10 Kasım 2017 Cuma

KAÇAK

Thor ve Ben Sirkte gördüğüm atmosferi solur gibi oldum. Halbuki burası Pera , hafif çakır keyif olmak için geldiğim yer. Bugünler de İstanbul’ a bildiğim kadarı ile sirk falan gelmedi. Zayıf mı zayıf bir adam nane molla yapılı, elinde oyuncak gibi bir köpekle bazı hareketler yaptığını gördüm. Zihnim bulanmıştı. Canım ne yapmak istiyor bu sirk palyaçosu dedim. Burnu patlıcan gibi kızarmış. Kambur hali ile, oyuncak köpeği ile hareketler yapıyor. Ben ve arkadaşım Hülya hanım ve Ahmet Necdet bey, barda edebiyat sohbetine dalarken ,bir taraftan da gözlerimiz palyaço da ,sanki elinde sihirli bir değnek var. Köpeğine bir hareketler yaptırıyor. Bir taraftan da iddalı bir şekilde tavla oynuyor. Şakrabanlık yaparak oyunu kazanıyor. . Neşesinden hareketlerinden öyle anlıyoruz. Neşeli olan insan herhalde kaybedecek değil ya. pilli bebekler gibi , elindeki komanda ile köpeğini hareket ettiriyor. Tavla partisi çok zevkli .Bar muhabbetini bıraktık, onların atmosferine takıldık. Her yer sanki canlı oyuncaklar, bir heyecanla tavla oynuyorlar. Köpek pilli bebek gibi değil ,bende anlıyorum ama hiç bu kadar canlı bir gece görmemiştim. Sanki solukların neşesinde mutlu oluyor, neşeli hareketler yaparak gecenin moralini veriyor gibi bir anlamda tavla oynayan ikiye bir kişi oynuyor gibi. Bence küçük bebeğin neşesinden sahibinin tavlada kaybetmesi imkansız. Bu mutlu atmosferi geçirdikten sonra bizde taraf olduk .Ben kesin oyun başında bir şanstan bir oyun vermiştim dedim. 6 ya 1 biter dedim. Dediğim çıktı. 6 ya 1 bitti. Köpek durumu anlamış gibi soluklu bir şekilde neşelendi. Sevinç çığlıkları atarak başladı hoplamaya. sirkten kaçmış bir palyaço ve köpeği. Felekten bir gece çalmak için, neşeli, ortam yaratarak hoş bir gece geçiriyorlar diye düşünüyordum. Ben ve arkadaşlarım , sahibi ve köpeği ile sohbete koyulduk. hoş beş sohbetten sonra, Süleyman bey köpeği thor ile ben ve arkadaşlarım, süre gezdik. Süleyman bey köpeklerden iyi anlıyordu. Epey öğütlü bir sohbet ettikten sonra ,Arkadaşlarımdan ayrıldık. Süleyman beyle oradan buradan sohbetler ederek yürümeye devam ettik . gece iyice ilerlemişti, sanki insanlar, bu güzel geceyi doğa ile ve tüm canlılarla geçirmek için adeta yarışır gibi kendilerini dışarıya atmışlardı. Kalabalığın arasında yürüyerek yol alıyorduk. Süleyman beyin aklı hep köpeklere de idi Thor hırıltılı sesler çıkarıyor, dilini uzata uzata yürüyordu. Kıskanmıştır diye düşünüyordum. Süleyman bey, durmadan köpekler hakkında konuşuyor onların sahipleri ile olan bağından bahsediyordu. Dayanamadım -Süleyman bey , bu kadar bilgili olduğunuza göre , sadece thor değil ,mutlaka çok köpek beslemişsinizdir. Dedim Süleyman bey - Evet öyle dedi. Benim onlarla olan bağım çok güçlü. çok genç yaşta başladı, onlarla olan bağım dedi. Köpekler sahibine çok bağlı ve algılamaları güçlü hayvanlardır dedi. Konuşmasına devam etti. - Köpeğime yüz kelime öğrettim. Dedikleri mi anlıyor, avlıyor. Ben ise harflerle ilgili çalışma yapıp geçimimi sağlıyordum. Her akşam aynı saatlerde gizlendiği için ancak dışarı çıktığını kaçak olduğunu söyledi. Çünkü gündüz görünmemek için uyuduğunu bir uyurgezer olduğunu geceleri de köpeğini gezdirip eğlendiğini sabaha kadar uyumadığını söyledi. Kaçak olmanın zorluğunu anlattı. Hayatta bir baltaya sap olamadığını mecburen bu hayatı sürdürdüğünü söyledi. Sonrada başladı hayat hikayesini anlatmaya. -Kedisiyle köpeğiyle bütünleştiğini bu durumda bir insan birde köpeğin ruhuyla yaşadığını. Sanırsınız bizim toplumda insanlar söyledikleriyle bütünleşir. Hep severek kavuşur. Ya arabasıyla bütünleşir onlar ile konuşur. Ev kadınlarının evde beslediği kedisi balkona konan kuşları veya evinde yetiştirdiği çiçekleri veya kanaryası ile konuşur. Bütün dertlerini anlatır da anlatır. Böylece boşalır. Sanki papaza günah çıkarırlar gibi. Sonrada rahatlar yoksa bu dünyanın kahrı çekilir mi? Midas’ın kulaklarını bilen bilir. Midas’ın kulakları eşek kulaklı der kuyuya derdini anlatır. Kuyuda ses yankılanır, sazlara bildirir. Sazlar rüzgara rüzgarda sallanarak ses çıkarır Midas’ın kulakları eşek kulağı, Midas’ın kulakları eşek kulağı der. Rüzgarın sesini ahali duyar. Midas’ın kulaklarının taçla kapattığını öğrenir. Çünkü midasın kulakları eşek kulağıdır. Konuşmasına devam etti Köpek insanoğlunun kurt soyundan evcilleştirip, bekçilik koruma ve tehlikeli bir durumu haber vermek üzere yetiştirilmiş eğitilmiş bir canlı türüdür. İnsanoğlunun hayatında yer tutan iki canlı at ve köpektir. At sizi bir yerden bir yere ulaştırır ama kapınızı beklemez. İnsanoğlunun bugünkü medeniyet seviyesine ulaşmasındaki ivmede köpeğin rolü yüksektir. Çünkü ilk insanlar doğaya ve onun yarattığı tehlikelere karşı korku dolu acizdirler. Fırtına yağmur sel deprem ve bir çok bir sürü doğal tehlikenin yanı sıra diğer vahşi canlıların yarattığı tehlikelere karşı kapıya bağlanan veya bekçi niyetine evin bir köşesine yatan bir köpek sahibine her türlü tehlikeyi haber vererek onu korku ve çekincelerinden kurtarmış özgürce düşünme ve yaratıcı olma özelliğini kazandırmıştır. Yani şu anda insanoğlu köpek soyuna hemen hemen abartmasız yüzde elli her şeyini borçludur. Ama köpeklere bir barınak bir veterinerlik bir sağlık ve beslenme konusunda epeyce cimridir. Ayrıca insanoğlu doğadaki canlı ve nesneleri tanımlarken isimlendirirken her şeye karşı bir sıfat ve bir isim vermiştir. Köpek yerine turta veya aslan veya kedide diyebilirdi. ve birde insanların bazı uygunsuz durumlardaki vakalarda kişilere köpek diye aşağılaması yani bu kelimeyi hakarete aciz şekilde kullanası köpekleri hiç bağlamaz. Bilhassa insanların ne kadar terbiyesin nankör ve kelime haznelerinin ne kadar yetersiz olduğunu gösterir. Herkesin bilip kabul ettiği bir gerçekte insanoğluna bile köpek eşek dediğin zaman kızar aslan dediğin zaman koltukları kabarır. Çünkü resmi tarihlerin öngördüğü 7000 yıllık insanlık tarihinin en büyük düşünürü Albert Einstein’ın beyni %8 oranında çalışıyormuş. Peki insanoğlunun %50, %80 veya &100 aklı neredeyse. İnsanlık bunu aramaktadır. Anlında biriken terleri sildi, Süleyman bey. Kemal bey konuşmalardan oldukça etkilenmişti. Hayat hikayesini merak etmişti. Sabırsızlıkla bekliyordu sözlerinin devamını. Kemal , -Süleyman bey , bir yerde oturalım biraz dinlenir sıcak bir şeyler içeriz. Sohbetimize kaldığımız yerden devam ederiz dedi. Süleyman bey gülümsedi, olur yürümek iyi geldi ,ama dinlenmekte lazım dedi. Galata’dan aşağıya doğru yürümeye başladılar. Yokuşun hemen alt kısımları restoranlar, kafeler dolu idi. İstanbul’un görkemli güzelliği gözler önünde idi. Birlikte yokuş aşağı inerek restoranlardan birinden içeri girdiler. Ön masalardan boğazı gören bir masaya yerleştiler. Garsona siparişleri vererek. Sohbete koyuldular. Süleyman bey -Bu kadar önsözden sonra gelelim Thor’la bana. Thor pincher tabir edilen ataları Meksika ovalarında sürüler halde yaşayan bir safkan türdür. Çok sonraları dobermanların kanları doberman pinçher diye anılmıştır. Rivayete göre Viva Zapata herhangi bir çarpışmada birliklerin önüne birkaç sıra pincher dizer ve onların havlamalarıyla düşmana korku salarmış. Benim ilk çocukluk yıllarımda Üsküdar’da iken bir kurt köpeğim vardı. Adı Kont. Köpek canlılığını bağlılığını ilk onda gördüm ve sevdim. Kont aslında benim değildi. Bana emanet edilmişti. Gezmesi oynaması bana aitti. Bu uzun bir hikaye ve ayrı bir konudur. Tabi ki insanların hayatında çeşitli safhalar vardır. Bir zaman olur ki, başka olaylara karışırsınız başka gayelere yönelirsiniz. Ben ilk köpek sevgisini Kont’tan aldım, gördüm oynadım beraber gezdik ve ondaki güzellikleri sevdim. İlk gençlik yıllarımda Üsküdar’da kurulan Mehmet Ali Aybar yönetimindeki İşçi Partisine yöneldim. On beş milletvekili çıkardığımız o seçimde Üsküdar en fazla oy alınan ilçeydi ve ben gençlik kolunun aktif üyelerinden biriydim. Sonra bir sürü kaçmaca kovalamaca afiş yapıştırıp bildiri dağıtmaktan sansaryan hanının hücre ve koğuşları işkenceler dayaklar göz korkutmalar insanlık dışı medeniyet ayıbı olaylar. Ben bunlarla tanıştığım zaman 17 yaşındaydım. Neyse o günleri de geçtik. 46 doğumluyum. 66’da askere gittim. 68’detezkeremi alıp geldim. Baktım ne parti kalmış, ne eski etkinliği bir “ayrı çekenler” olaya müdahil olmuş. Bu konuda ayrıntıya girmek istemiyorum. Çünkü konumuz dışı. Askerden geldikten sonra aylık bir siyasi dergi gözüme çarptı. İsmi bende saklı. Oradaki fikirleri görüşleri, açılımları ilk defa diğerlerinden çok üstün gördüm ve onlara takılmaya başladım. Ta 80 darbesine kadar. 80 darbesinde bizim dergi ve önde gelen yöneticilerine davalar açıldı. “Türkiye’de olası bir komünist partisinin tüzük programını tartışmaya açmak” gibi bir eylemden ötürü 141-142. Maddelerden 8’er yıl hapis cezamız kesinleşti. Süleyman beyin yüzü, o yılların acısı ile dolmuştu. Kemal , hüzün dolu bir sesle -Ya ne yaptın, İşte ben o zaman tası tarağı toplayıp Üsküdar’dan Beyoğlu’na geçtim. Bütün adreslerim kayıp ve yeraltı. 16 senede böyle kaçak ve kayıp hayat yaşadım. Yakalanmadım ve hapis yatmadım. o arada ailemi oldukça fazla sıkıştırmışlar ama sonuç alamadılar acı dolu yıllardı. Gündüzleri dolaşamıyordum gecelerin adamı olmuştum ama gölgem dem bile korkuyordum.141 ve 142 maddeler bütün sebep ve sonuçları ile af olunca bizde güya işi yırttık! Ama ortalama bir hesapla 30 senemiz boşa geçti. Kemal -köpeğinle yarenliğin nasıl oldu. dedi -işte kaçak günlerimde gezerken Kont yardıma düştü. Bir gün çiçek pasajının önünden geçiyorum baktın bir pincher. Asil bir duruşla sahibinin yanında adete sfenks gibi oturuyor. Görür görmez dedim ki, biraz rahatlasam bu cinsten bir tane alacağım. Ve istediğim oldu. Aznavur pasajında doğal taşlar alıp satan Murat diye bir arkadaş dedi ki; - Abi dişi pincher var istermisin? Dedim; - Göreyim. Getirdiler bir baktım sevdiğim cins. Şimdiki oğlum Thor’un annesi. Çok güzel günlerimiz oldu. Bu arada benim 10 yaşımdan bu yana –kaçak gezdiğim yıllar dışında- çeşitli aralarla hep bir köpeğim olmuştur. Hepsini buraya sığdıramam. Ama hiçbir köpeğime tek bir fiske bile vurmuş değilimdir. Zaten onlar öyle üstün sezişli canlılardır ki, sahibi biraz sesini yükseltsin hemen siner ve; - Sahibim bana kızıyor, bağırıyor acaba ben ne hata yaptım? Diye düşünmeye başlar. Onların ilacı sevgi, sevgi ve sadece sevgidir. Köpeğin eğitim ve terbiyesinde dayağa asla yer yoktur. Çünkü o dövüldükçe istenmediği istenmediği kanısına varır kaçar ve uzaklaşır. (çocuğunu her gün döven annelere, karısını çocuğunu her gün döven babalara ithaf olunur.) Neyse efendim gelelim Thor’un annesine. Adını Meks koydum. Veya öyle miydi tam hatırlamıyorum. Sabah öğlen akşam park senin bahçe benim geziyoruz. Günler akıp gitti Meks geldi 3,5-4 yaş arasına. Ay halleri tuttuğu zaman çok istekli. Parkta erkek köpeklerin arkasına geçip kerkiniyor. Yani içgüdüsel olarak öyle bir olay şuur altında var ama kim kime nerede nasıl yapıyor meçhul. Doğanın ona verdiği hakkı çiftleşme ve doğurma hakkını benden istemeye başladı. Tüyap fuarının üstünde iki katlı bir park vardı o zamanlar. O zaman ki belediye Ve de yaman çevreci! Aslan belediyeciler buraya zift gibi kara bir beton döküp otopark yaptılar. İşte o eski parkta gezerken iki sempatik kız kardeş köpeğimi sevdiler ve kendilerinde bir erkek olduğunu söylediler. Tanıştık evlerine gittim. Anne ve babaları da köpek sevgisiyle dolu güzel insanlar. Neyse efendim bizimkileri baş göz ettik. Meks hamile kaldı. Onlar cihangir tarafında oturuyorlardı. Oralarda bir de veteriner bulduk. Herşeyi ona soruyoruz danışıyoruz falan. Neyse zaman geldi ve Meks doğum yaptı. İlk defa doğuran bir köpek gördüm. Mübarek sanki ebelik okulu mezunu. Bunlarda ilk yavru genelde ölü doğarmış. Öyle oldu. Diğer beş tanesini 2-3 dakika arayla sabırla metanetle doğurdu. Her batında battaniyenin bir kenarını ısırdığını görüyordum. Doğanı eşinden hemen ayırıyor hatta göbek bağlarını dişleriyle kesip koparıyor bende iple sıkıp bağlıyordum. Veteriner beyde bir ara uğradı. Doğum tamamlanmadan gitti. Ara sıra telefon ediyorum. Neler yapmamız gerek nasıl davranmamız gerek? O bana diyor ki; - Yemeğini yiyor mu? - Yiyor. - O zaman sorun yok diyor. Diplomalı ….! Yatağımın kenarında ona bir battaniye serdik. Erkek tarafında sünger bir küvet. Yavrular kımıl kımıl dolaşıyorlar. Tam 2-2,5 aylık oldular dört erkek bir dişi gözleri açıldı açılacak. Derken bir gece bir inleme sesiyle uyandım. Saat 3,5-4 arası arandım Meks yavrularından uzaklaşmış. Öleceği zaman öyle yaparmış. Arkada bir bölme vardı. Oraya uzanmış inliyor. Şaşırdım elim ayağım dolaştı kucağıma aldım. Köpek ateş gibi yanıyor ve titriyor. Musluk yukarda idi .çıkartıp yıkadım. Aşağı indirdim. Kuruladım. Üzerinden buhar çıkıyor. Ama titremesi de dinmiyor. Fön tuttum bir taraftan veterinerin telefonu bir yandan hastane. Arkadaşlara telefonlar falan hiçbir ses yok. Gece saat üç buçuk. Hani bir yer bulunsa bile sokağa çıkıp araba bulup oraya ulaşmam o anda mucize. Orası burası derken kucağımda köpeğin titremesi durdu. Bir baktım köpek katılaştı, dili dışarı çıkmış ve vücudu gittikçe soğuyor. Bağırdım, haykırdım, ağladım, sarstım sonunda anladım ki köpeğim ölmüş. Süleyman beyin gözleri doldu. Kemal yutkundu içi acıyordu. Süleyman beyle göz göze geldiler. Süleyman bey başını sallayarak. İşte hayat ,ölüm çelişkisi buydu. Bir gün önce canlı kanlı kucağınıza aldığınız herhangi bir canlı aniden katılaşabiliyordu. Oturup bir sigara yaktım. Gözyaşlarım sabaha kadar dinmedi. Konuşmasına devam etti. -Sabah erkenden ölüsü gazeteye sardım. Bir poşete koydum. Asmalı mescit de açık bir nalbur buldum. Oradan bir kazma aldım. Köpeğimi pera otelinin sağında yeşillik bir alana bir çalının dibine derince bir çukur açıp gazeteye sarılı olarak gömdüm. “Naylon oluşa toprağa geç karışır.” Gibi bir laf aklımda kalmış gibiydi. Eve döndüm bir baktım ki yavrular birbirinin üstüne çiş-kaka yapmış. Tekrar ağlamaya başladım. O ana kadar pırıl pırıl olan yavruları demek ki annelerin yalayıp temizliyormuş. Minik minik yumuş yumuş yavrular annelerini ölümünden habersiz kıpırdanıp duruyorlar. Ben ne yalayarak temizleyebilirdim. Nede iki aylık yavruyu yıkayabilirsin. Allahtan önümüze gelene söz vermişiz bir yavru vereceğiz. Hemen telefona sarıldım. İsteyen herkese birer tane olmak üzere o gün yavrular kapışıldı. Birini babalık hakkı diye erkeğin sahiplerine daha önce vermiştim. Birini dükkan komşum yani limoncu oğluna birini gene muhasebeci Moşe bey’e birini o zamanlar artistler kahvesini işleten mert tavırlı, hapishaneci ve balıkçı Nimet bey’e mert kişiliğiyle sevdiğim birine verdim. Kendime ayırdığıma da torun torba derken Thor adı çağrışımı yaptırdı. Bunlar kuzey efsanelerinde Tanrı Odin’in oğlu elinde çekiç olan savaş tanrısı Thor koydum adını. Adı bu olsun dedim. O mübarekte beni mahcup etmedi. Bücür boyuyla Sivas kangala bile saldırıyor halen. Sonra veteriner bey’e uğradım. Olayları anlattım. Gayet sakin bir şekilde; - Köpek havale geçirmiş bize getirseydin kurtarırdık. Dedi. Bütün geceyi uykusuz aç bil aç geçirmişim adeta kroke halindeyim ona baktım umursamaz bir hali vardı. Bir şeyler söyleyeceğim ama kendimi toparlayamıyorum. O gene sakin bir sesle bana; - Kaç yavru vardı? Dedi. (Telefonda defalarca konuştuğumuz halde.) Ben saf saf; - Beş. Deyince; Hazret bana 5-6 tane kartını uzattı; - Yavrularını verdiklerine verirsin. Dedi. - Süleyman beyin yüzü nü hırs kaplamıştı. -Kopma noktasına gelmiştim ama artık bir şey konuşmam imkansızdı. Kartları aldım dükkandan çıktım. Beş on adım gidince kartları yırtıp attım. Ve bu işi unut gitsin dedim. Çünkü canım ciğerim 3,5 yaşında civan gibi kızım ölmüştü tek gerçek buydu. Halbuki defalarca telefon ettim. İlk defa dişi bir köpeğim doğurdu. Bu konuda tecrübem ve bilgim yok. Aklı başında bir veteriner olsa bana diyebilirdi “dişi köpekler havale geçirebilir hayati önemi vardır. Alın şu iğne sizde dursun böyle böyle bir olay olursa şu şekilde bu iğneyi uygulayın” diyebilirdi. belki o da bilmiyordu. Belki aklına gelmedi. Ama benim köpeğim öldü. En güzel çağında araba çarpmadı. Hastalık geçirmedi. Ama öldü. Ben onu elimle hem toprağa hem kalbime gömdüm. Biz Thor’la kaldık biz bize. Eczaneden bir çocuk biberonu aldım. Biberonla ona süt içirip besledim. Dişleri bir şeyler kesene kadar. Artık hem torunum hem de güzel annesini yadigarı idi. Kemal şimdilerde nasıl neler yapıyor dedi. Süleyman bey -Şimdi oğlum dokuz yaşını bitirdi. Altı yedi hanımdan yirmiden fazla çocuğu oldu. Torununun torunu oldu şimdi o dede. Gene yaramaz gene haşarı bu enerjiyi nereden buluyor bilmiyorum. Sokak deyince deli oluyor. Hele çayır çimen kırsal alan Allaaah! Çayıra götürünce epey bir süre yanıma bile uğramıyor. Eve dönerim diye. Gittiğimiz çayırın adeta tapu kadastrosunu çıkarıyor. Benimle mutlu. Biliyor ki ben onu bırakmam. Yalnız bir adam olmayıp kalabalık bir ailem olsaydı daha mutlu olurdu bunu da biliyorum. Zaman oldu benim gibi fakir bir adam için astronomik paralar teklif ettiler vermedim. Çünkü o hem oğlum hem torunum hem de güzel annesini yadigarı idi. Şu anda yaklaşık yüz kelimeyi anlıyor biliyorum. Ama işine gelirse hemen uyguluyor. Gelmezse burnunu öbür tarafa kıvırıyor ve benden tarafa hiç bakmıyor. Yani anlamamazlığa geliyor. Gülüştüler, Süleyman bey hararetli ,hararetli konuşmasına devam ediyordu. En hoşuma giden yanlarından biri de ben kıl testeresiyle metal harf ve süslemeler yapıyorum. Sabah gezmesini yapıp geliyoruz. Eve geliyoruz suyu yemeği hazır. Ben testere ile kesmeye başlayınca o sesi öyle tanıyor ki şaşarsınız. Kafasını dikiyor bana bir bakıyor. İki üç defa kendi etrafında dönüyor ve kıvrılıp yatıyor. O andaki düşüncesini de ben anlıyorum diyor ki; - Sahibim çalışıyor ben onu rahatsız etmeyeyim. Küçük bir köpek bunu düşünebiliyor. Çok anlayışlı ve uyumlu. Bir o kadar da akıllı ve gururlu. Bu küçük köpekte gördüğüm gururu bırakın başka canlıda değme babayiğitte görmedim desem yeridir. Ve küçük can yoldaşım beni en az 4-5 kilometre gezdiriyor yürütüyor. Daha ne yapsın. Garson siparişleri masaya yerleştirdi, nefis bir boğaz manzarasında yemeklerini yemeğe başladılar. Eski günlerin anısına kadeh kaldırdılar. Süleyman bey İşte böyle kemal bey. Benim anlatabileceklerim bu kadar. Beyoğlu’nda Tünel-Galatasaray hatta Ağacami’n den Taksim meydana giden gezinti alanlarında bizi hep görebilirsiniz. Tabi ömrümüz sürdükçe. Selamlar saygılar olsun. bütün canlı dostlarına. Doğayı koruyan ve seven canlılara.