefi: Şimdilik hiç kimse çıkmış değil! Kız da oğlan da izinliler, gittiler. Ama birazdan kapıdan ben çıkacağım havanın ne olacağı belli olmaz.
KONSERVE
Kadının biri evde kolay olsun diye sürekli konserve hazırlayıp, çocuğuna ve kocasına yediriyormuş. Kadın, günün birinde taze sebzeden yemek yapmış. Kocası ve çocuğu konserve yemeğe alışık oldukları için hemen fark etmişler. Çocuğu: Anne demiş. Bugün yemekte bir değişiklik var konserve falan mı pişirdin yoksa!
MONŞER
Ahbabına sorma monşer dedi. İki gaz sobası ile bütün evi ısıtabiliyorum. Diğeri, o halde bana ve karıma bir tek gaz sobası kâfi gelebilir. Zira karımın karnı her zaman için bir gaz deposu halindedir.
NASIL OLUR
İşlerin çok durgun olduğu bir mevsimde, arkadaşı gelip bürosunun yoğunluğundan bahseder. Diğeri bu duruma şaşırır. Yahu der! Nasıl olur? Biz boşluktan uyuyakalıp esneyip duruyoruz. Sakın bizim müşteriler de size kaçmış olmasın.
NE ARIYOR?
Evine misafirliğe gelenlerden birisi sürekli kapının dışına çıkıp ayakkabı değiştirip duruyormuş. Bunu gören ev sahibi: Durmadan ayakkabı değiştiriyorsun ayaklarından rahatsız mısın? Diye sormuş. Ayakkabıları deneyen hava çok yağmurlu pençeli bir tane arıyorum demiş. Bir süre geçtikten sonra kapıda yine o şahıs ayakkabı deniyor. Ev sahibi bir saatten beri deniyorsun bulamadın mı? Adam cevap vermiş; Sokağa çıkmak için uydurup hemen çıktım, şimdi eve girmek için temiz çamursuz olanını arıyorum da!
OYNATIYORMUŞ
Sevdiğim kadını elimde oynatmak en büyük zevkim oldu monşer. Diğeri kahkahalarla gülerek şöyle dedi. Demek ki senin sevdiğin o değil yoksa onunla oynamaktan ve oynatmaktan değil de yalnızca onu sevmekten zevk alırdın.
Çiçek meraklısı bir adam, çiçeklerini özenle yetiştirip sergileyip satıyormuş. Çevresinde bu yüzden ün yapmıştır. Bir gün kendisini tebrik etmeye gelen dostlarından biri; Merak ediyorum serginde en pahalı sattığınız çiçek hangisi? Diye sormuş. Adam: tabi ki karım demiş.
İYİLİK PERİSİ
Bindim gittim
O götürdü beni evime
Yedim ısıtıp
Isınmış olan aşımı
Arada kaşırım
Sıkıldığım zaman, elimle başımı
Düşünürüm de
Derim ara sıra
Vardır kâinatta
Rastlar bazen adama
Böyle iyiler, iyilikçiler
Derdi bilenler ve derman eli verenler.
NEDEN DÜŞMÜŞ?
Başı yarılmış hastanın başına pansuman yapan doktor sordu. Neden düştün dedi? Hasta üzüntü içinde cevap verdi. Çarşıda fiyatları devamlı takip ediyorum. Birden onlar merdivenle hızla çıkıp yükselince, benim başım döndü aşağı düştüm.
ÇARE NE?
Sevgilisinin her istediğini pahalı bulan erkeğe kızan kadın: O pahalı bu pahalı nede sem pahalı diyorsun. Bana ne pahalı değil söle de onu alayım. Adam, düşünüp uyku hapı der. Hapı içtin miydi rüyanda her şeye sahip olursun.
METEOROLOJİ
Seyahate çıkmak isteyen karı koca, metereoloji istasyonuna telefon açarak. Metereoloji istasyonu mu? Evet. Bugün evin kapısından kız mı çıktı erkek mi? Meraktayız. Yani hava nasıl olacak? İstasyon şefi: Şimdilik hiç kimse çıkmış değil! Kız da oğlan da izinliler, gittiler. Ama birazdan kapıdan ben çıkacağım havanın ne olacağı belli olmaz.
KONSERVE
Kadının biri evde kolay olsun diye sürekli konserve hazırlayıp, çocuğuna ve kocasına yediriyormuş. Kadın, günün birinde taze sebzeden yemek yapmış. Kocası ve çocuğu konserve yemeğe alışık oldukları için hemen fark etmişler. Çocuğu: Anne demiş. Bugün yemekte bir değişiklik var konserve falan mı pişirdin yoksa!
MONŞER
Ahbabına sorma monşer dedi. İki gaz sobası ile bütün evi ısıtabiliyorum. Diğeri, o halde bana ve karıma bir tek gaz sobası kâfi gelebilir. Zira karımın karnı her zaman için bir gaz deposu halindedir.
NASIL OLUR
İşlerin çok durgun olduğu bir mevsimde, arkadaşı gelip bürosunun yoğunluğundan bahseder. Diğeri bu duruma şaşırır. Yahu der! Nasıl olur? Biz boşluktan uyuyakalıp esneyip duruyoruz. Sakın bizim müşteriler de size kaçmış olmasın.
NE ARIYOR?
Evine misafirliğe gelenlerden birisi sürekli kapının dışına çıkıp ayakkabı değiştirip duruyormuş. Bunu gören ev sahibi: Durmadan ayakkabı değiştiriyorsun ayaklarından rahatsız mısın? Diye sormuş. Ayakkabıları deneyen hava çok yağmurlu pençeli bir tane arıyorum demiş. Bir süre geçtikten sonra kapıda yine o şahıs ayakkabı deniyor. Ev sahibi bir saatten beri deniyorsun bulamadın mı? Adam cevap vermiş; Sokağa çıkmak için uydurup hemen çıktım, şimdi eve girmek için temiz çamursuz olanını arıyorum da!
OYNATIYORMUŞ
Sevdiğim kadını elimde oynatmak en büyük zevkim oldu monşer. Diğeri kahkahalarla gülerek şöyle dedi. Demek ki senin sevdiğin o değil yoksa onunla oynamaktan ve oynatmaktan değil de yalnızca onu sevmekten zevk alırdın.
FIKRALAR-27 (10 KISA FIKRA)
HIZLI
Bindiği dolmuşta, yanındakilere anlatıyordu; benim yemem, gezmem makine ve vasıta kullanmam hepside bir yarışçı kadar hızlıdır. Araba hızlıca gitmeye başlayınca; müşterilerden biri telaşlanır. Başını sallayarak anlıyoruz der. Bu ne süratli gidiş şoför bey. Herhalde arabanıza binen hızlı müşterinin etkisi olacak. İlk tamirci durağında durup hem onun hem de arabanın fren balatalarını kontrol ettirmek lazım.
ÇARE
Girdiği mağazada kocasının gecelik aldığını gören kadın, şaşırdı. Eee bey dedi. Sen bunları kendine mi alıyorsun, yoksa cinsel tercihini mi değiştirdin. Hiç erkek gecelik giyer mi? Adam soğukkanlılıkla paketini yaptırdı. Sonra karısına dönerek, hiç olmasa tabakçıyla değişip tabak almaktan kurtulmuş olur. Arayınca giyecek bir şey bulurum.
AÇINIZ
Adamın biri nişanlısının çok içine kapanık olmasından dolayı doktora gider. Nişanlısı dışarıda bekler. Adam, doktora derdini anlatır. Doktor hastayı içeri alıp adamı dışarı çıkarır. Adam bekler, bekler sıkılmaya başlar. Aradan uzun bir süre geçmiştir. Dayanamaz doktorun odasının kapısını çalar. İçeri girdiğinde ne görsün. Nişanlısı ve doktor çırılçıplak! Adam bu ne rezalet der. Doktor hemen ayağa kalkarak, ben nişanlınızın bütün açılmadık taraflarını açtım. Vazifemi tamamladım. Sen de bundan sonra iş görebilirsin demiş.
BİR DAVETTE
Gittikleri yemek davetinde ortaya konan kuru fasulye yemeğini gösteren ev sahibi, çok nefis yemez misiniz? Demiş. Misafir, çok arzu ederim ama… Bugünlerde benim havagazı muslukları fazlaca bozuk. Gaz kaçırıyor demiş. Karımın bu yüzden zehirlenmesinden korkuyorum.
SİGORTA
Kadının biri memur olarak sigorta da çalışıyormuş. Her gün insanları sigortalamak için kapı, kapı gezermiş. Bir gün dalgın, dalgın yapacağı işleri düşünerek yolda gidiyor muş. Aniden önünde bir dilenci elini açarak belirmiş. Allah rızası için fakire bir sadaka demiş. Kadın dalgınlıkla, dilenciye sigortan yoksa seni sigortalayalım.
SİGORTALANMA
Kadının biri uzun zamandır dulmuş. Bakmış ki adamakıllı yaşı da geçiyor. Birini bulup evlenmem lazım demiş. Hem evlenirsen evlendiğim kişi beni kimselere muhtaç bırakmaz, emekli ise de öldüğü zaman maaşı bana kalır diye düşününmüş. Bu düşünce ile sokağa çıkmış. Niyeti ilk karşısına uygun çıkan kısmeti ile evlenmekmiş. O sırada eli bastonlu yaşı adam ona yaklaşmış. Adamın maksadı fakir olduğu için kadından para istemekmiş. Fakat kadın farklı niyetlerle adama yaklaştığı için, dönüp sormuş adama. İyi ama sigortanız falan var mı? Demiş.
KALANTORLA FAKİR
Kalantorca bir zat yolda giderken yanına biraz fakirce görünen biri yanaşır. “Beyim” der fakir görünen adam. Allah rızası için bir sadaka. Kalantor zengin fakiri şöyle bir süzer. Fakire iyi de cebimde beş bin liradan başka bozuk yok. Dilenci kalantora bakarak! Üzülmeyin beyim der. İsterseniz ben size paranızı bozarım.
KISKANÇLIK
İki kıskanç sokakta buluşmuşlardır. Biri diğerine sormuş. Neden böyle zayıfladın? Diğeri cevap vermiş. Kıskançlıktan kendimi yiyip duruyorum. Demiş. Zayıf olan şişmana peki sen neden şişmanladın? Hiç sorma! Benimkide kıskançlıktan, herkeste gördüğüm yemekleri kıskanıp iki katını yemekten demiş.
SORGU
Adamın biri ölmüş. Öbür dünyada sorguya çekilmeye başlamış. Zebani elindeki kızgın demirle yaklaşarak sormuş. Yeryüzünde ne iş yapıyordun? Hesap ver demiş. Adam, çorap dokur dokuduklarımın bir kısmını çekmecelere yerleştirirdim bir kısmını da satardım. Demiş. Zebani eee… Demiş. Ne oldu da öldün. Adam şaşkın bir ifadeyle, bende ne olduğunu anlamadım bir ziyafette çevrilen dolaba kurban gittim. Öldürüldüm. Zebani hemen emir vermiş. Çabuk bunu Fırat köprüsünden geçirin, tam çorap kuyusu önünde arkasından itin. Demiş. Hiç değilse, burada da meslek değiştirmemiş olur.
PAYLAŞMA
İki arkadaş, beraber oturdukları pansiyonda ortak aldıkları piyango biletinden çıkacak şeyi paylamaktan yanaydılar. Bir gün bir tanesi, pansiyona sevinçle girdi. Piyango çekilişinden bize bir palto çıktı dedi. Öteki, paltoyu nasıl paylaşacağız onu ikiye bölemeyiz ya! Dedi. Diğeri kış gelince paltoyu sen giyip sokağa çıkarsın, ben evde otururum. Ben giydiğimde de sen evde oturursun.
Bindiği dolmuşta, yanındakilere anlatıyordu; benim yemem, gezmem makine ve vasıta kullanmam hepside bir yarışçı kadar hızlıdır. Araba hızlıca gitmeye başlayınca; müşterilerden biri telaşlanır. Başını sallayarak anlıyoruz der. Bu ne süratli gidiş şoför bey. Herhalde arabanıza binen hızlı müşterinin etkisi olacak. İlk tamirci durağında durup hem onun hem de arabanın fren balatalarını kontrol ettirmek lazım.
ÇARE
Girdiği mağazada kocasının gecelik aldığını gören kadın, şaşırdı. Eee bey dedi. Sen bunları kendine mi alıyorsun, yoksa cinsel tercihini mi değiştirdin. Hiç erkek gecelik giyer mi? Adam soğukkanlılıkla paketini yaptırdı. Sonra karısına dönerek, hiç olmasa tabakçıyla değişip tabak almaktan kurtulmuş olur. Arayınca giyecek bir şey bulurum.
AÇINIZ
Adamın biri nişanlısının çok içine kapanık olmasından dolayı doktora gider. Nişanlısı dışarıda bekler. Adam, doktora derdini anlatır. Doktor hastayı içeri alıp adamı dışarı çıkarır. Adam bekler, bekler sıkılmaya başlar. Aradan uzun bir süre geçmiştir. Dayanamaz doktorun odasının kapısını çalar. İçeri girdiğinde ne görsün. Nişanlısı ve doktor çırılçıplak! Adam bu ne rezalet der. Doktor hemen ayağa kalkarak, ben nişanlınızın bütün açılmadık taraflarını açtım. Vazifemi tamamladım. Sen de bundan sonra iş görebilirsin demiş.
BİR DAVETTE
Gittikleri yemek davetinde ortaya konan kuru fasulye yemeğini gösteren ev sahibi, çok nefis yemez misiniz? Demiş. Misafir, çok arzu ederim ama… Bugünlerde benim havagazı muslukları fazlaca bozuk. Gaz kaçırıyor demiş. Karımın bu yüzden zehirlenmesinden korkuyorum.
SİGORTA
Kadının biri memur olarak sigorta da çalışıyormuş. Her gün insanları sigortalamak için kapı, kapı gezermiş. Bir gün dalgın, dalgın yapacağı işleri düşünerek yolda gidiyor muş. Aniden önünde bir dilenci elini açarak belirmiş. Allah rızası için fakire bir sadaka demiş. Kadın dalgınlıkla, dilenciye sigortan yoksa seni sigortalayalım.
SİGORTALANMA
Kadının biri uzun zamandır dulmuş. Bakmış ki adamakıllı yaşı da geçiyor. Birini bulup evlenmem lazım demiş. Hem evlenirsen evlendiğim kişi beni kimselere muhtaç bırakmaz, emekli ise de öldüğü zaman maaşı bana kalır diye düşününmüş. Bu düşünce ile sokağa çıkmış. Niyeti ilk karşısına uygun çıkan kısmeti ile evlenmekmiş. O sırada eli bastonlu yaşı adam ona yaklaşmış. Adamın maksadı fakir olduğu için kadından para istemekmiş. Fakat kadın farklı niyetlerle adama yaklaştığı için, dönüp sormuş adama. İyi ama sigortanız falan var mı? Demiş.
KALANTORLA FAKİR
Kalantorca bir zat yolda giderken yanına biraz fakirce görünen biri yanaşır. “Beyim” der fakir görünen adam. Allah rızası için bir sadaka. Kalantor zengin fakiri şöyle bir süzer. Fakire iyi de cebimde beş bin liradan başka bozuk yok. Dilenci kalantora bakarak! Üzülmeyin beyim der. İsterseniz ben size paranızı bozarım.
KISKANÇLIK
İki kıskanç sokakta buluşmuşlardır. Biri diğerine sormuş. Neden böyle zayıfladın? Diğeri cevap vermiş. Kıskançlıktan kendimi yiyip duruyorum. Demiş. Zayıf olan şişmana peki sen neden şişmanladın? Hiç sorma! Benimkide kıskançlıktan, herkeste gördüğüm yemekleri kıskanıp iki katını yemekten demiş.
SORGU
Adamın biri ölmüş. Öbür dünyada sorguya çekilmeye başlamış. Zebani elindeki kızgın demirle yaklaşarak sormuş. Yeryüzünde ne iş yapıyordun? Hesap ver demiş. Adam, çorap dokur dokuduklarımın bir kısmını çekmecelere yerleştirirdim bir kısmını da satardım. Demiş. Zebani eee… Demiş. Ne oldu da öldün. Adam şaşkın bir ifadeyle, bende ne olduğunu anlamadım bir ziyafette çevrilen dolaba kurban gittim. Öldürüldüm. Zebani hemen emir vermiş. Çabuk bunu Fırat köprüsünden geçirin, tam çorap kuyusu önünde arkasından itin. Demiş. Hiç değilse, burada da meslek değiştirmemiş olur.
PAYLAŞMA
İki arkadaş, beraber oturdukları pansiyonda ortak aldıkları piyango biletinden çıkacak şeyi paylamaktan yanaydılar. Bir gün bir tanesi, pansiyona sevinçle girdi. Piyango çekilişinden bize bir palto çıktı dedi. Öteki, paltoyu nasıl paylaşacağız onu ikiye bölemeyiz ya! Dedi. Diğeri kış gelince paltoyu sen giyip sokağa çıkarsın, ben evde otururum. Ben giydiğimde de sen evde oturursun.
Ataol Behramoğlu'nun muhteşem şiiri...
Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor, yıkmak bir dakika.
Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil o durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor.
Öğrendim ki...
Karşılık vermek düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlar.
Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.
Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.
Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilir.
Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.
Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor.
Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirir.
Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor, yıkmak bir dakika.
Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil o durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor.
Öğrendim ki...
Karşılık vermek düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlar.
Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.
Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.
Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilir.
Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.
Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor.
Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirir.
Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Sevda Türküleri
El kızı uçan kuştur.
Yakalarsan seversin.
Huma kuşudur,
Dertli dertli türküler dinlersin.
En güzel türküler,henüz söylenmemiştir.
Gurbet de dinlenir,sevilir,
Sevdalanır.
Türküler dile gelir kendiliğinde.
Türküz,türkü dinleriz.
Garibin halinde garip anlar.
Sevdalan mayanı ne etmeli.
Sevdalanır,bir gün elbette.
Sevdalı türküler söyler.
Çağlayarak gelen Aksu,
Alabalıkları,kurtları,kuşları,börtü,böceği,
Pir sultan Abdal,Aşık Mahsuni,Kul Ahmet,
Türkülerini söyler.
Dertlenirsin, sevdalanırsın,neşelenirsin
Cemal Borandag
31 Temmuz 2017
Gülmediğin ve Türkü dinlemediğin gün yaşamış sayılmazsın.
Temel...
Temel tarikata girmek için başvurmuş. şeyhin karşısına çıkarmışlar. Şeyh Temel'e:
- "Olur, ama üç hafta karınla yatmayacaksın" demiş. Neyse aradan üç hafta geçmiş ve temel şeyhin önüne tekrar gelmiş. Şeyh sormuş:
- "Temel tamam mı, sabredebildin mi?" Temel:
- "Valla, ilk hafta hiç problem yoktu. İkinci hafta sabrım çok zorlandı ama dayandım. Üçüncü hafta, benim karı üst raflardan bir iki paket almaya çalışıyordu, hatunun bacakları gözükünce içim gitti, daha sonra paketler yere düştü, benim karı da paketleri almak için eğilince dayanamadım. Şeyh:
- "Aaaa olmadı şimdi, biz seni tarikata alamayız."
Temel:
- "Sittiret tarikatı, bizi artık Migros'a da almıyolar!"
- "Olur, ama üç hafta karınla yatmayacaksın" demiş. Neyse aradan üç hafta geçmiş ve temel şeyhin önüne tekrar gelmiş. Şeyh sormuş:
- "Temel tamam mı, sabredebildin mi?" Temel:
- "Valla, ilk hafta hiç problem yoktu. İkinci hafta sabrım çok zorlandı ama dayandım. Üçüncü hafta, benim karı üst raflardan bir iki paket almaya çalışıyordu, hatunun bacakları gözükünce içim gitti, daha sonra paketler yere düştü, benim karı da paketleri almak için eğilince dayanamadım. Şeyh:
- "Aaaa olmadı şimdi, biz seni tarikata alamayız."
Temel:
- "Sittiret tarikatı, bizi artık Migros'a da almıyolar!"
YANLIŞ ANLADI ŞEREFSİZ!
Çok yakışıklı, cüsseli, karizmatik her hali ile dört dörtlük bir adam
bardan içeri girer.
Yanında da bir devekuşu vardır.
“Hey barmen” der:
-Bana bir viski, arkadaşıma da bir bardak su ver.
Bir süre sonra garsona tekrar seslenir:
-Hesap!
Barmen:
-27 dolar, 45 sent, der.
Adam elini cebine atar, ne kadar para varsa barmene verip çıkar.
Barmen, bir çıkan müşterilerine, bir de adamın bıraktığı paraya bakar.
Tamı tamamına 27 dolar, 45 sent.
Adam ve arkadaşı devekuşu ikinci gün yine gelirler.
Adam bu defa iki viski, arkadaşı da iki bardak su içer.
Garson hesabı getirir:
-36 dolar, 18 sent!
Adam elini cebine atar, tüm paraları garsonun eline bırakıp çıkar.
Garson bakar ki, paralar tamı tamamına 36 dolar 18 sent.
Üçüncü, dördüncü gün bu şekilde devam eder gider.
Garson her defasında ne kadar hesap çıkarmışsa, adamın cebinden çıkan para da o kadar.
Garson olaya kafayı takar.
Düşünür, taşınır, bu sırrı bir türlü çözemez.
Neredeyse kafayı yiyecek.
Bu defa sormaya karar verir.
Adam anlatır:
-Bir gün Alaaddin’in sihirli lambasını buldum; cin çıktı ve bana üç
dilek dilememi söyledi, ben de diledim.
1.Çok yakışıklı ve kadınların hayran olacağı karizmatik bir tipim olsun
2.Her yerde ve her zaman ne kadar paraya ihtiyacım olursa olsun elimi cebime attığımda o kadar para hazır olsun.
Barmen paranın sırrını öğrenmiş ve rahatlamıştır sonra devekuşunu göstererek sorar:
-Peki, bu ne bu?
Adam cevap verir:
-Ha o mu?
“3. Dileğim”der:
-Beni hiç yalnız bırakmayacak uzun bacaklı bir piliç istemiştim.
Yanlış anladı beni şerefsiz cin!"
bardan içeri girer.
Yanında da bir devekuşu vardır.
“Hey barmen” der:
-Bana bir viski, arkadaşıma da bir bardak su ver.
Bir süre sonra garsona tekrar seslenir:
-Hesap!
Barmen:
-27 dolar, 45 sent, der.
Adam elini cebine atar, ne kadar para varsa barmene verip çıkar.
Barmen, bir çıkan müşterilerine, bir de adamın bıraktığı paraya bakar.
Tamı tamamına 27 dolar, 45 sent.
Adam ve arkadaşı devekuşu ikinci gün yine gelirler.
Adam bu defa iki viski, arkadaşı da iki bardak su içer.
Garson hesabı getirir:
-36 dolar, 18 sent!
Adam elini cebine atar, tüm paraları garsonun eline bırakıp çıkar.
Garson bakar ki, paralar tamı tamamına 36 dolar 18 sent.
Üçüncü, dördüncü gün bu şekilde devam eder gider.
Garson her defasında ne kadar hesap çıkarmışsa, adamın cebinden çıkan para da o kadar.
Garson olaya kafayı takar.
Düşünür, taşınır, bu sırrı bir türlü çözemez.
Neredeyse kafayı yiyecek.
Bu defa sormaya karar verir.
Adam anlatır:
-Bir gün Alaaddin’in sihirli lambasını buldum; cin çıktı ve bana üç
dilek dilememi söyledi, ben de diledim.
1.Çok yakışıklı ve kadınların hayran olacağı karizmatik bir tipim olsun
2.Her yerde ve her zaman ne kadar paraya ihtiyacım olursa olsun elimi cebime attığımda o kadar para hazır olsun.
Barmen paranın sırrını öğrenmiş ve rahatlamıştır sonra devekuşunu göstererek sorar:
-Peki, bu ne bu?
Adam cevap verir:
-Ha o mu?
“3. Dileğim”der:
-Beni hiç yalnız bırakmayacak uzun bacaklı bir piliç istemiştim.
Yanlış anladı beni şerefsiz cin!"
Bodrum.
Zeus olursun,
Olimpostan,bulutlar arasından,
Bodruma gelince.
Yaz aşkını ararsın.
Cennette miyim neyim.
Yetmiş iki huri beklerken,
Her taraf huri.
Hepsi Afrodit heykeli gibi.
Dokununca canlanıyor.
Bir güzel oluyor,bir güzel.
Kana kan,
Cana can katıyor.
Herkül oluyorsun,
Bodruma gelince!
Cemal Borandağ
29 Temmuz 2017
Hayata bir de şiir gözüyle bakın.
Yaşar Meric Tunca
Adamın biri her gün akşam meyhaneye gelip, sarhoş olana kadar içki içiyor hesabını ödeyip
– Ah şu flüt, deyip öle gidiyormuş.
Bu durum aylarca aynı şekilde devam etmiş. Meyhanenin sahibi artık dayanamamış, Bir gün adamdan müsade isteyip masasına oturmuş.
– Özür dilerim beyefendi, rahatsız etmek istemem ama merakımı hoş görün size bir şey sormak istiyorum.
– Buyrun sorun
– Meyhanemize aylardır istinasız her akşam geliyorsunuz, mekan sahibi olarak teşşekkür ederim iyi bir müşterisiniz. Fakat neden her akşam hesabı ödeyip giderken “Ah şu flüt” diyorsunuz, çok merak ettim…
Deyince adam derin bir ahhhhhh ahh…. çekmiş ve anlatmaya başlamış.
– Bundan seneler önce bizim orkestramız vardı, bende bu orkestranın flütçüsüydüm. Bir konser vermek için bir ülkeye gittik.
Konserimizi çok beğendiler, alkışladılar, çiçek attılar, oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine altın doldurdular. Benimki ufacık bir flüt içine hiç bir şey sığmadı, davulcu felan herkes köşeyi döndü, hepside orkestrayı bıraktılar. Ben bağrıma taş bastım hiç bir şey söylemedim, paradan daha önemli şeyler vardı çünkü, yeni bir orkestra kurdum, yetiştirdim ve konser vermek için başka bir ülkeye gittik, orada da konserimizi çok beğendiler, elleri şişene kadar alkışladılar oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine değerli taşlar, paralar doldurdular benimkisi ufacık bir flüt yine hiç bir şey sığmadı. Yine sesimi çıkarmadım bağrıma taş bastım.Neyse yeni bir orkestra daha kurdum eğittim ve konser için başka bir ülkeye gittik.O ülkenin müzik tarzı çok farklıymış. Konserimizi hiç beğenmediler. Yuhaladılar, çürük domates attılar, bütün bunlar yetmiyormuş gibi birde sahneye gelip herkesin müzik aletini kıçlarına soktular.
Arkadaş kimseninki girmedi benimkisi …
BÜTÜN EVLATLAR HAYIRSIZ MI....?
İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. Kendi kendine düşünüyordu;
– Oh. be! ferahladım. Ölümlü dünya…
Oturduğu evin tapusunu, çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu dairesinde çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi, vakit geçirmek içinparkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca’nın şarkısı çalınıyordu; ‘Allah Yar! Allah Yar!’.
Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler içindeydi;-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum. Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi;
– Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar, ziyarete gelmeye de önem verse ya! Bir an dalgınlaştı;
– Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama… Derin bir nefes aldı:
– Boş ver canım, ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine, çocuklarına iyi baksın da…
Biraz da kendini teselli etmek için söylendi; …biz bu gün varız, yarın yoğuz.
Evine yaklaşınca yine durgunlaştı:
– Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama…
Düşünceler içinde zili çalarken, güler yüzlü olmaya çalıştı;
– Yook, iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek, kötü mü?
Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;
– Hanım bu gün nasılsın bakalım?
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
– Ne yapayım, bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
– İnsan şehirde özlüyor çiçeği, yeşilliği.
– Eee. . köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
– Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.
İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;
– Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de ‘Ben torunları özlerim.’ diye tutturmuştun.
Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü;
– Ne bileyim ben, düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında, bahçelerde yürümeyi özlüyor.
– Allah Allah ! Tamam, hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar ısınsın biraz gideriz
– Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?
– Yahu hanım, bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
– Noldu, oğlanı mı gördün?
– Yok, canım nerden göreyim!Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu kâğıdını çıkardı.
– Bu nedir biliyor musun?
– Hayırdır?
– Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz, vademiz gelir de ölürsek, oğlumuz kapı kapı uğraşmasın, diye evin tapusunu onun üstüne yaptım. Hanımının tepkisini beklerken, onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı.
Hanımı fısıldar gibi söylendi;
– Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti, öğleden önce.
– Öylemi, vay hayırsız!. Demedin mi, ‘uzun zamandır niye gelmiyon’ diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama ‘bizi unuttu’, diye kızmaya başlamıştım. Torunları da getirdi mi?
– Murat’ı getirmiş. O da ‘-Sıkıldım, gidelim. ‘ deyip durdu.
-Vay kerata vay! Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse, hayırdır, gündüz vakti niye gelmiş?
Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde, çiçekleri sular gibi durarak masadaki kâğıdı gösterdi;
– Şu kâğıdı getirmiş.
İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda uzandı. Bir mahkeme kararı olduğunu gördü.
Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek, eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını sağladı, tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. ‘ Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği, ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden, taşınır ve taşınmaz varlıklarının, resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir. ‘
Resmi kâğıt, yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi, kâğıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı, gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu. İhtiyar adam, oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
– Üç senedir uğramadık, köydeki ev ne haldedir?
– Canım ne olacak, bir gün de temizlerim ben.
– O evde, dizlerin üşürdü senin.
İhtiyar kadın, daralan göğsünü hafifçe bastırdı, ‘Yüreğimin üşümesi daha kötü diye düşündü’.
– Merak etme, üşümem… üşümem…
– Yarın mı gidelim diyordun?
– Sen bilirsin bey.
– Eşyaları bir taksiye atarsak, Son otobüse yetişiriz.
– Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var, ben hemen hazırlanırım.
-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan gelince aramasın.
İhtiyar adam, içinden düşünüyordu, ‘Dünya fani, Allah Yar’.
İhtiyar kadın, birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu. Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları duvardan toplarken oğlununkine bir an baktı, aldı, bir an düşünüp çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâğıtların üstüne ters olarak bıraktı. En son duvardaki bir küçük patiği aldı, öptü. Bu büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya, fotoğrafların üstüne yerleştirirken, mavi patiklerin üstüne düşen gözyaşlarını yavaşça sildi!
– Oh. be! ferahladım. Ölümlü dünya…
Oturduğu evin tapusunu, çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu dairesinde çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi, vakit geçirmek içinparkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca’nın şarkısı çalınıyordu; ‘Allah Yar! Allah Yar!’.
Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler içindeydi;-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum. Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi;
– Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar, ziyarete gelmeye de önem verse ya! Bir an dalgınlaştı;
– Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama… Derin bir nefes aldı:
– Boş ver canım, ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine, çocuklarına iyi baksın da…
Biraz da kendini teselli etmek için söylendi; …biz bu gün varız, yarın yoğuz.
Evine yaklaşınca yine durgunlaştı:
– Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama…
Düşünceler içinde zili çalarken, güler yüzlü olmaya çalıştı;
– Yook, iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek, kötü mü?
Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;
– Hanım bu gün nasılsın bakalım?
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
– Ne yapayım, bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
– İnsan şehirde özlüyor çiçeği, yeşilliği.
– Eee. . köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
– Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.
İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;
– Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de ‘Ben torunları özlerim.’ diye tutturmuştun.
Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü;
– Ne bileyim ben, düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında, bahçelerde yürümeyi özlüyor.
– Allah Allah ! Tamam, hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar ısınsın biraz gideriz
– Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?
– Yahu hanım, bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
– Noldu, oğlanı mı gördün?
– Yok, canım nerden göreyim!Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu kâğıdını çıkardı.
– Bu nedir biliyor musun?
– Hayırdır?
– Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz, vademiz gelir de ölürsek, oğlumuz kapı kapı uğraşmasın, diye evin tapusunu onun üstüne yaptım. Hanımının tepkisini beklerken, onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı.
Hanımı fısıldar gibi söylendi;
– Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti, öğleden önce.
– Öylemi, vay hayırsız!. Demedin mi, ‘uzun zamandır niye gelmiyon’ diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama ‘bizi unuttu’, diye kızmaya başlamıştım. Torunları da getirdi mi?
– Murat’ı getirmiş. O da ‘-Sıkıldım, gidelim. ‘ deyip durdu.
-Vay kerata vay! Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse, hayırdır, gündüz vakti niye gelmiş?
Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde, çiçekleri sular gibi durarak masadaki kâğıdı gösterdi;
– Şu kâğıdı getirmiş.
İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda uzandı. Bir mahkeme kararı olduğunu gördü.
Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek, eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını sağladı, tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. ‘ Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği, ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden, taşınır ve taşınmaz varlıklarının, resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir. ‘
Resmi kâğıt, yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi, kâğıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı, gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu. İhtiyar adam, oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
– Üç senedir uğramadık, köydeki ev ne haldedir?
– Canım ne olacak, bir gün de temizlerim ben.
– O evde, dizlerin üşürdü senin.
İhtiyar kadın, daralan göğsünü hafifçe bastırdı, ‘Yüreğimin üşümesi daha kötü diye düşündü’.
– Merak etme, üşümem… üşümem…
– Yarın mı gidelim diyordun?
– Sen bilirsin bey.
– Eşyaları bir taksiye atarsak, Son otobüse yetişiriz.
– Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var, ben hemen hazırlanırım.
-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan gelince aramasın.
İhtiyar adam, içinden düşünüyordu, ‘Dünya fani, Allah Yar’.
İhtiyar kadın, birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu. Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları duvardan toplarken oğlununkine bir an baktı, aldı, bir an düşünüp çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâğıtların üstüne ters olarak bıraktı. En son duvardaki bir küçük patiği aldı, öptü. Bu büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya, fotoğrafların üstüne yerleştirirken, mavi patiklerin üstüne düşen gözyaşlarını yavaşça sildi!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)