Sayfalar
- Ana Sayfa
- Potrem
- C.Borandağ Kimdir?
- Bozlar
- 46 AYNEN MARAŞ
- AQ Biriç
- Asker Oldum Piyade
- TKY
- Bir Şiirdir Yaşamak
- Fıkralar
- Kendini Yönetme İlt.
- Küçük Asker
- Türk Mutfağı
- Sözler Düşünceler
- Bir Şiirsin Sen
- Mehmetcik
- Pazarcık
- Nurhak
- Düşünüyorum O Halde Gülüyorum
- Bir Subayın Anatomisi
- Devrim Günlerinde Aşk
- Küçük Paris
- Çanakkale Geçilmez 1915
- Düşüncelerin Kaynağı
- Cem
- Sarıkamış
- Ulusal Kurtulus Savaşı
5 Temmuz 2019 Cuma
Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünde
"Atatürk,
Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca
Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren
Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında,
Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;
— Arabayı Durdur, Der.
Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni
Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk,
Yanına Gelince,
— Kolay Gelsin Ağa, der.
— Sağolasın Bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep
Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.
Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla,
— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon?
— Kime Söylemeliyim Ağa?
— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle.
— Vergi Memuruna mı?
— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün
Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp
götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et,
Sucuk Oldu Bey.
Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü,
— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne
Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor
İstersen.
Atatürk,
— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey.
Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder.
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi.
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya! Hem gitseydin bilirdin.
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey.
Atatürk,
— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar.
Köylü gülümseyerek,
— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der.
Atatürk, kızmıştır.
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar.
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. ĎÖküzün yanına bir eş alırsın, der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı
adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet
Paşa’ya şu telgrafı çeker.
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler.
Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde
sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü
“Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda
karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin
efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip
ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada
büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile
ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini
taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık
bir ses duyar.
— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.
Diyen
Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret
etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur.
Durumunu anlayan Atatürk,
— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
— Sağol bey! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir
tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum.
Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir
anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar.
Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır.
Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya
sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin
koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk
buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini,
sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu
işi hemen halledeceksiniz.
Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır.
İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve
ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil
vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez..."
Bakalım kaç kişi sonuna kadar okuyup paylaş tuşuna basacak?