22 Eylül 2017 Cuma

FIKRALAR-51 (12 KISA FIKRA)

ÖNCE

Evlenmeden önce bütçemizi yapalım dedik ve nişanlımı yanıma aldım. Tam o sıra makyaj konusuna gelince bana sordu. Ayda kaç kilo boya kullanıyorsun? Sen o kısmı boş bırak dedim. Makyajcıya sorarız, boya tartar terazi onda.

ÖLME İSTEĞİ

Sevgilisi kaçınca “ölmek istiyorum” diye cama doğru koşan genci zor yakalayıp tuttular. Ona, kaçan biri için hiç ölünür mü? Dediler. İstersen onu kovala ama yakalayamazsın! Başka birisini kovalarsın olur biter.

ET SUYU

Doktora giden hasta, doktora sordu. Dermansızlığa karşı ne tavsiye edersiniz? Doktor biraz düşündükten sonra et suyu tavsiye ederim dedi. Hasta bu tavsiyeyi yerine getirince 15 gün sonra, doktora gidip doktor tavsiyenizi yerine getirdim ama çare olmadı. Doktor, et suyunuzu kim hazırladı? Anneniz mi? Karınız mı? Dedi. Adam, kaynanam hazırlıyor dedi. Öyleyse o sana etin 2. veya 3. suyunu veriyordur. Sana tavsiyem et suyunu kendin hazırla ve etin parçalarını da yemeye çalış.

ÇARE BULMUŞ

Delikanlı uzun zamandır iyi içemeyen arkadaşlarının toplandığı buldum, buldum diyerek içeri girdi. Arkadaşları neyi buldun diye merakla sordular. Delikanlı: ne olacak iyi süt içebilmenin yollarını. Bakın dedi ben her gün bir kilo süt içiyorum onu bir bardak kalana kadar kaynatıyorum. Sütün suyu uçuyor ve özü kalıyor. Halis süt oluyor. Bende halis sütü içmiş oluyorum. Ama biraz pahalı ve emekli bir iş dedi. Arkadaşları onun bu buluşuna itiraz etti.
Aynı işlemi bende yaptım, süt bir bardak kalınca ne göreyim kala, kala birikintisi kalmış. Gene seferden bol elle dönmüş olduk.

TELAŞTAN

Hanımlar bir araya gelmişlerdi. Uzun süre aralarından ayrılan bir hanıma sitem etmeye başladılar. “ayol” dediler sen nerelerdesin duyduğumuza göre kızını evlendirmişsin. İnsan hiç eşine dostuna haber vermez mi? Hanım, evet çok haklısınız telaştan, çünkü sadece kızımı değil kocamı da evlendirdim. İki düğün yapmak kolay değil! Adamda kafa kalmıyor.

ROMAN YAZACAKMIŞ!

Roman yazmaya başlıyorum diyerek kalemini kâğıdını odasına çıkan genç delikanlı, epey bir süre odasından çıkmayınca annesi onu yemeğe çağıma bahanesiyle odasına girdiğinde ne görsün yeni aldığı kalem bitmiş ucu kalmıştı. Oğlum dedi annesi, bu kadar çok yazmak daha pahalı kalemini bitirmişsin. Yorulacaksın! Oğlu, daha henüz bir şey yazmış değilim. Şimdiye kadar aklıma bir şey gelmeyince sürekli kalemimi yonttum.

EZAN

Köyün imamının genç ve güzel bir karısı varmış. İmam her gün muntazam camiye çıkıp ezan okurmuş. Lakin bir gün imam biraz hastalanmış. Minareye çıkacak hali yokmuş. Ne yapayım diye düşünmüş. Göz alışkanlığı öğlen olunca herkes beni minarede görmek ister demiş. Karısı: merak etme bey demiş. Cübbeyi ve sarığı ver bana her gün ben okurum ezanı demiş. Kadın, cübbeyi giymiş sarığını takmış çıkmış minareye başlamış ezanı okumaya. Lakin köyün erkekleri durumu anlamışlar. Minareden in hatun diye bağırmaya başlamışlar. Hepimiz abdestliyiz, bizim hanıma değil imama ihtiyacımız var demişler.

ÇORBA

Sormayın! Dün akşam kayın validemi çöp tenekesinin başında telaş için de gördüm. Merak edip yanına sokuldum. Valide hanım bir şey mi var? Diye sordum. O da evet dedi. Et paketinin içinde çorba yapmak için ayırdığım iki büyük kemik vardı. Bir tanesini demin köpeğin ağzında kaçarken yakaladım. Şimdi ise diğerini arıyorum. Yanlışlıkla paketi açıp buraya atmışlar. Bulamazsam akşamın çorbası neyle olacak!

ISPANAK

Odaya girdiğim zaman bizim çimdik Salih bir şeyler yazıp duruyordu. Sonra yüzüme bile bakmadan yazıyı katladı, zarfın içine koyup zarfı kapattı. Adresi yazmadan dayanamayarak “çimdik” dedim. Bu ne telaş böyle ne yazdın! Zarfın üzerinde TRT yazılı, aaa dedim büro için bir reklam mı? O bana ne reklamı yahu dedi. T.R.T ye yazdım mizah filmlerine değişik türde bir yemeğin faydalarını anlatan diğer film konusu onu da koyup oynatsınlar. Zira hep ıspanağın kuvvetine ait oynayalı evde karım bir tencere ıspanak, kayın validem 2. tencere ıspanağı ateşe bindiriyor. Ateşten ıspanak yemeğinin biri binip biri iniyor. Vallahi başka yemek yapmaz oldular. Çimdik çok haklısın iyi ki bu mektubu yazarken gördüm. Zira bizimkiler de bu ara reçeli dahi ıspanaktan yapmaya başladılar.

MEĞERSE

Geçen gün sokakta gidiyorum. Önümde sarışın boylu poslu bir kadın gidiyor. Baktım, yürüyüşü hali tavrı o kadar hoşuma gitti ki düştüm arkasına. Eh, insanın arasıra biraz değişikliğe de ihtiyacı var. Yanına yaklaşıp baktım. Gözünde kara bir gözlük var. Ona yavaşça seslenerek “görüşebilir miyiz? Size hayranım.” dedim. O da: “Rica ederim beni rahatsız etmeyin. ” dedi. Lakin ben ısrarla takip ettim.
Tenha bir yerde fırsatını bulup tekrar yolunu kestim. Israrla görüşme isteğimi söyledim. Kadın yüzüme şöyle bir baktı ve: “Haludun, sen utanmıyor musun hiç? Bırak da yoluma gideyim. Zira konken partisine gecikeceğim.”
Birdenbire toparlandım. Meğerse ben karımın peşine düşmüşüm haberim yok. Siyah saçlarının üstüne sarı ve uzun bir peruk takmış, gözüne de kara gözlükler takıp göz kenarlarındaki kırışıklıkları da örtmüş. Korse takmış, giyinip kuşanmış bir genç kız olmuş. Ben nasıl tanıyım onu? Hemen: “Karıcığım, sen geceleri evde de böyle olursan ben seninle yatakta bile konken oynamaya hazırım” dedim.

YEMEK

Yemek o kadar uzun sürmüştü ki, misafirlerden birirsi masaya yaklaşarak “Yemeğiniz hâlâ bitmedi mi? Bu ne kadar uzun süren bir yemek” dedi. Yemektekilerden biri ayağa kalkarak “bizim yediğimiz sadece kendimizin yemeği değil. Yemekte başkalarının da hakkı var. O kadar çabuk biter mi hiç dostum?” dedi.

TUTULMUŞ

Bizim Çelebi Musa kaya önünde “tutuldu tutuldu” diye haykırınca, “ ne tututldu?” “güneş mi tutuldu?” “hayrolsun” diye etrafına doluştular. Musa: “Ne güneşi, ne ayı be, benim kaynanamın dili tutuldu. Bir aydan önce açılmazmış. Demek ki bir aylık bir tatile girdik.” dedi.