27 Ekim 2017 Cuma

ANNEN SENİ SÜTTEN KESMEDİ Mİ?

Zeliha kocası Eren’i çok seviyordu. Çocukluk aşkıydı. Zeliha doğduğu zaman Eren’in eşi dünyaya geldi demişler, beşik kertmesi yapmışlardı şakacıktan da olsa. Zaman geçtikçe söylentilerle ikisinin arasındaki aşk büyümüş, şaka gerçek olmuş evlenmişlerdi. Ailesi neşeli bir aileydi. Hep onların hikayesini anlatıp gülüşülerdi. Espriler türetir, birbirlerine latifeler yaparlardı. Gel gör ki Zeliha ile Eren bu neşeli ailenin içinde içleri kan ağlıyordu. Uzun süre evli olmalarına rağmen bir evlat sahibi olamamışlardı. Ne kadar doktor varsa gitmişler dertlerine bir çare bulamamışlardı. Çiftlik eviydi oturdukları yer. Bol meyve ağaçları çamlar ekili alanlar tavuklar büyük ve küçük baş hayvanlar atlar eşekler bolluk ve bereket içinde yaşamları vardı. Zeliha bütün bu bolluğun içerisinde boynu bükük bir çareydi. Hayallere dalardı. Çiftlikte büyüttükleri çocukların sesini konuşmalarını duyardı adeta. Gözleri yüreği özlem içindeydi. Doğum yapan kadınlara ve hatta hayvanlara özenirdi. Evlat özlemi ile tutuşur da tutuşurdu. Kocası; - Zeliha doktorlara gittik. Ne sende ne de bende sorun yok. Allah ne zaman çocuk verirse o zaman olur. Doğumu kısmeti eceli ancak Allah bilir der, eşini teselli ederdi. Koyu inançlı bir toplum olmanın anlayışı bir başka oluyor. Ne yapabilirlerdi ki Allah’a sığınmaktan başka. Konu komşu kendi aralarında konuşuyorlardı. Kadınlar Zeliha içinde; - Aslan gibi kocası var bir evlat veremedi derlerdi. Zaman zaman da,mahalle kahvesinde de erkekler Eren içinde; - Benim öyle güzel karın olacak üstünden inmem vallahi. Değil bir çocuk dokuz çocuk doğurturum diyerek aralarında alay ederlerdi. Eren bunları duyuyordu. İçinden; - Canım olmayınca olmuyor. Sanki biz doktorculuk oynamıyoruz. Evvel Allah kitabını da okuduk. Yüz bir pozisyonu da denedik. Haydar Dümen sağ olsun. Bütün kitaplarını ezberledim yahu. Olmuyor da olmuyor. Yüz ikinci pozisyon varsa onu da deneyeyim söyleyin. Belki o pozisyonda olur deli olacağım. Zeliha çok genç Eren olgun bir erkek. Zaman zaman birde arkadaşları bir de bu yüzden de alay ederlerdi. Baba kız gibi duruyorsunuz derlerdi. Tanımayanlar ise nasıl evlendiniz diye sorarlardı. O da işi şakaya vurup; - Vallahi anası sütten kesti bana verdi derdi. Onlar da; - Sen babayiğit bir adama benziyorsun. Çapkınsın da. Yoksa Trakya’da sana sandık kapamamı yaptılar diye tiye alırlardı. Her şey neyse de şakalar espriler iyi de evlat hasreti sevgisiyle yanıp tutuşuyorlardı. Zeliha ya kayınvalidesi devamlı huzursuzluk veriyordu. Oğluma bir evlat veremedin kısır gelin diyordu. Zeliha kahrından deli divaneye dönmüştü. - Elif ana ermiş kadın. Onun türbesine gidip adak mı adayayım. Ağaca bez takıp dilek mi dileyeyim. Yoksa yakın köylerden birinde Şıh var ona mı gideyim muskamı yazdırayım? Diyerek ağırlar yakar ağlar dururdu. Bir gün yeğeniyle Şıh’a gitmeye karar verdi. Yol epey uzundu. Kan ter içinde Şıh’ın evine vardılar. Şıh uzun boylu heybetli bir adamdı. Sakalları göbeğine kadar uzundu. Kafasında sarıkla elindeki iri tespihi salına salına çekiyordu. İri etli dudakları kıpır kıpır bir açıyor bir yapıştırıyor ,etrafa üfürükler saçarak, dualar okuyordu. Zeliha derdini hoca efendiye anlattı. Hocanın yere bakan gözleri Zeliha ya dikildi. - Benimle baş başa kalacaksın. Göbeğini okuyacağım muska yazacağım dedi. Zeliha ‘n ı n korkudan nutku tutulmuştu. Ölürüm de bu hocayla Şıh la yalnız başıma kalmam. Yeğeninin kolundan çektiği gibi kendini dışarı attı. Yüzü alev topuna dönmüştü. Söylenmeye başladı. - Hocanın nefesi mi kuvvetli yoksa başka yeri mi kuvvetli onu bilmem. Ama çocuğu olmayanların hocaya gidip muska yaptırdığını söyleyenlerin çocuklarının hepsi hık demiş sanki hocanın burnundan düşmüş. Amma da nefesi kuvvetliymiş. Bir insan ancak bu kadar benzer. Alay ediyorlar. Onun neyinin kuvvetli olmadığını bilmeyen mi var? Ama çaresizler ne yapsınlar. Bazılarının karılarını boşatıp benim Allah indin de karım oldu diyormuş. Hocanın kim bilir kaç evliliği var. Müslümanlıkta dört ama hoca dörde dört katlamış vallahi. Yatacağı yeri yok. Söylüyorlardı da inanmıyordum. Ama doğruymuş. Zeliha’nın içi yanıyordu. Yeğenine döndü; - Eren’i çok seviyorum. Allah bizim sevdamıza şahit. Elif anaya gideyim dedi. Adak yapayım. Kurban keseyim. Yol boyunca konuşa konuşa Elif ananın türbesine vardılar. Zeliha iç yangınlarıyla Allah’a dua ediyordu. Yatan eren yüzü üstü hürmetine, Elif ana yüzü üstü hürmetine, bana bir evlat ver diye dua ediyordu. Göz yaşları içinde Allah ile bütünleşmişti. Aradan zaman geçti Allah Zeliha’nın dualarını kabul etmiş gebe kalmıştı. Deliye dönmüşlerdi. Aşermeye başlamıştı. Eren’e kış ortasında gece yarısında karpuz aratmıştı. Günler sanki durmuştu. Eren’in gözlerine uyku girmiyordu. Zeliha naz caz yapıyor gebeliğin keyfini çıkarıyordu. Dokuz ay on gün sonra Allah bir erkek evlat verdi. Adını Uzay koydular. Artık Uzay evin kralı olmuştu. Bir dediği iki olmuyordu. Her şey onun üzerineydi. En güzel giysiler en güzel oyuncaklar alınıyor üzerine titriyorlardı. Onca yıldan sonra olan çocuğa ağırlığınca altın takılmıştı. Çocuk şimdiden zengin olmuştu. Zeliha artık sadece oğluyla ilgileniyordu. Dünya bir yana oğlu bir yana. Ana oğul bütünleşmişlerdi. Neyse beş altı yıl sonra Allah bir kız evlat verdi. Adını Elifnur koydular. Çok mutlu olmuşlardı. Elif anaya Allah’a şükür ediyorlardı. Oğul anaya kız babaya düşkündür mantığıyla dengeye oturmuştu. Çocuklar büyüyorlardı. Elifnur gelişti serpildi isteyenler gelmeye başladı. Almanya’dan Kanada’dan Amerika’dan Türkiye’den nam-ı değer duyan geliyordu. Elifnur ise komşusunun oğlu Galip’i seviyordu. İki genç birbirlerini sevmişlerdi. Galipler biraz fakirlerdi ama Elifnur sevdasını seçti. Evlendiler. İkizleri oldu. Bir oğlan bir kız. Çok mutlu olmuşlardı. Yıllar geçiyordu. Uzayın yakışıklılığı nam salmıştı. İyi yetişmiş okumuş terbiyeli yiğit bir adam olmuştu. Zeliha doğduğu günden beri oğlunun üzerine titriyor onu kimseleri layık görmüyordu. Kendi yaşıtları çoktan evlenmiş çoluk çocuğa karışmışlardı. Eren arada bir laf atsa da Zeliha; - Oğlan benim. Ben ne zaman beğenirsen layık görürsem o zaman evlenir diyordu. Uzay annesine çok düşkündü. Ne derse onu yapıyordu. Adeta emir eri ramazan. Arkadaşları çikolata çocuğu “Annan daha seni sütten kesmedi mi?” diye alay ediyorlardı. Uzay TV ’de bir profesörün konuşmasını duymuştu. Ne zaman delikanlı aşık olur o zaman anne sütünden kesilir. Başka bir ten hayatına girdiği zaman evlenir demişti. Uzay kendi kendine; - Herhalde adım Uzay olduğu için uzay boşluğunda dolaşıyorum. Şimdiye kadar hiç aşık olmadım diyordu. Ondan sonra da aşık olmanın yollarını araştırdı. Ne kadar halk ozanı varsa türkülerini öğrendi. Sazıyla çaldı. Şairlerini şiirlerini ezberledi. İçine yeni bir yaşam sevinci girmişti. Sevip sevilmek istiyordu. Anasına kimseyi beğendirememişti. Bir süre sonra ayrılıyordu. Adı Kazanova’ya çıkmıştı. Yaşı 40’ı geçmiş 50ye varmıştı. Artık kız beğenmekte de zorlanıyordu. Anası çoktan yaşlanmıştı. Babasının bir ayağı çukurdaydı. Eren; - Torun aşkıyla yanıyorum. Bir zamanlar evlat aşkıyla yandım. Anası sütten kesecek oğlum evlenecek. Ölmeden torunu mu kucağıma almayı nasip et Allah’ım diye dua ediyordu. Eren; - Beni devreden yıllar oldu çıkardı Zeliha, diyordu. Oğlan benim dedi,ne diyeyim anasıdır iyi bilir dedim. Dedim de oğlanı kendine köle etti. Oğlan anacı oldu etrafı gözü görmedi. Bir güzel görse sevse ne güzel olurdu. Anası beğenecek oğlu evlenecek. Diyerek sitem ediyordu. Uzay bir gün yolda çocukluk arkadaşı ile karşılaştı. Arkadaşının yanında dünya güzeli bir genç kız vardı. Adam kızı göstererek; - Kızım dedi. Uzayın içi yandı. - Düğün alışverişine geldik. Baba kız geziyoruz dedi. Sen evlendin mi? evlenmedin mi? diye uzaya sordu. Uzay; - Evlenmedim dedi. Adam; - Bende herhalde annen sütten kesmiştir dedim ama daha kesmemiş belli dedi. Sonrada şaka yaptım alınma dedi. Uzay çok sinirlenmişti. Yüzüne yumruğu patlattı. Çok kötü olmuştu. Başladı söylenmeye. - Evlenip mutsuz olacağıma bekar kalıp mutlu olurum dedi. Bu da ekonomik olarak iyi durumda olan toplumların düştüğü durum. Bencil eve egoist oluyorlar. Uzay bir süre sonra hastalandı. Yatağa düştü. Hastanelik oldu. Hasta yatağında derin derin düşünüyordu. Annesi baş ucunda ,yanından hiç ayrılmıyordu. Prof.Dr. tetkiklerini yapmıştı. Ana ve oğluna dönerek; - Sağlıklısın beden sağlığın iyi. Ruh sağlığını da kısa zamanda toparlarsın ama annen seni sütten kessin evlen evlen dedi. Zeliha canı evladına nasıl bir haksızlık yaptığını anladı. Paylaşamadığı evladını azat etmenin zamanı çoktan gelip geçmişti. Ama hiçbir şey için geç değil diyordu. Kaç yıl bekledim dünyaya gelsin diye. Allahtan ümit kesilmez. Yaşlıda olsam diyar diyar gezer, oğluma kız bulur evlendiririm dedi. Oğluna döndü - Seni sütten kestim. Hadi hayırlı olsun dedi. İkisi de gülümsediler. Gözlerinde umut vardı. CEMAL BORANDAĞ 06.03.2014