30 Eylül 2016 Cuma

Öyküyü anımsa!

Yaşlandığı ve değirmene yük taşıyamadığı için kapı dışarı edilen eşeğin Bremen’e yolculuğuyla başlar. Aslında kapı dışarı edilmez de, efendisi samanını keser, o da gitmek vakti geldiğini anlar. Bremen’de mızıkacılık yapmayı kafasına koyar. Yolda kendisi gibi, artık yaşlandığı ve av peşinde koşamadığı için kovulan bir köpekle tanışır. Onu da Bremen’e, müzisyen olmaya davet eder. İkili, yine yolda, fare tutumayacak kadar yaşlı bir kedi, sabahları ötemeyecek kadar yaşlı bir horozla, aynı nedenle tanışıp, aynı amaçla birleşerek yola devam eder. Karanlık bir ormanda geceyi geçirirlerken, uzakta, ışıkları yanan bir ev görürler. Karınları da açtır. Oraya giderler. Ev haydutların evidir. Evin penceresinin önünde birbirlerinin sırtlarına binerler. Horoz da en üstte bir dala tüner. Sonra hep birden, kendi lisanlarıyla şarkı söylemeye başlarlar. Eşek anırır, köpek havlar, kedi miyavlar ve horoz üüürüüüü diye öter ve camı kırarak içeri atlarlar. Haydutlar kaçışır, onlar da evdeki yiyecekleri yeyip ve eve yerleşirler. Bir süre sonra geri dönen haydutlar, bir kez daha saldırıya uğrarlar, onların birer hayvan olduklarını bile anlayamazlar. Bremen’e gitmek üzere anlaşan dört kafadar, artık ormandaki o evde yaşamlarını sürdürürler.
Bu öyküyü anlatan en son kişi, her şeyi doğrulayacaktır. Bu öykü, zayıfların, yokolmaya ve ölüme terk edilenlerin, yaşam alanları ellerinden alınanların, yurtlarından kovulanların, işten atılanların, ekmeksiz kalanların, sahipsizlerin öyküsüdür. Bu öykü yarasaların, kurbağaların, boynuzları için öldürülen gergedanların, dişleri için öldürülen fillerin, ormanarın ve derelerin öyküsüdür aynı zamanda. Bu öykü, zayıf ve güçsüz olanların, üstüste çıkarak tek vücut olan ihtiyar dört hayvan gibi birleştiklerinde, haydutları yenebileceklerini, işgal ettikleri orman içindeki evlerinden kovabileceklerini anlatıyor olmalıdır.