Eski İzmir Büyükşehir Belediye başkanı rahmetli Ahmet Piriştina’ya “ İzmir’in kızları neden bu kadar güzel?” diye sorulduğunda beni çok etkileyen şu cevabı vermiştir.
“Özgür oldukları için”
Genellikle köklerinde göçmenlik olduğu için beyaz olurlar. Bronzlaşmaları can yakıcı olur. mutlaka ilk gün soyulurlar.
Uğruna şarkılar, şiirler yazılmıştır. O nedenle karşısındaki adamın bir mesaj bile yazmadığı zamanlarda kolayca fıttırırlar.
Kafalarında kayış kopmaz. Sinirleri bir anda zıplamaz. Asfalyaları vardır. O atar. Siz bunun ne olduğunu bir araştıradurun. Anlayan anlar.
Türkiye’nin güzel kadın ihtiyacını karşılarlar.
Makyajı ihtiyaçtan değil, hobi olarak yaparlar.
Güzelliklerinin farkında oldukları için zekasına iltifat eden adamlara bayılırlar.
İzmirliyim dediklerinde “belli” cevabına alışkındırlar. Etkilenmezler.
Diğer şehirlerce haklarında çıkarılan çirkin yakıştırmalara aldırmazlar. Yakıştırma yapan bir kızsa, muhtemelen sevgilisini bir İzmirliye kaptırmıştır veya sevgilisinin geçmişinde unutamadığı bir İzmirli vardır. He erkekse, istemiştir olmamıştır.
Herkese gülümsemeleri, “günaydın” “iyi akşamlar nasılsınız?” demeleri oynaklıklarından değil medeniyetlerindendir.
Kahkahalarını 300 metreden duyarsınız. Gülmenin ayıbı mı olurmuş.
Damarını kessen özgüven akar. Yürürken bakılmasının nedeni güzelliği değil, rüzgarıdır. Bir an denizden eser, bir an karadan. Moduna bağlı.
Konuşurken elini kolunu ve mimiklerini kullanır. İzlemek, dinlemekten daha keyiflidir.
Yazı severler. Kışın yazlık kıyafetlerinin üzerine mont giyerler.
Sevgililerini aileleriyle tanıştırmak istemeleri evlenmek istediklerinden değil, fikir almak istediklerindendir. Hemen havaya girmeyin. Ailesinin görüşleri birinci plandadır. Laf dinlerler.
En lüks restaurantlarda da yemek yerler. Sokaktaki kokoreççide de. Hele bi de midye tepsisinin başına geçtiler mi görsel şölen.
Baskıyla büyümemişlerdir. Bu nedenle ailelerine yalan söyleme ihtiyacı duymazlar.
Kıskanılmak, sahiplenilmek isterler ama fazla sıkıya gelemezler. Oraya gitme, bunu yapma, şunu giyme diyen sevgililerine “bana annem babam karışmıyo sana noluyo” en kısa ve net cevaplarındandır.
Pazar günü çeşmeden, foçadan, dikiliden, gümüldürden tuzlu saçlarıyla bikinilerinin üzerindeki pareoyla dönerler. Şehir içinde bu halde bi kahve bile içerler. Dert değil.
İlk aşkı ortaokulda yaşamışlardır.
Deniz Gezmiş’i bilirler. Ailelerinden Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i, Aziz Nesin’i. Atatürk’e aşıktırlar.
Başka şehirlerde zorlanırlar. Neden yazın şort giydiklerinde insanların çok acayip bir şeymiş gibi onlara baktığını anlayamazlar. İzmir’e toprak öpecek şekilde dönerler.
Harmandalı oynayan adamdan etkilenmemeleri mümkün değildir.
Eğlenceli olmaları evlenilmeyecek kız oldukları anlamına gelmez. Eğlenmedikleri adamla bırak evlenmeyi sevgili bile olmazlar. Karşısındaki adamda ilk özgüven ararlar sonra muhabbet.
Evleri balkonludur. Beline kadar sarkarlar ancak düşmezler.
Efelikleri köklerinden gelir. Erkek gibi kafa tutarlar.
Restaurantta, cafede, vapurda veya otobüste ruj sürerler, allık tazelerler, tırnağı kırılırsa çantadan törpü çıkarıp kırılan yeri törpülerler.
Hiçbir mekanda kasmazlar. Oynamak isterse oynar, dertlenirse ağlar.
Mavi boncuk dağıtıp aklına yatmayan bir durumda hepsini geri toplar. Bunu o kadar akıllıca yapar ki kimse bana umut verdin diye hesap soramaz. Sorsa da cevap alamaz.
Babaları gibi rakı içerler. Kırmızı ojeli ellerine kadeh, derin muhabbetine Zeki Müren eşlik eder. Samimiyeti sarhoş eder.
Gerçekten sevdiklerinde kendi kurallarını da yıkarlar, duvarlarını da. Koca şehri yıkarlar adamın başına. Akıllıdırlar aslında, gerçekten aşık olana kadar…