19 Aralık 2016 Pazartesi

KRAL

Hemen her mahallede olduğu gibi bizim mahallenin de bir delisi var. Mahallede ona, “46” derler. Lakabı isminin yerine geçmiştir, bu nedenle ismini bilenler bile ona ismiyle hitap etmez.
Öncelikle bilmeyenler için anlatayım; eski Türk Ceza Kanunu’nun 46. maddesinde akli dengesi yerinde olmayanların yani delilerin cezai ehliyetleri tanımlanmıştır. Ancak eski kanundaki bu madde yeni Türk Ceza Kanunu’yla 32. maddeye taşınmış olsa da akıl hastalığı ve suç ilişkisi açısından illiyet bağını tanımlayan eski kanunun madde sayısı halen halk arasında delileri tanımlayan sayı olarak kullanılmaya devam etmektedir.
Gelgelelim bizim Kral’a…
Kral benim yaşlarımda, fakat zayıf ve çelimsiz vücudu nedeniyle yaşını pek göstermez.
Parmakları her daim kötü bir şey yapıp yerinde duramayan bir dağ gelinciği, elleri hep saklanacak bir yerler arayan küçük kediler gibidir. Onun bir parçası değilmiş gibi hareket eden ellerini çokça ceplerinin içinde unuttuğu olur. Fakat elleriyle tuttuğu şeyleri soğuna sıcağına aldırmadan bir çocuk gibi tutar. Hakkını vererek…
Ellerinin bu durumunu ilk bakışta fark etmek belki zor olabilir ama küçücük ayakları onu gören herkesin hemen dikkatini çeker. O ayaklarla bırakın yürümeyi, ayakta bile nasıl dengesini koruyabildiğine kimse akıl erdiremez. Ne var ki o ayaklarla Kral’ın mahallede girmediği sokak, merdiveninden çıkmadığı apartman, basmadığı kaldırım taşı yok gibidir…
Kral’ın, çocukken geçirdiği menenjit hastalığı yüzünden bu hale geldiği söylenir. Tanrı onu hep çocuk bırakmış ama elindeki oyuncaklarının alınmasına da mani olmamıştır. Sırf bu nedenle tanrıya hep kızgın olması gerekirken tanrıdan en çok korkan da o dur. Hatta bunun yanı sıra batıl inançları; ateşe tükürürsen ya da kurbağaya ellersen yüzünde çiller olur, yemek yerken ya da gülerken dişlerin görünürse ömrün görünen dişin kadar azalırdının çok ötesindedir.
Kral’ın okuyabildiği tek kelime trafik işaretleri üzerindeki stop yazısı olmasına rağmen elinden gazete dergi düşürmez. Saatlerce bu sayfaların üzerlerindeki resimlerle oyalanır. Kelimelerin arasından kendince şifreler bulup çözer. Onlarla ilgilenirken dünyadan tamamen kopar. Onun haricinde diğer zamanlarda bütün gördüğü şeyler kendi boyundadır. Hiç bir şeyin altını üstünü görmez. Kim bilir hayallerinde kaç Sezar, kaç Fatih, kaç Napolyon olsa da gerçekte Kral’ın yeri bu mahalledir. Sarayından hiç dışarı çıkmayan, orduları hiç savaşa girmemiş bir Kral’dır o…
Bense büyüklü küçüklü mahalledeki herkesin, ben dahil, özellikle yapacakları her saçma işte onun varlığına ihtiyaç duyduklarını, o işi yaparken mutlaka onu da yanlarına aldıklarını ve sanki bu sayede yaptıkları o saçma işi onun varlığıyla meşrulaştırdıklarını anladığım günden beri ona sadece “Kral” derim…
Onun ne kadar anlatsam az, malum normal insanlar birbirine benzer, deliler değil. Delilerin tüm yapıp ettikleri, normal insanların amaçlarının, tasarılarının ve niyetlerinin gölgesinde örülmüş, eksik, kusurlu birer kopya olarak görülmesine rağmen, her biri aslında normal denilen insanların aksine birbirlerinden oldukça farklıdırlar, o nedenle onları tarife normal insanların kullandığı kelimeler yetersiz kalır…
Bilmem, ne demek istediğimi belki geçen gün başımdan geçen bir olay daha iyi anlatır…
Kral’la birlikte yürüyorduk… Muhabbet olsun diye, kendisine neden 46 denildiğini, bunun nedenini bilip bilmediğini sordum. Hiç beklemediğim bir şekilde, oldukça kızgın bir ses tonuyla, “annem 46 numara ayakkabı giydiğim için herkesin beni öyle çağırdığını söylüyor ama öyle değil; 62’den tavşan,73’den zürafa, 46’dan da suaygırı yapılır, ben de suaygırlarını çok severim, ondan,” dedi.
Gülerek, “Hadi oradan sende Allah’ın delisi, sen hangi ara suaygırı gördün ki…” dedim ve onunla alay ederek yürümeye devam ettim. O da benim hızlı adımlarıma eşlik ediyordu ki bir an tökezledim. İçimi çekiliyor gibiydi…
Dönüp Kral’ın yüzüne baktığımda, suaygırlarının karanlık bir gecede gökyüzünde alev alev akan meteorlar gibi gözlerinden aşağıya doğru aktığını gördüm. Birden içimi bir ürperti kapladı. Sokaktaydık, ayakta…
“Kral” dedim, “beni tut…”
Ellerimi sıkıca kavradı ve “Gözlerinde sinekler uçuşuyor,” dedi ve bir şey dememe fırsat vermeden “Dur şimdi onları öldüreceğim…”
Kendime geldiğimde tüm mahalleli başıma toplanmıştı fakat Kral ortalıkta görünmüyordu…
Anlaşılan suaygırlarına binip gitmişti...