11 Temmuz 2016 Pazartesi

Yaşlanmak bir dağa tırmanmaya benzer.

Yaşlanmak bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır. Görüş açımız genişler. IGNER BERGMAN. Sabah ışıkları odanın içine süzülmüştü. Ali bey çilli horozun sesiyle çoktan uyanmıştı. Yılların alışanlığıydı erken kalkması. Lavaboda elini yüzünü yıkadı. Sabah temizliğine başlamıştı. Melek hanım aklaşmış saçlarını geriye atarak yatağından doğruldu. Terliklerini sabahlığını giydi. Odanın pencerelerini açtı. Temiz havayı içine soludu. Odanın kapısı hole açılırdı. Ali bey sabah temizliğini yapmış, giyinmiş kuşanmış, pencerenin önündeki masaya çoktan yerleşmişti. Melek hanım; - Günaydın Ali bey Ali bey; - Günaydın melek sultanım. Melek hanım lavaboda sabah temizliğini yaptı mutfağa geçerek ocağa çorbayı koydu. Tabakları kaşıkları masaya yerleştirdi. Sıcak çorba tenceresini nihaleye otutturdu. Çorbaları tabaklara doldurdu. Sıcak sıcak içtikleri çorba, içlerini ısıtıyor ve yüzleri mutluluk dolu gülümsüyordu. Yıllarca mutlulukları, huzurları, sevgi birliktelikleri öylesine güçlüydü ki, ruh ikizi olmuşlardı. Ali bey her sabah yürüyüşe çıkardı. - Ben çıkıyorum melek sultanım, dedi. Melek hanım, gülümseyerek Ali bey’i uğurladı. - Gelirken ekmek almayı unutma. Bugün çocuklar gelecek. Geç kalma. Dedi. Ali bey, başını salladı, bahçe kapısından çıkarak yola koyuldu. Issız yolda in, cin top oynuyordu. Çok uzaklarda köpekler uluyordu. Burası küçük bir sahil kasabasıydı. Yokuş yolun sonu meydana varırdı.

Ağaçların yaprakları, rüzgarın etkisiyle hışırdıyordu. Ali bey ritmik adımlarla yürüyor, bir taraftan da düşünüyordu. İnsanlar doğarken bedeni genç ruhu yaşlı, beden yaşlandıkça ruhu gençleşirmiş. Yine de yaşamda en güzel şey ruhu daima genç tutabilmek diyordu. Dedeler ve nineler, torunlarına bakmak için, Allah tarafından görevlendirilen meleklerdir. Herkesin hayatında en önemli dönemi, çocukluğudur. Anne ve babasıyla geçirdiği günleridir. O dört duvar arasında geçen mutlu günleri ilerleyen yaşlarında, kulağına fısıldayan sözler gibidir. O güzel fısıltılar, o dört duvarı deler, bütün yaşamına yayılan, ışıklar gibidir ve hiç kimse bilemez ne olduğunu ve ne olacağını. Sadece gerçek şudur ki, en iyi sıcaklık insan sıcaklığıdır. Düşüncelerle dolu belleği konuşuyor ve ritmik adımlarla yürümeye devam ediyordu. Melek hanım sabah işlerine çoktan koyulmuştu.

Telaşlı telaşlı, mutfak işleriyle uğraşıyor, çocuklarının sevdiği yemekleri tatlıları birer birer hazırlıyordu. Havada yavaş yavaş yükseliyordu. Tatlı bir sıcaklıkla güneş balkona dolmaya başlamıştı. Melek hanım balkon kapısını açtı. Bir güzel yıkadı. Masanın örtüsünü serdi . sandalyeleri minderleri yerleştirdi. Sarmaşık sardunyalar güller evin balkonundan, pencerelerinden salkım salkım bahçeye dökülürdü. Onlara çocukları gibi bakar, her sabah günaydınlaşır, sulardı. Ali bey meydana yaklaşmıştı. Düşünceleriyle konuşuyordu. Bizlerin yaş grubu hep sokaklarda büyüdü. Sokakların dilini arkadaşlığını yırtık ayakkabılarla top koşturduk. Yamalı pantolonlarla okulumuzda başarılı olduk.

İkinci dünya harbinin kıtlık yokluk döneminde, yeni kurulmuş cumhuriyetin, nimetlerini yavaş yavaş öğrenerek büyüdük. Ailelerimiz bize sıkıntı çektirmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı ve biz kendimizi hep zengin aile çocuğu zannederek büyüdük. Akıl kemale erince çokta fakir olduğumuzu öğrendik. Ama hepimiz hayata en güzel şekilde yetişerek hazırladık. Mutlu başımız dik ve başarılıydık. Ali bey meydana gelmişti. Dükkanlar kepenklerini tek tek açıyordu. Esnafla günaydınlaştı. Gazetelerini aldı. Az ilerde sahil kahvesi vardı. Ocakta sabah çayı demlenmeye bırakılmıştı. Garson genç temizlik yapıyordu.

Ali bey; - Günaydın oğlum, dedi. Masalardan birine oturdu. Gazetelerini okumaya başlamadan; - Bir çay ver oğlum, dedi. Garson; - Günaydın Ali bey amca. Poğaçalar fırından yeni çıktı. İstermisin? Ali bey memnun bir ifade ile; - Olur oğlum, teşekkür ederim dedi. Ali bey bir taraftan çayını yudumluyor bir taraftan poğaçaların tadını çıkarıyor, gazetelerini okuyordu. Garson genç, çayını tazeledi. Sohbete başladılar. Ali bey; - Artık yaşın gelmiş, evini yuvanı aç. Bir eşin çocukların olsun. Hayatını mutlulukla, aile edinerek mutlulukla yaşa dedi. Garson; - Doğru söylüyorsun ama, iyi bir eş seçmek çok zor. Hele bu zamanda. Çocukluğumu iyi yaşadım ama hep fakirlik yaşadım. İyi bir eş seçmek, çocuklarımı iyi yetiştirmek isterim, dedi. Anam babam da cahil insanlar, fakirlerde. Ne yapabilirim ki dedi. Ali bey; - Bak oğlum dedi. Biz okurken çok yokluk içindeydik. Annemiz babamızda mahalle mektebine gece okullarına giderdi. Mektebin bacaları türkülerini söyleyerek. Okulumuzda yakacak yoktu. Tezeklerle odun parçalarıyla giderdik.

Çok üşürdük ama arkadaşlarımızın sıcaklığıyla ısınırdık. Sevincimizi sevgimizi verir idik birbirimize. Oyuncaklarımız tahtadan telden arabaydı. Oyunlarımız sek sek uzun eşekti. Arıların peteklerine çomak sokup ballarına el koyardık. Elimizdeki sapanlarla kuşları avlar, dağlarda ovalarda meralarda at eşek sıpa katır büyük baş küçük baş hayvanlarla bütünleşirdik. Şimdi sizlere bakıyorum da, teknolojinin tüm ürünlerinden faydalanıyor hayata daha donanımlı başlıyorsunuz. - Garson - Öyle ama Ali bey amca şimdi hayat çok zor. Yememiz içmemiz sizlerin beslenmesine benzemiyor. Zaten bizler sizler gibi sağlıklı da değiliz. Hayat çok zor. - Ali bey - Haklısın oğlum. Bizim temel gıdamız, yoğurt pekmez ve yufka ekmek, bulgurdu. Pirinç pilavını hiç yemedik. Et ise hastalanmak üzere olan koyun keçi kesilerek ancak yer veya kavurma yapılırdı. Kışın yerdik. Esas etimiz kuş veya sular taştığında Aksu da suların dışında sersem tavuk gibi vuran alabalıklardı. Bazen eve gelen misafirlere mahcup olmamak için çilli horoz kesilir. Bulgurun üstüne konur misafir yerdi, yemez ise o zaman biz yerdik.

O zorluklarla karşılaştığımızdan arkadaşlarımızla çok üzülürdük. Ama şimdi öğrendik. O yediğimiz gıdaların hepsi sağlıklı imiş . onun için genlerimiz çok sağlam. - Garson - Ali bey amca siz çocukluğunuzu yoksul ama çok mutlu yaşamışsınız . gençliğinize ve sonra ki yaşamınıza güç vermiş dedi - Ali bey - O çocukluk günlerini yaşadıktan sonra gençlik yıllarım ve sonra evlendim. Çocuklarıma anne ve babamdan öğrendiklerim ile daha iyi imkanlar sağlamaya çalıştım. Anne ve babamdan ileri çocuklarımdan geri olmaya çalıştım. Onları bizden daha iyi nesil olarak yetiştirmeye çalıştım. Başarılı oldular. Atatürk’ ç ü demokrat , aydın olmalarına önem verdim.

Atatürk sayesin de kurulan Cumhuriyet’e sahip çıkmalarını öğrettim. Dürüstlüğü öğrettim. Öğretmenlerimiz bizlere tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek okuyorsunuz derdi. Değerli öğretmenlerimiz bizlere ilim bilim pozitif bilinci öğrettiklerinden bilgiye susamıştık. Zaman işte böyle akıp geçti. Sonra bizlerde anne baba olduk. Şimdi de ah dede vah nine , gülüştüler. - Garson - Ali bey amca , torun sevgisi başka diyorlar sence gerçekten öylemidir. - Ali bey - Torunlarımı çok seviyorum onlar benim altın toplarım. Ne kadar güzel bir şey olduğunu bende dede olunca anladım. onlarla ölümsüzlüğüme inanıyorum. Böyle ömür biter mi? - Anne ve babaları çalışıyorlar. Çocuklar çok küçük bize bırakıyorlar. Sabırsızlıkla bekliyorduk torunların gelişlerini, geldiklerinde mesaiye giden anne ve babalarının bunu yap ,bunnnuuu yapma demelerinden , sinirli hareketlerinden bunalmış gibiler. Bizim yanımızda hürriyetlerine kavuşuyorlar. Bütün kurtlarını dökerler. Yapmadıkları yaramazlık kalmaz. Bizde çocukluğumuza geri döner çocuk oluruz. Ben torunlarımla çocukluğumu tekrar yaşıyorum. Bahçeye çıkarız beraber saklambaç oynarız koştururuz. Sonrada mahalledeki çocuklarda katılır bize kreş gibi. Ne kadar çocuk olursa o kadar çok oyun olur. Onlara zaman zaman balon şeker sakız çikolata alırım.

Sevinçten deliye dönerler. Bazen de, ellerindeki bayraklarla bahçede sıra olurlar okul marşlarını söyleriz. Çocuklarla çocuk olunca sevgimi verince onlarda beni çok seviyorlar. Bedava kreş müdürü olmuşum artık. Öyle görüyorlar. Bazı zamanlar hanımla tatile gideriz. Bein göremeyince konu komşuya sorarmış çocuklar. Komşularda öldü deyince ağlamaya başlarlarmış. Sonra da neyse üzülmeyin tatile gitti yakında döner derlermiş. Bende özlerdim çocukları. Bir an önce yurt dışı gezisi bitsin diye beklerdim. Sevgiyle büyüyen insanlar daha özgüvenli oluyor. Bilim adamları, çocuklarla konuşmayı çok severlermiş.

Onların konuşması ile çağrışımlar yaparmış. Çocukların hepsi filozof gibi. Bende torunlarımla konuşmaktan haz duyuyorum. Öyle insanın aklına gelmeyen şeyleri söylerler ki, kendimi gülmekten alamam. Bir gün büyük torunuma başım çok ağrıyor dedim. - Dedeciğim başın çok ağrıyorsa, annemin odasında hap var. Hemen geçer dedi. Bir bardak su ile getirdi. İç dedeciğim dedi. Bende baktım renkli bir hap ne olacak ki içeyim dedim. Bir müddet sonra başımın ağrısından eser kalmadı, vücudumun direnci, yaşama sevincim arttı. Sonra sağol yavrum dedim. Torunuma harçlık verdim. Banyoya gittim. Kendime baktım.

Aslan gibiyim. Traşımı oldum. Losyonlarımı sürdüm. Sonrada melek hanımın yanına gidip kur yapmaya başladım. Hanım değişikliği farketti. Saçlarını yanaklarını okşadım. İkimizde çok heyecanlandık. Altın vuruşumu gerçekleştirdim. Epey zamandır böyle mutlu olmamıştık. Baktım melek hanım hapı getiren toruna harçlık veriyor. Göz göze geldik. Sonrada kıs kıs gülmeye başladık. Hayat böyle bir şey. Mutlu olmak böyle bir şey. Garsonda gülmeye başladı. - Evet hayat bu işte. Yaşam mutluluğu dedi. Ali bey; - Aman lafa daldım. Çocuklar neredeyse gelecekler. Melek hanım ekmek almayıda unutma dedi.

Ben yola koyulayım. Benim altın toplarıma şekerleme alayım dedi. Yola koyuldu. yokuş yolu çıkmak bir hayli zordu. Ali bey içindeki mutluluk ve yaşam sevinciyle hızlı adımlarla ilerliyordu. Hava iyice açılmış, ısınmaya başlamıştı. Eve de yaklaşmıştı. Malak hanım tüm hazırlıkları tamamlamış müziğide açmıştı. Radyoda Şenay’ın “hayat bayram olsa” şarkısı çalıyordu. Melek hanımda şarkıya eşlik ediyor . bahça kapısının önünde otomobil durdu. Melek hanım heyecanla kapıya koştu; - Yavrularım gelmiş, yavrularım yavrularım. Çocukları ve torunların cıvıldaşan sesleri. Onun mutluluk meyveleriydi. Babaannem anneannem diye çığlık çığlığa sarılıyorlardı. Ali beyde yetişmişti. Dedeciğim dedeciğim diyerek kavuşmuşlardı. Çocuklar balkondaki masaya bir hışımla koşmuşlardı. Hazırlanan yiyecekleri yemek için sabırsızlıkla bekliyorlardı. Ali bey ve melek hanım evlatları ile torunları ile öyle mutluydulardı ki, yüzleri gül gibi, açıyor gözleri güneş gibi parlıyordu. Mutluluk kahkahaları yükseliyordu evim heryerinde. Ali bey; - Sevgiyle yaşamak paylaşarak çoğalmak yaşam iksiri. Ölümsüzlük bu olsa gerek. İşte hayat bu. Ah dede vah nine.


Cemal BORANDAĞ 20.12.2013