19 Aralık 2017 Salı

Odanın öteki ucunda

Odanın öteki ucunda; yönü duvara karşı: “Sen; böyle, bir yere dalıp gittiğin zamanlarda yönünü hiçbir zaman bulamamış bir rüzgar gülünü çağrıştırıyorsun ve kesinlikle gitmek için müthiş arzulu görünüyorsun” dedi. Hemen arkasından savunma gücümü elimden alıp geri püskürten bir gülüş ekledi. Merkezinde yer aldığım, nereye gidersem götüreceğim geniş boşluğun aşılamazlığını o zaman fark ettim. Aşılamazdı çünkü her yanını mayınla döşemiştim. O, duvara doğru yeni bir adım attı. Korku, kancasını genzime takmış beklemedeydi. Aklımda, kapının kıyısında, hep hazır vaziyette duran valizim. “Ama gidemeyeceğinin farkındasın. Yapamayacağın çok açık. Bunu biliyor olmamdan rahatsızsın.” Tam on ikiden vurulduğum duygusu. Beni kilitleyen çekingenlikten sıyrılmam gerek. Ne kadar çekilirsem onun da o kadar ilerlediğinin farkındayım çünkü. Ben uzaklaştıkça o yaklaşıyor. Gövdemin parçaları sanki teğelle birleştirilmiş ve her an sökülebilirim. Her an dağılabilirim. Yakınlığın ya da uzaklığın tamamiyle duygularla ilgili olduğunu anlıyorum. Örneğin, ikimiz de duvara doğru adım atıyoruz, ikimiz de duvara yaklaşıyoruz ancak o bana yaklaşırken ben ondan uzaklaşıyorum. Dikiz aynamda, geride bıraktığım ve gittikçe kaybolan biri gibi. Korku üşütürmüş meğer. Üşüyorum. O, ruhunu sattığı makinenin haznesine peşpeşe jetonlar atıyor şimdi. Jetonlar kaygan kıvrılışlarla, metalin büyüleyici tıkırtılarıyla tünelleri geçiyor. Her şey beni yakalamak için; farkındayım. Korku küçültür oysa. Makinenin rengarenk ışıkları yanıp sönüyor. Küçülüyorum. Başka hiçbir şey değil; içimde ne varsa söküp çıkartmak istiyor şu an. beni yakalamak için. Korku yanlış yaptırır. Hayır, almak için değil; beni yakalamak için yaptığı her şey. Hepsini orada öylece bırakıp göğsünde soğumuş volkanla çıkacak kumarhaneden. Korku, kopartır atar yakınlıkları. Uzak bir kez daha gerçek olacak aramızda. Fakat biliyorum, ondaki nefret değil, ne de benimkisi kaçış. O bende kendini bulacak; yok etmek için. Gidişim kendime kavuşmayı sağlayamasa da onu kurtarmış olacağım. Adı uzak olan o boşluğun iki kıyısından birbirimize bakarken, bu açıklığın, bir odanın genişliğince olsa da asla aşılamayacağını, aşılmaması gerektiğini bir kez daha kabul ediyoruz. Evrendeki bütün öteki atomlar, moleküller gibi, düzensizliğin içindeki erişilebilecek en son dengeyi aramadayız çünkü. İçeriye kalabalıklar üşüşse de uzaklar asla yakın olamayacak. Yaklaştıkça uzaklaşmak kaçınılmaz. Ama duvar için öyle mi? Sırtımda sert, soğuk bir ürperti. Bu yüzden yeni gözyaşları eski hiçbir şey için akıtılmamalı. Halas... Valizim kapının yanında. Aramızda bir oda boyu boşluk. Öteki adıyla “ bitti”. “Sana yazarım” diyorum, duvarın içinde kaybolmamın bir bakışlık öncesinde.