22 Haziran 2016 Çarşamba

Mizahın olmadığı yerde yaşamak zor.

Mizahın olmadığı yerde yaşamak zor. Ama her şeyin mizah olduğu bir yerde yaşamak olanaksız. Brecht Filozoflar dünyaya gülerek bakarlar, gülerek düşünürler, gülerek yaşarlar. Anlatılanlarda daima düşüncenin pırıltıları vardır. Esprilerin özünde de, güzel değerlendirmelerin pırıltısı vardır.

Espri yapmak, bir zeka işidir. Zeki ve dünyaya felsefi açıdan bakabilen kişi ancak espri yapabilir. Bir anlamda, engin bir genel kültüre sahip olmak ve aktüaliteyi takip etmek gerekiyor. Espriler; yerellik, güncellik, kültür seviyesini belirten, anlamı ve mesajı olan betimlemelerdir de diyebiliriz. TDK, kara mizahı “Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah.” olarak açıklamıştır. Büyük romanlarla, makalelerle, deneme yazılarıyla verilemeyenler, bir espri ile kısaca özetlenebilir, hayat felsefesi açıklanabilir.

Zaten insan, yüksek zekalı insanların, toplum menfaatleri doğrultusunda çaba sarf ettikleri zaman, meselelerin içinde boğulmadan, onların yönlendirmeleri ile doğruyu bulabilir. Onlar genelde bir köşede otururlar. Her türlü toplumsal olayı değerlendirerek, toplumun ilerlemesini, gerilemesini, gidişatın ne yönde olduğunu anlayabiliriz. Onların felsefi düşünceleri, denemeleri, yazıları, şiirleri bir anlamda mesajlar içerir. Tevfik Fikret’in dediği gibi, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür toplumda, en üst seviyeyi ancak böyle yakalayabiliriz.

Neyzen Tevfik’in hayat hikayelerini okuyun; nasıl da dünyaya farklı bir pencereden bakabiliyor. İnsanlar, yaşam koşulları ve mesleğin zorluklarıyla birlikte, devletin ve kendisinin imkanları ile de bütünleşip tek boyutlu insana dönüşebilir. Mahalle baskısı, toplum baskısı, aile baskıları ile şekillenebilir. Padişah, “Bütün dünyaya hakim olabilirim ama dört yaşındaki bir çocuğa hakim olamam.” der. Sebebi de çocuğun plağının yavaş yavaş dolmasıdır. Filozoflar, mucitler, bilginler, çocuklarla konuşup mesaj almayı çok severler. O yaşa kadar, hepsi birer filozof gibilerdir. Değişik değişik, insanın aklına bile gelmeyen sorular sorabilirler. Barış Manço’nun yaptığı programda, ‘Şimdiki Çocuklar Harika’ mesajı verilir. Acaba hakikaten mi harika? Onları o yaşta soru sormaya yönlendirerek, onların zihinsel faaliyetlerini açıyor muyuz yoksa kapatıyor muyuz?

Çocuğum, kreşe gittiğinde, zaman zaman arkadaşları ile kavga ederdi, arada aşık olurdu, gelir evde anlatırdı. Bir gün kendisinden büyük bir arkadaşının onu dövdüğünü söyleyerek yanıma gelince, “Konuşma o zaman o çocukla!” dedim. “Ama o zaman arkadaşsız kalırım.” dedi. Bana toplumsal ders de vermişti aynı zamanda. Jean Jacques Rousseau, Emile adlı kitapta, çocuğu 5 yaşına kadar doğada büyüttüğünü, doğanın kanunlarının ne olduğunu gösterdiğini söyler ve daha sağlıklı yetişmesi gerektiğini güzel bir şekilde izah eder. Montaigne’ye babası, çocuğun belirli bir zaman köy yaşantısında kaldığını söyler.

Dengeli yetişmenin, dengeli beslenmenin daha iyi olduğunu; genlerin sağlıklı bir ortamda daha da iyi korunduğunu belirtir. Geçenlerde bir yazar, Ertuğrul Akbay, “Yaş 75 Yolun Yarısı Eder” diyor. Doğrudur. Allah’ın verdiği ömür 150 senedir ama, şehir hayatı, kargaşası, hava kirliliği, geçim derdi, alkol, sigara derken sanki ömrümüzü yarılıyoruz. “Dante gibi ortasındayız ömrün” demiş Cahit Sıtkı Tarancı. Kendisi 45 yaşında ölmüştür. Allah’ın, doğanın verdiği canı korumak da bir ibadettir. Sokrates, “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” der. Dünyanın en büyük filozofu olan Sokrates, baldıran zehiri içirilerek idam edilmiştir ve arkadaşına bir horoz borcu olduğunu unutmamıştır.

Fıkralara, aforizmalara, güzel sözlere bakın; hemen hepsi zeka seviyesi yüksek olan insanlar tarafından yazılmıştır. Bize sadece gülmek, düşünmek, ders çıkarmak kalmıştır. Fransızca sözlük Larouse ise aynı kavramı “Dünyanın tuhaflığını acıyla, acımasızlıkla ve kimi zaman da umutsuzlukla dile getiren mizah.” olarak açıklıyor. Peki, insanlar neye güler? Düşen birine güler, toplumda komik duruma düşen birine güler, çok güzel anlatılan bir fıkraya güler, komedi filmlerine güler, Şarlo’nun Hitler taklidine güler… İnsanlar, belirli bir yaşa kadar, hayatın neşesine, güzelliğine güler. Onun için bakın gençlere, her zaman neşeli, güleç, esprili, hareketleri komik şeyler anlatırlar. Belirli bir yaştan sonra, hayatın gerçeklerini öğrenince, insanlığın düştüğü duruma güler; olmaması gereken olduğu zaman, insanlığın aptallığına güler. Pot üzerine pot kırdığı zaman kendi kendine güler.

Kendi yaptığı hataları karikatürize ederek kendisiyle dalga geçmeye başlamışsa, kendisine gülebiliyorsa, zaten olgunlaşmış demektir. Özgüveni tam, kendisi ile toplumla sorunu olmayan insanlar, güzel yaşamayı hak ediyor demektir. Onun için, gülen insan güzel insan demektir. Gülen insan, içinde, hiçbir sıkıntı, üzüntü, dert, tasa bırakmaz. Böyle insanlara bakın, daima yüzünden kan fışkırır. Sağlıklıdır. Kafa ve vücut da sağlam ve sağlıklıdır. Sönük, ezik, kahırlı, arabesk yaşantısı yoktur. Ben, özgüveni tam olan insanları çok seviyorum. Özgüveni tam hareketleri görünce seviniyorum.