16 Ağustos 2020 Pazar

BRİÇİN

 

BRİÇİN sadece bir oyun olduğunu düşünmekteyseniz, öncelikle E.A.POE’nin Morg Sokağı Cinayeti isimli öyküsünün girizgahındaki (briç üzerine) tiradını okuyana kadar oynamaya ara vermelisiniz. Okuduktan sonra da “sadece oyun” olduğu yönündeki fikriniz baki kalmışsa briç oynamayı tamamen bırakmalısınız.
*
Briç oyuncusu olgundur! Herkesle rakip olur: rakibini sevmemesinin veya rakibine küs olmasının hiçbir önemi yoktur. Briç oyuncusu kibardır!..
[…]
Dünyanın ilk dedektiflik öyküsü olarak kabul edilen E.A.POE’nin Morg Sokağı Cinayeti kitabından briç üzerine tiratı:
Çözümleme diye adlandırdığımız düşünce gücünün kendisi çözümlenmeye pek elverişli değildir. Onu, sadece, vardığı sonuçlarla değerlendirebiliriz. Bildiğimiz bir şey de şu: çözümleme gücüne aşırı derecede sahip olmak, insanoğlu için her zaman gerçek bir tat kaynağıdır. Güçlü bir adam nasıl vücudu ile övünür, adalelerini çalıştıran hareketlerden hoşlanırsa, çözümleyici de karmakarışık şeylerin içinden çıkmaya çalışarak kafa yormaktan hoşlanır. Yeteneğini göstermesine yarayacak en saçma işlerden bile tat alır. Bilmecelere, bulmacalara, anlaşılmaz yazılara pek düşkündür; bunları çözerken o derece beceriklilik gösterir ki, alelade kimselere doğaüstü bir iş yapıyormuş gibi gelir. Yöntemli düşünceyle vardığı sonuçların havasında, gerçekten de, bir içe doğmuşluk vardır.
Bu çözümleme yeteneğinin canlanmasına, herhalde, matematiğin, hele onun en yüksek kolu olan ve karışık işlemleri var diye – adeta değerini artırmak içinmiş gibi – yanlış olarak analitik dediğimiz çeşidinin çok etkisi vardır. Gene de, aslında, hesaplamak çözümlemek demek değildir. Örnekse, bir satranç oyuncusu hiç çözümleme yapmadan bazı hesaplamalar yapar. Şunu da söylemeli: satranç oyununun düşünce üzerindeki etkileri çok yanlış anlaşılmıştır. Bir bilim kitabı yazmıyorum, sadece biraz tuhaf bir öyküye başlangıç olarak gelişigüzel bazı görüşlerimi sıralıyorum; bunu fırsat bilerek, gösterişi sevmeyen dama oyununun, ustaca bir araya getirilmiş saçma zorluklarla dolu satranç oyununa oranla, düşünce gücünün en yüksek katlarını kullandırmak bakımından daha keskin, daha yararlı olduğunu ileri süreceğim. Satranç oyununda taşların değişik, başka başka hareketleri vardır, değerleri de çeşitlidir, birbirine uymaz; karışıklığı derinlik sanıyor, yanılıyorlar. Bu oyun bütünüyle dikkate dayanır. Bir an dikkatiniz gevşeyecek olsa, hata yaptınız demektir, ya bir taş kaybedersiniz, ya da yenilirsiniz. Hareketler sadece türlü türlü değil, üstelik karışıktır da, o yüzden bu gibi hatalara düşme olasılığı çoktur; on oyundan dokuzunu, kafası derli toplu işleyen kazanır, zeki olmak yetmez. Damada ise tam tersine hareketler tek çeşittir, pek öyle bir değişiklik yoktur, dikkatsizlik olasılığı azalmıştır, dikkat kullanılmaz bile, her iki taraf da kazandıklarını kendi beceriklilikleriyle kazanırlar. daha elle tutulur bir örnek verelim, bir dama oyunu var diyelim, sadece dört tane dama olmuş taş kalmış ortada; elbette ki böyle bir durumda hata yapılması beklenemez. Kazanmak için görülmemiş bir hareket yapmak gerekir; öyle bir hareketi de insan ancak kafasını kullanarak bulabilir. Basmakalıp çarelere başvuramayacağından, çözümleyici, karşısındakinin ruhuna girmek, düşünüşünü anlamak zorundadır; böylece bir bakışta ana yöntemler, baştan çıkarıcı, yanlış hesaplara sürükleyici oyunlar buluverir.
BRİÇ denilen iskambil oyunun hesaplama gücüne dayandığı söylenir; öte yandan, en akıllı kimseler bile, satrancı saçma bulurlar da, bu oyundan açıkça görülen ama nedeni pek bilinmeyen bir tat alırlar. En küçük bir kuşkum olmadan söylüyorum, çözümleme gücünü onun kadar çalıştıran başka hiçbir oyun yoktur. YERYÜZÜNDEKİ EN İYİ SATRANÇ OYUNCUSU, SATRANCI EN İYİ OYNAYAN KİMSEDİR, O KADAR; BRİÇTE USTALIK İSE BİR İNSANIN KAFASINI KULLANABİLDİĞİNİ, AKILLARIN ÇARPIŞACAĞI ÇOK DAHA ÖNEMLİ İŞLERDE DE BAŞARI SAĞLAYABİLECEĞİNİ GÖSTERİR. Ustalık derken, elverişli yardımların geleceği bütün kaynakları bir anda kavrama gücüne sahip olan, örnek bir briç oyuncusunun olgunluğunu düşünüyorum. Bu kaynaklar hem pek çoktur, hem de pek çeşitlidir, üstelik düşüncenin öyle kuytu köşelerinde saklıdırlar ki, alelade kimselere, erişilmez, yanına varılmaz şeylermiş gibi görünürler. Dikkatle gözlemlemek, iyi hatırlamak demektir; onun için kafası derli toplu işleyen bir satranç oyuncusu briçte de kendini gösterebilir, sonra Hoyle kuralları da (oyunun mekanik yapısına dayandıklarından) herkesin yeteri kadar anlayabileceği şeylerdir. Böylece sağlam bir belleği olup, kitaba uyarak oynayan herkese iyi oyuncu demek bir alışkanlık haline gelmiştir. Ama kurallara sığmayan şeyler de vardır, işte çözümleyicinin ustalığı böyle durumlarda belli olur. Sessizlik içinde, bazı gözlemler yapar, bazı sonuçlar çıkarır. Belki arkadaşları da yapar aynı şeyi; ama herkes kendine göre bir bilgi elde eder; bu bilginin azlığı ya da çokluğu, sadece varılan sonuçların doğruluğundan gelmez, daha çok, gözlemlerin niteliğinden gelir. İŞ NEYİ GÖZLEYECEĞİNİ BİLMEKTİR. Bizim oyuncumuz dikkatini sınırlamaz; kendimi oyuna vermeliyim diyerek, oyunun dışındaki şeylerden çıkarılabilecek sonuçları bir yana atmaz. Ortağının yüzündeki değişikliklere dikkat eder, öbür iki oyuncu ile inceden inceye ölçüşür. Her elde kağıtların nasıl dağıtıldığını kestirmeye çalışır; oyuncuların bakışlarından kozların, onörlerin kimlerde olduğunu anlar. Oyun devam ederken yüzlerdeki bütün değişiklikleri kollar, güven, şaşkınlık, utku, can sıkıntısı gibi kolayca belli olan değişikliklere bakarak bazı düşünceler elde eder. Bir elin alınışından onu alanın aynı cinsten başka bir kağıdı olup olmadığını kestirir. Şaşırtmak için oynanan bir kağıdı masanın üstüne atılışındaki edadan anlayabilir. Ağzından kaçan ya da rasgele söylenen bir söz; bir kağıdın düşüşü, ters dönüşü, görülmemesi için harcanan çaba ya da umursamazlık; kazanılmış ellerin sıralanıp sayılışı; sıkıntı, duralama, heveslenme, heyecan- bütün bunlar, onun sanki içine doğmuşçasına ortaya attığı gerçekleri bulmasına, durumu görebilmesine yardım eder. İlk iki üç kağıt oynandı mı, herkesin elinde neler olduğunu öğrenir, ondan sonra da, bütün eller yere açılmış gibi, rahat rahat, hiç çekinmeden oynamaya başlar.
ÇÖZÜMLEME GÜCÜ, BİLDİĞİMİZ BECERİKLİLİKLE KARIŞTIRILMAMALIDIR; GERÇİ ÇÖZÜMLEYİCİ İSTER İSTEMEZ BECERİKLİ BİR KİMSEDİR; AMA BECERİKLİ KİMSELERİN HEPSİ ÇÖZÜMLEME YAPAMAZLAR. Kuruculuk ya da birleştiricilik gücü diye adlandırılan ve bilginlerin (bence yanlış olarak) ayrı bir organdan geldiğine inandıkları, ilkel bir yetenek sandıkları beceriklilik, kafası işlemeyen, aptal denilebilecek kimselerde de sık sık görülen bir şeydir; o kadar ki, insan düşüncesi üzerine eser veren yazarların aşağı yukarı hepsi bu gerçeğin farkına varmışlardır. ÇÖZÜMLEME GÜCÜ İLE BECERİKLİLİK ARASINDAKİ UZAKLIK, ÇEŞİTLİ HAYALLERİ KAFAYA TOPLAMA GÜCÜ İLE BUNLARDAN YENİ BİR HAYAL YARATABİLME GÜCÜ ARASINDAKİ UZAKLIKTAN BİLE FAZLADIR, AMA BÜYÜK BİR BENZERLİKLERİ DE VAR. GERÇEKTEN, BECERİKLİ KİMSELER KAFASI HEP HAYALLERLE DOLUP TAŞAN KİMSELERDİR; YARATMA GÜCÜ OLANLAR İSE BİRER ÇÖZÜMLEYİCİDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLLERDİR.
(BBO: tompit)